Selam Örgütü neden oluşturuldu yöntemi neydi
Hükümetin elini uluslararası kamuoyunda zayıflatmak ve Türkiye'yi teröre destek veren ülke olarak lanse etmek isteyen bu paralel yapılanma, Başbakan Erdoğan'ı terör örgütünün lideri olarak göstermekle kalmadı diğer örgüt liderleri olarak da kağıt üzerinde Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah ve İran'ın eski Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat'ı da gösterdiler
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-02-25 23:20:42
TIMETURK / HÜDAVERDİ ALLAHVERDİ
Önce Tır operasyonları ve ondan önce de hükümet üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye’de El Kaide’yi desteklediğine dair bir çok haber çıktı. O gün çok üzerinde durulmayan haberlerin uluslar arası kısmı da yabancı basın yayın üzerinden servis edildi. Emre Uslu gibi gazeteciler Başbakan Erdoğan’ın Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nde yargılanacağını bile yazmaya başlamıştı. Bütün bu gelişmelerden anlaşıyor ki aslında “Selam” örgütü üzerinden her şey hesaplanmış ve aslında 17-Aralık ve 25 Aralık operasyonlarının başarılı olunması durumunda bir çok insanın göz altına alınması ile birlikte örgüt lideri gibi lanse edilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da tutuklanması amaçlanmıştı. Ameliyat masasında yarım kalan iş 17 Aralıkla tamamlanmaya çalışılıyordu.
SELAM ÖRGÜTÜ NASIL OLUŞTURULDU
Oluşturulan senaryoya göre İslam ülkelerini, küresel hegamonik güçlere karşı harekete geçirmeyi amaçlayan bu örgüt aynı zamanda Türkiye'de iktidarı ele geçirmişti.Bunun için bütün yayınlar farklı dillerde yayınlamaya özellikle İngilizce hazırlanan haberlerle bu algı yurt dışında özellikle güçlendirilmeye çalışıldı. Bu bakımdan Türkiye’de özellikle “Siyasal İslam” tartışması tekrar gündeme getirilerekAK Parti’nin İslamcı bir parti olduğunun altı vurgulanmaya başlandı. Bütün bu yayınlar yapılırken bir taraftan Irak Şam İslam Devleti Türkiye sınırına doğru kaydırılıyor, diğer taraftan tırların El Kaide’ye hükümet tarafından gçmderildiği ifade edilirken özellikle Yasin El Kadı ismiyle de uluslar arası camiaya mesajlar veriliyordu. Bütün bu gelişmeler yaşanırken yabancı medyaya paralelciler tarafından verilen röportajlarda kendi İslami görüşlerinin Batıya en yakın görüşler olduğu ifade ediliyordu. Yani kısaca “ben sizin arzuladığınız ve görmek istediğiniz İslam anlayışını daha iyi uygulayabilirim.” Deniliyordu.
Hazırlanan dosyaya göre “Selam” örgütün El Kaide ile ilişkileri vardı. İslam ülkelerinde yapılanıyor ve bütün ülkelerde kendi amaçları doğrultusunda ekipler oluşturuyordu. Örgütün; finansal, istihbari, siyasi ve askeri ayağının dışında bir de medya ayağı vardı. Bu bakımdan bu sözde oluşturulan örgütün tasfiye edilmesi gerekiyordu ve bu örgüt tasfiye edilmezse batının buradaki çıkarları,İsrail ile anlaşma ve Türkiye’nin füze alımı, 3.Havalimanı,3.Köprü gibi hayati projelerinin Batıyı tehdit edeceği vurgulanıldı. Bununla yetinilmedi bir çok cemaatin ve sivil toplum kurumunun dünyanın bir çok yerindeki çalışmalarının da engellenmesi gerektiği vurgulandı.
ÖRGÜT LİDERİ ERDOĞAN OLARAK GÖSTERİLDİ
Hükümetin elini uluslararası kamuoyunda zayıflatmak ve Türkiye'yi teröre destek veren ülke olarak lanse etmek isteyen bu paralel yapılanma, Başbakan Erdoğan'ı terör örgütünün lideri olarak göstermekle kalmadı diğer örgüt liderleri olarak da kağıt üzerinde Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah ve İran'ın eski Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat'ı da gösterdiler. Öyle ki AK Parti'yi El Kaide ile ilişkilendirecek 'teröre destek' suçlamasıyla kapatma davası açılacak bu başarılamayınca da hükümete Hizbullah destekli sözde Selam Terör Örgütü yaftası vurulmaya çalışılacaktı. Bununla da yetinilmedi yaklaşık 70 kadar İranlı diplomat, aktivistin yanı sıra İran Ankara Büyükelçisi Ali Mehrabi, İran İstanbul Başkonsolosu Abdollah Aklaghi'nin de bulunduğu pek çok kişinin paralel yapılanmanın dinleme ağına takıldığı belirlendi. Irak Milli Reform Hareketi Türkiye Temsilcisi Ali Akbar Waly, FKÖ'nün istihbarat şefi Ali Hasan Selami ve Hacettepe Üniversitesi Uluslararası Öğrenci Temsilci Elvin Aghayev ile Azerbaycan İslam Mukavemet Hareketinin liderlerinden Hacı Tale Bağırov gibi isimler dinleme ağına karışan kişilerden bazılarını oluşturuyordu
MOSSAD MI HAZIRLADI
Bu durum, paralel yapılanmayı soruşturma talimatının İsrail Gizli Servisi MOSSAD tarafından verildiği ihtimalinin akıllara getirdi. Çünkü 7 Şubat MİT Krizinde Zaman Gazetesi Yazarı Hüseyin Gülerce savcıların yabancı istihbaratlar tarafından kullanılabileceğini ifade ederek şöyle demişti: "Dışarının parmağı olabilir mi bu işte? Şunu sormak lazım. Yabancı istihbarat teşkilatları, diyelim ki İsrail, Suriye, Amerikan istihbaratı bizim devlet teşkilatlarımıza istihbarat kurumlarımıza sızabilir mi? Sızabilir! Peki sızarsa, savcı böyle bir istihbarat ajanı olabilir mi? Ben direkt olmaz, olamaz diyorum. Peki bir yanlışlık yapılmışsa nasıl olur. İşte kimse o devlet birimlerine sızanlar öyle bir malzeme hazırlar getirirler sizin önünüze koyarlar ki siz düğmeye basmak zorunda kalırsınız. Savcının da yapabileceği bir şey yok. “
.
HAKAN FİDAN İSTİHBARAT AĞININ BAŞINDA GÖSTERİLİYOR
Daha önce Hürhaber'de Yasir Kadıoğlu'nda yazdığı gibi Dosyaya göre bu örgütün en tepesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bulunuyordu.Örgüt şeması içerisinde Hakan Fidan, istihbarat ağının başında gösteriliyor, MİT'in içerisindeki operasyonel bir güç ise askeri kanat olarak tanımlanıyordu. Örgütün politbürosunda ise tamamen Milli Görüş geleneğinden gelen yedi isim yer alıyordu. Dosyadaki iddialara göre Türkiye'deki bütün kurumların üstü olarak tasarlanan bu polütbüro, dış politika çizgisinin belirleyicisiydi.
Yine dosyaya göre, İHH da örgütün amaçları için kullandığı bir lojistik güçtü. Özellikle 2004 yılından sonra TİKA ve İHH, bu örgütün amaçları için büyütülmüştü. Hatta dosyaya göre Mavi Marmara gemisinin yola çıkışı dahi bu örgütün amaçlarıyla ilgiliydi. Bunun yanı sıra Hudayi, İlim Yayma, Süleymancılar, Adıyaman Menzil gibi bir çok kurum ve cemaatte bu yapının isteği doğrultusunda büyütülmüştü. Bu yapının fetva merkezinde ve alimlerin istişare heyetinde de Hayrettin Karaman, Emin Saraç gibi isimler bulunuyordu. Bu bakımdan bu isimlerin itibarsızlaştırılması gerekiyordu ve bu noktada öncelikle bu isimlerin Alevi açılımın gerçekleşmemesinin başlıca sebepleri olduğu ifade edildi.
Örgütün finansal ayağını ise dosyaya göre polütbüroya yakın bir ekip kontrol ediyordu. İçeriden dışarıya doğru halkalardan oluşan bu yapı en temelde polütbüronun bir parçasıydı. Örgütün medya ayağı da AK Parti içerisindeki etkili bir ismin kontrolündeydi. Bir kaçı hariç bütün gazetelerin yayın politikalarına bu örgüt karar veriyor ve RTÜK, Basın İlan Kurumu, Anadolu Ajansı, Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü gibi pek çok kamu kurumunu yönetiyordu.Türkiye Cumhuriyeti'ni ele geçiren bu yapıyla ilgili bütün tapeler ve detaylar belirlenmiş ve hatta hangi dalganın hangi gün yapılacağı dahi ilgili yerlere iletilmişti.Bu bakımdan medyada “Güzel şeyler olacak” diye yazılan mesajlar aslında bunu işaret ediyordu. O nedenledir ki 17 Aralık operasyonundan önce bir çok isim operasyonun bütün ayrıntısına sahipti.
DİNLEMELERİN ALT YAPISI NASIL SAĞLANDI
Korkunç plan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarının ardından kayıtsız dinlemeler yapıldığını tespit etmesiyle deşifre oldu. Çağlayan Adliyesi'nde göreve başlayan yeni savcılar, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan gizlenen 125 klasöre ulaştı. Paralel yapının gizli kayıt listesi niteliğindeki klasörlerde bulunan 3 bini aşkın ismin, çeşitli soruşturmalar kapsamında yıllarca dinlendiği belirlendi.İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da bu durumun vehametine dikkat çekti ve araştırmaların devam edeceğini belirtti.
Başbakan Erdoğan olmak üzere Türkiye'nin önde gelen birçok ismini dinlemek için bir 'terör örgütü' uydurduğu'nu da ortaya çıkardı. 2011/762 nolu dosya kapsamında neredeyse tüm Türkiye'yi kendilerinin uydurduğu 'Selam Terör Örgütü' bahanesiyle dinleyen paralel yapı, dinleme ve fişleme işini 7 Şubat 2012'deki MİT krizinden önce, 2011 yılında başlattı. 2011'de dört sayfalık bir ihbar mektubu üzerine başlayan soruşturma eski Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen'in talimatıyla hayata geçti. Soruşturmayı daha sonra TMK Savcısı Adnan Özcan sürdürdü. Soruşturmayı yürütenler dört sayfalık ihbar mektubunun bir kenarına 'Tayyip Erdoğan' notu düştü. Belgelerin üzerindeki 'Tayyip Erdoğan' ibaresi daha sonra eklenen bir ok işaretleriyle belirgin hale getirildi. 5 kişiyle başlayan soruşturmaya önce Başbakan Erdoğan, daha sonra başta danışmanlar olmak üzere Başbakan'ın tüm çevresi dahil edildi. İlerleyen tarihlerde soruşturma bahanesiyle kayıt listesine sivil toplum kuruluşları temsilcileri, gazeteciler, yazarlar, öğretim üyeleri, işadamları, siyasetçiler, medya kuruluşlarının santralleri ve bankalar da eklendi.Paralel yargı üyelerinin imza attığı illegal dinlemeler için çeşitli soruşturmalar kullanıldı ve dinlenecek isimler bu dosyalara dahil edildi. Bazı isimler 17 Aralık-25 Aralık operasyonları kapsamında, bazıları ise daha önceki Gezi Parkı eylemlerine ilişkin soruşturmalarda dinlendi. Dinlenen ses kayıtlarının 17 Aralık sonrası basına sızdırılan ses kayıtları olduğu ifade ediliyor. Bu bakımdan elde edilen verilerin bir yere aktarılıp aktarılmadığının çok ciddi araştırılması gerekiyor.
NASIL BİR YOL İZLENECEKTİ
Plana göre sırasıyla;
-Örgütün finansal ayağı deşifre edilecek ve Türkiye'nin bölgesel politikalarını finanse etmek için çeşitli çalışmalar yürüten örgüt üyeleri tutuklanacak. Şemada bulunan isimler ve pozisyonlarıyla ilgili bu isimlerin dosyaya uygun beyan vermeleri sağlanacaktı. Bu bakımdan göz altına alınan bazı isimlere Başbakan Erdoğan’ın isminin verilmesi istenmiş, bu bizzat göz altına alınan isimler tarafından kamuoyuna açıklanmıştı
- Örgütün bürokrasi ayağına girilecek ve örgüte menfaat sağlamak için çalışmalar yapan bürokratlar gözaltına alınacak ve yıpratılacaktı. Bu bakımdan göz altına alınmaya müsait olmayan isimler hakkında psikolojik baskı yapılarak bu isimlerin kendi sözlerini dinlemeleri sağlanacaktı. Bürokraside bazı üst düzey kişilerin elde edilen telefon verileri ile bu isimler ya susturulacak yada kurumlarına baskın yapılarak itibarları sarsılacaktı
- MİT'in yıpratılması ve dünyaya “Radikal örgütlere yardım ediyor” görüntüsü verilmesi amacıyla elemanları deşifre edilecek, yayınlanacak olan fotoğraflarla kamu oyu algısı değiştirilecekti. Bununla da yetinilmeyecek yakalatması sağlanacak olan yardım malzemeleri, “Suriye'deki bazı radikal örgütlere yollanan mühimmatlar yakalandı” gibi lanse edilecekti. Devletin aldığı karar doğrultusunda Suriye’ye gönderilen bazı askeri yardımlar da örgütlere gidiyor gibi lanse edilecekti. Bir taraftan Türkmenlere yardım edilmiyor denilecekti, diğer taraftan da Türkmenlere gönderilen yardımlar El Kaide’ye gönderiliyor gibi gösterilecekti. Uluslar arası anlamda terörle ilişkilendirilmeye çalışılan İHH İnsani Yardım vakfı, - İHH'ya ait bir tır durdurulacak ve içerisinde Suriye'de bulunan bazı örgütlere gönderilen askeri lojistik malzemeleri bulunduğu ifade edilecek, yada yapılan baskınlarla İHH ilişkilendirilecekti
- Türkiye'nin dört bir yanında yapılan aramalarda bu örgüte bağlı yüklü miktarda para, belge ve planları içeren dosyalar ele geçirildiği ifade edilecek ve semboller oluşturulacaktı.
- İHH, Türgev ve benzeri pek cok İslami sivil toplum kuruluşu bu örgütün lobi yapılanması olmakla suçlanarak sürece dahil edilecek,bunların devlet eliyle büyütüldüğü ifade edilecekti. Bu yapıların diz çökmesi sağlanacak, diz çökmeyenlerin üzerine gidilecekti
- Hazırlanan listedeki ilk dört bin kişilik isim listesinde ismi geçen herkes gözaltına alınacak ve bunların “Selam Örgütü” mensupları olduğu ifade edilecekti…Bu yapılırken 17 Aralık’ın başarılı olacağı varsayılmış 25 Aralık’ta da artık iplerin tamamıyla kendi ellerine geçeceği hesaplanmış ve göz altılar medya tarafından Türkiye'de yüzyılın en büyük örgüt operasyonunun yapıldığına dair propaganda yayılacak,
- Uluslararası toplum ve birbirinden bağımsız görünen pek çok sivil örgüt tarafından Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin istifa etmesi gerektiğine dair büyük bir baskı oluşturulacak,gazete ilanları verilecek, uluslar arası anlamda siyasilerin açıklama yapması sağlanacaktı. Bütün bunların neticesinde Başbakan Erdoğan'ın istifa etmesi sağlanacak ve hakkında hazırlanan dosyanın detayları medyada yer alacaktı.Menderes’e yapılanın aynısı medya, yargı, bürokrasi ve sözde aydınlar üzerinden tekrarlanacaktı.
-Başbakan Erdoğan’ın özellikle Mavi Marmara hakkında söyledikleri montajlanarak kamuoyuna farklı bir şekilde sunulacak ve Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerinin hükümette farklı seslerin olduğuna dair özellikle İsrail’e yakın Türkçe yayın yapan sitelerde haberler geçirilecekti…
-Gerek muhazafakar medyada gerekse de sol medyadaki bazı internet siteleri beslenecek ve bunların tamamıyla hükümet karşısı yayın yapmalarının önü açılacak, bu sitelerin rotasını şaşaırması amaçlanacaktı
-Mart ayı içerisinde özellikle belediyeler üzerinden bir yıpratma kampanyasına girilecek, daha önce dinlenen ses kayıtlarının bazıları montajlanarak servis edilecek ve vatandaşın sandık öncesi AK Parti’den kopması sağlanacak…
Bütün bunlar yaşanırken ne oldu da bütün bunlar bozuldu: “BAŞBAKAN ERDOĞAN DİK DURDU-MİLLİ DURDU”...Şimdi bunları tasarlayanların en büyük korkusu hazırladıkları bu duruma kendilerinin düştüğü şeklinde. Hükümetin dosyaları birleştirmeyip tek tek dosyalar üzerinden hareket edecek olması bu yapının hareket kabiliyetini artıran en önemli unsur.Yasal anlamda operasyonun her geçen gün geciktirilmesi
KRİPTO CEMAATÇİLER VE SELAM ÖRGÜTÜ YAZISININ 2.BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
SON VİDEO HABER
Haber Ara