Salih Tuna: Bunun vebalini düşündün mü muhterem?

Salih Tuna, "Bunun vebalini düşündün mü muhterem?" başlıklı yazısında CHP'li bir arkadaşıyla olan anısından bahsederek, Başbakan Erdoğan ve yolsuzluğu yazısında irdeledi...

İŞTE TUNA'NIN O YAZISI:

CHP'li bir iş adamı arkadaşım (Ecevit'in sağlığında iyi bir DSP'liydi) geçen sene ailesiyle Umreye gitti.

Bir-iki ay sonra da eşi örtünmeye karar verdi. (Eşinin örtünmesine ilkin biraz itiraz eder gibi olmuş, kararlı halini görünce naçar kabullenmiş.)

'Allah mübarek etsin' dedim. (Eskiden tesettüre giren birine muttali olunca böyle denirdi.)

Bilemem, dedi, mübarek mi değil mi?!

Birden bire kederlenince, hayırdır dedim, kabullendim demiştin hani?

Öyle değil dedi, ve anlatmaya koyuldu.

Geçen gün eşi hanımefendi trafikte bir arabaya çarpmış, görünmez kaza derler ya öyle bir şey. Önündeki araç ani fren yapınca duramamış falan işte.

Neyse ki, kimsenin burnu kanamamış.

Lakin bilirsiniz ya böylesi durumlarda hemen meraklılar üşüşür.

Kalabalığın içinden biri eşinin (son model) arabasına bakıp, 'Şimdi bunun arabasının bagajında kim bilir kaç tane ayakkabı kutusu vardır...' demiş.

'Ne demek istiyorsun sen?..' diye eşi çıkışmış, etraftakiler de bu münasebetsizliği kınayınca tartışma uzun sürmemiş.

Evet, tartışma kısa sürmüş ama eşi fena içerlemiş.

O kadar ki, eve döndüğünde yüzü düşmüş haline bakıp, 'ne oldu' diye sorunca, 'kaza yaptım' der demez hıçkırıklara boğulmuş.

'Birine zarar mı verdi diye öyle koktum ki...' derken, o anın şokunu yaşar gibiydi.

Beni bilirsin dedi, türbanla mürbanla işim olmaz, eşim de daha yeni türbana girdi zaten (hemencecik türban değil başörtüsü diye uyarmana gerek yok ey dikkatli okur, ben naklediyorum sadece) ama inan benim de ağırıma gitti.

Besbelli ağrına gitmişti, anlatırken sesi titriyordu.

Nasıl olur da bir insan, hiç tanımadığı birine, sırf türbanlı olduğu için böyle iğrenç şekilde sataşır, aklı almıyordu.

28 Şubat sürecini eşi başörtülü olarak yaşasaydı, o kahredici psikolojik harbe maruz kalsaydı belki bu denli şaşırmazdı.

Fadime Şahin vakasından itibaren başörtülü kızlarımız sağda solda, 'Fadime Şahin geçiyor bak' yollu aşağılanmıştı.

CHP'li iş adamı dostum bunu bilmeyebilir, ama, şu günlerde malum yolsuzluk 'opera/syonu' üzerinden akıl almaz kolektif cezalandırma yürüten muhteremler, bunu gayet iyi biliyorlardır.

Dahası, içlerinden birçoğu şöyle veya böyle mahut halin mağduru olmuşlardır.

28 Şubat sürecinde kendilerinin de mağduru oldukları o psikolojik harp tekniklerini bu günlerde maalesef kendileri uyguluyorlar.

Öyle hunhar, öyle vahşi, öyle kahpe bir algı yönetimi ki bu, koskoca bir partiyi destekleyen herkesi yolsuzluğu destekliyorlarmış gibi algılatmaya çalışıyorlar.

Erdoğan'a karşı çıkarsan, alenen yolsuzluğu savunsan bile sorun yok.

Çünkü mesele başka; 'yolsuzluk' sadece vitrin malzemesi; ayakkabı kutusu da, bu vitrininin en etkili (algılatma) enstrümanı.

Nasılsa piyasada mahut algıya oldukça teşne bir yığın insan evladı var. (Bilmiyorlar ki aynı algı kendi eşlerini, bacılarını da vuruyor. Belki de çok iyi biliyorlar; lakin ödemek zorunda kaldıkları bedelin yanında teferruat olarak görüyorlar.)

Gezi olayları sırasında Zahide Nine, 'Bu vatanı altın tepside kimse bize vermedi. Her taşında her toprağında kan vardır. Bu memleket herkesin memleketi, artık yeter. Taksim herkesin Taksim'i, size ne?' diye isyan etmişti de, göstericilerden biri, 'Arka tarafta bir yerde söyle, belki sana para verirler' demişti.

Emekli maaşıyla geçinen gariban bir nineye bunu yapan zihniyet CHP'li iş adamı dostumun eşine malum hakareti yapmaz mı?

Yapar, yapar da...

Müslümanları böylesi alçak bir töhmetin altında bırakan muhteremler, bunun vebalini nasıl öderler, işte orasını bilemem.

Salih Tuna: Bunun vebalini düşündün mü muhterem?

Yenişafak Gazetesi yazarı Salih Tuna bugünkü yazısında, geçmişten bir anıyla yolsuzluğu köşesinde değerlendirdi...