Zaman yazarından Başbakan'a: Yüreğin yetiyorsa...
Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne bugünkü yazısında Başbakan Erdoğan'ı ve hükümeti sert bir dille eleştirdi...
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-03-13 05:59:13
İşte Mümtazer Türköne'nin "Gücünüz yetiyorsa buyrun..." başlıklı o yazısı:
“Gücü yeten yetene” ölçüsü, orman kanunlarının işlediği vahşeti çağrıştırır. Hukuku bir kenara bırakın, insana özgü en basit medenî kuralların işlemediği bir durumla karşı karşıyasınız.
Hak güçlünün; zayıfsanız yok olacaksınız. Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği arazisine kocaman bir Başbakanlık kompleksi inşa ediliyor. Mahkeme inşaatı durdurma kararı veriyor. Başbakan, 17 Aralık’tan bu yana içinden geçmekte olduğumuz ara dönemin alamet-i farikası sayılacak cevheri, bu durdurma kararına karşı yumurtluyor: “Güçleri yetiyorsa gelip yıksınlar.”
“Güçleri yetiyorsa gelip yıksınlar”dan, “güçleri yetiyorsa yolsuzlukların-hırsızlıkların hesabını sorsunlar”a geçmekte herhangi bir engel var mı? Önemli olan tek şey var: Güç kimin elinde? Gücünüz varsa, Başbakanlık binasını hukuka aykırı bir şekilde istediğiniz yere inşa edersiniz. Yine gücünüz varsa, istediğiniz yolsuzluğu-hırsızlığı yapar, sonra hesap sormaya kalkanları da bir güzel doğduğuna pişman edersiniz. Efkan Âla’nın Mehmet Baransu hakkında, İstanbul Valisi’ne talimat verirken sergilediği güce bakın: “Biz yasa yapan yeriz. Gerekirse sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız.” Adam ne desin? Güç ellerinde değil mi? Sahi neden “yolsuzluk suç değildir” diye bir yasa çıkartmayı akıl etmiyorlar?
Bu kaba güç gösterisinden hepimizin muzdarip olma ihtimali mevcut. Bir gün kabak sizin de başınıza patlayabilir, bu güçten zarar görebilirsiniz; ama hiçbir zaman ciddiye alamazsınız. İşin püf noktası, bu gücün iğne batırılmış balon gibi patladığı an galiba ciddiyet. Bu salkım-saçak güç gösterisinde ve uygulamasında hukuksuzluğun ötesinde başka bir çarpıklık var: Görgüsüzlük, hatta çocuksuluk.
Başbakan’ın kurduğu cümlelere, kullandığı argümanlara, sürdürdüğü muhakemeye yaramazlık yaparken yakalanan çocukların kırılgan savunmaları egemen oluyor. Erdoğan, seçim kampanyasını Cemaat’e karşı yürütüyor. Aynı zeminde ona karşılık veren bir rakibi yok; meydan bomboş. Yağıyor, gürlüyor, öfkesi-şiddeti sınır tanımıyor. Miting meydanlarında karşısındakinin ilmini, inancını, ahiretini sorguluyor. Neden? Çünkü meydan boş olduğu için gücü yetiyor. Bir yığın suçlamayı sıralarken nedense gözümde hep öğretmenin karşısında arkadaşını, “bana ne, bana ne, sen yaptın” diye bas bas bağırarak suçlayan ve böylece ayıbını örtmeye çalışan şımarık müzevir çocuk canlanıyor. Ama bu müzevirlik “Obama ile konuştuk, o da ‘kaydettim’ dedi” lafıyla şahit göstermeye varınca her şey bir anda tuzla buz oluyor. Obama’nın ABD başkanı olması değil, Erdoğan’ın gücünün ona yetmemesi önemli. ABD-İsrail lobilerini, bu lobilerin yönettiği “dış merkezler”i, bunların yaptığı ameliyatı, onlara karşı yürütülen İstiklal Savaşı’nı, yeni kendi tezlerini tam çocuksu bir savruklukla yok ediyor ve “düşman”ını şikâyet ettiği “dost”undan fena şekilde azar işitiyor. Küçük bir hinlik, nasıl olsa cevabı gelmeyecek hesabı.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!
SON VİDEO HABER
Haber Ara