> Paralel yapının faaliyetleri ve bu yapıya karşı düzenlenecek operasyon konusunda bilgi verebilir misiniz?
Bir kere hangi devlet olursa olsun hiç bir zaman devlet içinde sistem dışı kural dışı örgütlenmeye izin vermez. Bizim darbeler tarihine bakın, iki unsuru hep görürsünüz; Halka gitmeden halktan bir güç almadan, destek almadan bir güç kullanma. Osmanlı döneminde de böyleydi. Yeniçeriler isyan ederler, bir de isyana fetva verecek uygun Şeyhülislam buldular mı o isyan darbe olurdu. Meşruiyete karşı darbe. Modern dönemde bunun adı 27 Mayıs'ta ordudaki cunta ile onları destekleyen yargı oldu. 12 Eylül'de böyle. Paralel yapıda da bürokrasinin askerle değil, bürokrasi polis ve diğer sızmalarla yargı arasında bir işbirliği kurulması, normal network dışında bir network kurulması görülüyor. Burada devlete, devletin meşruiyet zeminine karşı bir suç var, bir suç işlenmiştir. Bununla ilgili soruşturmalar yapılır. Bu soruşturmalar belli aşamalara gelir, belli adımlar atılması icab eder. O adımlar atılır. Nihayet itibariyle dediğim gibi meşruiyet sınırlarını aşan bir illegal örgütlenmenin altyapısına dönük bir networkuna dönük faaliyettir. Yoksa bir toplumsal kesime dönük değil.
Mavi Marmara gittiğinde ne dediler? 'İsrail'den izin alma imkanı varken otoriteye niye kafa tuttunuz'?. Biz müspet düşünürüz. Müspet davranırız.' Argümanları buydu. Peki orada o otoriteyi öyle görüyorsun da Türkiye'de daha 30 Mart'ta bu denli halk desteği almış bir siyasi otoriteye karşı niye meydan okuyorsun? Halen bu otoritenin meşruiyetini tartışıyorsun? Müspet düşünme bu mu?
> Niye sizce?
Çünkü iktidarı paylaşma arzusu. Sen bunu yapmayacaksın, halkın karşısına çıkmayacaksın ama senin dediğin ferman olacak. Olmaz bu. Şimdi kastettiğim şu. Sen halka gidip halktan bu desteği almadan oluşturduğun network ile halk için sesini feda etmiş, her şeyini halka adamış Başbakan'dan daha fazla güç kullanacaksın. Yani diyor ki bize sorsunlar. Seninle niye pazarlık yapmak zorunda olalım?. Eskiden iyi niyetle herkesin görüşünü aldığımız gibi 'o kesimin de görüşünü alalım' derdik. Şimdi sen bana meydan okuyorsan niye yapayım bunu? “Şunu dedik de dinlemedi” diyorlar. Dinlemek zorunda değiliz. Eskiden dinliyorduk. Niye dinliyorduk? iyi niyetine inanıyorduk. Şimdi hangi hakla bizimle siyasi müzakere yapıyorsun. En kötü güç kullanımı bir yere gitmeden, oturduğun yerden güç kullanımı. O zaman egon senin o kadar büyür ki herkes benim huzuruma gelsin istersin. Bir de o istihbarat dinlemeleriyle bütün insanların zaafı önüne geliyor. Sen herkesin zaafını biliyorsun herkes senin huzuruna geliyor. Kimse senin zaafını bilmiyor, sen kimseye gitmiyorsun. Sonra da inziva diyorsun. Bu insan doğası bir müddet sonra kendinle ilgili çıtanı yükseltmeye başlıyorsun. O çıta taşınamaz hale geliyor. Bu arada başka bir çok unsur, dış aktörler, illa şu istihbarat örgütü değil, Türkiye üzerine şu veya bu şekilde hesap yapanlar böyle bir güç varsa 'bu gücü burada nasıl değerlendiririz' diye bakarlar.
> Bir dini cemaatin barış süreci, İsrail ile ilişkiler veya Suriye meselesi gibi ulusal güvenliğe ilişkin konular ile bu kadar alakadar olması normal mi?
Değil tabii. Zaten ortada. Onun için ayırt ediyorum. Anadolu'da değişik yerlerde zekatla hayırla 'Bunlar çocuk okutuyor' diye onlara yardım eden sıradan bir vatandaş, bu topluluğa gönül veren kişi dini faaliyet yapıyordur. Onlara hiçbir sözümüz yok. Onlar bilmiyordur. Ama bu tarz sisteme nüfus edip halka da hesap vermeden güç kullanan yapı illegal örgütlenmedir. Bunun lamı cimi yok. O illegal örgütlenmenin hukuk içinde Türkiye içinde veya dışında ne yapmak gerekirse yapılır. Aksi halde devletin ve siyasetin meşruiyetini sürdürmek mümkün olmaz. Herkesin meşru sınırına çekilmesi lazım. Biz Adana'da Büyükelçiler Konferansı'nı yaparken, Başbakan Brüksel'e gidecekken, ben de 3 gün sonra Cenevre-2 toplantısına gidecekken TIR operasyonları yapıldı. Bu operasyon, meselenin dış gündemi de içeren siyasete yapılan bir operasyon olduğunu ayan beyan gösterdi. Bunun izah edilir başka tarafı yok. Kim menfaatlendi? Türkiye'de halk iradesine dayanan hükümeti terör örgütleri ile iş yapıyormuş gibi göstermek kime yaradı? Cenevre Konferansında Suriye hükümeti eline Türkiye'ye karşı koz verildi. Kafalarında bir dünya var ve o dünyaya göre Türkiye'yi dizayn etme isteğindeler.
> ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Doug Frantz, Suriye toplantısının sızdırılmasının endişe verici olduğunu ve açık bir ulusal güvenlik ihlali olduğunu söyledi. Bu sızıntının arkasında kim var?
Dünyanın neresinde olursa olsun bu tarz dinleme olabilecek en büyük suçtur. Gerekli her türlü çalışma yapılıyor. Düşünün, diyorlar ki 'Dışişleri dinlemesinin içinde yokuz.' Fethullah Hoca'nın kendisi, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Türkiye'de herhangi bir olay olduğunda açıklama yapar. Bu bir gelenektir, 10 senedir böyle. Ya kişisel ya da vakıf adına açıklama yapılır. Fenerbahçe'de yönetim değişse açıkla yapıyor değil mi? Türkiye'de Dışişlerine böyle açık saldırı yapılmış, o saat açıklama yapılmadı. Birkaç saat sonra yapılmadı. Bir gün sonra şunu diyemez miydi? 'Bunu kim yapmış olursa olsun bu bir ihanettir. Biz hükümet ile farklı düşünüyor olabiliriz ama bu ihanete cevap vermemiz mümkün değildir.' Hayır demediler ve hep sukut ettiler. Konuşanlar da twitter üzerinden tapeleri önceden biliyormuşçasına aynı dakikada biri düğmeye basmış gibi harekete geçip hükümete saldırdılar. Onlar sanıyorlardı ki bu dinleme sonrası operasyon üzerinde halkta hükümete karşı tepki olacak. Bizim basiretli halkımız bunu ülkeye saldırı olarak görünce. 'Biz bu işte yokuz' dedi.
AMMAN'DA TÜRK ÖĞRENCİLERLE SELFİE
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, öğrenci değişim programı çerçevesinde Arapça eğitim almak üzere Ürdün'de bulunan Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi (AİHL) öğrencilerini kaldıkları Amman Gençlik Merkezi'nde ziyaret etti. Öğrencilerle tek tek dolaşarak sohbet eden Davutoğlu, akşam yemeğini de onlarla birlikte yedi. Yemeğin ardından öğrenciler Davutoğlu ile bol bol selfie çekti.
ALMAN CUMHURBAŞKANINA TEPKİ:
Gauck, diplomatik nezaketsizlik yaptı
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'ye yaptığı ziyaret sırasında sarf ettiği sözler sebebiyle tepki toplayan Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck'ı eleştirdi. “Alman cumhurbaşkanının yaptığı en hafif tabiriyle diplomatik nezaketsizliktir” diyen Davutoğlu, şöyle devam etti: “9 Türk'ün şehit edilmesi sonrasında Almanya'da 1 hafta kaldım. Tek tek dolaştım. Ama ağzımdan bir kere bile “Almanya'nın geleceği hakkında kaygılıyız “mesajı çıkmadı. Madem ki Türkiye'ye gelip Ankara'da hesap sorma cüretinde bulunuyor, bu sorulara da cevap vermeli. NSU (Almanya'da aktif olan ırkçı terör örgütü) cinayetlerine katılan ve üzerinde şüphe uyandıran bazı kişiler nasıl değişik şekilde öldü? NSU cinayetlerinin sistem içindeki uzantısı kimlerdir? Nasıl korunmuşlardır?.. Alman polisinin zihninde Türkler öyle insanlar ki, her türlü cinayeti işler. Almanlar ırkçı cinayet işlemez.” Bakan Davutoğlu, Freedom House'ın Türkiye'deki basın özgürlüğüne dair raporu hakkında ise, şunları söyledi: “Türkiye bahsi geçen ülkelerle aynı kategoride değil. O ülkelerde serbest seçim bile yok. Aylardır en azından Türk basınının yarısından fazlası hükümet aleyhine tutum takınmış. Hepsi her gün aleyhimize yayın yapıyor. Hiçbirine müdahalede bulunulmadı. Bilgiler de yanlış. 44 kişi tutuklu diyor, 2 kişinin isminin karşılığı bile yok, 17 kişi tahliye olmuş. Sen böyle bir ülkeyi nasıl Kuzey Kore ile aynı kategoride tutarsın?..”
Ceren Kenar / Türkiye Gazetesi