Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Metin Hülagü, "Artık Türkiye, kendine güvenen, kendine inanan, ayakları üzerinde durabilen belli bir güce erişmiş Türkiye'dir. Dış politikada, daha aktif bir politika izlediğini hepimiz biliyoruz, hepimiz görüyoruz. 'Ben de varım' diyebilmektedir. Rol almaya, uluslararası platformda rol kapmaya çalışan bir tavır sergilemektedir" dedi.
Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası AB Bilgi Merkezi, Atatürk Üniversitesi AB Dokümantasyon Merkezi ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından düzenlenen "Türk Dış Politikasında Güncel Gelişmeler" konulu kongre, Kültür Merkezi'nde 21 üniversiteden çok sayıda öğrenci ve öğretim üyesinin katılımıyla başladı.
TTK Başkanı Hülagü, burada yaptığı konuşmada, Osmanlı Devleti'nin tarihçesi, yaptığı antlaşmalar, dış politikası hakkında bilgi vererek, Osmanlı Devleti'nin hem batıya hem de doğuya genişlediğini söyledi.
Devletin genişleme sırasında önlerinde herhangi bir engelin olmadığını vurgulayan Hülagü, "Sadece bir engel vardır. O da İran engelidir. Onun dışında Ortadoğu'da İran dışındaki bütün coğrafyalara hakimdir" diye konuştu.
Osmanlı Devleti'nden cumhuriyetin ilk yıllarına kadar geçen dış politikayı anlatan Hülagü, "Bu biraz güçle kuvvetle alakalı bir şeydir. Güç kuvvet derken de tabii ki siyasi gücü, iktisadi gücü ve bilgi gücünü kastediyorum. Bunlar olduğu takdirde devletlerin dış politikaları değişebilmekte. Siyaseten, iktisaden ve bilgi birikimi bakımından eğer zayıfsanız, o zaman da kendi kabuğunuza çekilmek, barış politikalarını izlemek, hatta topraklarınızı muhafaza etmekle yetinmek zorundasınız" diye konuştu.
"Artık Türkiye, kendine güvenen, kendine inanan, ayakları üzerinde durabilen belli bir güce erişmiş Türkiye'dir. Dış politikada, daha aktif bir politika izlediğini hepimiz biliyoruz, hepimiz görüyoruz. 'Ben de varım' diyebilmektedir. Rol almaya, uluslararası platformda rol kapmaya çalışan bir tavır sergilemektedir. Bundan da tabii ki gurur duyuyoruz" diyen Hülagü, şunları kaydetti:
"İnşallah Türkiye daha da güçlenecektir daha da kuvvetlenecektir. Dış politikada daha aktif hale gelecektir. Tabii dış politikada aktif hale gelmek, yanlış anlaşılmasın, 'savaş çıkaralım, savaş yapalım, savaşa gidelim' anlamında söylemiyorum. Kendi kimliğimizi korumak, kendi varlığımızı ispat etmek, kendi kültür değerlerimizi geçerli kılmak anlamında dış politikada aktif almak gerektiğini söylüyorum. Yoksa savaşın bir yıkım olduğunu hepimiz biliyoruz. Savaşın kötü olduğunu, kazansanız da kaybetmek anlamına geldiğini hepimiz biliyoruz. Savaş kimsenin arzu edeceği bir şey değildir ama tabii ki kendi varlığınızı, kendi kimliğinizi, kendi kültürünüzü, kendi tarihinizi ve menfaatlerinizi korumak, mazlumlara da yardım etmek anlamında dış politikada aktif almak gerektiğine inanıyorum."
