Çözüm Süreci iyi ama çevresi kötü
Memlekette bazıları, ya Çözüm Süreci'ni yürüten ekip içinde olmayı çok istedikleri hâlde bunu başaramadıkları için ya da Çözüm Süreci'ne cepheden saldırmanın ve apaçık muhalefet etmenin toplumsal/ siyasal maliyetinden ötürü 'Çözüm Süreci iyi ama çevresi kötü' demekteler.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-12-20 12:26:46
Çözüm Süreci, Türkiye'nin son 30 yılına damgasını vuran kanlı çatışmanın bitmesi yolunda atılan en ciddî adım. Bu sürecin, mağdur kesimler başta olmak üzere ülkede önemli bir destek gördüğünü bilmeyen yok. Çatışmanın yol açtığı can kayıpları, ülkeye mâliyeti ve toplumda daha sık görülmeye başlanan duygusal yarılma emareleri göz önüne alındığında Çözüm Süreci, hem devlet, hem de toplum açısından yerinde bir zamanlamayla başlatılmıştır.
Çözüm Süreci'nin toplumun geniş bölümünde umut yarattığı görülmekle birlikte, bu sürecin gerçekleşmesini istemeyen kesimler olduğu, bu süreci ihanetle eş görecek ölçüde tepkili oldukları da bir gerçek. Yerleşik yargıların, 30 yıllık çatışma boyunca yürütülen propagandanın etkisiyle ortaya çıkan pop milliyetçi kitle, Çözüm Süreci'ne karşı çıkmak konusunda başı çekiyor. Elbette Çözüm Süreci'ne karşı çıkanlardan bir kısmı, korkuları kışkırtmaya dayalı propagandanın da tesiriyle bölünme korkusu yaşayan vatandaşlardan oluşuyor. Çözüm Süreci'ne yönelik desteğin tedricen artması, bu korkuların zamanla giderilebildiğini göstermesi bakımından önemli bir veri.
Fakat üzerinde asıl durulması gereken kesim, muhalefetlerini açıkça sergilemeyenlerdir. Özellikle bürokrasi ve medya dünyasında yer bulan bu muhalifler, Çözüm Süreci'ne karşı olmakla kalmayıp sürece ilişkin inancı zedeleyecek, süreci inkıtaya uğratacak tavırlar sergilemekten de geri durmuyorlar. Aslında, Çözüm Süreci'ne cepheden tavır koyanların etkisi ve inandırıcılıkları, sürecin gözden düşmesine yol açacak ölçüde güçlü değil. Zirâ, Çözüm Süreci'ne kesinlikle karşı olanlar, 30 yıllık kanlı çatışmanın sona erdirilebilmesi yönünde alternatiflerinin ne olduğu hususunda kendilerine yöneltilen sorulara cevap veremedikleri; ürettikleri en iyi çözüm, güvenlikçi politikalara geri dönmek olduğu için bir türlü istedikleri halk desteğini alamıyorlar. Çünkü, hangi tarafı desteklerse desteklesin Türkiye halkı artık, silah yoluyla bir çözüm olamayacağına ittifâken inanmış bulunuyor. Hatta, Çözüm Süreci'ne karşı olanlar bile silahın mevcut sorunu ortadan kaldıramayacağı kanaatinde. Oysa Çözüm Süreci'ne yarım ağız destek verenler; çözümden yana olup olmadıkları sorulduğunda, kesin bir 'evet' veyâ 'hayır' yerine, hayli muğlak bir 'havet'in veyâ bol 'ama'lı bir barış temennisinin arkasına sığınanların sürece yönelik sabotaj gücü, keskin muhaliflere kıyasla daha etkili.
