Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Her şey cuma namazına gittim diye oldu'

28 Şubat sürecine ilişkin davada ifade veren dönemin subaylarından Ali Eryılmaz 'Bir insan Cuma namazına gitti diye, başına bunlar mı gelmeli?' diyerek isyan etti.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-09-27 17:34:02

'Her şey cuma namazına gittim diye oldu'


28 Şubat sürecine ilişkin davanın, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan ara duruşmasında "mağdur müşteki" olarak ifade verenler, süreçte yaşanan mağduriyetlere neden olan tüm sorumluların yargılanmasını istedi.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 28 Şubat davası kapsamında alınan karar doğrultusunda, Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı'na gelen yaklaşık 100 kişi, Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesiyle görevli İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ara duruşmada "şikayetçi-mağdur" olarak ifade verdi.

Fazilet Partisi'nden 1999'da milletvekili seçilen, ancak TBMM'de yemin ettirilmeyen Merve Kavakçı, eski Başsavcı Reşat Petek ve Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun'un da aralarında olduğu mağdurların kimlik tespiti yapılmasının ardından, alfabetik isim sırasına göre ifade verme işlemine geçildi.

İlk olarak konuşan İrfan Çalışkan, 28 Şubat sürecinde orduda görevli olduğunu belirterek, "28 Şubat sürecinde farklı muamele görmeye başladım. Ailece orduevine alınmadık. Eşim örtülü olduğu için kapıdan çevrildik. Kurslara kabul edilmedim. Sonra da disiplinsizlik nedeniyle ilişiğim kesildi. Ben şimdiki sanıklar ve onların hazırladığı Batı Çalışma Grubu'nun faaliyetleri nedeniyle mağdur oldum. Bu nedenle, o dönemki sıralı amirlerimden, Mesut Yılmaz'dan, Murat Başesgioğlu ve Süleyman Demirel'den şikayetçiyim" dedi.

"Eşimi lojmana almadılar"

1983 yılında Kara Harp Okulu'ndan mezun olduğunu anlatan şikayetçilerden Abdurrahman Yıldırım da, şunları söyledi:
"O dönemde sıralı amirlerim 'istifa et, yoksa biz seni atacağız. Çocukların ordudan atılmış bir babanın çocuğu olur' dedi. Ben de 1996'da Batı Çalışma Grubu tarafından aileme ve bana yapılan sözlü işkenceler nedeniyle istifa ettim. O dönemki tabur komutanım Yusuf Ziya binbaşı, bana Refah Partisi'nden eşimin başı kapalı olmasından dolayı 10 milyar aldığımı söyledi. Eşim örtülü olduğu için yaşadığımız lojmana alınmıyordu. O yüzden evden çıkamıyordu. O dönemde 3 aylık çocuğum vardı. Bir gün mecburen markete gitmesi gerekti. Çocuğu evde bırakıp markete gitti ve bir daha lojmana alınmadı. Çocuğum içerde kaldı. Ben eşimi silah zoruyla içeri aldım. Bu süreçte babam bile beni suçladı. 'TSK peygamber ocağıdır. Seni namaz kılıyorsun diye neden kovsunlar?' dedi. Çetin Doğan'ın cami bombalaması ile ilgili haberler çıkıyor. 'Çetin Doğan, cami bombalar mı?', evet bombalar. Görev yaptığımız dönemde Kocatepe Camisi'nde büyük bir kalkışma olacakmış, irticacılar devleti ele geçirecekmiş. Tanklara o yüzden mermiler yüklemek gerekiyormuş. Benim direnmem sonucu bu iş yapılamadı. O dönemde bunların çoğunun aklı başından gitmişti. Çetin Doğan, çok sert ve astını hakir gören, küfürbaz biriydi. 1984 yılında kendisine 'Siz kurmay albaysınız, orgeneral olacaksınız, küfürlü konuşmayın' dedim. Kendisi ise bana 'Sizin kafanız ermez. Orgeneralliğim kesin ama kuvvet komutanlığını bilmiyorum' dedi. Bu sohbet, bu işlerin çok önceden planlandığını gösteriyor. Silahlı kuvvetlere tekrar dönmek istiyorum ve bu insanların cezalandırılmasını istiyorum."

"Geceleri battaniye örterek lojmana giriyorduk"

Şikayetçilerden eski subay Ahmet Uçar da, 17 Ağustos 1995'te Tuğgeneral Osman Doğu Silahçıoğlu'nun atanmasına kadar bir olayla karşılaşmadığını ve Silahçıoğlu'nun gelmesinin ardından maddi manevi baskılar görmeye başladığını aktararak, "Ailemiz başörtülü olduğu için lojmanlara girememeye başladık. Geceleri arabamın arkasına battaniye örterek lojmana giriyorduk. Rütbe alma sırasındaydım. Rütbe takma törenine eşlerimizle gelmemiz bildirildi. Ben de eşimle gittim. Kürsüye çıkınca 'Bu annen mi?' dedi. Eşim olduğunu söyleyince 'TSK'ya böyle eş yakışmaz' dedi. Yanındakilere de 'Hanımefendiye nizamiyenin yolunu gösterin' dedi. Orada kendimi zor tuttum ve şimdi çok pişmanım. Eşim çok kızdı, 'beni korumadın' dedi, psikolojisi bozuldu. 28 Şubat sanıklarından özellikle de Osman Doğu Silahçıoğlu'dan şikayetçiyim" şeklinde konuştu.

"Eşim evlere temizliğe giderek bana yardımcı oluyor"

Duruşmada ifade veren Ali Eryılmaz ise, eşine başını açması için baskı yaptığını ve bu sebeple boşanma aşamasına geldiklerini kaydederek, gördüğü baskılar yüzünden intihara teşebbüs ettiğini anlattı.

"Eşim beni ipten kurtardı. GATA'da 21 gün tedavi gördüm. Beni namaz kıldığım için görevden atan zihniyet, 7 şehidimizin olduğu bir gün 11 terörist öldürüldü diye rakı içerek kutlama yaptı" ifadesini kullanan Eryılmaz, yapılanları anlayamadığını söyledi.
Eryılmaz, "Diyelim ki ben suçluyum ama eşimin ve çocuklarımın suçu neydi? Eşim şu an evlere temizliğe giderek bana yardımcı oluyor. Hak etmedim. Bir insan Cuma namazına gitti diye, başına bunlar mı gelmeli?" diye sordu.

"Aydın Doğan'dan şikayetçiyim"

İfade veren dönemin Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak da, "Doğu Silahçıoğlu bayram törenlerinde bizim oraya gelirdi. Elimizi bile sıkmazdı. Kaymakamın suçu imam hatip mezunu olmasıydı. Onun da elini sıkmazdı. Özellikle Doğu Silahçıoğlu, Çevik Bir ve Aydın Doğan'dan şikayetçiyim" dedi.

Milletvekili adayı olduğu dönemde Çevik Bir'in, adaylığını engellemek için yazılar gönderdiğini ve milletvekili olmasına engel olduğunu belirten Koçak, "Aydın Doğan gazeteleriyle ihtilale çanak tutan bir insandır. İdris Naim Şahin, Erdoğan Bayraktar, Durmuş Erdoğdu'yla birlikte Necmettin Erbakan'ı ziyarete gittik. Erbakan, Aydın Doğan için 'mert düşmandır' dedi. Şikayetçiyim" ifadelerini kullandı.

Fermani Altun

Şikayetçi olarak mahkemede hazır bulunan Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun da, "Necmettin Erbakan başbakan olduktan sonra bana, inançlar arası bilgisizlik olduğunu söyledi. Derin devlet de büyük bir korku içine girdi. 'Fermani Altun ülkeye şeriat getirecek' denildi. Beni öldürmek veya hapse düşürmek için harekete geçtiler. Yakınlarımıza işkence yapıldı. Kısacası 28 Şubat üstümüzden bir silindir gibi geçti. Bu sürecin medya ve sivil ayağıyla ilgili suç duyurusunda bulunacağız" diye konuştu.

Mahkeme çıkışında basın mensuplarına da bir açıklama yapan Altun, "Tüm Türkiye'de Dünya Ehl-i Beyt Vakfı olarak inanç kesimlerini bir araya topladık, beraber kurultaylar yaptık, Türkiye'de ilk defa, bugüne kadar sistem tarafından ayrıştırılan kesimleri biraraya getirmemiz büyük suç oldu. Onun için benimle ilgili, ekonomik alanda çökertmek, vakfı kapatmak, diğer taraftan beni öldürtmek, hapse düşürmek gibi bir çok kararlar alınmıştı. Bu kararların hepsi elimize geçti belgelerle, onu başsavcılığa sunduk" dedi.

28 Şubat döneminde yakınlarının içeri alındığını ve iki yakınının işkenceden öldüğünü söyleyen Altun, şunları söyledi:
"Fabrikalarımızı kapattılar. Vakfımızı kapatmaya çalıştılar. Beni içeri aldılar. Adil Serdar Saçan ayrıca vakfımıza, fabrikamıza baskınlar yaptı. Böylece çok acılar yaşadık. Onun için dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, İstanbul Valisi Erol Çakır, Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'dan, yine bazı adliyelerdeki bazı görevlilerden ve o uygulama dönemindeki bir kaç bakan olmak üzere 10 kişiden, Batı Çalışma Grubu'ndan şikayetçi olduk.

Duruşma, diğer mağdurların ifadelerinin alınmasıyla devam ediyor.

SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara