Gülen cemaatinin amacı eğitim mi? Rant mı?
Eğitim mi, rant mı? Dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi düşüncesi ortaya çıktığında bir bardak suda fırtına koparan cemaat, bütün medyası ile AK Parti Hükümeti’ni hedef tahtasına oturttu.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-11-29 23:08:27
Ortada hala bir taslak dahi olmamasına rağmen, hükümeti “Eğitime darbe” sloganları ile yıpratmaya çalışılması dershane piyasasındaki rantın büyüklüğünü de bir anlamda ortaya koydu. Dershanelerin özel okullara dönüştürülmesinin “Dershaneler kapatılıyor” şeklinde kamuoyuna sunulması, devletin finanse ettiği ve kendilerine mal ettikleri okuma salonları üzerinden kamuoyunu yönlendirmeye çalışması tepki çekti.
AK Parti Hükümeti’nin dershaneler konusundaki hazır bile olmayan taslağı konusunda art arda açıklamalarda bulunarak bazı kalemlerin ifadesiyle AK Parti Hükümeti ima yoluyla Firavun’a ve Karun’a benzetilmişti.
Türkiye şartlarında asgari ücret ile geçinmeye çalışan bir ailenin yıllık dershane ücreti olarak 3 ile 6 bin TL arasında bir meblağ ödemesi anne ya da babaların dershane borçlarını ödeyememesinden dolayı hapse mahkum edilmesine neden olurken daha da vahimi bazı aileler intiharlar ile felaketlere sürüklenmekte. Bütün bunlar göz önüne alındığında devletin vatandaşlarının üzerinden bu ağır yükü kaldırması girişimine her gün tam sayfa haberlerle karşı çıkılması, dershanelerin bu işten büyük paralar elde ettikleri gerçeğini açığa çıkarmış oldu.
28 Şubat sürecinde darbecilerin tarafından dayatılan MGK kararları hakkında; “İçtihattaki hatalar bir sevap kazandırır, isabet olursa iki sevap” açıklamasında bulunan ve darbecileri savunan, öğrencilerin başlarını açmasını isteyen Fethullah Gülen’in, dershaneler konusunda AK Parti Hükümeti’ni eleştirmesi dikkat çekiyor. İlahiyatçılar ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri; Fethullah Gülen’in 28 Şubat sürecinde Refah-Yol Hükümeti yerine darbecilerin yanında yer aldığını, başörtüsü yasağına karşı başlatılan eylemleri desteklemediğini ancak dershaneler konusunda ortalığı ayağa kaldırdıklarını söyledi.
“HATALAR BİR SEVAP KAZANDIRIR, İSABET OLURSA İKİ SEVAP”
Fethullah Gülen, 28 Şubat sürecinin yaşandığı günlerde İmam-Hatip Liselerini kapatan, başörtüsü yasağı getiren, Kur’an-ı Kerim eğitim ve öğretimini yasaklayan MGK kararlarına ciddi bir tepki göstermemiş ve darbecilerin aldığı MGK kararlarının yanlış olduğunda bir sevap, doğru olduğu takdirde 2 sevap verileceğini açıklamıştı. Gülen, 16 Nisan 1997 tarihinde yaptığı açıklamada; Yalçın Doğan’ın, “İmam hatip okulları ve 8 yıllık eğitim MGK kararları ile geldi. Gerçi siz din adamısınız. Ama önemli bir kitleye de rehberlik ediyorsunuz. MGK kararlarının siyasetteki yeri nedir sizce?” şeklindeki sorusuna şöyle cevap vermişti: “MGK kararları belki bu şekilde tavsiye