Dolar

34,8659

Euro

36,5745

Altın

3.042,88

Bist

10.058,47

17 Aralığın Kodları: Kontrespiyonaj Savaş !

Bir önceki yazımda darbe girişimlerinin psikolojik kronolojisine kısaca değinmeye çalışmıştım. Darbeyi yapan kurum veya kişilerin, önceden oluşturulan suni kaosların kurtarıcıları olarak takdim edilip, gasp ettikleri güven duyguları ile darbeyi meşru gösterdiklerini(!) anlatmaya çalışmıştım.

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-01-17 09:46:44

17 Aralığın Kodları: Kontrespiyonaj Savaş !

Darbe öncesi gündem ile darbe sabahı oluşan havanın ve bu iki farklı durum için darbe aktörlerinin takınmış oldukları tavrı incelediğimiz de, olayın anlattığımdan çok daha vahim olduğunu fark edeceksiniz. Darbe aktörlerinin artık değiştiğini ve bu değişimin bazı temel sebeplerini yazmıştım.

Stratejik ve siyasi konjonktürün artık tolere edemediği askerin darbe misyonuna yargı elbisesinin giydirildiği, en basit anlatımla yolsuzluk gibi vurucu bir argümanı kullanarak, savcıların iddianameler ve çuvallanıp incelenmemiş! deliller üzerinden kamuoyu vicdanını esir alarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini köşeye sıkıştırma, itibarsızlaştırarak saf dışı bırakma girişiminden anlaşılıyor.

Konuyu, yakın tarihe değen yönü ve mevcut durum ile bağlantılarını değerlendirip dikey ve yatay bir tahlil yapalım istiyorum. Şöyle ki:

Anayasamızın darbe dönemlerinden kalan, asker eliyle hazırlanmış kışla anayasası olması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin otonom bir yapıda olması, Milli İstihbarat Teşkilatı ‘nın Hakan Fidan öncesinde ki asker ağırlıklı yapısı ve en önemlisi 1957 de kurulan ve devletin kulağı diyebileceğimiz son teknolojik imkanlara sahip olan, GES olarak bilinen Genel Kurmay İletişim Sistemleri’ne askerin sahip olması , elini güçlü kılan en önemli unsurdu. Herkese göre bir demokrasi tanımının olduğu, yasal boşlukların istenildiği zaman kaosa sebep olabilecek biçimde kullanıldığı ülkemizde, yargının ve emniyetin elinde bulunmayan bu imkanlar, askerin karşısında hizaya geçmelerini sağlıyordu.

Bununla ilgili olarak, Yassıada’ da ki gayri ahlaki ve hukuk faciasına sebep olan Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş başbakanına idam hükmünün verildiği Mahkemede, Savcılık görevini ifa eden Salim Erten’ in, eşiyle yaptığı telefon konuşmasında "Komutanlar bana baskı yapıyorlar. Eğer Menderes'i idam ettirecek dosyayı hazırlamazsan senin kellen gider' diyorlar. Menderes'i katletmemi istiyorlar. Benim vicdanım bunu kabul etmez. Adam suçsuz" demesi, yargı, emniyet ve asker arasında, askerin lehine olan güç dengesinin nasıl bir korku imparatorluna dönüştüğünün tipik bir örneğidir.

Menderes döneminde ki o yapının çok uzakta kaldığını söyleyenlerin, 28 Şubatta Tansu Çillerin ‘’kara kutusu’’ olarak tanınan eski danışmanı Şükrü Karaca’nın ‘’Erbakan istifa etmeseydi kameraların önünde bir teğmene tokatlattıracaklardı’’ dediğini bilmesi gerekiyor.

Fakat her şeye rağmen zamanın ruhu değişiyordu. Askerin elindeki vurucu ve ezici güç, hızlı değişen ve sürekli gelişen global dünyada ki sorunların çözümün de etkisiz eleman haline geldi. Psikolojik ve fiziki olarak soğuk savaş öncesi donanıma sahip olan asker, siyasi ve stratejik çözümler ortaya koymayınca, milli irade inisiyatif alarak eski askeri aklı tasfiye etti. Eski yapıyı tasfiyeye gönüllü olan yargıda ki yapılanma, darbe paranoyası oluşturarak mükemmel bir algı operasyonuyla süpürme yaptı. Kendi yapılanmasını deşifre edebilecek olan bütün riskleri Emniyet İstihbaratını kullanarak tasfiye etti. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığına getirilen Engin Dinç’in geçmişe dönük araştırmasın da ulaştığı , dört yıl önce ithal edilen, Emniyetin envanterine kayıtlı olduğu halde 11 adet İsrail- Rus yapımı son teknolojik dinleme cihazlarının kaybolduğu bilgisi, emniyet istihbaratın da ki yapılanmayı ve tasfiye sürecinde ki rolünü gözler önüne seriyordu.

Ve Türkiye Cumhuriyeti kendi içinde, tarihin gördüğü en şedit kontrespiyonaj savaşına şahit oluyordu.

Tasfiye sürecinin askeri ayağı tamamlanmış, geriye risk oluşturan sadece MİT kalmıştı. MİT’i hedef yapan şey ise, bütün ulusal istihbarat ağının kontrol üssü olan GES komuta merkezinin 2012 de MİT’e bağlanmış olmasıydı. Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarı olmasıyla birlikte rahatsızlıklarını dile getiren devletler! istihbarat teşkilatının Milli bir yapıya bürünmesi ve GES komuta merkezinin MiT’e bağlanmasından son derece rahatsız olmuş, bunu açıkça beyan etmişlerdi! . Türkiye bölgesin de ve kendi yakın tarihinde ki bir çok liderin ve iktidarın yapmak isteyip engellendiği gibi, milli bir ağ ve buna paralel olarak milli bir strateji oluşturma sevdasına kurban edilmek isteniyordu.

Bazı savcı ve hakimlerin Balyoz ve Ergenekon davaların da darbe paranoyası oluşturarak bunun üzerinden rahat bir tutum izleyeyip, belge ve delil olarak kullandığı malzemelerin , bağlantıları belli olmayan bazı gazeteciler tarafından çuvallarla getirilmesini sorgulamamıştık. Bu belgelerle kilit noktalarda ki onlarca muvazzaf üst düzey komutanın bir gecede içeri alınmasını, ve darbe teşebbüslerinin önüne geçme bahanesiyle özel kuvvet komutanlığına bağlı kozmik odaya girilerek, çok gizli ibareli belgelerin kopyalanmasını ve bu kopyaların nerede tutulduğunu ve kimlerin eline geçtiğini de sorgulamamıştık. Sorgulamadığımız daha bir çok şey gibi..

Necip Hablemitoğlu cinayetinden Hanefi Avcı’ya uzanan süreçte göz ardı ettiklerimizi , özelde İHH’ nın genelde STK’ ların neden oyuna dahil edilmek istenildiğini ,cemaatin gelişmelerde ki rolünü sorgulayalım. Ve Bu sürecin bizi götüreceği yeri...

Bir sonraki yazı da.

YUSUF DAĞ
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara