Kamuoyunda ‘Jet Fadıl’ olarak bilinen işadamı M. Fadıl Akgündüz, Yönetim Kurulu Başkanı olduğu otelin ‘Zaman Eriyor’ isimli reklam kampanyasının, Zaman Gazetesi tarafından şikayet edilmesinden başlayarak, çarpıcı açıklamalarda bulundu…
Ülkede bugün gelinen huzurlu noktayı yok etmek için, dış mihraklarla beraber hareket eden dindar insanlar olduğunu beliren Akgündüz, dünyada bir Yahudi medyası gerçeği olduğunu ve bu medya neyi şekillendirirse, insanların onu gördüğünü dile getirdi. Kendisiyle ilgili geçen haberlerin de yüzde 90’ında, isminin dolandırıcı olarak yer aldığını anlatan Akgündüz, 11 yıl süren ve bin 230 yılla yargılandığı bir hukuk süreci sonunda, suçsuz olduğunun ortaya çıktığınısöyledi.17 Aralık 2013 günü yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından tutuklanan insanların çoğunun tahliye olacağını düşündüğünü ifade eden Akgündüz, “Ergenekon’da da oldu. Bazıları tahliye oldu. Peki bu adamlar niye beş yıl içeride kaldı? Türkiye’deki hukuk düzeni, yanlış bir hukuk düzeni. Yolsuzluk varsa elbette üzerine gidilmelidir. Ama bir kişiyle ilgili bir şey varsa, bunu belli zamanlar bekletip, bir zaman içinde, hükümeti düşürmek maksatlı, ortalığı velveleye götürmek maksatlı ortaya çıkarmak; tek kelimeyle vatana ihanettir.” dedi.
Yönetim Kurulu Başkanı olduğu otelin ‘Zaman Eriyor’ isimli reklam kampanyasının, Zaman Gazetesi tarafından şikayet edildiğini açıklayan Fadıl Akgündüz, şöyle dedi: “Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni ve onun altındaki bir yardımcısı, bana bir mesaj göndererek ‘Bu işleri daha fazla karıştırmasın, severiz onu’demiş, -ki çok sevdikleri ortada, öldürecek kadar seviyorlar. Kampanya için billboardlara bir haftalık siparişimizi verdik ve yayınlandı. Altıncı gün, bununla ilgili Zaman Gazetesi üzerine alınmış, toplatma kararı çıkartmış. Bu kararı veren mahkeme, yüz bin lira teminatla bu kararı veriyor; yani bizim olası zararımız yüz bin liraymış. Nasıl bir hakimse. Şimdi o hakimide şikayet ediyoruz. Hakim, yüz bin lira teminatla bizim bütün ilanları toplatıyor. Milyonlarca değerinde bir kampanya. Kararda, gazeteler, billboardlar, internet ve dergiler mecralarını sayıyor. Televizyon demiyor. Ve ‘Bu kararı uygulayacak olan icra daireleridir’ diyor. Fakat mahkemenin kalemi, -bakın burada da bir yolsuzluk bir üçkağıt var, icra dairesine değil polise yazı yazıyor. Ve polis tutuyor bu karar yazısını, tüm bu medya organlarına gönderdiği gibi, televizyon kanallarına da gönderiyor. Aslında mahkemenin kararında televizyon kanalları yok. Ve mahkeme kararı olmadığı halde, televizyon yayınlarını da durdurdular. Bu yapan Zaman Gazetesi.”
“EKREM DUMANLI VE FETHULLAH GÜLEN’İ HIRSIZ İLAN EDİYORUM”
Bundan birkaç yıl önce, oteline ‘Zaman Gazetesi buraya giremez’ diye yazı astıklarını anımsatan ve bunun gerekçesini anlatan Akgündüz, şöyle devam etti: “Bizim 700 bin lira ödediğimiz yıllık bir anlaşmamız vardı. Ve 700 bin lirayı daha biz doldurmadan bunlar bize 336 bin lira ilave fatura göndermişler. Muhasebe faturayı alıp, reklam birimine bilgi veriyor. Reklam birimimiz de, böyle bir faturanın olmadığını söyleyerek iade edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Ve fatura iade ediliyor. Basılmayan ilanlar için, olmamış şeyler için kesilen bu faturayla mahkemeye gittiler. Mahkemede avukatımız ilanların ibrazını istedi. ‘Arşivimiz yok’ dediler.Bunlar mahkeme kayıtlarında var. Bir gazetenin arşivi olamaz mı? Olmak zorundadır. ‘Arşivimiz yok’ diyorlar. Ve daha sonra bilirkişiye gidiyor, bilirkişi de onların istediği yönde bir yorum getiriyor. Mahkeme icra yoluyla o 336 bin lirayı, faizle birlikte tahsil etti. Böyle bir ilan yok. Şimdi ben diyorum ki, eğer böyle bir şey varsa lütfen halen ibraz edin. Çünkü biz bununla ilgili yerel mahkemede kaybettik. Hani paralel devlet var ya;paralel yargı, paralel polis… Yargıtay’da kaybettik. Ve şimdi Anayasa Mahkemesi’ne gittik. Mahkeme bize dosyanın kabul edildiğini bildirdi. Şimdi bu dava Anayasa Mahkemesi’nde görülecek.
300 bin lira, 700 bin lira mesele değil; ama hırsızlık hırsızlıktır. Şimdi biz diyoruz ki, bu dolandırıcılık, yolsuzluk furyasını ortaya çıkaran ama niye belli dönemlerde, niye zamanında çıkarmıyorsun da eğer varsa şimdi çıkarıyorsun. Var-yok olduğu da çıkacaktır ortaya. Şunu söylüyorum ve bir çağrıda bulunuyorum; gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya, onun üzerindeki Fethullah Gülen hocaefendiye diyorum ki; eğer bizden tahsil ettiğiniz bu paralar karşılığındaki ilanları halen ‘Arşivimiz yok’ diyerek ibraz etmiyorsanız,-ki arşiviniz var ama ilanlar yok, sizi hırsız ilan ediyorum. Ve siz hırsızsınız. Siz dolandırıcısınız, siz soyguncusunuz. Ve yolsuzluk nedir, bu en büyük örnektir.Şarta bağlı söylüyorum bunu. Üç sene önce bu direnişimizi gösterdiğimizde, cemaatin hükümetle de arası çok iyiydi. Ki ben de cemaatteydim, yardımlarımız dokundu. Bize cemaatin tabanındaki kardeşlerimiz ‘Neden böyle yaptın’ diye kızıyorlardı. Aynı şeyleri söylüyorum, eğer bu ilanlarla ilgili size nüshaları gösterebiliyorlarsa, on katını yirmi katını verelim. Ama değilse hırsızlık yapıyorlar. Ve gazete o zaman dört yüz bin tirajkaybetti, şimdi de zaten eriyor gidiyor. Karın güneşi gördüğü gibi…”
“FETHULLAH GÜLEN İÇİN İNTERPOL ARAMA KARARI ALDIĞINDA…”
Fethullah Gülen’in ülkeye kendisi gelmemesi halinde, süreç içerisinde Türkiye’ye iade edilmesi durumunun gündeme gelebileceğini işaret eden Akgündüz, “Biz dua edeceğiz, beddua değil. Gerçekten de acıyorum. Ben yurtdışında yaşadığım 2,5 sene, çok ağır gelmişti bana.15 sene çok ağırdır. Belki de o 15 sene memleket hasretinin verdiği bir ruh halidir hocaefendinin şu anda yaşadığı. Çok zor bir durum. Gelsin memleketine. Yoksa benim durumuma düşecek, -ki ben haksız yere isteniyordum, o haklı yere istenebilir. Çünkü vatana ihanet suçlamasıyla İnterpol arama emri aldığında, Amerika da olsa onu geri gönderecek. Böyle bir duruma gitmemek lazım. Müslümanın Müslümana karşı bu düzeyde karşı karşıya gelmemesi lazım. Çünkü bunun sinyalleri de geliyor: ‘Devletin içindeki inlere ineceğiz, onları bulacağız’…”dedi.
“POLİSLER ‘ACABA BU ADAMI ÖLDÜRELİM Mİ, SAĞ MI BIRAKALIM’ DİYE TARTIŞIYORLARDI”
Kendisine düzenlenen suikast girişimini anlatan ve yaşanan kaza sonrası polislerin kendi aralarındaki konuşmalara tanık olduğunu dile getiren Akgündüz, sözlerini şöyle sürdürdü: “2011 seçimlerinden birkaç gün önce bana karşı bir suikast girişimi vardı. Ve o zaman Aydın Valisi’nin, Aydın Emniyet Müdürü’nün bu olayı nasıl örttüğünü anlatmıştım. Geçen akşam Aydın Emniyet Müdürü’nün görevden alındığını duyduğum zaman çok mutlu oldum. Çünkü artık bu ilin sınırları içinde kendimizi daha emniyetli hissetmeye başladık. Buraya polis geldi ve ‘Zaman giremez’ yazılarını indirmemizi söyledi. Ellerinde mahkeme kararı olup olmadığını sordum, olmadığını söylediler ve güvenliğe o polisleri dışarı attırdım. Daha sonra Emniyet Müdürü geldi ve özür diledi. Çünkü eşkıya gibi çalışıyor o polisler. Şimdi tahmin ediyorum Ankara buraya, eşkıya polisleri çalıştıran değil, başına bir iş-bir kaza geldiğinde onu koruyan bir polis kadrosu getirecektir. Ben buraya yarım saat mesafedeki Söke’de kaza geçirdim ve iki saat boyunca otelime haber vermediler. Ve polisler orada ‘Acaba bu adamı öldürelim mi, sağ mı bırakalım’ diye tartışıyorlardı. Ben uyandığımda o tartışmaları duydum.Ben de Müslüman bir adamım. Eğer sen Müslümansan, cemaatsen niye bunu yapıyorsun? Ve avukatımızla Vali’ye gidip bu konunun araştırılmasını istedik. Kabul etmediler. Ve şimdi Adana Valisi. Bu provokatörhareketlerin içinde bulunan Vali, şimdi Adana Valisi. Şimdi de orada provokasyonlaryapıyor. Sayın Başbakanımız da bunları bilmediği için sahipleniyor. Ne güzel şimdi Emniyet Müdürünü aldılar, darısı oradaki Vali’nin başına.”
“CÜBBELİ AHMET HOCA, KENDİSİNİ CEMAATİN YENİDEN İÇERİ ATTIRMAKLA TEHDİT ETTİĞİNİ AÇIKLASIN”
Cübbeli Ahmet Hoca’nın, ‘Cemaat beni tehdit etti’ dediğini anlatan Akgündüz, şu ifadelere yer verdi: “Bana Fethullah Gülen’in kendisine bir mektup gönderdiğini söyledi. Ben de gündemde o sırada dershaneler olduğu için yanıt vermemesini söyledim. Meğer sonradan STV’ye çıkarak dershaneleri desteklemiş, sonradan öğrendim. Cübbeli Ahmet Hoca çıksın, ‘Fethullah Gülen ekibi geldi beni tehdit etti, mahkeme heyeti bizden, seni tekrar içeri attıracağız dediler’ desin.‘Ben de o nedenle kendimi korumak için çıkıp onların kanalına konuştum’ desin.Bu ülke gerçekleri duysun. Aksi takdirde bu ülke düzelemez.” (Sabriye Aşır - Odatv.com)