'Kafes Eylem Planı' davası sanığı: Öyle bir plan yapmak alçaklıktır
Levent Bektaş, ‘Kafes Eylem Planı’nın bir sahtecilik ürünü olduğunu, gerçek kabul edilmesi halinde böyle bir plan yapmanın ‘alçaklık olduğu’nu belirterek, “O planı yapabilen birinin alçak olması lazım” diyor.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-01-30 13:19:06
İsmail Saymaz'ın Radikal'de yer alan habere göre, Poyrazköy - Kafes Davası kapsamında gazeteci Hrant Dink’i öldürttükleri, başta Ermeniler olmak üzere Hristiyanlara yönelik bir dizi eylemi içeren Kafes Eylem Planı olduğu iddia edilen planı hazırladığı ileri sürülen emekli Binbaşı Levent Bektaş, dört yıllık tutukluluğun ardından tahliye edildi. Bektaş, ‘Kafes Eylem Planı’nın bir sahtecilik ürünü olduğunu, gerçek kabul edilmesi halinde böyle bir plan yapmanın ‘alçaklık olduğu’nu belirterek, “O planı yapabilen birinin alçak olması lazım” diyor. Santoro, Dink ve Zirve cinayetlerinin Ergenekon ve benzeri davaların oluşturulabilmesi için ölümlerine göz yumulduğunu iddia eden Bektaş, “Bu cinayetlerde sorumluluğun olduğu isnat edilen insanların hangisi yargıya taşınabildi? Biz yargılandık. Bir tek bağlantı göremediler. Görseler linç edilmeye hazırdık” diyor.
Bektaş, dört yıl önce ‘Kafes Eylem Planı’ olduğu iddia edilen planı içeren DVD’nin bulunduğu söylenen bürosunda bugün Radikal muhabirinin sorularını yanıtladı. Bektaş ile şöyleşimiz şöyle:
Kafes Eylem Planı burada mı bulunmuştu?
Şu anda oturduğumuz yerde ya sehpa üzerinden ya da masanın üzerinden, bir yerden alıp gittiler. Burada 100’e yakın CD ve DVD vardı. Sadece ikisini tane aldılar. Tarih, 22 Nisan 2009’du. Avukat Serdar Öztürk’ü aradım. Bana, “CD ve DVD’lere içerik listelemesini yaptır, kopyalattır, yoksa içine çocuk pornosu bile koyarlar” dedi. Ben de görevli arkadaşlara söyledim. “Elimizde teknik imkan yok” dediler. El koydukları şeylere bilgisayarda bakıldı. Birinde mesleki görüntüler, diğerin de bizim eski SAT Komutanlığı’nda çekilen resimler vardı. Aldılar götürdüler.
Sonra ne çıkacak?
22 Nisan’da incelediler, bir şey çıkmadı. 24 Nisan’da savcılığa sevk edildiğimde, CD ve DVD’lerin içeriğinde hiçbir şey yoktu. Daha sonra el konulan 500 - 600 GB’a yakın malzeme var, onun içinde sadece 3 No'lu DVD ve 1 No'lu CD’ye bakma ihtiyacı hissediliyorlar 4 Mayıs’ta. Diğerlerinin hepsinin inceleme tarihi 22 ve 23 Nisan’dır. İnceliyorlar CD’de bir gizleme programı bulunuyor. Ve bununla birşey izleneceğini düşünerek, DVD’ye bakıyorlar. DVD’de video görüntüsü buluyorlar. Onun arkasından birşey gizlendiğini buluyorlar. Dosyayı çıkarıyorlar. Kafes, 4 Mayıs’ta işte böyle çıktı. Fakat bundan önce, 27 Nisan’da savcılar sorguladıkları Eren Günay’a, “Levent Bektaş’ın evinde bulunan CD” diye soru soruyorlar. O sırada henüz DVD değil, “evdeki CD” hali hazırda. Daha sonra, 4 Mayıs’ta “ofisteki DVD”ye dönüyor. Anladığım kadarıyla, o tarhite hangi CD ve DVD’ye yükleneceğine karar verilmemiş Kafes’in. Bunu mahkemeye sorduk, o da savcılığa sordu. Gelen cevap, “emniyetten bir yetkilinin şifahen bilgi verdiği” yönünde oldu.
Kafes’in içeriğine vakıf olduğunuzda ne hissettiniz?
Şok oldum. Bu ülkenin bütün vatandaşları rengine, dinine, diline ve etnisitesine bakılmaksızın, benim için kurucu asli unsurdur. Hangi dili konuştuğunun ve hangi ibadethaneye gittiğinin hiçbir önemi yok. Ama olay o kadar alçakça ki... O planı yapabilen birinin alçak olması lazım. Mahkemede hep “Şerefsizlik ve alçak plan” dedim. O planı üreten alçaktır. Oradaki hedef kitlenin Ermeni, Yahudi, Alevi, kim olursa olsun, öyle bir planı yapılması bu ülkenin yapıtaşlarına dinamit koymaktır. O planı üretmekle zaten o dinamiti koymama çalıştılar.
Neymiş, Kafes Planı’nın arkasında personel listesi varmış. Ben bu personelin yüzde 99’unu tanımıyorum. Neymiş, planı ben yazmışım. Peki benim onlarla telefon irtibatım var mı? Yok. Hiç çıkmadı. Onun altında benim imzam olduğu iddia edildi. Ne oldu imzalar? İki tane imza var? Emniyet inceledi. Ne dedi, Emniyet? “Bu imzaların Levent Bektaş’a ait olduğu konusunda bir kanaat belirtmek mümkün değil.” Ki, Emniyet çok zorlamasına rağmen bunu yazmak zorunda kaldı. Biz bunu, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’nden bir grafoloji uzmanına incelettik. Dedi ki, “Bir imza diğerinden bilgisayar programıyla türetilmiş, sahte imzadır.” Belli zaten. Görünce çok benzediğini görürsünüz. Bunlar ispat edildi. Peki, kim yapar bunu?
Kim yapar?
Ben Emniyet’in içerisine sızmış, kötü niyetli insanların olduğu ve delil ürettiği söylendiğinde “Olmaz böyle şey” derdim. Ama “Kafes Planı çıktı” dediler ya, hiç şüphem kalmadı. Biri yerleştirdi onu.
Neden sizi hedef seçmiş olsunlar?
İsimlerin neye göre belirlendiğini bilmiyorum. Ergenekon sanığı Levent Göktaş’ı tanıyorum ben. Ticari ilişkimiz oldu. Bu irtibatımı kullanarak, bizi Ergenekon’a bağlayacaklardı. Ama o irtibatın da öyle olmadığını gösteren belgeler var.
Polisin içinde bir yapı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Evet, düşünüyorum. Çünkü tecrübe ettim.
Sizce bu yapının mahkemeyle ve savcılıkla bir bağlantısı var mı?
Şimdi yaşadığımız hukuki sürece bakın sorgulamadan itibaren. Ne zaman tahliye oldum; 27 Ocak 2014’te. Oysa dosyadaki tüm bilgiler bizim suçsuzluğumuza işaret ediyordu. İlla bir siyasi iklimin değişmesi mi gerekiyordu?
Siz Dink ve Zirve cinayetlerini nasıl açıklıyorsunuz?
Şimdi düşünün, bu ülkede çok alçakça şeyler yapıldı ve bu ülkenin bütün nefretini kazanmış olaylar bunlar. Ve siz “Bunun bizimle alakası yok “diyorsunuz. Canhıraş şekilde bağırıyorsunuz. Ama sesinizi kimse duymuyor. Çünkü neden? O dönemki siyasi iklim, insanların yaklaşımı, hep bizim suçlu olabileceğimiz, suçlu prototipine uyduğumuz yönündeydi. Mesele darbe ise, hükümeti hedef alan organizma söz konusuydu ve askerler otomatikman suçludur kanaati vardı. TSK’nın geçmişi karanlıktır ve o yüzden askerlerin sanık olduğu davalar haklıdır gibi toptancı bir yaklaşım vardı.
Düşünsenize, arka arkaya böyle alçakça olaylar oluyor. Rahip Santoro... Bu olaylarda bir yere gidiyorsunuz ve birilerine bağlanıyor. Bu size ne ifade ediyor? O davaların dosyası, bunu kimin ne yaptığına işaret etmiyor mu? Devletin kurumlarının raporları yok mu? O raporlar kimlerin sorumluluğu ve sorumsuzluğuna işaret ediyor? Bizim davalar oluşturulurken, alt yapısı hazırlanırken, kimler bu davaların oluşmasında görev alıyordu? Dink’in katlinde sorumluluğunun olduğu ispat edilen insanların hangisi yargıya taşınabildi? Biz yargılandık. Bizim davayı Zirve Davası’na bakan mahkeme, inceledi. Dink Davası’nı gören mahkeme istedi, inceledi. Tir tek bağlantı, bir nokta göremediler. Görseler zaten linç edilmeye hazırdık. Biz olağan şüphelileriz.
Şöyle düşünmek yersiz mi sizce? Kişisel kanaatim, bu davaların (Kafes, Ergenekon vs...) ortaya konabilmesi için o insanları yem yaptılar. Birilerinin işaret edilmesi gerekiyordu. “Bakın bunlar bu kadar kötü insanlar. biz de bunları yakaladık, yargılıyoruz” demek için.
Haber Ara