Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Cenevre'den Cenevre'ye İran

Batı tek bir Batı değil, ABD yekpare bir ABD değil, İran da aslında onlardan farklı değil. ABD'nin şahinleri gibi karşıtlıklarını yüksek sesle –şimdilik –dillendirmiyor olsalar da, İran'ın Batı'yla yakınlaşmaya karşı kanadının da, anlaşmanın 'zafer'den 'boyun eğme'ye yönelmesini kabul edeceklerini düşünmemek gerekiyor.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-12-04 11:53:35

Cenevre'den Cenevre'ye İran

Konu Orta Doğu ise, yaşanan her gelişmenin ardında çok bilinmeyenli yüksek dereceli bir fonksiyon yatar. Konu İran ise, fonksiyonun derecesi ve bilinmeyenlerin sayısı daha da yükselir. İşin içine nükleer faktörü de girince, durum daha da karmaşıklaşır. Bu yüzden, İran'la Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya (P5+1) arasında Cenevre'de süregelen nükleer pazarlıklarında varılan anlaşmanın analizini yapmak ve buna bağlı bir gelecek Orta Doğu senaryoları öngörüsünde bulunmaya yeltenmek için henüz çok erken. Anlaşma ertesi yaşanan on günde, petrol fiyatlarında görülen küçük gerilemeye de bakarak, eğilimin de genel olarak erkenden heyecanlanmamak yönünde olduğunu söylemek mümkün. Yani sevinenler için de üzülenler için de son düdük çalmış, her şey bitmiş değil. Ayrıca, anlaşmayla sonuçlanan müzakerelerin geçmişine dair birer ikişer dökülmeye başlayan haberlere bakılırsa bu bir başlangıç da değil.

Cenevre'de varılan anlaşmanın şartları kısaca şöyle: İran uranyum düzeyini yüzde 5'te durduracak, sahip olduğu 200 kilograma yakın yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş nükleer silah yapımı kapasitesine sahip uranyumu dönüştürecek, 6 ay sonunda bu orana sahip uranyuma artık sahip olmayacak. Buna karşılık İran'a yönelik ekonomik yaptırımlar gevşetilecek. Öncelikle şuna dikkat etmek gerekiyor, bu anlaşma 6 aylık bir süreyi kapsıyor yani bir geçiş süreci anlaşması. Bu konuyu masa başında bir anlaşmayla çözmeye yönelmek başlı başına önemli ama süreç boyunca yaşanacak gelişmeler de bir sonraki aşamanın nasıl şekilleneceğini gösterecek. 6 ay içerisinde İran'ın taahhütlerine uymaması ya da sürecin sabote edilmesi gibi ihtimaller de var, her şeyin yolunda gitmesi ihtimali de… Süreç boyunca İran'ın İsrail'in nükleer programı için de benzeri şartları talep etme ihtimali var, bunun kabul görmemesi ihtimali de…

GİDİLECEK YOL UZUN VE ENGELLERLE DOLU

Sürecin geleceğine ilişkin soru işaretleri kadar, bugününde de belirsiz olan noktalar oldukça fazla. Bunlardan biri, İran tarafından yapılan açıklamaların 'Nükleer programımızı Batı'ya kabul ettirdik,' Batı tarafından yapılanlarınsa 'İran'ın nükleer programını durdurduk,' niteliğinde olması. Bu propaganda farklılığının, uzun yıllardır birbirine bilenmiş tarafları zamanla yumuşatmayı amaçlayan pembe yalanlardan ibaret olduğunu düşünmek elbette mümkün. Lakin bu söylem farkının anlaşmanın temeline ilişkin olması düşündürücü, özellikle her iki tarafta da bu sürecin başarıyla tamamlanıp devam etmesinden memnun olmayacak güçlü aktörler varken. Batı tek bir Batı değil, ABD yekpare bir ABD değil, İran da aslında onlardan farklı değil. ABD'nin şahinleri gibi karşıtlıklarını yüksek sesle –şimdilik- dillendirmiyor olsalar da, İran'ın Batı'yla yakınlaşmaya karşı kanadının da, anlaşmanın 'zafer'den 'boyun eğme'ye yönelmesini kabul edeceklerini düşünmemek gerekiyor. Ha keza, yıllardır İran'ı durdurmanın tek yolunun 'savaş' olduğunu iddia eden İsrail'in de şüphelerinden ve eylem planından kolayca vazgeçmeyeceğini hesaba katmak, anlaşmadan son derece rahatsız olduğunu düşündüren ve ABD'yi de artan sıklıklarda eleştiren Suudi Arabistan'ı da unutmamalı.

Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde Abu Dabi'de düzenlenen ve Arap ülke temsilcilerinin bir araya geldiği güvenlik konulu bir konferansın açılış konuşmasını İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in video konferans aracılığıyla yapması, Batı-İran yakınlaşmasının karşı yakınlaşmaları da beraberinde getirmekte olduğunu gösteriyor. Suudi Kraliyet ailesinin önde gelen üyelerinden Prens Velid bin Talal'ın Bloomberg'e yaptığı açıklamada, 'Obama yönetiminin İran hakkında doğru olanın yapmadığını düşünüyoruz. Biz -İsrail, Suudi Arabistan, Orta Doğu ülkeleri- gerçekten bu konuda endişeliyiz' cümlesi de, Körfez'in İsrail'le ittifakının artık zımnen olmayacağı yönünde bir ipucu veriyor.

GELİNEN YOL KISA VE KOLAY DEĞİL


Yani gidilecek yol uzun ve meşakkatli. Gelinen yolun da kısa ve kolay olmadığını da, birkaç gündür dünya basınında çıkan haberlerden anlayabiliyoruz. Bu haberlerden bazıları, ABD'nin İran'la uzun süredir nükleer konusunda mutabakat zemini oluşturmak üzere görüştüğü yönünde. Bu görüşmelerin en az bir yıldır sürdüğünü de, ortalama üç yıldır sürdüğünü belirtenler var. Kısaca, Cenevre'de varılan anlaşmanın bu görüşmeler sayesinde gerçekleştiği, ABD'nin gizli toplantıları son iki aya kadar en yakın müttefiklerinden dahi habersiz yürüttüğü, ABD Başkanı Barack Obama'nın özel görevlendirmesiyle başlatılan inisiyatifin Umman ve bir başka ülkede çok dar bir ekiple yürütüldüğü söyleniyor. Hatta görüşmeler sürecinde ABD ve İran'ın karşılıklı olarak tutuklu serbest bıraktığı da haberler arasında. Nisan ayında ABD'nin serbest bıraktığı İranlı bilim adamı Mojtaba Atarodi'nin, İran tarafından serbest bırakılan üç ABD vatandaşına bir karşılık olduğu ve bu gelişmelerin yürütülen gizli müzakerelerin yazılı olmayan bir parçası olduğu belirtiliyor.

Eğer bu haber doğruysa ki, böylesi kritik bir konuda mutabakatın kısa zamanda sağlanamayacağını düşündüğüm için olası buluyorum, varılan anlaşmayı Ruhani ve 'yeni İran'ın bir başarısı olarak görmek hatalı oluyor. Zira ruhani, Cumhurbaşkanlığı görevine geleli 6 ay dahi olmadı.

Zaman akışına bakarak, bu gizli görüşmelerin gerçekleşmesinde, Türkiye, Brezilya ve İran arasında Mayıs 2010'da imzalanan Tahran Deklarasyonu'nun etkisi olabileceği düşünülebilir. Hatta biraz komplo teorisyenliği yaparsak, İran'da Ahmedinejad'ın temsil ettiği sert çizgiden ılımlı Ruhani çizgisine geçişte dahi bu gizli görüşmelerin bir etkisi olabilir. Yani Ruhani'nin Cumhurbaşkanı seçilmesi, bu sürecin bir sebebi değil, aslında bir sonucu olabilir. 2009 seçimleri sonrası İran'daki Yeşil Hareket'in Arap Baharı'nın habercisi olduğunu düşünürsek, ekonomik yaptırımlar sonucu beli bükülen İran'ın yeni bir halk hareketi tehdidini riskli bularak bu yeni ılımlı kimliğine ulaşması, bu masanın zorlayıcı ve bağlayıcı bir parçası olabilir.

SURİYE BAĞLANTISI

Anlaşmanın arka planına yönelik haberlerden bazılarında ise, ABD'nin Ağustos ayında Doğu Guta'daki kimyasal saldırı sonrası Suriye'yi vurma planını rafa kaldırmasının bu anlaşmayla bağlantılı olduğu belirtiliyor. ABD'nin, İran'ın Esad'ı kimyasal silahlarını teslim etmeye ikna etmesine karşılık Suriye'yi vurma planından vazgeçtiği, ayrıca İran'la nükleer konusunda anlaşmaya varmayı tercih ettiği söyleniyor. Ancak bu haberler, çoğunlukla ABD, İran tarafından kandırılmış imasıyla veriliyor. Bense bağlantının olduğunu düşünmekle birlikte, ABD'nin İran'ı köşeye sıkıştırdığını düşünüyorum.

Obama'nın ortalığı kasıp kavurup ne olduğu anlaşılmadan Suriye'yi vurma kararından saçma bir şekilde vazgeçmesi çok kişi gibi bana da garip gelmişti. Hatta Suriye'yi kimyasal silahlardan arındırma planına uyacaklarını söylediği ve saldırı planını rafa kaldırdıklarını açıkladığı konuşmasını, 'Rusya'yla beraber İran'la nükleer müzakerelerine başlıyoruz' demesi şüphe uyandırmıştı. ABD'nin Ağustos ayında Orta Doğu'da yeni bir savaş tehdidiyle hareketlendirdiği dünya gündemi ve oluşturduğu telefon trafiği, İran'ı bir an önce anlaşmaya razı etmek amacını taşıyormuş düşüncesi oluşturmuştu. Ufukta bir anlaşma olabileceğine dair ilk habercinin bu konuşma olması, Suriye'deki trajediye son verecek bir çözüm bulunmasını amaçlayan ve aylardır ertelenen Cenevre-2 konferansının tarihinin kesinleştiği haberinin nükleer anlaşmasından bir gün sonra gelmesi bu bağlantıyı ihtimalini kuvvetlendiriyor. Bu durum da, bu anlaşmanın bir başlangıç ya da bir bitiş değil ama devasa bir oyunun içerisinde bir gelişme olarak değerlendirmeyi gerektiriyor diyelim ve Cenevre-2'ye doğru Suriye meselesini bir başka yazıya bırakalım.

Özetle, İran için çok başarılı, çok umut verici bir dönem başlıyor gibi görünse de, aslında sağa sola kıpırdayamayacağı çok sıkıntılı bir dönem de geliyor olabilir.

 CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM / YENİ ŞAFAK

İLLÜSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

SON VİDEO HABER

Şam'daki saray yakıldı, eşyalar alındı

Haber Ara