Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Kocaeli Şubesince İzmit'teki bir restoranda düzenlenen "Darbeden Demokrasiye" konulu konferansta konuşan Bulut, Türkiye'nin ocak-ağustos arasındaki üretim büyümesinin yüzde 5 olarak belirlendiğini kaydederek, Avrupa bölgesinin temmuz ayı ortalamasıyla yıllık üretim büyümesinin yüzde eksi 2,1 olduğunu söyledi.
Bulut, Avrupa'da üretim yüzde 2,1 düşerken, Türkiye'deki üretimin yüzde 5 büyüdüğünü dile getirerek, "Ve böyle bir ülkede sokakları yakıyorlar. Demek ki çok rahat olmak da iyi değilmiş. Ben onu anlıyorum ondan. Dünyada Almanya dahil yüzde 0,1 büyümeyi bile çok büyük rakam olarak algılandığı bir ekonomik dönemden geçerken, Türkiye'nin yüzde 4,4 büyüdüğü, ekonomik olarak, üretimin yüzde 5 büyüdüğü bir dönemde hala Türkiye'de ciddi şekilde bunu geriye döndürmeye çalışanlar olduğunu görüyoruz" diye konuştu.
12 Eylül'ün kendisi için çok önemli olduğunu çünkü 12 Eylül 1980 sabahı babasının askerler tarafından götürüldüğünü anlatan Bulut, o sabah 8 yaşında bir çocuk olarak kendi ülkesinin ordusunun babasını niye götürdüğünü yıllarca anlayamadığını ifade etti.
12 Eylül darbesinin esas amacının sağcı, solcu düşünen herkesi biçmek olduğunu anladığını belirten Bulut, "Ben yıllarca bunu düşünerek Türkiye'deki yerleşik düzenin ne olduğunu anladım" dedi.
"1876'da başladığımız borç ödemesini 1954'de bitirdik"
Bulut, Düyun-u Umumiye'nin 1876'da yerleştiği Osmanlı topraklarını 1954'te sonra terk ettiğini anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"1876'da başladığımız borç ödemesini 1954'de bitirdik. Menderes'i astılar, IMF ile yeni bir anlaşma yapıldı 1961. 1961 'de başlayan IMF anlaşmaları 2008'de bir babayiğit çıkıp da 'Ben kefenimi giydim arkadaş, bu anlaşmayı imzalamıyorum' diyene kadar devam etti. 1876'da kan damarınızdan 1954'e kadar emmiş. 1961'de bir daha takmış, 2008'de Recep Tayyip Erdoğan onu sökene kadar da kimse sökememiş. Buradaki kavga Türkiye'nin kanını emme kavgasıdır. Türkiye'nin kanının maddi olarak emilmesi, varlıklarının transfer edilmesi kavgasıdır."
Türkiye'de yerleşik düzenin 1946 devalüasyonu sonrasında montaj sanayisi üzerinden burjuva devrimi yapıldığını savunan Bulut, "Bu montaj sanayisinden karayolları üzerine türeyen burjuva kendi medyasını kurdu. Bu burjuvayla medya bir araya gelerek kendi finansal sistemini kurdu. 1994 krizinden sonra Türkiye tamamen bu yerleşik düzenin kontrolüne girdi. 1994 kirizi Türkiye için bir dönüm noktasıdır. 1994 kriziyle 2002 arasında yaşanan çok önemlidir. Hatta 1990'la 2002 arasında yaşananlar çok önemlidir" ifadesini kullandı.
"Finansal Ergenekon, Ergenekon'dan daha tehlikeli"
Bulut, şunları kaydetti:
"Türkiye'de Ergenekon yapılanması vardır. Türkiye'de finansal Ergenekon da vardır. Finansal Ergenekon, Ergenekon'dan çok daha tehlikelidir. Bütün operasyonlarda, bütün darbelerde, bütün siyasi gelişmelerde paranın izini takip edemezseniz ne olduğunu anlayamazsınız. Çok ciddi risk alındı. Savcılar büyük risk aldı, hakimler risk aldı, operasyonlar yapıldı ama 28 Şubat'ın sivil karargahına halen girilmediği gibi finansal Ergenekon maalesef şuanda pasfize olmuş ama halen pozisyonunu koruyor. Türkiye'nin 1876'dan beri damarlarına, iliklerine işleyen bu sistemi mutlaka ortaya çıkarması lazım."
Atatürk'ün iktidarının onuncu yılında Celal Bayar ve İsmet İnönü'nün Atatürk'ü köşke hapsettiklerini öne süren Bulut, "İktidarının onuncu yılında Atatürk'ün yapabileceği fazla bir şey kalmamıştı. 1933'ten 1938'e kadar maalesef yalnızlık içinde yaşadı. İktidarının onuncu yılında Menderes'i astılar. 1983-1993, iktidarının onuncu yılında Turgut Özal aramızdan ayrıldı. İktidarının onuncu yılında mayıs darbesiyle Recep Tayyip Erdoğan'ı devirmeye kalktılar" şeklinde konuştu.
İktidarların, iktidarının onuncu yılında olgunluk noktasına eriştiğini ve ikinci 10 yılda çok daha büyük adımlar atabilecek hale geldiklerini vurgulayan Bulut, yerleşik düzenin varlığını devam ettirebilmek için ikinci 10 yıla asla izin vermediğini söyledi.
"İkinci 10 yıl çok önemli"
Bulut, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde ikinci 10 yıla giren iktidar olmadığına dikkati çekerek, "İlk defa sayın Başbakan girdi. Bu, çok önemli. Eğer biz 1933'te kaptırdığımız Türkiye'yi geri alacaksak, bu ikinci 10 yıla çok dikkatli bakmamız gerekiyor. Bu ikinci 10 yıl ancak 1933'te kaptırdığımız Türkiye'yi geri almamızı sağlayabilir" dedi.
İkinci 10 yılın sadece siyasi açıdan değil, vatandaşlardın bilinci açısından da çok önemli olduğunu vurgulayan Bulut, şunları aktardı:
"1946 devalüasyonuyla yerleşik yapılanma finansal olarak tabanını buldu. 1960 darbesinden sonra vatandaşın içinde bulunduğu kutudan çıkmaması için kutunun üzerine iki tane ağırlık koydular. Dediler ki 'Ülkede iki büyük tehlike var. Bir irtica, iki bölücülük.' İrticai faaliyet olarak tanımladıkları kim? Benim kendi vatandaşım. Benim kendi vatandaşımı mülteci olarak tanımlayıp devletin bir numaralı düşmanı haline getirildik. İki, benim Kürdümü bölücü haline getirip, devletin iki numaralı düşmanı haline getirdi. Kimyasal, balistik silah, Rusya, Ukrayna, Irak, İran, Yunanistan bunların hiçbiri tehlikeli değil, devletin kırmızı kitabına göre. Kim tehlikeli? Askeri kışlada oğlunu ziyaret etmek isteyen anne çok tehlikeli. Rusya'dan daha tehlikeli. Bu yazıyordu devletin kırmızı kitabında."
Bulut, İslam coğrafyasının iki direği olduğunu anlatarak, "Birinci büyük direk Türkiye. 1699'da İslam coğrafyasının direğini devirmişler. Neyle? Karlofça Anlaşması'yla. Osmanlı'yı parçalamışlar, Osmanlı sancağıyla birlikte İslam sancağını aşağı indirmek için 300 yıllık bir savaş başlamış. İki direk var. Birinci direk Türkiye, ikinci direk Mısır. Tesadüfe bakın ki mayıs 2013'te seçilmiş hükümeti devirmek için Türkiye'de sokakları yakıyorlar, iki hafta sonra Mısır'da askeri darbe oluyor. Bunun bir tesadüf olmadığını, bunun bilinçli bir saldığı olduğunu idrak etmemiz lazım" diye konuştu.
"Türk Silahlı Kuvvetlerinde bilinç oluştu"
Türkiye'de bazı kişilerin küresel ve global oyunun tuzağına düştüğünü öne süren Bulut, bu tuzakla ötekeleştirme kavramının başladığına dikkati çekti.
"Ötekeleştirmeden kendilerini ötekileştirmeye başlıyorlar" diyen Bulut, "Sokağa çıkar, kendini savunur, protesto eder, bunların belli bir limiti vardır ama sistem bizi doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karşıt parçası olarak tanımlamaya başlarsa, siz kendinizi bulunduğunuz coğrafyanın karşıt parçası olarak tanımlarsanız, büyük çatışma tuzağının içine çekiliyorsunuz demektir. Bunu çok iyi idrak etmek lazım" ifadesini kullandı.
Bugün Türk subayının geçmişteki hatalarının farkında olduğunu dile getiren Bulut, "Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri kolektif bireysel olarak geçmişte nasıl oyuna ve tuzağa düşürüldüğünü fark etmiş durumda. Türk subayı elitist bir yapıdan gelmez, o bizim içimizden gelir ama maalesef geçmişte tuzaklara düşmüştür. Kendi milletine silah çekmiş, kendi başbakanı astırılmıştır. Şimdi artık o bilinç oluştu" şeklinde konuştu.
"Son 10 yılda faizin düşmesinden dolayı ödemediğimiz faiz 642 milyar TL" diyen Bulut, İstanbul-Ankara Hızlı Tren Demiryolu Projesi'nin maliyetinin 5 milyar lira olduğunu, bu parayla 130 hızlı tren projesinin daha hayata geçeceğini, cepte kalan paranın duble yol, rafineri, okul ve hastane olarak harcandığını vurguladı.
Bulut, şunları dile getirdi:
"Bu ülkede 10 yıldır büyük savaş verildi. Bu savaşta 'yerleşik düzen' denen kayayı aldık, yuvarladık yuvarladık, dağın tepesine kadar çıkardık. Şu anda bu yerleşik düzen dağın tepesinde duruyor. Bu kayayı buradan yuvarlayacağız ve bu kaya parçalanıp yok olacak. Bunun için bir 10 yıl daha lazım. Şu anda tam ortada duruyor. Bu kadar aşırı saldırı altında olmamızın sebebi bu. Tam ortada. Eğer bu kayayı buradan yuvarlayamazsak dönecek bizi silindir gibi ezecek. Onun için 'çok işler yapıldı' gibi bir şey olamaz. Daha yolun tam yarısı. Biz 1933'te kaptırdığımız Türkiye'yi geri alana kadar devam edeceğiz. Bu Türkiye bizim olana kadar mücadele edeceğiz."
Başkanlık Sistemi
Başkanlık Sistemi'nde başkanın yüzde 50,01 oyla seçileceğine işaret eden Bulut, bu duruma medya ve bazı kesimlerin karşı çıktığına işaret etti.
"Bu, ne demek? Yüzde 50,01 oyla seçilen başkan yerleşik düzenin karşısında güçlüdür" diyen Bulut, şu görüşleri savundu:
"Başkanlık Sistemi'ne geçebilirsek başkan her zaman yerleşik düzenden güçlü olacak. Bütün korkuları bu. Yani başkan kim olursa olsun. halkın yarısının desteğini almış bir başkan olacak. Onların tek istediği 'Nasılsa bu hükümet de gelir geçer, 5-10 yıl daha sabrederiz, ondan sonra eskisi gibi koalisyon hükümetine döneriz. Böylece Türkiye'yi istediğimiz gibi yönetiriz.' Bütün hesap bunun üzerine kurulu. O yüzden Türkiye'de bir daha koalisyon hükümeti çıkmayacak şekilde sistemi yukarı çekmemiz lazım. Unutmayın, bugün çok güçlü gördüğümüz sistemi, Recep Tayyip Erdoğan, Allah'ın kendine lütfettiği özellikleriyle tamamlayarak bu hale getirdi. Bu sistem güçlü değil. Lider sisteme dayanması gerekirken bugün sistem liderin sırtına dayanıyor. Başkanlık Sistemi o açıdan gerekli. Sistem liderin altında olacak. Ben bu ülkede koalisyon hükümeti istemiyorum. Tek bir başkan olsun istiyorum."
Çözüm sürecinin asıl anlamı
Bulut, geçmişte Türkiye'deki Kürt kökenli vatandaşları ötekileştiren anlayışa bazı hükümetlerin göz yumduğunu ileri sürerek, kimi hükümetlerin bu mücadeleyi tamamen Türk Silahlı Kuvvetlerine bıraktığını savundu.
Türkiye'nin bu coğrafyadaki en büyük devlet olduğunu vurgulayan Bulut, "Dolayısıyla o bölgelerde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar dahi Türkiye Devleti ile nasıl adım atabileceklerini şu anda sorguluyor. Suriye ve Irak'taki olaylar malum. Türkiye, hiçbir zaman bölünmez. Türkiye'nin bundan sonraki süreci genleşme sürecidir. Dolayısıyla çözüm süreci sadece anayasanın değiştirilmesi, şunların, bunların yapılması değil, çözüm süreci bir tez tanımlama sürecidir. O tezin ne olduğunu çok doğru kaleme almak lazım. Geçmişte yapılan hataların düzeltilmesi ve bu çatı altında bütün coğrafyadaki insanların kendinden bir şey bulması, kendi için bir referans bulması önemli. Çözüm sürecine böyle bakmak lazım" diye konuştu.
Cemaat-hükümet kavgası
Türkiye'de bazı unsurların cemaat-hükümet kavgası çıkarmaya çalıştığına dikkati çeken Bulut, medyanın da bu kavgadan medet ummaya çalıştığını ileri sürdü.
Bulut, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Sürekli aynı şeyi yapıyorlar. Hep 'Abdullah Gül-Recep Tayyip Erdoğan arasında çatışma var' diyorlar. Bu yapılanların sokaktaki Gezi olaylarından bir farkı yok. Aynı yöntem. Türkiye'de yol arkadaşları arasında hiçbir kavga yoktur. Sayın Başbakan kendi geleceğiyle ilgili ne karar verirse herkes ona saygı duyacaktır. Hiçkimse bir bölünmüşlük, bir kavga, bir çatışma ortaya koyamaz. Çatışma bekleyenlere söylüyorum, 'Daha 100 yıl beklersiniz."