niteliğinde, bazıları onları muhtıra şeklinde de algıladı. Bu şekliyle gelişmiş demokrasilerde antidemokratik bulunabilir. Fakat şurası da bir gerçek ki milli güvenliğin hali hazırdaki konumu anayasal bazı esaslara dayandırılmıştır. Milli Güvenlik Kurulu her şeyi aşarak, kanunları aşarak, parlamentoyu aşarak, anayasayı aşarak kendi kendine o konuma yükselmemiş, oraya gelip oturmamış ve millete karar yağdırmıyor yani, anayasal bir müessesedir. Anayasal bir müessese, anayasanın getirdiği yerde kendi konumunun gerektirdiği şeyleri yerine getirmeyi düşünür. Mesela şimdi onlar da şöyle düşünüyorlarsa, biz burada milli güvenlik, milletimizin güvenliğini şayet koruma mevkiinde bulunuyorsak ister gerçekten ve öyle olsun ister bizim içtihatlarımıza, algılamalarımıza göre şu gelişmelerde rejim için şayet bir tehlike ise bizim sorumluluğumuz altındadır bunlara müdahale etmek. Müdahale etmediğimiz zaman tarih önünde suçlu oluruz mülahazasıyla hareket ediliyorsa meseleyi böyle algılıyorsa bana göre onlar masumdurlar. Eğer işin içinde bir hata varsa bu içtihat hatasıdır. Hatta fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşılabilir, içtihattaki hatalar bir sevap kazandırır, isabet olursa iki sevap kazandırır mülahazası.” (1)
“ÜNİVERSİTEYE GİRMEK İÇİN BAŞLARINI AÇABİLİRLER”
Fethullah Gülen, 28 Şubat sürecinde başörtülü kızların üniversiteye girmek için başlarını açmaları gerektiğini söylemişti. Hocaefendi, 13 Mart 1998 tarihinde Akşam Gazetesi’nden Orhan Yurtsever’e yaptığı açıklamada; şunları söylemişti:
“Okullarımızdaki başörtüsü sorunu, çok hassas hale geldi. Ancak şu kadar söyleyeyim, okumayı istemek ile okumamak arasında kalan bir insan ne yapmalı? Ülke ve millet adına okumak mı yararlıdır, okumamak mı? Dinin füruata ait bir meselesinde bu denli hassas olmak mı, yoksa tercihini başka istikamette kullanmak mı gerekli? Kişi kanaatı vicdaniyesi ile bu mevzuda hükmünü verip öyle davranmalıdır. Bana göre okumayı tercih etmelidirler.” (2)
“BAŞÖRTÜSÜ TEFERRUATA AİT BİR MESELEDİR”,
Fethullah Gülen, 23 Ocak 1995 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nden Ertuğrul Özkök’e yaptığı açıklamada; “Başörtüsü şart mıdır” şeklindeki sorusuna ilginç açıklamalarda bulunmuş ve başörtüsünü teferruata ait mesele olarak gördüğünü ifade etmişti.
Gülen, şunları söylemişti:
“Kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferruata ait meselelerdir. Nitekim yani Allah’a iman meselesi ta Mekke’de efendimize tebliğ edilmiş. Namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16’ncı, 17’ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.” “Teferruata boğulmayalım. Küçük şeylere büyük şeyleri feda etmeyelim. Yani başörtüsü eğer İslami öğretiler, İslami esaslar arasında dördüncü beşinci sırada bir meseleyse, bununla kavga ederek bir yönüyle belki imana müteallik meseleleri çok geri plana atıyoruz. Yani birinin imanı vardır. Namazı da vardır, belki hacca da gidiyordur. Fakat bu meselede farklı düşüyorsa, bu insan bunu hiç kabul etmemezlik demek, işte dördüncü plandaki bir meseleyi birinci plandaki meselenin önüne geçirme demek gibi bir şeyler oluyor” (3)
(1) http://tr.fgulen.com/content/view/1463/154/
(2) http://tr.fgulen.com/content/view/2257/141/
(3) http://tr.fgulen.com/content/view/2257/141/
URHAN: “MENFAATLERİ SÖZ KONUSU OLUNCA O İSTİKAMETE DÖNÜYORLAR”
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Emekli Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Nedim Urhan, Gülen cemaatinin içinde 12 sene kaldığını ve her şeylerini bildiğini söyledi. Urhan, Fethullah Gülen’in ‘Darbecilerin hatası varsa bir sevap, isabet olursa iki sevap olur’ dediğini de hatırlatarak, “Ya insan Allah’tan korkar. Darbeden bir milletin, bir vatanın faydası olamaz. Durum böyle iken bu sözleri nasıl söyleyebiliyorlar, nasıl söyletebiliyorlar? Ben buna yorum getiremiyorum” dedi. Cemaate seslenen Urhan,“Kuran-ı Kerim sünnet ölçülerine göre bu yaptıkları yanlıştır. Dün öyle söylediler bugün böyle söylüyorlar. Dün Kur’an-ı Kerim’e ve sünnete uyuyorsanız bugün de Kur’an-ı Kerim’e ve sünnete uymanız gerekmiyor mu? Ama bugün menfaatleri söz konusu. İslam’da bir grubun menfaatleri söz konusu olmaz. Böyle bir şey yok. Olacaksa bütün milletin menfaatleri söz konusu olması lazım. Ben bu arkadaşlara sesleniyorum. Allah rızası için Kuran-ı Kerim’e ve sünnetlere uyun” diye konuştu
KAYA: “BU DAVRANIŞLARINI TUTARLI BULMUYORUM”
Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya öteden beri gerek Fethullah Hocaefendi cemaatinin gerekse o cemaatin içerisindeki medya organlarının tutumunu doğru bulmadığını ifade ederek “Geçmişte darbe politikalarını uygulayan iktidarlara bile müsamahakâr davranan bir yaklaşımda bulunan cemaatin bugün bu kadar celallenmesi pek hayra alamet değil. Bu davranışı tutarlı bulmuyorum” dedi. Herkesin devletin dershaneler konusunda tartışma hakkı, eleştirme hakkı olduğunu da dile getiren Kaya, “Bunun daha tutarlı bir zeminde yapılması lazım. Bu durumun bir çatışmaya dönüştürülmemesi lazım. Çünkü hem cemaat hem hükümet hem de halk açısından sıkıntı doğurur diye düşünüyorum” diye konuştu.
ÇEVİK BİR’E MEKTUP...
Fethullah Gülen Hocaefendi, 28 Şubat cuntası tarafından kurulan Anasol-D Hükümeti’ne 300’e yakın cemaat okulunu devretmeyi önermiş, konuyla ilgili dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir’e mektup göndermişti.
Gülen’in, Çevik Bir’e gönderdiği mektup aynen şöyle:
“Genelkurmayımız’ın çok değerli İkinci Başkanı:
Sayın Komutanım
Son günlerde medyamızda yeniden gündeme gelen ve yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullarla ilgili olarak, şu birkaç satırla huzurlarınızı işgal edeceğim için yüksek af ve hoşgörünüze sığınıyorum.
“Yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar” ifadesini kullandım. Bir defa, bizzat Atatürk gibi, bir enkazın üzerinde büyük bir devlet kurmuş askerî, siyasî ve idarî bir dâhî bile, “Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhûriyeti, ilelebed pâyidâr kalacaktır” derken, vatan, millet ve ülkeye hizmet aşkı tıpkı İstiklâl Harbimiz yıllarında olduğu gibi şahlanan insanımızın ortaya koyduğu bir hizmetin, benim gibi, ne askerî, ne idarî, ne siyasî hiçbir dehası bulunmayan ve “nâçiz vücudu toprak olup gidecek” aciz bir insana mal edilmesi, o insanların hizmet, aşk ve şevklerinin ve gayretlerinin mahsûlünü gasp etmek manâsına geleceği için, “yanlışlıkla ismimle birlikte anılan okullar” dedim. Mutlaka mâlum-u âlîleriniz olduğu, âcizâne her zeminde fedalarca tekrarladığım ve bizzat okulları yapan ve işletenlerin de itiraf edecekleri üzere, bu okullarla alâkam, sadece bir teşvik, bir çağrı ve bazılarının yanlışlıkla hakkımda taşıdıkları hüsn-ü zannı ülkeme ve devletime hizmet adına bir kredi kartı gibi kullanmaktan ibarettir. Değerli Komutanım. Kahraman ordumuzun şerefli bir mensubu ve en yüksek rütbede bir komutanı olarak takdir buyuracağınız üzere, bilhassa Kars, Erzurum, Ardahan gibi serhat şehirleri sık sık düşman işgaline uğradığı için, bu şehirler halkında milliyetçilik duyguları çok ileridir. Birinci Dünya Harbi’nden çıkmış, Kurtuluş Savaşı’nı vermiş bir ülkede, İkinci Dünya Harbi’nin hemen arkasında Sovyetler Birliği tarafından tehdit altında tutulan bir doğu vilâyetimizde çocukluğu geçmiş ve büyük acılar içinde büyümüş bir insan olarak, çocukluğumdan beri içimde uyanan milliyetçilik ve ülkeme hizmet duygularımı, resmî bir Diyanet görevlisi olarak görev yaptığım hemen her yerde ve cami kürsülerinde dile getirmeye çalıştım. Fırsat bulduğum her defasında, insanımızın ruhunda taşıdığı kabiliyetleri, vatan ve millet sevgisini ateşlemeye ve onları, dünyada, hattâ Ahiret’te bile hiçbir karşılık beklemeden devletimize ve milletimize hizmete davet ettim. Batı, Rönesansını ilme ve sanata açılarak yaptığı ve dünya devletleri arasında geri planda kalışımızın en büyük üç sebebi cehalet, fakirlik ve tefrika olduğu için, cemaati her defasında çocuklarını okutmaya, bilhassa müsbet ilimlerle zihinlerini aydınlatıp, bağnazlıktan ve hurafelerden kurtulmaya, çalışıp kazanmaya ve devletimize ve kanunlara bağlılık içinde iç bütünlüğümüzü korumaya çağırdım.
Bu şekilde teşvik ettiğim insanlardan bazıları, devletimiz özel okullar açılmasına izin verince, değişik yerlerde bir araya gelip, birbirleriyle yarış içinde malûm-u âlîleriniz olan okulları kurdular. Verdikleri eğitim ve gerçekleştirdikleri başarılarla kendilerini Türkiye’mizde ispat eden bu okulların benzerlerini, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türkî Cumhuriyetlerde ve ardından, küçülen bir dünyada, ülkemizin önünü açmak ve dünyanın her tarafında ülkemiz adına lobiler oluşturmak, her yerde Türkiye dostluğunu mayalamak için gidebildikleri her yerde açmaya çalıştılar. Tamamen Türk eğitim sistemine bağlı olarak faaliyet gösteren bu okullarda eğer, Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik, bağımsız ve sosyal bir hukuk devleti özelliğinin aksine bir faaliyet varsa, devletimizden önce ben, bu okulların açılmasını teşvik etmiş biri olarak kapatılmalarını teşvik ederim. Eğer, bazılarının iddia ettiği gibi, bu okullarda herhangi bir dış ülkeden veya ülkemize düşman kuruluşlardan alınmış tek kuruşluk destek varsa, zaten hastalıklarla sonuna gelmiş hayatımı bizzat kendi ellerimle noktalarım. Bununla birlikte, devletimiz, zaten kendisinin olan bu okulları dilediği zaman devralabilir. Kaldı ki, bu okullar zaten devletimizin olduğu için, böyle bir devirden söz etmek bile abestir. Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama vazifesini deruhte etmiş şanlı ve kahraman ordumuzun seçkin ve şerefli bir mensubu ve Genel Kurmayımız’ın İkinci Başkanı olarak, ne zaman, nerede ve ne şekilde arzu buyurursanız bu okulları şereflendirebilir ve her türlü teftişi yapabilirsiniz. Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arzederim efendim.
Fethullah GÜLEN”
(Akit)
SON VİDEO HABER
Haber Ara