Gülen: Hakan Fidan terörist eylemlere katılımla ilgili sorgulanmak istendi!
Fethullah Gülen: 'Genelkurmay Başkanı ya da ordu komutanlarına aynı korumayı getirecek benzer bir yasa geçirmediler. Bu tutarsızlık yeniden yargılanma ile ilgili son zamanlarda ortaya çıkan söylemlerin askerler için adaleti uygulama isteğinden çok siyasi motivasyon olduğunu gösteriyor'
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-01-22 15:33:40
Fethullah Gülen, Wall Street Journal'a kamuoyunda "7 Şubat krizi" olarak bilinen MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın savcılarca sorgulanmak istemesi hakkında konuştu. Gülen, Fidan'ın "KCK/PKK örgütlerinin terörist eylemlerinde istihbarat üyelerinin katılımı ile ilgili sorgulanmak istendiğini" söyledi.
Gülen, "yeniden yargılama" ve AK Parti ile ordu ittifakı" hakkındaki soru üzerine MİT Müşteşarı'nın sorgulanmasının Başbakan'ın iznine bağlı getirildiğini hatırlattıktan sonra "Genelkurmay Başkanı ya da ordu komutanlarına aynı korumayı getirecek benzer bir yasa geçirmediler. Bu tutarsızlık yeniden yargılanma ile ilgili son zamanlarda ortaya çıkan söylemlerin askerler için adaleti uygulama isteğinden çok siyasi motivasyon olduğunu gösteriyor" ifadesini kullandı.
Fethullah Gülen, söyleşinin devamında "Eğer uygulanırsa bu hareket son on yıldaki demokratik reformlara darbe indirmek olur" dedi ve "darbe" hatırlatması yaparak "Türk tarihinde yarım yüzyıl içerisinde dört seçilmiş hükümetin görevine askeri darbe ile son verildiğini" söyledi.
Dün internet sitelerine bazı kısımları yansıyan röportajda Gülen, "Türk halkı, son iki yıldır demokratik sürecin tersine dönmüş olmasından dolayı üzüntülü" dedi. Gazetede Gülen'in açıklamaları "Batı ülkelerinin çalkantılı bir bölgede en büyük müttefiki olan Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarını etkileyebilecek kesin ayrılık sinyalleri" olarak nitelendirildi.
Gazetenin İngilizce ve Türkçe internet siteleri, mülakatta sorulan sorular ve Gülen’in cevaplarının tam metnini yayımladı. Röportajın Wall Street Journal’da yayımlanan Türkçe tercümesi şu şekilde:
Başbakan son zamanlarda size ve Hizmet’e tekraren saldırdı. AKP’nin Erdoğan grubu ile ittifakınızın tamamen bittiğine inanıyor musunuz?
Eğer bir ittifaktan bahsedilecekse bu ortak demokratik değerler, evrensel insan hakları ve özgürlükler etrafındaydı. Siyasi partiler ya da adaylar için değil. 2010 yılındaki anayasa referandumunda Avrupa Birliği’ne üyelik şartlarına paralel yapılan demokratik reformları daha önce CHP yapmış olsaydı, onları destekleyeceğimi söylemiştim.
Hizmet katılımcıları da dâhil Türk halkının büyük kesimi AKP’yi demokratikleşme reformları, ordunun siyasiler üzerindeki vesayetine son verdiği ve Türkiye’yi AB’ye giriş sürecinde ileriye götürdüğü için destekledi. Doğru olduğuna inandığımız ve demokratik ilkeler ile aynı paralelde olan şeyleri her zaman destekledik. Ancak aynı zamanda yanlış olarak gördüğümüz ve bu ilkelere ters olan şeyleri de eleştirdik. Değerlerimiz ve duruşumuz değişmedi. Biz demokrasinin savunucuları olmaya devam edeceğiz. Siyasi aktörlerin duruş ve icraatlarının önceki sicillerine uyumlu olup olmadığı ile ilgili karar, Türk halkı ve tarafsız gözlemciler tarafından verilmeli.
Erdoğan ile on yıllık bir ittifakınız vardı. Liderliği döneminde sizi en çok üzen şey ne oldu?
Tekrar netleştirelim, ittifaktan bahsedilecekse bu değerler ve ilkeler etrafındaydı. AKP dönemi boyunca demokratikleşme reformlarını destekledik ve anti-demokratik hareketleri eleştirdik ve bunlara karşı çıktık. Örneğin 2005 yılında terör suçlarını oldukça geniş tanımlayan ve özgürlükleri riske sokan anti-terör taslağını eleştirdik.
2003 ve 2010 döneminde genel trend demokratik reformlara yönelik oldu ve Türk halkının büyük kesimi bu reformları destekledi. 2010 yılındaki anayasa referandumunun yüzde 58 oranında kabul oyu alması bunun bir kanıtıdır. Ayrıca Türkiye gerçekten de geçen 15 yılda ekonomik ve demokratik ilerleme kaydetti.
Ancak biz bu demokratikleşme reformlarının devam etmesini isterdik. 2010 yılındaki anayasa değişikliklerini “yetmez ama evet” sloganı ile destekleyen Türk halkı geçen son iki yıl içerisinde demokratik ilerlemenin tersine dönmüş olmasından üzüntü duyuyor. Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa demokratik kazanımları sağlamlaştıracak ve Türkiye’yi AB’nin demokratik değerlerine bağlayacaktır. Maalesef bu çaba şu an terk edilmiş durumda.
Başbakan’ın polis gücünün lider kadrosunu tasfiye etme hamlelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Emniyet teşkilatı veya herhangi diğer bir devlet kurumu üyeleri ülkenin kanunlarını ya da kurumların kurallarını ihlal etmişse, kimse bu tarz hareketleri savunmaz ve bunlar yasal ve kurumsal soruşturmaya tabi tutulmalı. Ancak bu kişiler yasa dışı bir şey yapmamışsa ve kurumların kurallarını ihlal etmemişse ve sadece sahip oldukları dünya görüşleri veya eğilimleri nedeniyle fişlenmiş ve ayrımcılığa tabi tutulmuşlarsa bu tarz muameleler demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları ile bağdaşmaz.
Sahip oldukları ideoloji ve dünya görüşleri, duydukları sempati nedeniyle kişilerin yerlerini değiştirmek ve tasfiyeler yapmak şu anki iktidar partisinin geçmişte seçimler öncesinde bitirmeyi vaat ettiği bir şeydi. Daha birkaç ay öncesine kadar kahraman olarak alkışlanan yargı ve polis gücü üyelerinin soruşturma yapılmaksızın kışın ortasında görev yerlerinin değiştirilmesi de ironik bir durum.
Hizmet oluşumunun öğrencilerini polis ve yargıda kariyer yapmaları için cesaretlendirmesinin sebebi nedir?
Öncelikle soruda bir düzeltme yapalım. Yalnızca kişisel savunmam ile ilgili konuşma yapabilirim ve bu savunmam genel olarak tüm Türk halkını kapsıyor. Toplum için sağlam temeller oluşturmak ve bireyleri yetiştirmek için en iyi yolun her zaman eğitim olduğuna inandım. Her sosyal sorun bireyden başlar ve uzun vadede birey seviyesinde çözülebilir. Birey ihmal edildiğinde sistemik, kurumsal veya siyasi çözümler başarısız olmaya mahkûmdur. Bu nedenle benim ilk ve en öncelikli taraftarlığım eğitim içindir.
Bu nedenledir ki benimle aynı düşünceleri paylaşanlar yurtlar, sınava hazırlık merkezleri, özel okullar ve ücretsiz özel eğitim merkezleri kuruyor. Bu kurumlar toplumun geniş kesiminin kaliteli eğitime ulaşmasını sağlıyor ki şimdiye dek kaliteli eğitim seçkin birkaç kişi için mümkündü.
Türk halkının, toplumunun tüm kesimleri ve ülkelerinin tüm kurumları içerisinde temsil edilmesini teşvik ettim. Çünkü bu kurumların toplumdaki çeşitliliği yansıtması önemli. Ancak öğrenciler ve aileleri tarafından yapılan seçimler birçok faktörce şekilleniyor. Bu faktörler içerisinde istihdam fırsatları ve yukarı yönlü hareketlilik ihtimali bulunuyor. Benim savunmamın bu ailelerin değerlendirdiği bir faktör olarak ne kadar etkili olduğundan ise emin değilim.
Hizmet katılımcıları tarafından açılan kurumlara gelirsek, mezunlarının kariyer seçimleri ile ilgili tam bir tahakkuka sahip değilim. Ancak düşündüğünüzün aksine bahsettiğiniz alanlarda (polis ya da yargı) kariyer yapmayı düşünen öğrenciler için potansiyel sebep, bu kurumlardan mezun oldukları için tarih boyunca ayrımcılığa maruz kalmış olmaları olabilir.
Hükümet, darbe planlamakla suçlanan askerler için verilen mahkeme kararlarının gözden geçirilebileceği yönünde sinyal verdi. Taraftarlarınıza karşı yeni bir ittifak kurmakta olduklarından endişe duyuyor musunuz? Buna karşı stratejiniz ne?
Yasal süreç içerisinde, yeni deliller ışığında veya yanlış yapıldığı yönündeki kanıtların ortaya çıkması durumunda yeniden yargılanmak evrensel insan hakkıdır. Yeni deliller ortaya çıkarsa veya yasal sürecin kusurlu olduğu anlaşılırsa yeniden yargılanma yasal bir hak olur. Hiç kimse masum bir insanın haksız yere cezalandırılmasını istemez.
Ancak niyet binlerce duruşmanın hükümlerini tamamen feshetmekse bu tarz bir hareket yargı sisteminin güvenilirliğine zarar vereceği gibi son on yılda elde edilmiş demokratik kazanımları da tersine çevirir. Böylesi bir hareketi, Türk tarihinde ilk kez darbe faillerinin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan 2010 yılındaki anayasal değişikliklere evet demiş Türk nüfusunun yüzde 58’lik kesimine açıklamak da çok zor olur. Ayrıca yıllarca bu duruşmaları demokrasinin bir zaferi olarak sunan ve bu yargılamalarda yer alan savcı ve hakimleri alkışlayan şu anki hükümetin liderleri için de bir ironi oluşturur. Ordu yönetimini sivil otoriteye boyun eğdirdikleri için siyasi liderlerin övündüğüne yer veren haberler de yapıldı.
Bu duruşmaları güvenilmez olarak lanse eden ve yargı içerisinde belli bir gruba bağlayan söylem siyasi liderlerin on yıllık yönetimleri boyunca ortaya koydukları söylemle de tam bir tezat oluşturur. Burada bir samimiyetsizlik de var. KCK/PKK örgütlerinin terörist eylemlerinde istihbarat üyelerinin katılımı ile ilgili bir savcının Milli İstihbarat Teşkilatı müsteşarını sorgulamak istemesinin hemen ardından çıkartılan bir kanunla müsteşarla ilgili soruşturmalar için başbakanın onayının alınması zorunluluğu getirildi. Her ne kadar iktidar partisinin bunu yapma gücü olsa da suçlanan genelkurmay başkanı ya da ordu komutanlarına aynı korumayı getirecek benzer bir yasa geçirmediler. Bu tutarsızlık yeniden yargılanma ile ilgili son zamanlarda ortaya çıkan söylemlerin askerler için adaleti uygulama isteğinden çok siyasi motivasyon olduğunu gösteriyor.
Eğer uygulanırsa bu hareket son on yıldaki demokratik reformlara darbe indirmek olur. Demokratik kurumlar üzerinde ordu vesayetini kaldırmak için atılan adımlarda dramatik bir dönüş olur. Türk tarihinde yarım yüzyıl içerisinde dört seçilmiş hükümetin görevine askeri darbe ile son verildi.
Hükümet, siyasi duruşları Erdoğan’ınkinden farklı olduğu için Koç’tan Doğan’a bir kısım iş dünyasını hedef aldı, vergi cezaları ile vurdu. Son gelişmelerin ışığında Hizmet taraftarlarının başında bulunduğu firmalara yönelik bir tehdit görüyor musunuz?
Yapılan haberlere baktığımda bahsettiğiniz hususun bir tehlike olmaktan çıkıp bir gerçeğe dönüştüğünü öğreniyorum. Koza Grup, İstikbal Grup ve Bank Asya; çeşitli sıra dışı denetlemelerle, cezalarla, izin iptalleriyle ve beklenmedik devasa fon çıkışlarıyla hedef alındı. Bank Asya’da yaşanan devasa fon çıkışları, iktidar partisine yakın haber kanallarının olumsuz haber kampanyalarının ardından gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı Gül, muhafazakârlardan liberaller ve Hizmet oluşumuna kadar farklı kesimleri bir araya getirebilecek ılımlı bir lider görünüyor. Gül liderliğindeki bir AKP’yi mi desteklerdiniz yoksa cumhurbaşkanı olarak ülkeye daha fazla yardımcı olabileceğini mi düşünüyorsunuz? Erdoğan ile kıyaslandığında Gül’de daha olumlu bir duruş buluyor musunuz?
Her zaman tüm siyasi partilere aynı yakınlığı göstermeye çalıştık. Bir sivil toplum hareketi olarak hiçbir zaman tek bir partiyi ya da adayı desteklemedik. Ancak Hizmet içerisinde bireyler bazı partileri kendi inançlarına ve değerlerine daha yakın görerek kendi özgür iradeleri ile onları destekledi.
Gül şu an bizim cumhurbaşkanımızdır. Adının yer aldığı gelecekteki senaryolar ile ilgili spekülasyonlarda bulunmak uygun olmaz.
Medya içerisinde birçok destekçiniz son haftalarda CHP ile ilgili daha pozitif bir tutum sergiliyor. Gelecek seçim sürecinde CHP ve Hizmet arasında bir ittifak olabileceğine inanıyor musunuz?
Tekrarlamak gerekirse, bir siyasi parti ya da aday ile hiçbir zaman ittifak kurmadık. Desteğimiz ya da eleştirilerimiz her zaman değerler etrafında olur. Bu tarz bir ittifak gelecekte de yapılmayacak. Bir sivil toplum aktörü olarak toplumdaki herkese açık olmamız bir zorunluluk. Ancak değerlerimiz net. Demokrasi, evrensel insan hakları ve özgürlükler, şeffaf ve hesap sorulabilir hükümetler bu değerlerimizin arasında. Fırsatlar sunulduğunda Hizmet üyeleri diğer vatandaşlar gibi kendi değerleri çerçevesinde kararlarını verecektir. Temel değerleri paylaşan insanların yapacağı seçimler aynı çizgide olabilir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara