Dolar

34,8713

Euro

36,6128

Altın

3.007,09

Bist

10.058,63

AK Parti ismi nasıl verildi!

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 'Türkiye'nin devlet mekanizmalarının içine yerleşip o mekanizmaları da kullanarak çalışan gruplara da izin vermemiz, göz yummamız mümkün değil' dedi, AK Parti isminin nasıl verildiğini anlattı.

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-03-20 21:45:54

AK Parti ismi nasıl verildi!


Eskişehir Ticaret Odası (ETO), Eskişehir Sanayi Odası (ESO) ve Eskişehir Ticaret Borsası (ETB) tarafından düzenlenen 'Ekonomide Güven Ortamı ve İstikrar' konulu konferans, Hasan Polatkan Kültür Merkezi'nde gerçekleşti. Konferansta konuşma yapan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin son 11 yıllık dönemde pek çok konuda önemli ilerlemeler sağladığını belirtti.

Türkiye'nin, son 11 yıl öncesine göre demokrasisinin çok daha ilerleten bir ülke olduğunu ifade eden Babacan, "Türkiye'de temel hak ve özgürlükler konusundaki uygulamalar, eskisine göre çok daha güzel bir noktaya geldi. Hukuk devleti olabilmenin mücadelesini verdi. Aynı zamanda Türkiye bu dönemde bölgesinde çok daha takdir edilen ve dünyada da daha çok sözü geçen bir ülke haline geldi. Buna paralel hemen ekonomide özellikle ilerlememiz Türkiye'nin 11 yıllık kalkınma hamlesinde ülkenin dört bir köşesinden ve dünyanın dört bir yanından izlenen bir başarı haline geldi.

Tüm bu alandaki, yani siyasi reformdaki, dış politikadaki, ekonomideki ilerlemelerin temelinde aslında hep bu istikrar ve güven ortamı var. İstikrar bir ülke için son derece önemli hele de siyasi istikrarın olmadığı dönemlerde Türkiye'nin neler kaybettiğini, Türkiye'nin toplum olarak, sanayi olarak, iş dünyası olarak en çok bu salondakiler gördü. 1994 krizini hatırlayalım, 2001 krizini hatırlayalım. Aslında o dönemlerde aynı zamanda sadece ekonomik krizler değil, siyasi krizlerin de yaşandığı bir dönemdi. Dolayısıyla siyasi istikrar, ekonomik başarının olmazsa olmazı" şeklinde konuştu.

Babacan, ülkelerdeki ekonominin güçlü bir siyasi irade gerektirdiğini dile getirerek, "Bazen orta ve uzun vadede ekonomiyi güçlendirmek adına, kısa vadede çok popüler adımlar olmayabilir işte o kısa vadeyle uzun vadeyi dengeleyebilmek ve kısa vadede korkmadan gerekenleri yapıp orta ve uzun vadede ülkenin başarılı olmasını sağlayabilmek de her ülkede mümkün olmayabilir. Avrupa'da pek çok ülkede çok derin problemler yaşandı. Hemen yanı başımızdaki Yunanistan'dan başlayın da İrlanda'ya kadar bu ülkelerden Avrupa Birliği'nden özel şartlarla sağlandı ve ekonomide bir çöküş önlenebildi. Bütün bunlar aslında o anda çok kararlı hükümetlerin üstesinden gelebileceği problemlerdi. Ama bu ülkeleri sadece bir bütçe açığı yoktu ve zayıf iktidarlar, zayıf parlamentolar gerekli güçlü adımı atamadı" diye konuştu.

"Siyasette güven sağladığınızda işler kolaylaşıyor" diyen Babacan, şöyle devam etti:

"Pek çok ülkede Avrupa'da maaşlar düşürüldü, pek çok büyük proje iptal edildi ve işsizlik Yunanistan ve ispanya gibi ülkelerde yüzde 50'lerin üzerine çıktı. Dolayısıyla sadece devletin para harcaması, eğer güven olmuyorsa işe yaramıyor. Güven olunca halk normal alışverişe devam ediyor, güven olunca sanayici yatırım yapıyor, güven olunca bankalar kredi verme konusunda arzulu ve istekli davranıyor. Ama güven öyle bir kavram ki kazanmak ve oluşturmak zaman alıyor. Güven yoksa itibar yoksa iş adamının yapacağı iş anca kendi cebindeki parayla ancak dönemliktir. Ama itibar olunca kapılar ve kaynaklar açılır. Siyasette de güven sağladığınızda işler kolaylaşıyor. Güven sarsıldığında tekrar oluşturmak çok zor oluyor ve zaman alıyor. İşte şuanda ülkemizin içinde bulunduğu noktada olan güven ortamının kıymetini bilmesi gerekiyor.

Güvenin en önemli bileşenlerinden bir tanesi de bir ülkedeki hukuk ve yargı sistemi. Avrupa Birliği son 6-7 yıllık işleyen bir piyasa ekonomisi diyor Türkiye için. Ama bu ekonominin aynı zamanda kurallı bir piyasa ekonomisi olması gerekiyor. Kuralların açıkça yazılı olması, düzenlemelerin çok açık ve net uygulanıyor olması, kuralların uygulanıyor olması, problem çıktığında yargıya gittiğinizde hızlı adil güvenilir kararlar çıkması. Bizim bu noktada maalesef eksiklerimiz var. Özellikle şu son 3 ayda yaşadıklarımız Türkiye'nin ne kadar şiddetle hukuk ve yargı konusunda reform içerisinde olduğunu gözler önüne serdi. Biz şimdiye kadar 4 tane yargı reformlu iş çıkarttık. Ama dördüncüsünü çıkarttıktan sonra dedik ki, 'Bu son değil.

Daha ihtiyaçlarımız var'. Yazılanlar çok önemli ama uygulama da çok önemli. Hele hele yargıda bağımsızlık çok önemli. Güçler ayrılığı olacak, yargı bağımsız çalışacak, ama aynı zamanda yargı tarafsız bir şekilde çalışacak. Yargının bağımsızlık alanını birileri amacının dışında kullanırsa, yargının bağımsızlık alanını kullanırsa da ona da kuşkusuz izin vermemek gerekiyor. Yargının bağımsızlığını düşler ayrılığı prensibinden asla uzaklaşmamalısınız. Bu kolay bir denge değil ama bir yandan attığımız adımlarla yargı mekanizmasını hedefi dışında kullanmaya çalışanların önüne önemli bir şekilde engel koyduk."

"TÜRKİYE GERÇEK ANLAMDA BİR HUKUK DEVLETİ OLMADAN İLERİ BİR GELİŞMİŞ BİR EKONOMİ OLAMAZ"

Türkiye'de bir hukuk devleti olmadan ileri bir demokrasi olmayacağını dile getiren Ali Babacan, "Türkiye gerçek anlamda bir hukuk devleti olmadan ileri bir gelişmiş bir ekonomi olamaz. Siz demokrasi deyin seçim deyin ama hukuk olmasın, kurallar olmasın bir süre sonra kaos olur. Yönetilemez bir rejimle karşı karşıya kalırsınız. Dolayısıyla tüm bu alanlarda beraberce eş zamanlı olarak ilerlememiz gerekiyor. Sayın Başbakanımız geçen yıl Ekim ayında bir demokratikleşme paketi daha açıkladı.

Meclisimiz bu seçimler vesilesiyle tatile girmeden önce en son bir Pazar sabah 06.30'a kadar çalıştı ve demokratikleşme paketi ile ilgili her şey yasalaştı. Bunun şimdi ikinci düzenlemeleri var, adımlar atıldı. Ama Başbakanımız bunu açıklarken 'demokratikleşme paketimiz ne ilk adımdır ne son adımdır bunu yaptık diye iş bitmedi' dedi. İnşallah şartlar el verdikçe, demokratikleşme paketlerimiz arka arkaya devam edecek. Çok mesafe kat ettik, çok adımlar attık.

Egemenliğin millete ait olması için büyük mücadele verdik. Vesayetin her türlüsünü karşımıza aldık ve teker teker yolumuzu açtık ama bakıyoruz ki, vesayet kültür öyle yerleşmiş, cumhuriyet döneminde öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki, vesayetin bir çeşidinden kurtulduk iş bitti derken, bir başka çeşidiyle karşı karşıya kalıyoruz. Artık hep beraber halkımıza, milletimize ve milletimizin iradesine güvenmek zorundayız. Biz halkımızın güçlü bir sağduyusu olduğuna inanıyoruz. Yeter ki herkes her şeye rahatça ulaşabilsin. Bilgiye ulaşabilsin, izlesin" şeklinde konuştu.