"Türkiye, 100-150 seneden beri komada bir insan gibiydi"
Başbakanlık Başmüşaviri Dr. Savaş Şafak Barkçin de Ankara'nın Çinçin semtinden doğduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Şu anda Ankara'nın en tehlikeli bir mahallesi. Polisler bile operasyon için zırhlı araçla girmek zorunda kalıyorlar. 6 yaşından beri çalışıyorum. Bu hayat hikayemi anlatıyorum, iki şeyi söylemek için. Sonuç getiren şey gayrettir, gayreti eksiltmeyince mutlaka zafer de sonuç da sizin olur. İkincisi de kadrolarda iş başında bulunan kadroların bir numunesiyim. Sayın başbakan da sayın Abdullah Gül de toplumun mütevazi boyutlarından gelen insanlar, pek çok arkadaşımız gibi. Ben bunu bir nevi 'halkın devlete sızması olarak' görüyorum. Çünkü tek parti döneminde insanlara kapatılan Ankara'da Yenişehir, İstanbul'da Beyoğlu, beyli bir kıyafete sahip olmadığın zaman polislerin sokmadıkları mahallelerden kabiliyeti olan Anadolu insanlığının, o kabiliyetlerini değerlendirerek devletin belli kademelerine gelmesi, memlekete katkı vermelerinin, bilim insanı, sanatçı olmalarının yolu açıldı."
İngilizce eğitim verilmesini eleştiren Barkçin, "Çok uzun bir süre Türkiye bir uykudaydı. Türkiye'nin milliyetçilik söylemini duyardınız, sosyalizm söylemini duyardınız fakat bunların toplumdaki karşılıkları hiç aynı değildi. Türkiye, son 12 seneden beri uyanan bir ülke. Bir komada olan insanı düşünün. Komada bir insanın bütün vücut organizması çalışır. Kalbi çalışır, beyni çalışır. Bütün salgıları salınır fakat o insana bir zarar verdiğinizi hissedemez bile. Normalde yaşayan bir varlık fakat bilinç kapalı olduğu vakit ne yaptığını bilmeyen bir varlık. Türkiye aynen 100-150 seneden beri komada bir insan gibiydi. Komada olan bir insan kendini bilmez, çevresindeki insanları bilmez, mekanı bilmez, zamanı bilmez" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin daha önce mekanını bilmeyen bir ülke olduğunu dile getiren Barkçin, "Halbuki mekan kelimesi Arapça'da imkan kelimesiyle eş kökenlidir. Mekan, imkan demektir. Coğrafyanızı bilmiyorsanız, siyaset yapamazsınız" ifadelerini kullandı.
Barkçin, 120 yıllık dışarıya bağımlı, menfaatlerini devam ettirmeye çalışan grupların olduğuna dikkat çekerek, "Onlar öyle gruplar ki oturdukları yerden Türkiye üzerine ahkam kesiyorlar. Yabancı devletlere jurnaller yapıyorlar" dedi.
Kendisinin de memur ve emir altında olduğunu ifade eden Barkçin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir memur bağımsız olabilir mi? Bütün kararlarında bağımsız olamaz. Dar bir alanı vardır ancak o alanda kendi kararlarını uygulayabilir. İşte devletleri memur olmaktan amir olmaya götürmek gerekiyor. Şu anda Türkiye memur ülke konumundan, amir ülke konumuna gelmiştir. Çünkü üzerinde oynanan oyunların sebebi budur. Yani son beş senedir içeriden ve dışarından irtibatlı yürütülen kampanyanın temeli, 'Türkiye eğer bu yolda devam ederse biz bir daha bunun önünü alamayız. Dünyaya yayılır' korkusudur. İçeride şu, bu bahaneyle yapılan olaylar, insanların gözünü korkutmalar, birtakım kumpaslar bunlar yerli olaylar değil. Yani yerliler yani bizim içimizdeki insanları yapıyor olsa anlayacağız. Maalesef onları yönlendiren ve stratejiyi çizenler Türkiye'nin memur olmaktan çıkmasını engellemek isteyenler. O yüzden kendini bilen nüfusa sahip, kendini bilen gençliğe sahip sahip bir ülke güçlü olmaktan başka bir şey olamaz. Hiçbir ülke silahla ekonomiyle ayakta duramaz. İnsan kalitesiyle ayakta durur."
Açılış konuşmalarının ardından, farklı üniversitelerden gelen öğrenciler sunum yaptı. Kongre iki gün sürecek.