Neden AA’da çalışmakla gurur duyuyorum
Anadolu Ajansı'nda iki ay çalıştıktan sonra İngiltere'de bir sitede, ajans aleyhine yazı yazan iki yabancı gazeteciye, yöneticileri editör Don Melvin cevap verdi.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-04-10 17:58:05
Yazısına "Kate O’Sullivan ve Laura Benitez tarafından kaleme alınmış ve 8 Nisan’da vice.com adresinde yayınlanmış olan makaleyi üzüntüyle okudum" diye başlayan AA çalışanı Melvin, iki kadın gazeteciyi, büyük resmi görememekle itham etti.
vice.com adlı siteye cevap hakkını kullanmak üzere kaleme aldığı yazıyı gönderen Melvin, şu görüşlere yer verdi: "Bir seçimle yüz yüze gelmişlerdi: Ya kalıp değişim için verilen uğraşın bir parçası olacaklardı, ya da gerekli olduğuna inandıkları değişim için parmaklarını bile kımıldatmadan sıvışacaklardı.
Onlar seçimlerini yaptılar. Ve ben de. Değişimi benimsedim ve onun bir parçası olmak istedim. Bu işin zorlukları olduğu kesin, ama ödülleri de bir o kadar büyük.
Neden AA’da çalışmakla gurur duyuyorum
Don Melvin
AA Avrupa Editör Yardımcısı
Kate O’Sullivan ve Laura Benitez tarafından kaleme alınmış ve 8 Nisan’da vice.com adresinde yayınlanmış olan makalelerini üzüntüyle okudum. “Erdoğan’ın propaganda makinesinden istifa ettik” başlıklı makale okuyucularda çalışmakla gurur duyduğum bir haber organı olan Anadolu Ajansı hakkında çok yanlış bir algı oluşturmuştur.
İyi ve kötü günler her zaman olur ama emin olduğum şey şu ki şimdi Anadolu Ajansı’na dair hissettiğim gurur hep artacaktır. Çünkü Anadolu Ajansı yüksek bir hedef peşinde ve büyük bir değişim içindedir.
Elbette ki Kate, Laura, ben ve diğer bir çok anadili İnglizce olan editör bu değişimin bir parçası olarak Ocak’ta Ankara’ya getirildik. Fakat bu kadar büyük bir kurumun kültürünü değiştirmek üzere çaba sarfetmek yerine Kate ve Laura çekip gitmeyi tercih ettiler hem de sadece sekiz hafta sonra.
Büyük resmi göremediler ve kendilerine ait olabilecek bir başarıyı kaçırdılar.
Ajans ile ilgili haksız suçlamalarını tek tek çürütemem- bunu yapmak için tüm makaleyi tekrar edecek ve ona karşı kendi makalemi yazacak kadar zamanım da yok. Bunun yerine inanmadıklarımdan ziyade inandıklarıma odaklanmayı tercih ediyorum.
Şunu kabul edelim ki Anadolu Ajansı mükemmel bir kurum değil fakat kendi adına çok önemli bir gelişme olarak, değişmeye çalışıyor. Kuruluşunun 100. Yılı olan 2020’ye kadar dünyadaki en etkili ilk beş haber organından biri olmak için çaba sarfediyor.
Bu büyük projesi uluslararası anlayışı daha da ileri bir noktaya taşıma konusunda önemli katkı sağlayacaktır.
Günümüzde, dünyanın bütün etkili haber ajansları Batı-merkezli ajanslardır. Associated Press, ki bir zamanlar gururla çalıştığım bir kurum olarak, ABD merkezli bir ajans. Aynı şekilde Reuters ve Bloomberg İngiltere merkezli ve AFP Fransa merkezli bir ajanstır.
Uluslararası haberlerin çoğu batı (Occidental) meyillidir.
Mükemmel bir gazetecilik standardına sahip ve farklı bir kültürel ve coğrafi vizyonla şekillenmiş uluslararası muteber bir haber ajansının bu trende eklenmesi, elbette ki küresel iletişime katkı sağlayabilir.
Bir örnek vereyim. Yazımın içinde bahsettiğim bütün haber ajansları gelecek yıl Çanakkale Savaşı’nın 100. Yıl Dönümüyle alakalı bir haber yayımlayacak ve çok büyük bir olasılıkla makalelerin hepsinde de “felaket” kelimesi kullanılacak.
Bu savaş sırasında Yeni Zelanda ve Avustralya askerleri büyük kayıplar verdi. Türkler açısından ise bu olay kendi ülkelerinden yabancıları çıkarma mücadelesidir. Örnekten de anlaşılacağı gibi, eğer ayrı noktalardan bakan taraflar birbirlerini anlayabilirse aynı olayın dünyanın farklı noktalarında farklı bakış açılarıyla yorumlanabileceği de görebilir.
Kate ve Laura’nın 1400 kelimelik makalesinde yanlış noktaların üzerinde durulması gerekmektedir.
Sözkonusu makaledeki en saçma nokta ise bu iki gazetecinin kısa zamanda güya ajansın içine girince keşfettikleri bu durumdur ve hiç inandırıcı değildir.
Kate ve Laura, internetteki “Google” arama motorunu kullanmayı çok iyi bilen ve Anadolu Ajansı’na gelmeden ajansın belli bir bütçesinin devlet tarafından karşılandığını bilebilecek kadar da deneyimli iki gazeteci.
İkinci olarak, eğer ajans Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “propaganda makinası” ise niye o zaman Türkiye’de geçen ay yapılan yerel seçimler döneminde en çok muhalefet partilerinin haberlerine yer vermiştir?
Peki Genel Müdür Kemal Öztürk neden ajansın tüm elemanlarına hiçbir tarafı kayırmadan haber yapmaları konusunda sürekli uyarılarda bulunuyor?
Evet, Kate ve Laura’nın dediği gibi, Kemal Öztürk Erdoğan’ın basın danışmanıydı. Ama bu durum bir insanın gazetecilik kariyerine dönmesine engel değil. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Bill Clinton’ın eski danışmanı George Stephanopoulos şu an saygın bir gazeteci. İngiltere’de, eskiden Muhafazakar Parti’nin liderliğine soyunmuş politikacı Michael Portillo da başarılı bir gazetecilik kariyerine dönenlerden.
Kate ve Laura’nın, hükümetin ajans hisselerinin yüzde 75’ine, Öztürk’ün de geriye kalan yüzde 25’ine sahip olduğu iddiası tamamıyla yanlış. Hükümet hisselerin yarıdan azını elinde bulunduruyor; Öztürk’ün elinde ise hisse yok.
Sadece “İngiliz toprağına ayak bastıktan sonra” istifa edebilecekleri yönündeki imaları ise gülünç. Türkiye Kuzey Kore değil. İstediğiniz zaman istediğiniz yerde istifa edebilirsiniz.
Evet, siyasi anlamda hassas konular var, tıpkı Ortadoğu ile alakalı konuların da sıklıkla hassas olması gibi.
Ama Anadolu Ajansı değişiyor, daha iyiye doğru. Kürt meselesi gibi en büyük ulusal sorunlara bugünlerde sürekli eğilebiliyor.
Bir zamanların diğer yasaklı konuları üzerine de şu anda haber yapılabiliyor. Ajanstaki insanlar her gün izin verilen sınırları genişletebilmek için daha fazla çalışıyorlar. Kate ve Laura daha uzun süre kalsalardı, bunu fark etme şansları olabilirdi.
Kurumsal değişim bugünden yarına olacak bir şey değil, dev bir transatlantik yönünü aniden değiştiremez. Değişim zorlu bir iş, ama kararlı ve metanetli olanlar için aynı zamanda ödüllendirici bir şey.
Üzücü olansa ne Kate ne de Laura yazıda bahsetmiş oldukları nedenlerden dolayı bu işten ayrıldılar. İnternette kamuya açık bir şekilde bahsettikleri nedenler bana, yani amirlerine bahsettikleri nedenler değil.
İstifalarından önce onlarla kısaca konuşmuştum. Hiçbir şekilde memnuniyetsizliklerine dair bir ipucu vermediler. İkisi de bana üstlenmiş oldukları uzun vadeli atamalardan memnun olduklarını söylediler.
İnanıyorum ki Kate, gelecekteki amirlerinden biriyle yapmış olduğu olumsuz bir telefon konuşmasından sonra ayrılmaya karar verdi. Laura’nın en büyük sebebi ise, bence, düzeltmiş olduğu bir haberdeki olgusal bir yanlışlıktı, ve daha sonrasında biraz da haklı olarak, o haberde kendi redaksiyonuna tekrar başvurulmamasından rahatsız olmuştu.
Fakat bu tür şeylerden yazılarında bahsetmeyi tercih etmediler. Bunun yerine kibrin arkasına sığınarak, kapıdan içeri ilk girdiklerinde farkında oldukları gerçeklere şaşırmış gibi yapmayı tercih ettiler.
Bir seçimle yüz yüze gelmişlerdi: Ya kalıp değişim için verilen uğraşın bir parçası olacaklardı, ya da gerekli olduğuna inandıkları değişim için parmaklarını bile kımıldatmadan sıvışacaklardı.
Onlar seçimlerini yaptılar. Ve ben de. Değişimi benimsedim ve onun bir parçası olmak istedim.
Bu işin zorlukları olduğu kesin ama ödülleri de bir o kadar büyük. Bu diğer tüm gazetecilik görevlerinden farklı bir şey, tıpkı Öztürk’ün bize işe başladığımız ilk gün bahsetmiş olduğu gibi. Birçok haber kurumunda yapılan işin aksine, bu iş önemli küresel bir sese dönüp de, bakın bunu ben yarattım diyebilmek fırsatı. Ben bu hikayenin yazılmasına yardımcı oldum.
Kate ve Laura’nın yazısını üzüntüyle okuduğumu söyleyerek başlamıştım. İkisi de yetenekli gazeteciler, ve onları birer arkadaş olarak görüyorum. Benim en büyük üzüntüm onların ne söylemiş olduklarıyla ilgili değil. En büyük üzüntüm, arkadaşlarımın yeni ve önemli bir küresel ses yaratmak gibi önemli ve doyurucu bir görevden vazgeçmiş olmaları.
Bu benim için bir utanç.
SON VİDEO HABER
Haber Ara