"DEVLET SORUMLULUĞU OLAN BÜTÜN KURULUŞLAR ŞEFFAF OLMALI VE HESAP VERMELİDİR"

Yolsuzluk iddiaları ile ilgili olarak konuşan Babacan, şunları kaydetti:

"Sistem açıksa herkes her şeyi izliyorsa orada zaten yanlışı önemli ölçüde önlemişsinizdir. Şeffaflık çok önemli nitekim seçilmiş hükümetler, halkın sınırlı bir sürede emanet ettiği bir görevi yerine getiriyor. Aslında devlet mekanizmalı demokrasi aslında halk için var. Devlet mekanizması halk içindir, tersi değil. Dolayısıyla devlet sorumluluğunun, tüm kuruluşların şeffaflık prensiplerine uyması son derece önemli. Son 3 aydır yaşadıklarımızda kuşkusuz çokça dillendirilen konulardan birisi de yolsuzluk. Biz iktidar partisini kurarken, ben kurucu üyelerden birisiyim. İsmini verirken, ak ismini verirken, bunu aslında 1990'lı yılların son derece sıkıntılı, son derece karmaşık, bir krizden diğerine savrulan Türkiye'sine bir cevap olarak, bir tepki olarak bu ismi verdik.

Ne demektir? Lekesiz, beyaz, tertemiz, pırıl pırıl anlamına gelir. Kolay değildir, bu iddia ile yola çıkıp onu yıllarca koruyacak ve mücadele edeceksiniz ve o kelimenin hakkını vereceksiniz. Yolsuzluklar konusunda asla tolerans olmaz. Asla üstü örtülmez. Bir yanlışlık içerisinde olanlar varsa er ya da geç hesabını mutlaka verir.

Bunu da çok açık bir şekilde ortaya koyduk. Bu uygulama ile gösteriyoruz ki güven dediğimiz noktada erozyon ve sıkıntı ile karşı karşıya kalmayalım. Yüzde yüz mükemmel, yüzde yüz hatasız bir yönetim olmaz. Mutlaka hatalar, eksiklikler olabilir, yanlışlar olabilir. Bunlar da tespit edilmeli. Bunlara karşı yaklaşmanız, nasıl çözüm üretmeniz son derece önemli. Halkımızın, milletimizin iradesine güvenmemiz lazım. Herkes, her şeye rahatça ulaşabilsin. Bir şeyi kapatmak, gizlemek mümkün değil. Yönetimde şeffaflık çok önemli, hesap verebilir bir yönetim olmak çok önemli.

Devlet ve bürokrasi halk için vardır, tersi olmaz. Dolayısıyla devlet sorumluluğu olan bütün kuruluşlar şeffaf olmalı ve hesap vermelidir. Bir yandan bu mücadeleyi verirken, bir yandan da Türkiye'nin devlet mekanizmalarının içine yerleşip o mekanizmaları da kullanarak çalışan gruplara da izin vermemiz, göz yummamız mümkün değil. Burada son olaylarda hedef sanki sayın Başbakan gibi görünüyor. Hedefin bütün ülke olduğunu ekonomimiz olduğunu, milletimiz olduğunu ve devletimiz olduğunu da maalesef açıkça gördük, görüyoruz. Buna da izin vermemiz mümkün değil.

Burada mutlaka yanlışlık içinde olanlar kendine çeki düzen vermeli ve eğer hukuki sonuç doğuracak kadar bir yanlışlık içine düşenler varsa, yine onlar hukuk karşısında er ya da geç mutlaka hesap verecekler ve yanlışlarının hatalarının kanunsuz uygulamalarının hesabı görülecek ki, kanunların anlamı olsun. Güven ortamı bunun için çok çok önemli. Biz şimdiye kadar nasıl bu istikrar ve güven ortamını korumaya ve güçlendirmeye çalıştıysak, bundan sonraki dönemde de en önemli önceliklerimiz bunlar olmaya devam edecek."

Babacan, ayrıca, devletlerin uluslararası hukuka uymadığı zaman, dünyada istikrarı sağlamanın çok zor olduğundan söz ederek, "Ümit ediyoruz ki içinde bulunduğumuz coğrafyada derken, demokrasi daha geniş anlamda ve daha iyi şekilde bir yönetim kültürü olarak verilmiştir. Ümit ediyoruz ki hak ve özgürlükler sadece Türkiye'de değil tüm coğrafyada daha ileri uygulamalar şeklinde kendini gösterir ve ümit ediyoruz ki, istikrar ve güven Türkiye için değil, tüm coğrafya için geçerli olur" dedi.
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara