İşte Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:
2014 yılından itibaren 2023 yılına kadar bir dizi tarihi olayın yüzüncü yıl dönümlerini idrak etmeye başlıyoruz. Birinci dünya savaşı 1914 yılında başlamıştı. Birinci dünya savaşı Osmanlı cihan devletinin tarih sahnesinden silinmesiyle sonuçlanmış Türkiye Cumhuriyeti de kurulmuştu. Sarıkamış harekatını da bu yılın sonundan itibaren idrak edecek, şehitlerimizi farklı şekilde yad edeceğiz.
Önümüzdeki yıl 2015, Çanakkale zaferimizi farklı şekilde kutlayacağız. 2018 yılı, Mondros anlaşmasının yüzüncü yılı olacak. 2019’da gazi Mustafa Kemal’in Samsun’dan başlattığı hareketin yüzüncü yıl dönümü kutlanacak. 2020 yılında ise TBMM’nin açılışının, 2023 yılında da Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı olacak. Gelecek yıl 1915 olaylarının yüzüncü yılına ulaşmış olacağız.
Önemli hadiselerin ellinci yüzüncü yılları farklı şekilde ele alınır. Tarihe artık farklı bir gözlükle bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Hadiseler sıcakken değerlendirmeler sağlıklı olmuyor.
“TARİHİMİZ GÜÇLÜLER TARAFINDAN ÇARPITILARAK YAZILDI”
Tarihimiz ya galipler ya güçlüler tarafından çarpıtılarak yazıldı. Kendi tarihçilerimiz tarafından çarpıtılarak kayda geçirildi. Eskilerin deyimiyle köprünün altından çok sular aktı. Zaman yaraların bir çoğunu tedavi etti. Eskiye ait çok sayıda tartışma artık yerli yerine oturdu. Dünya üzerinde devletler genellikle arşivlerindeki gizli belgelere 50 yıllık gizlilik süresi koyarlar. Çok nadiren yüz yıllık gizlilik süreleri olur. Tabulardan ön yargılardan azade şekilde konuşmaya başlanır.
“GERÇEKLERİ ÖĞRENME VE ÖĞRETMEN VAKTİMİZ GELDİ”
Bizim de millet olarak artık bütün bu hadiseleri soğukkanlılıkla siyasi tartışmalardan uzak ele alma, gerçekleri öğrenme ve öğretme vaktimizin geldiğine inanıyorum. Bizim yüz yıl önceki bütün bu olayları artık korkularımızdan arınarak, kurtularak ele almamız gerektiğini düşünüyorum.
Bundan yaklaşık 3 asır önce 1699’da Osmanlı devleti Karlofça’yı imzaladı ve ilk kez toprak kaybetti. 1923 yılına kadar devletimiz milletimiz ecdadımız bizim kendi dedelerimiz sürekli cepheden cepheye koştular. Nadir zaferlerin yanında büyük yenilgiler yaşandı. Büyük göçleri katliamları yaşadık. Anadolu’nun Trakya’nın her evinden fertler cepheye gittiler ve dönmediler.
“BÖLÜNME VE İRTİCA İKİ ÖNEMLİ KORKU OLDU”
Bu süreç son derece tabi biçimde milletimizin hafızasında acı bir yer edindi. Bir takım korkuların oluşmasına da yol açtı. Bu korkular hem Osmanlı devletinin hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir takım elitleri tarafından istismar aracına dönüştürüldü. Dikkatinizi çekiyorum son 200 yıldır bu topraklarda bölünme ve irtica toplumu terbiye etmek için kullanılan iki önemli korku oldu.
Bazı tarihi hadiselerin yüzüncü yıl dönümlerine yaklaşırken bu korkuları, tehdit amacı olarak kullanılmasını artık masaya yatırmak zorundayız. Bunu sadece belli hadiseler için söylemiyorum. Bugüne kadar gelen belirsizliğini koruyan ve istismar aracı olarak kullanılan her hadisenin açığa çıkması en büyük amacımızdır.
En başta tüm bu meseleleri yüz yılın ardından artık siyasetin konusu ve malzemesi olmaktan çıkaralım. Bilim adamlarına tarihçilerine gerçek sahiplerine bu işi havale edelim dedik. şu noktanın da altını çiziyorum. Tarihle yüzleşme sadece bizim Türkiye’nin yapacağı bir yüzleşme değildir. Bunu bizim yapmamız yetmez. 100 yıl öncesine ait korkuları trajedileri diri tutan, büyüten, toplumlarını şekillendirmek için kullanan her millet de artık bu yüzleşmeyi yapmaları gerekir, yapsınlar diyorum.
Açık açık söylüyorum, 100 yaşında 200 yaşında korkularla yaşayan hiçbir millet reform yapamaz. Geçen hafta bu kürsüden bir şey ifade ettim. 77 milyonun her bir ferdinin kendisini bu ülkenin asıl sahibi olarak hissetmesini öne eğmeden başını dimdik ayakta durmasını gönülden arzu ediyor, bunun samimi hayaliyle yaşıyorum dedim.
12 yıldır milletimize ve devletimize bu özgüveni kazandırmanın mücadelesini veriyoruz. Geçen hafta, kutlu doğum haftası münasebetiyle, orada da binlerce gence bunu anlattık. Bu ülkenin bir vatandaşı, etnik kökeninden, mezhebinden, inancından, dilinden yaşam tarzından dolayı eğer ayrımcılığa uğruyorsa orada zulüm var demektir.
Ama bununla birlikte bu ülkenin her bir ferdinin de cesur olmasını, özgüvenli olmasını bekliyor ve istiyoruz.
Türk müsün? Korkmayacaksın. Kürt müsün, Arap, Çerkez, Boşnak mısın? Sünni misin, alevi misin? Artık korkmayacaksın. Namaz kıldığın için, kuran okuduğun için, başörtüsü taktığın için artık çekinmeyeceksin, artık başını öne eğmeyeceksin, artık korkmayacaksın. Annenden öğrendiğin dili konuştuğun için mahcup olmayacaksın. İnandığın gibi yaşamaktan korkmayacaksın.
ALMAN CUMHURBAŞKANI'NA CEVAP
Dün alman cumhurbaşkanı gelmiş, benimle konuştuğu şeylerden sonra ODTÜ’ye gidiyor garip garip şeyler konuşuyor. Kendilerine neler öğretildiyse onu ifade ediyor. Bunu bizimle paylaştığın gibi aynen ODTÜ’de yansıtsana. Üzüntü veren ne biliyor musunuz, ODTÜ’de ona ev sahipliği yapanların gerçekleri söylememeleri.
Almanya’da Ali’siz Alevilik denen bir olay var, yani ateist bir anlayışın, Alevilik kisvesi altında, kendilerinin de desteklemiş olduğu bir yapı var, bunu bize yansıtıyorsun. Türkiye’de böyle bir alevi yok dedik. Almanya’daki bir kısım, avuç içi bir grup var, hem destekliyor almanlar, bunu da konuşacağım kendileriyle. Onların diliyle gelip burada konuşuyorlar. Bu yakışmaz. Kendisiyle yaklaşık iki saat baş başa olduk. O yemekte bunları açık açık konuştuk. İşin asıl sahibi biziz. Kendisine somut örnekler verdik. Almanya’da sana anlatılanları gider orada konuşursan, güçlü bir hükümetsiniz neden korkuyorsun, korkumuz yok dedik.
Bir şey daha söyledim. Ülkemizin içişlerine karışılmasına asla tahammül edemeyiz dedik. sadece onu kullandı orada, bu içişlerine karışmak gibi anlaşılmasın ama… biz ama ile çok çektik. Onun için devlet adamlığının gereği neyse onu yapmak lazım. Herhalde kendisini hala rahip zannediyor. Bunlar çirkin şeyler. Bunları bütünüyle anlattık. Azınlıklara karşı davranışlarımızı anlattık. Buna rağmen böyle bir yaklaşım beni üzmüştür. Başkasının özgürlük alanını ihlal etmediğin sürece, bütün özgürlükleri yaşamak herkesin hakkıdır. Bundan kimsenin çekinmesine gerek yok.
TÜRKİYE BÖLÜNDÜ MÜ?
Bu ortak değerlerimizin altında herkes farklılıklarını korur. İstediği gibi ifade eder, yaşar. Bugün hala belli konularda korkuları olan, korkutulan vatandaşlarımızın da bu korkularını cesaretle sorgulamalarını istiyor ve arzuluyorum.
Asırlardır bizi bölünmekle korkutuyorlar. Bölünürüz, dağılırız diyerek özgürlüklerin önüne set çektiler. 12 yılda bizi korkuttukları konularda cesur adımlar attık. Ne oldu Türkiye bölündü mü? Diyarbakır’a giderseniz Kürt meselesi derseniz bölünür diyorlardı. Ne oldu? Bu ülkede yıllarca anneler babalar çocuklarına istedikleri ismi veremediler bölünürüz diyorlardı. Biz bunu çıkardık, ne oldu bölündü mü? 12 yıldır yaptığımız hangi reform Türkiye’yi böldü?
Bir başka korku aracı da, hepimiz yaşadık. İrtica korkusuydu. 150 yıldır milletin değerlerine sahip çıkmasına, inançları yaşamasına irtica gelir korkusuyla karşı çıktılar.
Akif diyor ya;
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem. Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım. Boğamasam, hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam. Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale. Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale. Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu. İrticanın şu sizin lehçede manası bu mu?
İRTİCA GELDİ Mİ?
Üniversitelerde başörtüsünü serbest hale getirdik. İrtica mı geldi? İmam hatip liselerinin önünü açtık irtica mı geldi? On yıllarca, namaz kıldığı oruç tuttuğu için aşağılanan insana özgüven temin ettik. İrtica mı geldi? Arkadaşlar yaptığımız reformlar ne Türkiye’yi böldü ne de geri götürdü. Tam tersine Türkiye daha bir kardeş oldu.
Uzay çağında başörtüsü mü takılır diyorlardı. Türkiye uzay çağını yaşıyor. Ardı ardına uzaya uyduları bu iktidar gönderiyor. Başörtüsüne karşı çıkanlar uzaya uydu göndermedi. Görüyoruz ki, başörtüsü o uyduların kuyruğuna takılmıyormuş. Korkan bir millet geleceği inşa edemez.
“TARİHİMİZDE UTANACAĞIMIZ BİR HADİSE BULUNMUYOR”
Hep hatırlattım tekrar hatırlatıyorum. Bizim İstiklal Marşımızın millete ilk talimatı ‘Korkma’ talimatıdır. Biz 12 yıldır lafta değil fiiliyatta korkmuyoruz. Biz geçmişin ağırlıklarından prangalarından zincirlerinden cesaretle kurtuluyoruz. Geçmişin korkularını tek tek söküp atıyoruz. Allah’a hamdolsun, bizim kadim tarihimizde utanacağımız, korkacağımız, yüzleşmekten çekineceğimiz hiçbir hadise bulunmuyor. İşte Dersim hadisesiyle yüzleştik. Peki ana muhalefetin genel müdürü yüzleşebildi mi? Çünkü Dersim’in destekleyicisi onlardı, faili onlardı. Hayır diyebiliyor mu? Hesabını veremedi, veremez. CHP’nin genel müdürü kalkıp bir cümle edemiyor. Niye? Hayatı bu.
Faili meçhullerle yüzleştik, Diyarbakır cezaeviyle yüzleştik. Sivas çorum Kahramanmaraş Gazi mahallesi olaylarıyla yüzleştik. Korkularla yüzleştik. Yasaklarla yüzleştik. Biz üzerimize düşeni yaptık, yapmaya çalıştık. Yazılamayanların yazılmasını temin ettik. Her seferinde korkuların yersiz olduğunu gösterdik. Tekrar ediyorum, biz korkmayacağız. Biz tarihi farklı yazanlardan, tarihinden utananlardan olmadık ve olmayacağız.
“YÜZ YIL ÖNCESİNİN KİNİNE TAKILIP KALMAYALIM”
1914- 1922 arasında dedelerimiz onlarca devletle savaş yaptılar. Rusya, İngiltere, Fransa, Yunanistan İtalya ile savaştılar. Bütün Arap coğrafyasıyla mücadele verdiler. Mustafa Kemal 1923’ten itibaren tüm bu devletlerle yeni bir savaş açtı. Mustafa Kemal tüm cepheleri görmüştü. Açık söylüyorum, yüz yıl öncenin kinine takılıp kalsak, bugün bölgemizdeki hiçbir ülkeyle iyi ilişkimiz olamaz. Esasen fertlerin devletlerin psikolojisi asırlık acıların üzerine bina edilemez. Her gün diri tutuluyor, büyütülüyorsa bu devletler ve milletler adına sağlıklı bir ruh hali olamaz.
12 yıldır açık açık söylüyoruz. Biz tarihimizle yüzleşmeye hazırız. Bunu başaracak olan siyasetçilerden önce bilim insanlardır. Biz arşivlerimizi açmaya da hazırız. Arşivlerimiz açık. Diyoruz ki, hıçkırıkları durduralım, ön yargıları kenara bırakalım. Objektif biçimde tarihi gerçekleri ortaya çıkaralım. Biz Türkiye olarak buna hazırız, korkumuz yok. Büyük devletlerin korkusu olmaz, bizim de korkumuz yok.
“AYNI TAVRI ERMENİLERDEN DE BEKLİYORUZ”
Çok büyük acılar çekmiş bir millet olarak, yeryüzündeki her milletin acılarını anlarız. Acı çekenlerin hissiyatını çok iyi biliriz. Tarihi aydınlatmaya hazırız. Ortak acılarımızı anlamaya hazırız. Korkmadan çekinmeden sıkılı yumruklarla değil tokalaşarak konuşmaya hazırız. Bir asır önceki hadiselerin aydınlatılmasını isterken, acıları paylaşırken, karşı taraftan da bunu görmeyi arzuluyoruz. Gerek Ermenistan devleti, Ermeni diasporası bizim bu yürekli adımımızı görür, aynı cesur tavrı onlardan da görür bekleriz.
“30 MART’A EN ZOR ŞARTLARDA GİREN PARTİ BİZİZ”
MHP’nin bir statüko partisi olmaktan kurtulamadığını, terörsüz bir Türkiye hedefine hala ısınamadığını görürsünüz. BDP’nin yakın tarihteki acıları aşamadığını, kısa süre aralıklarla yeni partiler kurduğunu görürsünüz. Arkadaşlar 30 Mart’a en zor şartlara giren parti biziz. Hani dışardan baksalar, Ak Parti’nin bu kadar çalıştığını görseler, zannederler AK Parti kaybetti. Sanki 12 yılda sekiz seçimi biz değil de onlar kazandılar.
Şimdi de çok çok önemli hayati bir konuyu, sizin şahsınızda, dünya televizyonları olarak bizi takip edenlere buradan seslenmek istiyorum.
“20 DAKİKADA İDAM KARARI VERİLDİ”
Vicdanı sızlayan bir insan olarak seslenmek istiyorum. İdam karşı çıktığını söyleyen ülkelere ve o ülkelerin yöneticilerine sesleniyorum. Ben insanım diyenlere sesleniyorum. Dünya siyasi liderlerine sesleniyorum. Kardeş ülke Mısır’da askeri darbenin ardından yüzde 52 ile seçiliyor. Haklarını arayan insanların tutuklanmasını ve idamla yargılanmalarını kaygıyla takip ediyoruz. 5289 kişi hakkında 20 dakikada mahkeme idam kararı vermişti. Bunların 492’si müebbette çevrildi ama 37’sinin idam kararı onaylandı.
Maalesef bu kararların ardından yeni 683 kararın ardından 9 dakikada idam kararı alındı. Dünyanın ilgisizliği, darbeyi susarak onaylaması, teşvik edici rol oynadı. Hatırlarsanız Tahrir’de batılı ülkeler bunu özgürlük hareketi olarak değerlendirdiler. Orada da sosyal medya, güya özgürlük adına önemli vazifeler gördü. Ancak katliamlar idamlar başlayınca, hem batılı ülkelerin sosyal medya hesaplarının sustuğunu gördük.
Ukrayna’da gençleri sokağa dökmek için ortaya çıkan sosyal medyanın oraya karşı da sessiz olduğunu görüyoruz.
“MEDYANIN DA BİR NAMUSU OLMALIDIR”
Ülkemdeki Gezi olaylarında, bize karşı tavırlar takınanlar, başta yazılı görsel medya sosyal medya olmak üzere özellikle sesleniyorum. Orada 12 tane ağacın yeri değiştirilmişti. Bundan dolayı Türkiye’yi birbirine katmak isteyebileceğinizi zannediyordunuz. Burada 529 insanın idamına suskun kalmanızı, 693 idama suskun kalmanızı siz neyle izah edeceksiniz? Onlar insan değil mi? Onlara karşı ben sesleniyorum. Ey Doğan Grubu şimdi ne diyeceksin, ey Ciner grubu şimdi ne diyeceksin. İsim vererek konuşuyorum. Çünkü medyanın da bir namusu olmalıdır.
“BU İŞ BU KADAR KOLAY DEĞİL”
Dün Alman cumhurbaşkanına da söyledim. Hani AB üyesi ülkelerde idam yasaktı. Ben AB’de ciddi çıkış görmüyorum. Olamaz böyle şey diyor. E ne olamaz? ABD var mı böyle bir ses, Rusya’da var mı ses, yok. Ama Tayyip Erdoğan veya AK Parti bu konuda konuştuğu zaman, işte bunlar Müslüman oldukları için böyle konuşuyorlar ucuzluğuna gidiyorlar. Bu iş bu kadar kolay değil. Eğer insanın değeri varsa, bunu kim olursa olsun ortaya koymak zorundasınız.
“BUNU DÜŞÜNEREK KANIM DONARAK SÖYLÜYORUM”
Benim için Ukrayna’da öldürülen de aynıdır, Mısır’da öldürülen de aynıdır. Ne diyoruz, zalimler için yaşasın cehennem diyoruz. Biz bu zulüm kokan Mısır hükümetiyle dost olmamız mümkün değildir. Bunu düşünerek kanım donarak söylüyorum. Bunu söylemezsem, Allah’a bunun hesabını veremem. Bugün değilse ne zaman konuşacağız. CHP ne der, MHP ne der buna mı bakacağız? Yoksa biz hakimler hakimi ne der ona mı bakacağız.
FİRAVUN BÜTÜN ERKEK ÇOCUKLARI KATLETMİŞTİ
Hatırlayın firavun bütün erkek çocuklarını katletmişti. Ama Allah Hazreti Musa’yı göndererek, üstelik de firavunun eşinin kucağında büyüterek zalimden hesap sormuştu.
“SEN O AKLI KENDİNE SAKLA”
Batı’da şahsımla alakalı olumsuz yayınları çok iyi biliyoruz. Bizim hakkımızda böyle yayınlar yapıyorsa doğru istikametteyiz demektir. Almanya’da 8 vatandaşımız öldürülüyor, bunun hesabını veremeyenler gelip bize akıl vermesinler. Türklerin evleri kundaklanıyor, bunun hesabını Almanya soramıyor, gelip bize akıl veriyor, sen o aklı kendine sakla. Allah’a hamdolsun 30 Mart’ta milletimiz aktif barışçı mazlumların yanında duran dış politikamıza da haklı çıktı.
Hale bak, bize gelip basın şöyle böyle. Büyük bir kısmı bizden önce içeri girmişlerdir. Silahla yakalanan tipler bunlar. Tablo bu dedim, haberiniz var mı? Ses yok. Bilgilendirme farklı. Bir taraftan şoke olurken, diyoruz ki sizde bölücü terör örgütünün binlerce mensubu var. ev sahipliği yapıyorsunuz, eğer terörle ortak mücadelemiz olacaksa, burada da dayanışma içerisinde olmamız şart.