Hakan Fidan neden hedef? Ünlü İstihbaratçı açıkladı!
Ünlü İstihbaratçı Mehmet Eymür, kaleme aldığı yazısında yaşanan MİT savaşını değerlendirdi. İsrail, İran ve Türkiye üçgeninde kanlı cinayetleri ortaya döken Eymür, savaşın asıl sebebini açıkladı.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-11-06 22:55:10
Bu iki yazıda yer alan iddialarla ilgili inceleme ve yorumları başka bir zamana bırakarak, bu gün “İsrail’in istihbarat sırlarını İran’a sızdırmakla suçlanan” MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında kısa bir bilgi verecek, sonra iddiaların kökünü teşkil eden ABD, İsrail ve İran arasındaki “nükleer araştırmalar” konusundaki gizli istihbarat savaşına değineceğiz.
HAKAN FİDAN KİMDİR
1968 Ankara doğumlu Hakan Fidan en genç Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı. 1986'dan 2001'e kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'nde astsubay olarak görev alan Fidan Almanya'daki NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu Karargâhı’nda da çalıştı.
Mecburi hizmetinden sonra askerliği kendi isteğiyle bırakan Fidan, 2001'den itibaren iki yıl Ankara’daki Avustralya Büyükelçiliği'nde Kıdemli Siyasi ve Ekonomik Danışman olarak görevi yaptı. 2003'te Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) Başkanlığına atandı.
Amerika’da Maryland Üniversite’sinde Yönetim ve Siyaset Bilimi alanında lisans dereceleri aldı. Bilkent Üniversitesi'nde "Dış Politikada İstihbaratın Yeri" isimli tez ile master, 2006'da da "Doğrulama" başlıklı tez ile doktora yaptı. Viyana'da Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nda, Cenevre'de Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Enstitüsü'nde ve Londra'da Verification Technologies Research Center'da akademik çalışmalarını sürdürdü. Hacettepe ve Bilkent üniversitelerinde akademisyenlik yaptı.
14 Kasım 2007'de Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevine gelen Fidan, 2008 Kasım ayında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğine atandı. 8 Mart 2008'de de Uluslararası Ahmet Yesevi Üniversitesi mütevelli heyeti üyesi oldu.
17 Nisan 2009'da Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşar Yardımcılığına getirildi. Emre Taner'in görev süresinin dolmasının ardından, 25 Mayıs 2010 tarihinde MİT Müsteşarı görevine atandı. MİT Müsteşarı koltuğuna oturduktan yaklaşık üç ay sonra Ağustos 2010’da dönemin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Hakan Fidan’ı İran yanlısı olmakla suçladı ve Tahran’ın İsrail sırlarına ulaşmasından endişe duyduğunu dile getirdi.
Şubat 2011’de Ahmet Yesevi Üniversitesi mütevelli heyeti üyeliğinden istifa etti. Eylül 2011’de MİT Müsteşar Yardımcısı olduğu dönemde (2009 ve 2010'da) diğer yardımcı Afet Güneş ile birlikte Oslo'da PKK liderleriyle görüşmelerine ilişkin ses kaydı basına sızdı. 7 Şubat 2012 tarihinde Özel Yetkili Başsavcı Sadrettin Sarıkaya tarafından, KCK operasyonu kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldı. Bu çağrı, süratle çıkarılan “MİT mensupları veya görevlendirilen bazı kamu görevlileri hakkındaki ceza soruşturmalarında Başbakanın izni şartını yeniden düzenleyen 6278 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la” önlendi.
Hakan Fidan, bir yandan, bünyesinde pırıl-pırıl, görev aşkıyla çalışan, devletine bağlı fedakâr kişilerin yanı sıra, nereye hizmet ettiği belli olmayan, türlü hizipler içinde bulunan bazı kişilerin de yer aldığı, gizli makam çekişmelerinin, entrikaların kıyasıya yürütüldüğü bir kapalı kutuyu, yani MİT’i keşfetmeye çalışırken, içeride adalet, dışarıda da istihbarat alanında önemli mevkilerce ağır iddialara muhatap oldu. Teşkilat olumsuzluklardan tamamen arındı mı, dünya çapında operasyonlar yürüten büyük istihbarat teşkilatları ile çekişecek duruma geldi mi bilmiyorum. Ancak, muhatapların hafife alınmasını ve “milli olduk”, “bağımsız olduk” söylemleriyle olayın sulandırılmasını ciddi bir yöntem olarak görmüyorum.
