Başbakan Erdoğan’ın “28 Şubat’ta onların katkısı yok muydu? Neden yargılanmıyorlar şaşırıyorum” sözleriyle gündeme gelen 28 Şubat’ın sivil işbirlikçileri ve dönemin medyası, masum insanların hayatını karartan cunta yapılanmasından geri kalmamış. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kabul ettiği 28 Şubat iddianamesi, medyanın darbede oynadığı etkin rolü gözler önüne seriyor. BÇG yapılanmasının “Medya mutlaka ve mutlaka organize edilmeli ve kullanılmalıdır” dediği basın mensuplarının, halkın oylarıyla seçilmiş hükümetin devrilmesi konusunda cuntadan daha çok istekli ve radikal olduğu görülüyor. İddianamede Genelkurmay Karargahı’nda medyaya verilen irticai faaliyetler konulu brifinglere dikkat çekiliyor. Gazete yöneticileri ve yazarların 11 Haziran 1997’de katıldıkları brifingi, 12 Haziran’da tek elden çıkmış gibi haberleştirmesi gözlerden kaçmıyor. Söz konusu haber ve köşe yazıları iddianamede yer alıyor. Gazete sayfalarında ve televizyonlarda darbe propagandası yapılarak alenen suç işlenmiş.
DARBE SARHOŞLARINDAN BRİFİNGLİ MANŞET
Ertuğrul Özkök’ün yönettiği Hürriyet gazetesi, 12 Haziran sabahı “Gerekirse silah bile kullanırız” manşetiyle çıktı. Sabah gazetesi, “Muhtıra gibi brifing” başlıklı manşeti “Tehlike büyük”, “Silahla koruma”, “İrticaya karşı özel teşkilat – BÇG” şeklindeki korku mesajlarıyla birlikte hazırladı, brifingin tam metnini verdi. “Ordudan son uyarı” başlığını kullanan Milliyet, Genelkurmay’ın rejimi silahla korumaktan söz ettiğini belirtip, BÇG’nin kurulduğunu duyurdu. Cumhuriyet, “Gerekirse silahla koruruz” başlığıyla brifingin tam metnini yayınladı. Yeni Yüzyıl, “Ordudan son ihtar” başlığını attı, spota “ordu her an göreve hazır” cümlesini yazdı. Yasadışı bir örgüt bülteni gibi hareket eden Radikal, “Gerekirse silahla” manşetini darbelere dayanak yapılan 35. madde hatırlatmasıyla, “askeri müdahale havası”, Meclis’i darbe korkusu sardı”, “Ordudan son uyarı” ifadeleriyle güçlendirdi. “Koruyacağız” başlığını tercih eden Posta, “Meclis’i darbe korkusu sardı. Gerekirse silahla koruyacağız” dedi.
DARBEYİ BÖYLE MEŞRULAŞTIRDILAR
Brifinge katılan “kullanışlı” yazarlar da 12 Haziran günü yayınlanan köşe yazılarında, meslek ahlakını hiçe sayarak muhtemel bir darbenin meşru olduğunu savunmaya ve kamuoyunu buna hazırlamaya dönük propagandaya başladı. Genelkurmay brifingini “müdahalenin ayak sesleri olarak değerlendirmenin bile geri yorum sayılacağını” heyecanla sunan Milliyet yazarı Fikret Bila, “Konuşma ayak sesinden öte oluşmuş koşullar karşısında muhtemel bir askeri müdahalenin yasal dayanaklarını açıklamak gibiydi” diye yazdı. Yeni Yüzyıl gazetesi yazarı Bilal Çetin, brifingi “İrtica ve hükümetin sonu” olarak sundu. Hürriyet Başyazarı Oktay Ekşi, “Gerekirse silah da kullanarak” sunuşuyla postal parlatırken, Türkiye gazetesinden Sebahattin Önkibar, “yasaların TSK’ya cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verdiği” mesajını ön plana çıkardı. Hükümeti istifaya zorlayan, Erbakan ve Çiller’e küstahça saldıran Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, “Dünkü brifing bana göre harekatın başladığı anlamına geliyor. Erbakan ve Çiller henüz askerin kararlığına inanmış değil. O nedenle hala direnmeye çalışıyorlar. Onurlu siyasetçiler şimdiye kadar çoktan çekilmişlerdi. Kim ne derse desin Türkiye artık bir dönemini kapatıyor” ifadelerini kullandı.
Katıldıkları brifingin televizyonlardan naklen yayınlanmasını isteyen Hürriyet yazarı Fatih Altaylı, hızını alamayıp ertesi gün de brifingin içeriğinden bahsetti. Altaylı, 27 Mayıs darbecilerinin astığı merhum Menderes’i de “Bu işi başımıza açan, bunu da adam eden hep o Menderes” sözleriyle hedef aldı. Sabah yazarı Fatih Çekirge, “Son uyarı! Ve yolun sonu” başlığıyla komutanların tehditlerine aracılık ederek darbenin diğer ortağı kalemşörlerden geri durmadı. Radikal yazarı İsmet Berkan, 13 Haziran günü brifingi işledi.
BAŞ AKTÖR DOĞAN VE ÖZKÖK
Yine iddianamede medyanın 28 Şubat sürecindeki rolünü ortaya koyan diğer haberlere ve açıklamalara yer veriliyor. Darbenin amiral gemisi Doğan Grubu’nun patronu Aydın Doğan’ın, Refahyol hükümetini kastettiği “Ya onlar beni yıkacaktı, ya ben onları. Sonunda ben onları yıktım” sözleri medyanın hükümetin düşürülmesindeki etkinliğine örnek gösteriliyor. 20 Aralık 1996 tarihinde ‘bir üst düzey komutanın açıklaması’ diye Ertuğrul Özkök’ün kaleminden “Bu defa silahsız kuvvetler halletsin” başlığıyla Hürriyet’in manşetinde yayınlanan habere özel vurgu yapılıyor. Hürriyet’in bu manşeti hükümete karşı başlatılan psikolojik savaşın başlangıcı olarak değerlendirilmişti. Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, askeri bu çağrısına 22 Aralık’ta liderleri Köşk’e toplayarak cevap vermişti. Özkök’ün “Bu defa silahsız kuvvetler halletsin” yazısının, TÜSİAD’ın 11 Aralık 1996’da Atina’da 28 Şubat’ın 5’li çetesi TOBB, DİSK, TÜRK-İŞ, TESK ve TİSK’le birlikte yaptığı toplantıyla irtibatlı olduğu yönündeki analizler de iddianamede yer alıyor.
TALİMATLA KALEM OYNATMIŞLAR
Darbe sürecinde askerin medyayla ilişkilerini yürüten Kurmay Albay Hüsnü Dağ’ın evinde ele geçirilen ve Milliyet yazarı Fikret Bila’nın 7 Mayıs 1998 tarihli “Kurban derisi” başlıklı yazısının paraflanıp altına “Sayın Komutanım, bu makaleyi biz yazdırdık. GENSEK” notunun düşülmesi dikkat çekiyor. Fikret Bila’nın askerin talimatıyla yazı yazması da iddianamede bulunuyor. Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay’ın, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yurtdışına gönderilen öğrencileri “şeriatçi” diye hedef alması kayıtlara geçerken, yazarımız Merve Kavakçı İslam’a yönelik medya linçine de değiniliyor. İfadelerine yer verilen İslam, o dönem Kanal D Genel Yayın Yönetmeni olan Uğur Dündar’ın karalama kampanyasına dayısını da karıştırdığını, işyerini makineli tüfek taşıyan adamlarıyla bastığını anlatıyor. Merve Kavakçı İslam, erkek kardeşi olmadığı halde hakkında Reha Muhtar’ın Show TV’de “Adapazarı’nda yapılan yağlı güreşte Merve Kavakçı’nın erkek kardeşi yenilince er meydanından ağlayarak ayrıldı” şeklinde haber yaptığını dile getiriyor. (YeniAkit)