Kanseri tetiklemeye devam ediyoruz
Kanser dünyayı tehdit etmeye devam ederken araştırmalar, kanser vakalarının önümüzdeki yıllarda artacağını gösteriyor.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-02-05 09:01:24
Bugün Dünya Kanser Günü, Dünya Sağlık Örgütü tarafından açıklanan rakamlara göre 2012 yılında dünyada kansere yakalananların sayısı 14 milyonu buldu. Aynı yıl yaklaşık 8 milyon 200 bin kişi de kanserden hayatını kaybetti. Dünya Sağlık Örgütü gelecek 20 yıl içerisinde kanserden ölümlerin yılda ortalama 13 milyona ulaşacağını açıkladı.
Kötü alışkanlıklardan vazgeçemiyoruz
Sigara, alkol, aşırı kilo ve hareketsizlik sağlımızı tehdit eden ve kansere davetiye çıkaran en önemli faktörlerin başında geliyor. Sağlığımızı korumak için tüm bu kötü alışkanlıklardan uzak kalmamız gerektiğini bilsek de bir türlü bunlardan vazgeçemiyoruz. Almanya'da yaşayan yetişkinlerin dörtte biri sigara içiyor ve yarısından fazlası aşırı kilolu. Yaklaşık 9,5 milyon kişi ise alkol sınırını aşıyor. Bonn Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikosomatik Tıp ve Psikoterapi Bölüm Başkanı Franziska Geiser bu verileri şöyle yorumluyor: "Aslında neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliyoruz ama yine de yaparken kendimizi daha iyi hissettiğimiz şeyleri yapmaya devam ediyoruz."
Geiser'e göre sahip olduğumuz bilinç değil, yaşadığımız tecrübeler hayatımıza yön veriyor. İnsanların daha çok beynin bir parçası olan, olumlu ve olumsuz hislerimizin kaydedildiği duygusal hafızayı kullandığını belirten Geiser edindiğimiz tecrübeler ışığında hayatımıza yön verdiğimizi vurguluyor.
Tecrübelerimiz hayatımızı belirliyor
Bu nedenle kanser hakkında okuduğumuz istatistikler de bizi fazla etkilemiyor. İnsanlar annelerinin pişirdiği yemeklere benzer şekilde beslenmelerini düzenliyorlar. Ebeveynlerinin sigara içtiğini gören çocuklar da aynı şekilde sigara kullanmaya başlıyor. Ya da sigara içen arkadaş grubuna dahil olmak için.
Berlin'deki Max-Planck- Enstitüsü'nden psikolog Gerd Gigerenzer bir gruba ait olma hissinin de olumlu bir his olduğunu ve kötü alışkanlıkları tetikleyebileceğini söylüyor: "Sigaranın tadını beğendiği için sigara içmeye başlayan kimse yoktur. Tam tersine, sigaranın tadı çok berbat. Ama başkaları içiyor diye biz de içmeye başlıyoruz."
Bonn Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikosomatik Tıp ve Psikoterapi Bölüm Başkanı Franziska Geiser ise farklı bir çelişkiye dikkat çekerek "Bir yandan içimden bir ses beni zorladığı için sigara içmeye devam ediyorum. Diğer yandan da bakıyorum ki sigara paketinin üzerinde ikâz edici birşeyler yazılı ve bu konuda araştırmalar olduğunu biliyorum. Şimdi içimdeki bu çelişkiyi bir şekilde çözmem gerekiyor" diyor.
Dış etkenler çok önemli
Geiser'e göre ya sigaranın kansere neden olduğu bilgisini önemsememeye çalışıyoruz ya da sigarayı bırakmamak için kendimizce karşı argümanlar arayışına giriyoruz. Nasıl olsa ölümden kurtuluş yok diyoruz mesela. Ya da istatistiklerin doğru olmadığını düşünüyoruz.
Almanya'da en sık verilen örneklerden biri de eski başbakanlardan Helmut Schmidt. Çekilen fotoğraflarında elinden sigarayı düşürmeyen eski başbakan 95 yaşında ve hâlâ bir sigarayı söndürmeden, diğerini yakıyor. Zaten kanser tehdidini idrak etmemizi engelleyen en büyük sorun da bu. Akciğer kanserine yakalanan hastaların yüzde 90'ı sigara kullanıyor. Ancak sigara içen her altı insandan sadece biri kansere yakalanıyor. Heidelberg kentindeki Alman Kanser Araştırma Merkezi'nden Rudolf Kaaks gözlemlerini aktararak "İnsanları gözlemlediğimde dikkatimi çeken bir şey var: İnsanlar sigara kullansa ya da aşırı kilolu olsa da bu yüzden hasta olmayacaklarını umut ediyorlar. Zaten onların sahip olduğu bu umut onları bu alışkanlıkları bırakmaktan alıkoyuyor" şeklinde konuşuyor.
Toplum en önemli etken
Psikolog Gerd Gigerenzer sağlımıza verdiğimiz zararda toplumun suçlu olduğunu söylüyor. Gigerenzer genç yaştan itibaren insanların sağlığı tehdit eden konular ve onların gerçek riskleri hakkında bilgilendirilmesi gerektiğini söylüyor.
İngiltere'deki kanser araştırmaları kuruluşu Cancer Research UK insanlara ne yapmaları gerektiği konusunda öğüt vermek yerine, insanların doğru kararlar alabilmeleri için gerekli olan bilginin sunulmasının daha doğru olduğunu belirtiyor. Ancak psikologlar yalnızca bilginin insanların yaşam tarzlarını değiştirmekte yeterli olmadığını savunuyor; duygu ve tecrübelerin de en az bilgi kadar önemli olduğuna dikkat çekiyorlar.
(Deutsche Welle)
SON VİDEO HABER
Haber Ara