Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Yaratılan her şey mükemmeldir

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-03-10 15:06:32

Yaratılan her şey mükemmeldir
YARATILAN HER ŞEY MÜKEMMELDİR

 
Oğuz Düzgün
 

İnsanın maymundan sonra yaratılması, onun maymundan geldiğinin bir delili olamaz. Dünyada yaratılacak insan dünya şartlarına uygun olmalıdır zira. O bir melek, ruh ya da peri gibi yaratılsaydı dünya şartlarına uygun olamazdı. Dünyaya gönderilecek şuurlu canlı, dünya şartlarına uygun bir şekilde hücrelerden oluşan biyolojik bir yapıyla gönderilmeliydi. Hem Allah, yaratma faaliyetini zamanı gelince ve şartlar uygunlaşınca yapmaktadır.

 

Eğer böyle bir durum gözetilmezse, yaratılan canlı kendini aşan ve yaşamını desteklemeyen şartlar karşısında kısa bir süre içinde yok olacaktır. Denizde yaratılan canlılarla karada yaratılan canlıların farklılıklarını düşünelim. Denizde yaratılanlar denize, karada yaratılanlar da karaya göre olacaktı.

 

Hem türlerin en uygun yaratılma zamanlarını belirleyen, iklim, atmosfer, güneş ışınları, yıldız ışınları, coğrafya, yabani hayvanların dağılımı, yerleşim sorunu, besin, dünyanın genel durumu gibi binlerce belirleyici sebep olmalıdır.

 

 

Mesela Maymunlar Allah’ın yarattığı milyonlarca çeşit canlıdan sadece birisidir. Allah bütün yarattıkları gibi bu hayvanları da sanatla ve hikmetle, kendi şartlarında olabilecek en güzel şekilde yaratmıştır.

 

Şempanzeler gibi maymunların yaratıldığı söylenen 40 milyon yıl önceki şartlar, insanın yaratılması için uygun şartlara sahip değildi. Her dönemde mükemmel fiillere imza atan Yaratıcı, o dönemde de, o dönemdeki şartlarına uyumlu canlıları yaratmıştır. Bu canlılar onun bin

bir türlü sıfatlarının gereği olarak çok çeşitli özelliklerde yaratılacaklardı elbette.

 

Onun “Kemal” sıfatı, olgunlaşan her ağacın lezzetli, hoş görünümlü ve kokulu meyve vermesi, her bitkinin güzel kokulu ve görünümlü bir çiçeği bizlere hediye etmesi gibi “mükemmellikleri” gerektirir. Ağaçların, çiçeklerin böyle mükemmel meyveleri olduğu gibi her türün de her dönemde mükemmel bir “meyvesi” olmuştur. Sürüngenlerin, omurgalıların, deniz canlıların ve diğerlerinin…

 

Çünkü Yaratıcının Kemal’i sınırsızdır ve bu mükemmellik onun icraatlarından devamlı yansıyacaktır. O “gayet Cemal’de Kemal ve nihayet Kemal’de Cemal” yansımalarının kaynağıdır. İşte şempanzenin yaratıldığı o dönem de, ancak şempanze kadar “mükemmel” bir meyvenin yaratılabileceği şartlara sahipti. Yani şempanze, Allah’ın o dönemin şartlarına göre o zamana vurduğu biyolojik mükemmellik tuğralarından birisidir.

 

Maymun, aklını kullanıp elbise yapamayacağı için ona dönemin çetin iklim koşullarına uygun tüylerden oluşan fıtri bir elbise giydirildi. Bol ağaçlı ortamda yaşamasını kolaylaştıracak ayaklar, eller ve kuyruk verildi. Bu hayvanın kasları da bu dönemin zorluklarıyla mücadele etmek adına daha kuvvetliydi. Everest tepesinde Allah’ın “gâyet Cemâl’de Kemâl’ini” gösterecek ayrı bir çiçek olduğu gibi Anadolu’nun dağlarında da Yaratıcının „nihayet Kemâl’de Cemâl’ini“ gösterecek ayrı mükemmellik örnekleri vardır. Mesela Everest’in zirvesindeki mükemmellik tuğrası “hezaren” çiçeği olur, Toroslar’daki ise “lale”…

