Osmanlı Devleti katı kurallarla Mısır halkını sindirme politikası mı takip etmişti, yoksa halkın isteklerine kulak vererek tek tek onların şikâyetlerini dinlemiş, çözümler mi üretmişti? Osmanlı Devleti'nin mevzuya yaklaşımı ve ürettiği çözümler günümüzde Mısır'da huzurun sağlanması için bir nevi reçete hükmündedir... Yedi Kıta Tarih ve Kültür Dergisi'nin nisan sayısında Soner Demirsoy Yavuz Ali Paşaportresiyle şimdiki sorunlara çözüm yolları üretiyor.
Yavuz Ali Paşa aslen Bosnalı olup Malkoviç veya Molkoçeviç ailesine mensuptur. Sert mizaçlı olmasından dolayı daha çok "Yavuz" lakabı ile bilinmektedir. Bosna Yeniçeri Ağası Salih Ağa'nın kardeşinin oğlu olan Ali, küçük yaşta Bosna'dan devşirilerek İstanbul'a getirildi.
Oldukça zeki ve kabiliyetli olan genç Ali, on iki sene Galata Sarayı'nda eğitimin ardından sancak beyi olarak Manisa'ya gönderilen Şehzade Mehmed (Üçüncü Mehmed Han) ile oraya hareket etti (19 Aralık 1583). Şehzade, Ali Ağa'nın okçuluktaki maharetini görerek onu takdir etti ve kendisine hususi yaylar gönderdi.
Bu sahadaki başarısı Ali Ağa'nın, şehzadenin sayılı adamlarından biri olmasını sağladı. Kısa süre sonra Sultan Mehmed'in silahdarı oldu. Şehzade Mehmed padişah olduğunda onunla birlikte İstanbul'a geldi (27 Ocak 1595). Ali Ağa, Sultan Üçüncü Mehmed'in Eğri Seferi ve Haçova Savaşı'na da silahtar olarak katıldı ve bu savaşlarda büyük kahramanlıklar gösterdi.
ALİ PAŞA MISIR VALİSİ OLUYOR
Ebussu'ûd Efendi'ye göre Mısır, Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere'ye bütün Osmanlı beldelerinden daha yakın olduğundan -İstanbul hariç- diğer Osmanlı beldelerinden daha ehemmiyetli idi.
Padişah İstanbul'a döndükten sonra Mısır halkının yolladığı şikâyet mektupları üzerine,
Mısır'daki huzursuzluğun nereden kaynaklandığını öğrenmek ve meseleyi kökten çözmek için yakından tanıyıp itimat ettiği bir kişiyi, geniş salahiyetlerle Mısır'a göndermeyi düşünüyordu.
Neticede, her bakımdan ehil olduğunu bildiği Ali Ağa'yı vezaretle Mısır Valisi olarak tayin etti ve adaletten ayrılmaması hususunda kendisine nasihatlerde bulundu (1601).
MISIR'DA ADALETİ YENİDEN TESİS ETTİ
Osmanlı Devleti'nden kopma noktasına gelmiş olan Mısır'da alınan tedbirlerle yedi sekiz ay içinde eyaletin İstanbul ile bağlantısı yeniden kuvvetlendirildi. Ali Paşa, Süveyş Kaptanı Osman Bey'i İstanbul'a göndererek Mısır'ın durumunu padişaha arz etti. Paşanın faaliyetleri padişah tarafından takdir edilerek paşaya kılıç ve hil'atler gönderildi.
ALİ PAŞA İKİ YIL 5 AY MISIR VALİLİĞİ YAPTI
Yemişçi Hasan Paşa sadrazamlıktan azledildikten sonra (5 Eylül 1603) divanda muktedir ve faal bir kimsenin bulunmaması sebebiyle sadaret makamı 12 gün boş kaldı. Sultan Üçüncü Mehmed bu makama Mısır Valisi bulunan Yavuz Ali Paşa'yı tayin etti, fakat Ali Paşa İstanbul'a gelmeden sultan vefat etti.
Yeni padişah Birinci Ahmed Han babasının yaptığı atamada bir değişiklik yapmadı. İkinci Vezir Cerrah Mehmed Paşa sadaret kaymakamlığına tayin edildi. Hatt-ı Hümayunu alan Ali
Paşa, Piri Paşa'yı vekil tayin ederek Kudüs, Şam, Halep yoluyla İstanbul'a doğru yola çıktı. Üsküdar'dan iki menzil ötede bulunan Dil iskelesinde Mısır hazinesini ve ağırlıklarını bırakıp kendisine tahsis edilen kadırgalara binerek Üsküdar'a geldi. Ertesi sabah da gayet ihtişamlı bir merasimle Topkapı Sarayı'na geldi ve padişahla görüştü (29 Aralık 1603).
Bu hadiseyi Mustafa Sâfî "Âdemoğullarından hiç kimse Ali Paşa'nın erdiği mertebeye erişememiştir" sözleriyle ifade etmiştir. Padişahın kendisine yaptığı ihsanlardan sonra Dîvân-ı
Hümâyun'a geçip yerine oturdu. Vezirler, kazaskerler ve sair devlet erkânı gelip sadrazama tebriklerinibildirdiler.
SADRAZAMIN İLK İCRAATLARI PAZAR FİYATLARI ÜZERİNE
Yeni sadrazam, ilk icraatlarına öncelikle Pazar fiyatlarının kontrolü ile başladı. Tebdil-i kıyafet ile kapan fiyatlarını kontrol etti. Mısır kaidesi üzere Ramazan ayında bütün dükkânlar açık tutulacak ve herkes işinde gücünde olacaktı. Ali Paşa esnafı hak ve hukuka riayete sevk etmek için Mısır'dan getirdiği cellâtları akabince gezdirirdi.
Osmanlı ordusu 1604 yılında birbirinden uzak iki cephede birden savaş halindeydi. İran cephesine o sırada kaptanpaşa olan Cigalazâde Sinan Paşa tayin edilirken, Avusturya cephesi serdarlığına da sadrazam Yavuz Ali Paşa tayin edildi. Yavuz Ali Paşa, Sofu Sinan Paşa'yı kaymakam tayin etti. Gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra 30 Mayıs 1604'te İstanbul'dan hareket etti. İlk olarak Edirnekapı haricindeki Davutpaşa çayırına oradan da Halkalı'ya ulaştı.
Sofya'yı geçtikten sonra rahatsızlanan sadrazamın hastalığı günden güne arttı. Belgrad'a ancak koçu arabalarıyla girebildi. Lala Mehmed Paşa ile görüştükten birkaç gün sonra vefat etti. Buradaki Bayram Bey Camii haziresine defnedildi (26 Temmuz1604). Yavuz Ali Paşa yaklaşık yedi ay sadarette kaldı.
PAŞANIN ŞAHSİYETİ
Tarihçilerin ekserisi Ali Paşa'nın çok sert mizaçlı olduğunu zikrederken onu yakından tanıyan ve Mısır'dayken birlikte bulunan Muhyî-i Gülşenî Menâkıb-ı İbrâhîm Gülşenî adlı eserinde "Ali Paşa'nın vali olmasıyla beraber Mısır'a adalet geldi. Mısır'da valilere 300 bin nakit filoriden ziyade vergi vermek âdet olageldiği halde o tek bir filoriye dahi el sürmedi. Vazife yaptığı üç yıl müddetle bir habbe dahi almadı. Hatta o, kendi gelirinden hâsıl olan meblağı sulehâ, ulemâ ve marifet ehli kişilere ihsan ederdi. Ben dahi elli köleyi azat etmiştim O bunlardan dördünü devlet hizmetinde istihdam ederek onları maaşa bağladı ve pek çok ihsanlarda bulundu." diyerek paşa hakkında müsbet ifadeler serd etmektedir.
Mısır Tarihi ve Divan Edebiyatı İçin Mühim Bir Eser
Mısır'da yaşayan ve devlet adamlarına yakınlığıyla bilinen şair ve münşi Kelâmî-i Rûmî tarafından kaleme alınan Vekâyi'-i Ali Paşa adlı eser tarafımızdan hazırlanıp ilim âleminin istifadesine sunuldu. Yavuz Ali Paşa'nın Mısır'a vali tayin edilmesinden sonra Paşa'nın buradaki icraatlarının anlatıldığı eser, birinci elden kaynak niteliğindedir. Eserde iki yıl gibi bir zaman diliminin ele alınmasına rağmen pek çok konu işlenmiştir. Mısır'ın gelenek görenekleri, piramitler, Nil nehri ile ilgili batıl inançlar, nehrin taşmasının hesaplanması, zehebiyye adlı mahalli geminin hususiyetleri, bayram kutlamaları, su dolapları, mesire yerleri öne çıkan mevzulardan birkaçıdır.
Eser tarihî olduğu kadar edebi bakımdan da son derece zengin bir yapıya sahiptir. Bir münşi olduğu kadar şair yönü de son derece kuvvetli olan Kelâmî, eser boyunca ele almış olduğu konuya uygun şiirler söylemeyi ihmal etmemiştir.
Onun bu şiirleri neredeyse bir divançe teşkil edecek hacimdedir. Kelâmî, eserinde pek çoğu mahalli asker ve devlet adamı olan devrin şairlerinin şiirlerine de yer vermiştir. Ali Paşa'ya şiir sunan 55 şairin tek tek ismi belirtilmiş ve kimlikleri hakkında kısa bilgiler verilmiştir. Eserin başka bir hususiyeti de buradaki şairlerin pek çoğunun isminin hiçbir şuara tezkiresinde zikredilmemesidir. Bu da edebiyat tarihimiz açısından yeni bir zenginliktir. Gerek hayvan motifleriyle bezeli cildi, gerek sayfalarındaki tezhibi, gerekse içindeki sekiz adet saray işi minyatürüyle güzel sanatlar bakımından da son derece önemlidir.
YAVUZ ALİ PAŞA'NIN ÇÖZÜM REÇETESİ
Ali Paşa'nın Mısır'da ne gibi icraatlarda bulunduğunu Vekãyi'-i Ali Paşa adlı eserden takip edebiliyoruz. Bu kitapta verilen malumata göre günümüzde olduğu gibi geçmişte de hoşnut olmadığı mevzuları dile getiren Mısır halkına karşı Osmanlı Devleti'nin yaklaşımını birinci elden kaynaktan müşahede edebiliyoruz.
Buna göre Osmanlı Devleti Mısır halkının isteklerine kulak vermiş, tek tek onların şikâyetlerini dinlemiş, çözümler üretmişti. Osmanlı Devleti'nin mevzuya yaklaşımı ve ürettiği çözümler, günümüzde Mısır halkının huzuru için bir nevi reçete hükmündedir. Biz yeniden Osmanlı devrindeki Mısır'a dönelim: Ali Paşa Kara Meydan'da yapılan merasimden sonra ilk olarak halkın şikâyetlerini dinlemekle işe başladıktan sonra:
• İskenderiye'ye gelip halka zulmeden Menûfiyye vilâyeti kâşifi Pervîz adlı eşkıyayı katlettirdi. Suçu sabit görülen diğer devlet yöneticilerini sürgüne gönderdi.
• Yaptığı incelemeler neticesinde halk arasındaki huzursuzluğun eski yöneticilerin açgözlülükleri sebebiyle olduğunu, "hıdmet-i keşûfiyye" adıyla alınan verginin fitne sebebi olduğunu tespit etti. O ana kadar üç yüz bin filori tutarındaki bu usulsüz vergiyi kaldırdı. Böylece halkın ödeyeceği tulbe adlı vergiyi de iptal edilerek malî ıslahat gerçekleştirildi.
• Halk-devlet yakınlaşmasını tesis etti. Zehebiyye adlı gemi ile Nil kenarındaki köylere, kasabalara giderek incelemelerde bulundu.
• Nil'in taştığı günlerde şenlikler düzenledi. Bu şenliklerde meydanları kandillerle süsletti, mehter çaldırdı, hafızlara Kur'ân-ı Kerim okuttu, herkesin davetli olduğu sofralar kurdurarak halkın canlı, neşeli ve moralinin yüksek tutulmasını sağladı.
• Spora ve hususiyle okçuluğa önem verdi, halkı da teşvik etti. Pek çok müsabakalar düzenledi.
• Ziraatla uğraşan köylünün eskiden beri tasarrufunda bulunan tarım arazilerini bırakarak firar etmelerine sebep olan tekâlîf-i örfiye vergisini kaldırarak köylüyü toprağına geri döndürdü.