ÇÖZÜM SÜRECİNE HAVET DİYENLER
Peki çözümden yanaymış gibi görünen, ama bu sürecin gerçekleşmemesi için (fiilî ve kavlî) duaya duran kesimlerin murâdı nedir? Çözüm Süreci'ne 'havet' diyenlerin bir kısmı, uluslararası ve bölgesel konjonktürde önemli değişikliklere yol açacağı neredeyse kesin olan böylesi bir olayın yaratacağı yeni dengedeki yerleriyle ilgili kaygı taşımaktalar. Elbette, Türkiye'nin bu türden bir çatışmayı sona erdirmesi durumunda hem içeride, hem dışarıda yeni bir denge ve konumlanma oluşacak. Bu yeni iç ve dış dengede kendi yerleriyle ilgili kaygı duyanların ve oluşacak yeni konumlanmada güç kaybına uğrayacakların Çözüm Süreci'nden yana olmamaları anlaşılabilir bir şey. Ama en azından, gönüllü olunmasa bile, barış ortamını sağladığı şu kısacık süre vesilesiyle bile halka umut aşılayan bu tür bir sürecin desteklenmesi, hakkaniyete ve vicdana uygun olan davranış değil midir?
Çözüm Süreci'ne ilişkin tavırları sorulduğunda cepheden karşı çıkmayıp alttan alta muhalefetin katmerlisini yürütenlerden bir kısmı da, bu sürecin sonucundan siyaseten en kârlı çıkacak kişi olarak Tayyip Erdoğan'ı gördükleri için böyle davranmaktalar. Türkiye bir yana, bölgede bile etkili bir politik figür olarak öne çıkan Tayyip Erdoğan'ın gücünden rahatsız olan, muhtemel bazı planları için onun varlığını engel gören kesimlerin Çözüm Süreci ile ilgili gönülsüzlükleri, yazık ki şahsi olmaktan öte gitmiyor. Ne yazık ki, böylelerin tavrı, 'Edirne'ye Enver gireceğine, Bulgar girsin' diyen kindar ve muhteris eslâfı fazlaca andırıyor.
BDP'Lİ VEKİLLERİN TUTUKLULUK HALİ
Epeyce geniş siyâsî klişeler jargonumuzun en yaygın ifadelerinden birisi de, 'Genel başkan iyi, ama çevresi kötü' sözüdür. Bu sözün sarfedilmesinde iki sâik vardır. İlkinde sözü söyleyen, genel başkanın çevresinde bulunmayı kendisinin hakettiğini düşünmekte, bu hakkı kendisinden gaspedenlere öfke duymaktadır. Bu sözün sarfedilmesine yol açan ikinci sâik ise, genel başkanın karşı çıkılamayacak denli güçlü olması sebebiyle cepheden bir çatışma yerine, dolaylı bir saldırının tercih edilmesiyle alakalıdır. Bu klişeyi Çözüm Süreci'yle ilişkilendirdiğimizde görmekteyiz ki, memlekette bazıları, ya Çözüm Süreci'ni yürüten ekip içinde olmayı çok istedikleri hâlde bunu başaramadıkları için ya da Çözüm Süreci'ne cepheden saldırmanın ve apaçık muhalefet etmenin toplumsal/ siyasal maliyetinden ötürü 'Çözüm Süreci iyi ama çevresi kötü' demekteler.
Son günlerde, kaos planının ve belirsizliğin iyice yaygınlaştırılmaya çalışılması ile Çözüm Süreci'nin kesintiye uğraması yönündeki talebin iç içe olduğu çok açık. Mustafa Balbay serbest bırakılırken BDP'li vekillere yönelik tutumun ve işadamı-siyasetçi-bürokrat eksenli operasyonların iyice ısıttığı bu konjonktürde, Çözüm Süreci'ne kısık bir ses ve muğlaklaştırıcı 'ama'larla destek verirken, bu gizli gündemli itirazlarla süreci, yüzyılın barış fırsatını sabote etmeye çalışanlara dikkat kesilmekte fayda var. Bu sabotaj gücü yüksek 'havet'çi muhaliflerin 'Çözüm Süreci iyi, ama çevresi kötü' derken aslında tam olarak hedeflerinin ne olduğu, zaman ilerledikçe daha da anlaşılır olacaktır.
NECİP FAZIL KURT / YENİ ŞAFAK
SON VİDEO HABER
Haber Ara