MİT Müsteşarı’na yönelik saldırıların hedefinin büyük ölçüde doğrudan bağlı bulunduğu makama, yani Başbakana olduğunu değerlendirmeme rağmen, Müsteşar Fidan’ın istihbarat hayatının hayli zor ve sıkıntılı geçeceği, kendisine yönelik suçlamaların artacağı düşüncesindeyim. Müsteşar Fidan’ın işi zor, yolu engebeli gözüküyor.
Şimdi İran, ABD ve İsrail’in başrolde olduğu “nükleer araştırmalar” alanındaki gizli ve kanlı savaşlara bir göz atalım.
Türkiye İsrail istihbarat servisleri için son derecede önemli bir operasyonel sahadır. İsrail, İran-Irak-Suriye ve diğer Arap ülkelerine yönelik gizli faaliyetlerde çoğunlukla ajanları ile temaslarını ve onların basit eğitimlerini güvenli buldukları Türkiye’de yapmayı tercih ederler. Geçmişte iyi münasebetler ve işbirliği içinde olduğumuz dönemde, kapsamlı eğitim için İsrail’e götürdükleri elemanlar için Türkiye’den çıkış ve dönüşte kayıtlara girmemesi ve pasaporta işlenmemesi için Teşkilatın yardımını talep ederlerdi. Türkiye’nin bu önemi sadece İsrail istihbaratı için değil, başta dost ülkeler dahil olmak üzere birçok ülke için geçerlidir. Takip eden yazılarda bunun izlerini göreceksiniz.
2007.01.16 - NÜKLEER FİZİKÇİ ARDEŞİR HÜSEYİNPUR
İran’ın yürüttüğü nükleer programla bağlantılı ölümler, Ocak 2007’de başladı. İsfahan Nükleer Teknoloji merkezinde İran nükleer programı için çalışmalar yürüten Nükleer Fizikçi Ardeşir Hüseyinpur, 16 Ocak 2007’de ölü bulundu. Ölümü altı gün sonra açıklanan Hüseyinpur’un, doğalgaz sızıntısından dolayı hayatını kaybettiği belirtildi. Küresel istihbarat kurumu Stratfor, bir ay sonra yayımladığı raporda Hüseyinpur’un, Mossad’ın hedefi olduğunu ve “radyoaktif zehirlenme” nedeniyle öldüğünü öne sürdü. İran Atom Enerjisi Kurumu ise suikast iddialarını yalanladı.
2007.02.07 - SAVUNMA BAKAN YARDIMCISI ALİ RIZA ASGARİ
İran'ın nükleer sırlarına sahip olduğu belirtilen eski Savunma Bakanı Yardımcısı Ali Rıza Asgari 2007 yılında Türkiye'de bulunduğu sırada kayboldu. Aralık 2010’da İran'ın üst düzey bir komutanı, 2007'de Türkiye'de esrarengiz biçimde ortadan kaybolan İran Savunma eski Bakan Yardımcısı Alirıza Asgari'nin MOSSAD tarafından Türkiye'deki bir Amerikan üssü üzerinden İsrail'e kaçırıldığı yönünde ellerinde kanıtların bulunduğunu söyledi. Aralık 2010'da İsrailli Ynet sitesi İsrail'in Ayalon cezaevinde tecritteki bir tutuklunun intihar ettiğini yazdı. Haber kısa süre sonra sitelerden kaldırıldı. Eurasia Review sitesi de, İsrail Savunma Bakanlığı'ndan bir kaynağa dayanarak söz konusu tutuklunun Asgari olduğunu ve öldürülmüş olabileceğini iddia etti. İran basını, söz konusu haber üzerine İran'ın BM ve Uluslararası Kızılhaç Örgütü'ne Asgari'nin başına gelenlerinin belirlenmesine yardımcı olmaları için çağrıda bulunduğunu ancak bütün çabalara rağmen İran eski Savunma Bakan Yardımcısı'nın kaderi konusunda yeni bilgilerin elde edilemediğini belirtiyor.
2007.11.30 - İSPARTA’DA DÜŞEN ATLASJET UÇAĞI
Halen serbest gazetecilik yapan Amerikalı eski istihbarat görevlisi Wayne Madsen, 30 Kasım 2007 günü İstanbul'dan 50 yolcu ve 7 mürettebat ile Isparta'ya giden Atlasjet uçağının inişten önce havada patlayarak parçalara ayrıldığını ifade ederek, iyi hava koşullarında uçağın bu şekilde parçalanmasına dikkat çekti.
Kimsenin sağ kurtulamadığı uçakta, önde gelen nükleer bilimci Engin Arık ile Araştırma Görevlisi Özgen Berkol Doğan, Yüksek Lisans Öğrencisi Engin Abat ile Doğuş Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Birimi Başkanı Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet ve Araştırma Görevlisi Mustafa Fidan'ın yer aldığına dikkat çekti. Halen serbest gazetecilik yapan Amerikalı eski istihbarat görevlisi Wayne Madsen, uçağın ana parçalarının rahatça birbirinden ayrıldığını ve Vali Şemsettin Uzun'un "Böyle bir uçak kazası görmedim" dediğini aktardı. Madsen, kurtarma ekiplerinin uçağa sorunsuz girerek bazı çantaları rahatça aldıklarını öğrendiğini belirtti. Arık ve nükleer bilimciler Isparta'da bilimsel bir konferansa gidiyordu. Arık ayrıca, Türkiye'de çok önemli rezervleri bulunan toryum madeninin enerji sorununa temiz ve ekonomik bir çözüm olabileceği ve olması gerektiği yönündeki görüşleri ve çalışmalarıyla tanınıyordu. ABD'li eski istihbaratçı Wayne Matson, bu kazaların ve tüm nükleercilerin ölümünün ardında İsrail gizli servisi MOSSAD'ın olduğunu söyledi.
2009.07.01 - NÜKLEER FİZİKÇİ ŞAHRAM AMİRİ
Temmuz 2009’da Suudi Arabistan’da ortadan kaybolan İranlı nükleer fizikçi Şahram Amiri bir yıl sonra Washington’da Pakistan Büyükelçiliği’nde ortaya çıktı. Amiri, 14 Temmuz 2010’da İran’a döndü ve bir kahraman gibi karşılandı. Amiri, “Farsça konuşan silahlı kişiler beni umrede kaçırdı” dedi. Amerikalı yetkililer ise onu yalanlayarak “Kendi isteğiyle ABD’de kaldı ve kendi isteğiyle ayrılıyor” dediler. Amiri “14 ay ABD’nin Tucson şehrinde tutuldum. Bana bir dizüstü bilgisayardaki bir dizi belgeyle ilgili bilgi vermem için baskı yaptılar. Fakat hiçbir şey söylemedim.” Derken ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley, ABD hükümetinin Amiri ile daha önce temas halinde bulunduğunu ilk kez kabul etti. ABD’li bir yetkili ise, bir iddiaya göre, uranyum zenginleştirme programı yürütülen Tahran yakınlarındaki Lavizan askeri üssünde çalışan Amiri’nin, kendilerine ‘faydalı bilgiler’ verdiğini belirtti.
2010.01.01 - PROFESÖR MESUD ALİ MUHAMMEDİ
Tahran Üniversitesi fizik profesörü Mesud Ali Muhammedi, 2010 yılı Ocak ayında işe gitmek üzere ayrıldığı evininin önünde düzenlenen bombalı saldırıda yaşamını yitirdi. Saldırı, Muhammedi'nin Tahran'daki evinin önüne bırakılan, motosiklete monte edilmiş bombanın uzaktan kumandayla patlatılması ile gerçekleşti. Olayla iki kişi yaralandı, iki araç hasar gördü ve evlerin camları kırıldı. İran olaydan ABD ve İsrail'i sorumlu tuttu.
2010.11.29 - PROFESÖR MACİD ŞAHRİARİ (MECİD ŞEHRİYARİ)
İran, 29 Kasım sabahı da iki patlamayla sarsıldı. Nükleer fizikçi Mecid Şehriyari, Tahran Şadid Beheşti Üniversitesi’ne giderken, motosikletli kişiler hareket halindeki aracına yaklaşarak manyetik bomba yapıştırdılar. Patlamada Şehriyari öldü. Diğer saldırının hedefinde de nükleer fizikçi Feridun Abbasi vardı. Olayda Şehriyari’nin eşi ve şoför de yaralandı. Macid Şahriari uranyum zenginleştirme projesinin küratörüydü.
2010.11.29 - PROFESÖR FEREYDUN (FERİDUN) ABBASİ DAVANİ
29 Kasım sabahı nükleer fizikçi Feridun Abbasi Davani Üniversiteye giderken, motosikletli kişiler hareket halindeki aracına yaklaşarak manyetik bomba yapıştırdılar. Abbasi ve eşi patlamadan hafif yaralarla kurtuldular.
Hükümet yanlısı bir internet sitesine göre, doktorasını nükleer fizik alanında yapan Abbasi, İran Savunma Bakanlığı için çalışıyordu. Nükleer izotopların ayrıştırılması konusunda uzman olan sayılı isimlerdendi. Devrim muhafızları bünyesinde görev yapmış, onlarla bağlantılı İmam Hüseyin Üniversitesi’nde de ders vermişti
2011.06.20 - RUSYA’DA DÜŞEN TUPOLEV 134
20 Haziran 2011’de RussAir’e ait bir Tupolev 134 tipi bir yolcu uçağı, 52 yolcusuyla Rusya’nın Pedrozayodsk Havalimanı’na birkaç kilometre uzaklıkta düşmüş ve kazada 44 kişi ölmüş, 8 kişi yaralanmıştı. Halen serbest gazetecilik yapan Amerikalı eski istihbarat görevlisi Wayne Madsen’ın iddiasına göre ölenler arasında İran’daki Buşehr nükleer reaktörünün inşaasında çalışan ve İsrail’in şiddetle karşı çıktığı İran’ın nükleer programına önemli katkılarda bulunan “beş nükleer bilimci ve mühendis” yer alıyordu. Kazada hayatını kaybeden nükleer bilimciler Hindistan, Çin ve Bulgaristan’da da bazı nükleer projelerde çalışmışlardı. ABD'li eski istihbaratçı Wayne Matson, bu kazaların ve tüm nükleercilerin ölümünün ardında İsrail gizli servisi MOSSAD'ın olduğunu söyledi.
2011.07.23 - NÜKLEER FİZİKÇİ DARİUS RIZAİ (REZAİ)
23 Temmuz da eşi ve küçük kızının gözleri önünde motosikletli iki saldırgan tarafından boğazından vurularak öldürülen İranlı 35 yaşındaki nükleer fizikçi Darius Rezai'yi, İsrail gizli servisi MOSSAD'ın öldürttüğü ortaya çıktı. Der Spiegel dergisinin haberine göre İranlı nükleer fizikçi Rezai'nin başkent Tahran'da öldürülmesi yeni MOSSAD Başkanı Tamir Pardo'nun “ses getiren ilk eylemi” oldu. Alman haber dergisinin İsrail istihbarat örgütü kaynaklarına dayandırdığı haberinde, İranlı nükleer fizikçilerin uzun süredir MOSSAD'ın hedefi olduğu hatırlatıldı. Tahran’ın nükleer programını engelleyerek, atom bombası üretmesinin önüne geçmek ya da en azından geciktirmek isteyen Tel Aviv yönetimi bu konuda son derece acımasız yöntemlere başvurmaktan da kaçınmıyor. Son dört yılda 6 nükleer fizikçiyi katleden Mossad’ın İran’ın başkenti Tahran’da bu denli cesur eylemler yapabilmesi de ayrı bir tartışma konusu. Rızai'nin nükleer zincir reaktör ve bomba yapımı için kilit öneme sahip nötron transferinde uzman olduğu belirtildi. Saldırıda Rızai'nin eşi ise yaralandı
2012.01.11 – 0PROFESÖR MUSTAFA AHMET ROŞAN (AHMEDİ RUŞEN)
11 Ocak günü Natanz'daki Uranyum Zenginleştirme Tesisleri'nde üst düzey görevli olan Mustafa Ahmedi Ruşen, aracına yerleştirilen bir mıknatıs bombasının patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Motosikletli ajanlar, Ruşen'in aracına manyetik bomba yapıştırarak, hızla uzaklaştılar. Manyetik bombayı yapıştıran MOSSAD ajanı, eylemi gerçekleştirmeden önce Ruşen'in araçta olduğunu kontrol etmek için dikkatlice yüzüne baktı. Manyetik bomba yapıştırıldıktan tam 9 saniye sonra patladı. 32 yaşındaki Ruşen olay yerinde, şoförü ise kaldırıldığı hastanede akşama doğru yaşamını yitirdi. Devrim Muhafızları'ndan yapılan açıklamada Ruşen'in aynı zamanda İran'ın füze programının başında olan isim olduğu belirtti. Ruşen’in cenaze törenine katılan halk, ABD ve İsrail karşıtı sloganlar atarak yetkililere suçluları adalet önüne çıkarmaları için seslendi. Amerikan haber sitesi Daily Beast yazarı Eli Lake’in bilgisine göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu eyleme çok sinirlenmiş…
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ
Haber Ara