 

Kendi döneminin şartlarının biyolojik ve hayvani bir mükemmellik mührü olan maymun, yaratıldığından beri bu mükemmelliği yansıtmaya devam etmiştir. Zaman gelmiş, şartlar olgunlaşmış, buzullar erimiş, insanların yakınlarına yerleşeceği su kaynakları, mağaralar, doğal kulübeler, dereler, göller yaratılmış, ılıman bir iklim oluşmuş, kıtalar birleşmiş, ormanlarda akıllı bir varlığın geçeceği yollar açılmış, kıtaların hareketleri, volkanlar, depremler durgunlaşmış, o nazik varlığın, yani insanın hayatını tehdit edecek dinozorlar gibi devasa canlılar yok olmuş, atmosferin dengesi ve mevsimler insana göre ayarlanmıştır.

 

En mükemmel meyve için dünya da, kainat da en mükemmel haline gelmiştir. Elbette yeni yaratılan bu “İnsan” mahluku biyolojik yapısı olan bir varlıktır. Bu yönüyle döneminin ve bütün dönemlerin son “biyolojik mükemmellik” mührü de olmalıdır. Bu yüzden o biyolojik olarak bir solucan, arslan, kedi, timsah ya da balıktan daha çok, geçmiş dönemin “biyolojik mükemmellik mührü” olan canlılara kısmen benzer yaratılacaktır. Her dönemde, her anda sınırsız yansımalarıyla tecelli eden O’nun Güzel İsimleri, biyolojik manada en câmi bir şekilde insana yansımıştır artık.

 

Dünya ağacının insan dışındaki diğer biyolojik meyveleri, yaşadıkları ve yaşamak zorunda oldukları o çetin şartlara göre oluşturulmuştur. O şartlarda yaşayabilmeleri içinse çok da düşünmelerine gerek yoktur. Bu yüzden şuurları yoktur. Yaşamlarını devam ettirmeye odaklanmaları yeterlidir. Zaten onlar için her taraf bir besin deposu, her yer bir evdir. Elbiseleri de üzerlerindedir.

 

Dünyanın biyolojik mükemmellik için gerektirdiği şartlar ortadadır. Elbette Mars gibi bir yerde biyolojik mükemmellik, farklı şartlara sahip olmayı gerektirecekti. Oranın atmosferinin, coğrafi yapısının, ikliminin, ısı değerlerinin gerektirdiği bir biyolojik mükemmellik olacaktı.

Denizdeki biyolojik mükemmelliğin şartları da farklı olacaktı.

 

Yeni jeolojik dönemin biyolojik mükemmellik mührü ise „insan“ olacaktı. Üstelik “hayat ağacının” hatta “kâinat ağacının” çekirdeğinde olan “şuur, görme, duyma, hayat, yapma…” gibi mükemmel özellikler bu son biyolojik “meyvede” de olacaktır. Biyolojik açıdan mükemmel yaratılan insan, ruhâni cepheleri açısından da mükemmeldir. Bu yönleriyle Melekler’in üstüne çıkabilecek bir varlıktır insan. Çünkü insan, kâinat ağacının bir neticesidir.

 

İlk hücrenin oluşmasını anlamlı kılan “bilinç, hayat, duyuş, görüş, planlama, yapma” gibi özellikler bu son meyvede de vardır. Şuurun tesadüf ve evrimin bir sonucu olduğunu iddia edenler aslında daha en başlangıçta görünen “bilinci” tam bir “bilinçsizlik” gösterip görmezden gelirler. Evrim teorisine göre bilincin, görmenin, duymanın ve duyguların adlarının dahi anılamayacağı 4, 5 milyar önce, “bilinçli, merhametli, koruyucu, planlayıcı, görücü, duyucu” özellikleri olan bir eylemin yapılmış olması imkansızdır.

 

Yaklaşık 13,7 milyar yıl önce, Big-Bang’ın hemen ardından çok küçük bir zaman diliminde şuurla planlanıp yaratılmış gibi görünen “düzeni” ve „kanunları“ doğuran değişimler de bir “Mutlak Şuurun” ipuçlarını bize vermiyor mu? O Sonsuz Şuurun, heyecan uyandıran varlığını görmezden gelip meseleyi “rastlantı” ile açıklamak, paha biçilmez bir “elmasın” cam parçası olduğunu iddia edip çöpe atmaktan daha büyük bir fecaattir.

 

İşte bu son mükemmel meyvede önceki mükemmellerden farklı olarak, kainat tohumundaki “şuur” da bir çiçek gibi açmış, kendini göstermiştir. Çünkü bu şuur onun narin yaratılmış vücudunun ihtiyaçlarını temin edebilmek için gereklidir. Ayrıca bir şuurdan doğan kâinatı tam da bu en mükemmel noktasında, şuuruyla anlamlandıracak bir şuurlu meyve varlık da olmalıdır.

 

Çiçeklere o güzel renkleri ve kokuları verip bal arılarını, kelebekleri onlara yönlendirişi gibi, şu kainat çiçeğine doğru da „şuur“ arısını ve kelebeğini kanatlandırdı. Kainatın oluşmasını sağlayan Varlığın özelliklerinden pek çoğu, birer ölçü birimi olarak insana verildi ki, insan o ölçülerle O’nu arasın, bulsun, tanısın ve sevsin…

 

Yaratıcı, yarattıklarını “sebep basamaklarının sonuçlara bağlandığı” bir boyutta yaratmaktadır. Böyle bir boyutta ancak böyle yaratmalar olacaktır. Böyle bir boyutun en mükemmel biyolojik ürünü “insan” şimdi nasılsa öyle olacaktır. Ancak böyle bir imkan içinde kâinat böyle olacak ve ancak böyle bir boyutta biyolojik hayat ve şuur bu şekilde oluşabilecektir.

 

“Sonsuzluk” boyutundaki yaratma faaliyeti için sebeplere, basamaklara gerek yoktur. Çünkü o boyut anlamların çıplak olarak bulunduğu, madde kılıfının olmadığı, zaman, mekan gibi sınırlardan bağımsız “olağanüstü” bir boyuttur. O boyutun sakinleri olan melekler, ruhaniler de elbette o boyuta uygun olarak bize göre kimi olağanüstü özelliklere sahiptirler.

 

Ancak Big-Bangla birlikte kapıları açılan bu yeni boyut seçeneği, böyle olağanüstülüklere her zaman açık değildir. Elbette Sonsuz Yaratıcı istediği zaman bu boyutun da sınırlarını aşar ve orada da mucizeler yaratabilir. İşte hayatın, bilincin yaratılması da Sonsuza göre sonsuz olağan, bu boyuttan bakıldığında ise “olağanüstü” gözükür. Bu olağanüstü görünümler bile şu kâinatın hamuruna bir olağanüstü şuur, yaratma karıştığını bize hatırlatır.

 

Hatta bu bilinçli yaratmaları görmek istemeyenlerin “olağanüstü ve akıl almaz” tesadüfe dayanan teoriler geliştirip kâinattaki olayları açıklamaya çalışmaları, onların da bu “olağanüstülüklerin” farkında olduğunu gösterir. Bütün bu işaretler “olağanüstü” olan o “Sonsuz” boyuttan haberler verir.

 

Bill Gates kadar serveti olan bir iş adamı düşünelim. Bu iş adamının Afrika’nın bir köyüne ya da kasabasına kuracağı marketle, Amerika’daki bir şehre kuracağı market bir olmayacaktır. Afrika’daki köye kurulan marketin küçüklüğü ve bu marketteki ürünlerin azlığı ya da yerelliği, o iş adamının fakirliği anlamına değil, marketin içine kurulduğu ortamın özelliklerine uygun bilinçli seçimi yapabildiği anlamına gelir.

 

Öyle bir köye kocaman ve her türlü ürünün bulunduğu bir marketi açmak akıl dışıdır ve büyük bir israftır. Hem o köy ahalisi için o açılan küçücük market bile çok büyük bir şeydir. Çünkü onların şartları böyle bir marketi büyük ve önemli olarak görmek için uygundur. Ancak aynı iş adamı Amerika’nın gelişmiş bir şehrine mesela New York’a 50 katlı bir gökdelen market dikebilir ve bu markete her türlü üründen zengin bir şekilde koyabilir. Bu durum orada yaşayan insanların şartlarına uygundur ve garip değil normal olarak karşılanır.

 

Bu iş adamının Çin’de açacağı markette yiyecek reyonunda oraya uygun yiyecekler satması oldukça normal karşılanacakken, Amerika’da böyle bir şey yapması anormal karşılanabilir. Aslında o iş adamı oldukça akıllıca ve bilinçli hareket etmektedir. Afrika’daki köye yaptığı yatırımı da, Amerika’ya diktiği gökdeleni de, Çin’deki işini de bilinçli bir plan dahilinde gerçekleştirmektedir.

 

Einstein’ın ya da dahi bir bilim adamının ıssız ve teknolojiden uzak bir adada yanlış yaşamak zorunda olduğunu düşünelim. Bu adam Avrupa’nın göbeğinde elde ettiği teknolojik imkanlarla “atom enerjisini” bulabilir, en gelişmiş laboratuarlarda yaptığı deneylerle pek çok bilimsel gerçeği ortaya çıkarabilir ya da bilgisayarlar, robotlar gibi pek çok teknolojik alet geliştirebilir.

 

Ancak o dahi insan şimdi ıssız ve teknolojiden yoksun bir adadadır ve o ada şartlarına göre ne yapabilirse onu yapacaktır. Halbuki dehası aynı dehadır, ilmi de aynı ilimdir. Değişen şartlar ve imkanlardır. Elbette o mevcut dehasını ve ilmini kullanarak o adadaki kimi canlıların hayal bile edemeyeceği bir kulübe, bir sal, bir silah yapabilir.

 

Hatta ateşi bile yakmayı başararak silahıyla avladığı hayvanları o ateşte pişirebilir. Yapraklardan, hayvan postlarından kendine elbiseler yapar. Kağıt kalem bulamasa da en zekice ve dahice düşüncelerini taşlarla kayalara kazıyabilir. Evinde oturacağı tahtadan sandalyeler, yatacağı yataklar da inşa eder. İşte o ada için bütün o oluşlar dahicedir ve mükemmeldir. Çünkü o ıssız adanın şartları ancak buna imkan verir.

 

Allah da jeolojik zamanların hayata imkan veren bütün dönemlerinde, o dönemlere uygun biyolojik canlılar yaratmıştır. Hatta Kambriyen patlaması gibi örnekler ışığında şartların sınırını aşan eşsiz yaratma örnekleri de göstermiştir. Bu durum, teşbihte hata olmaz, ıssız adada yaşayan dahinin ağaçlardan bilgisayar yapması gibidir. Sınırları aşan bu yaratışlar onun sınırlara bağlı kalmak zorunda olmadığını gösteren örneklerdir. Hayatın başlangıcında en mükemmel biyolojik örnekleri halkeden bir Yaratıcının yarattıklarını evrimsel bir çizgi takip ederek ilkel, orta ilkel, ara form, kompleks ve benzeri nitelemelerle anmak imkansızdır. O’nun bütün yarattıkları mükemmeldir.

 

Yer altında, denizde, karada, ağaçlarda, farklı jeolojik zamanlarda, o şartlara uygun yaratmalar yapmaktadır. Bu durum evrimi değil, Yaratıcının ilmini, planlayıcılığını, tasarrufunu, her şeyi olması gerektiği gibi yarattığını gösterir. Bütün bu yaratmalar da kendi şartları içinde elbette mükemmeldir. Zaten o sınırsız zenginliğiyle, bilinciyle ve güzüyle güneş gibi bir harikaları, nebulaları, galaksileri, karadelikleri yaratabileceğini göstermiştir. Mülkü olan kainatın farklı farklı boyutlarında o boyuta uygun yaratmalarda bulunur.

 

Toprağın altında yaratılabilecek ve orada yaşayabilecek canlılar böceklerdir. Denizin şartlarına uyum sağlayabilecek canlılarsa balıklardır. Bu nedenle bu varlıklardan herhangi birisini evrim gibi bir sürecin “ilkel” bir halkası olarak görmek imkansızdır. Çünkü o toprağın karanlıklarında ya da denizin derinliklerinde ancak öyle canlılar yaratılabilir ve o canlılar ancak o yaratılışla yaşamlarını devam ettirebilir. Denizdeki canlıların insanın biyolojik yapısına sahip olmaları, gerçekte onlar için yaşamlarını zorlaştıran bir ilkellik olacaktı.

 

Çünkü bu vücut yapısıyla böyle bir ortamda yaşayamayacaklardı. Uzaya çıkan bir insan giydiği astronot kıyafetleriyle oldukça hantal görünebilir. Ancak o insanın ayda yürüyebilmesi için öyle bir elbiseye ihtiyacı vardır. Üstelik o hantal görüntünün ardında müthiş bir bilinç, tasarlama, merhamet ve koruma vardır. O elbisenin öyle tasarlanması astronot için bir kötülük değil iyiliktir. Bunun gibi de, tesadüfçülerin ilkellik dedikleri şey, o canlıların bulundukları şartlar düşünüldüğünde gerçek bir mükemmelliktir.

 

Bulundukları ortamlar ve şartlar içinde bütün o canlılar mükemmeldirler. Bu bakış açısıyla bakıldığında evrimin, canlıları en ilkel, ilkel, basit, kompleks diye sınıflandırmasının ne kadar anlamsız olduğu da ortaya çıkar. Daha başlangıçta en mükemmeli yaratabileceğini bir atomdan şu kâinat sarayını yaratarak gösteren bir Sonsuz Varlığın yaratmalarında evrimsel bir süreç takip etmesi düşünülemez. Yapılan, uygun zamanda ve ortamda uygun canlının yaratılmasıdır.

 

Üstelik yaratılan tek hücreli canlı da, çok hücreli canlı da bütün kâinat sistemiyle alakadardır. Yani bütün kâinat sistemini yaratan kimse, bu bakteriyi de yaratan “O” olmalıdır. Her bir canlının kompleksliği bütün kâinat çapındadır. Kâinat çapında kurulan milyonlarca bilinmeyenli denklemler sayesinde o canlı var olmakta ve varlığını devam ettirmektedir. İşte asıl “indirgenemez komplekslik” budur.

 

Bütün bu verdiğimiz örneklerden anlaşıldı ki, sebep basamaklarının olduğu bu kainat boyutunda Allah bu boyuta göre yaratmalar yapar. Hatta bu boyutun şartları farklı olan kimi zaman ve ortamlarında o şartlara uygun yaratmalar yapar. Bunun için kronolojik bir zaman çizgisi takip edilmesine gerek yoktur. Bu farklı ortamlar şu anda bile olabilir ve Allah bütün o ortamlara uygun milyarca çeşit canlıyı yaratır, onları oralarda yaşatır.

 

Milyonlarca yıl önce yaratılmış pek çok canlı türü bugünün mükemmel şartlarında yaşayabiliyorlarsa, o halde onlar ilkel (primitiv) olarak değil mükemmel olarak yaratılmışlardır.

 

Dünyanın farklı pek çok bölgesinde her dönemde farklı pek çok tür aynı an içinde yaşamış ve yaşıyorsa, Yaratıcının “ilkel”den “mükemmele” doğru evrimsel bir süreç takip etmediği açık demektir. Bugünün kainatı kuşatan şartlarında varlığını devam ettiren bir yılan, bir bitki, bir bakteri, bir timsah ya da bir balık asla ilkel olamaz.

 

O’nun yaratmaları “uygun zamana, şartlara ve ortama” göre belirlenir. Zaman, şartlar ve ortam “bunun” için uygunsa bu yaratılır. Başkası için uygunsa da o yaratılır. Yine de o yaratmaların her biri, bulundukları o özel ortamın ve seçilmiş zamanın mükemmel yaratma örnekleridir.

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara