Malte Laurids Brigge'nin notları
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-02-23 13:55:01
ERHAN GENÇ
“Malte Laurids Brigge’nin Notları” adını söylemenin zor olduğu gibi anlaşılması da güç bir roman. Okuyanda uzun bir kurgudan sonra oturulup yazılmış bir kitap değil de zaman zaman çiziktirildikten sonra birleştirmek suretiyle meydana getirilmiş bir kitap hissini uyandırıyor. Belki de bu hususiyetinden dolayı ismine “notları” ibaresi eklenmiş.
Kitaba üçüncü tekil şahıs kullanan romancıları kolaycılıkla suçlayan bir fırçayla başlayan Rainer Maria Rilke, hayata dair yerinde tespit ve akla gelmeyen incelikleri bir arada sunan farklı üslubuyla okuyanın elinden kalemin düşmesine fırsat bırakmıyor. Altı çizilecek satır o kadar çok ki yazara hayranlık duymamanız imkansız. Her birinden birer sayfa yazı çıkarılabilecek bu cümleler her paragrafa birer tane düşecek şekilde serpiştirilmiş sanki.
“Belli bir giysinin doğrudan doğruya yapabileceği etkiyi ben o zamanlar öğrendim. bu elbiselerden birini sırtıma geçirir geçirmez o elbisenin hükmü altına girdiğimi itiraf etmek zorundayım; o elbise benim hareketlerimi, yüzümün ifadesini, evet, hatta ilhamlarımı belirliyordu.”
“Şu var ki, pek sık tekrarlanan rastlantıları ciddiye alan tek kişi babamdı sanıyorum. Nazikçe eğilip babaanneme bakardı; hayalinde, kendi sağlam nefes borusunu adeta ona takdim ettiği, tamamen onun emrine vermeye hazır olduğu hissedilebilirdi.”
“Herkes bilir, ellerini bileklerine kadar yıkamaz yoksullar. O halde bilek temizliğinden bazı şeyler anlaşılabilir.”
“İşte o zaman bir sessizlik oldu. Bir acı sona ermiş gibi bir sessizlik. Bir yara kapanıyormuş gibi, garip, hissedilir, karıncalanan bir sessizlik.”
Kitabın daha başındayken bana Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu hatırlatan romanın kahramanı, yani yazarın kendisi, annesini, dedesini, ninesini ve çok sevdiği arkadaşını farklı zamanlarda kaybetmiş. Ateşli bir hastalığın mustaribi olmuş. Ve son olarak büyük bir yangın geçirmiş… bu hadiselerin psikolojisini de bozduğunu hesaba katarsak ne kadar iç karartıcı sahneler olduğunu tahmin etmek hiç de zor olmaz. Buhran nöbetlerinin içinde boğuşurken işin içine bir de rüya girseydi tam A. Hamdi Tanpınar olurdu sanırım.
Yazar, son kısmına kadar “atıflar altyapısı” nı hafif hafif hissettirip kitabın son elli sayfasıyla, okunmadan önce edinilecek bilgi, birikim ve kültüre yoğun bir şekilde göndermede bulunarak kitabına tabii bir şifre de koyuyor. Sanki herkes anlamasın da o mesut zümre anlasın diye kaleme alınmış. Mevzubahis son kısma kadar elde avuçtaki kültür ile idare eden okuyucu, bir yerden sonra dört katı hızla çıkan tansiyon hastası gibi soluklar ve çarpıntılar içinde kalıyor.
Rilke, Kafka’nın “Okuduğumuz kitap bir yumruk gibi tepemize inip bizi uyarmıyorsa ne işe yarar?” tarifinde bahsettiği kitaplardan birisini yazmış. Bundan böyle “atıflar altyapısı” nı doldurmak için daha fazla çalışmak lazımdır. Ah ah… Keşke ilk ve orta dereceli okullardayken o altyapıyı doldursaydık da şimdi üstünü inşa etseydik. Hala altyapıdan üst yapıya geçmiş değiliz.
Haber Ara