Balıkçılıkta ezber bozuldu devamı gelmeli
Yeni av sezonunda STK'lar ve kıyı balıkçılarının karşısına daha örgütlü bir şekilde çıkan endüstriyel balıkçılar, korumacı kuralları delmeye ve deniz yaşamının geleceğini tehdit etmeye devam edecek. Bir diğer kavga ise Beylikdüzü, Gürpınar’da inşaatı süren yeni balıkhane üzerine. Yeni halin özelleştirilme ihtimali var ve sektörde oluşacak büyük rantın talibi ise eski halin komisyoncuları.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-09-07 17:41:30
1 Eylül 2013 Pazar günü balık avı sezonu açıldı ve deniz yaşamının geleceğini düşünenler bir tarafta, “daha fazla balık nasıl tutar ve kazancımı artırırım” diyen büyük endüstriyel avcılar ise diğer tarafta yeniden cephelere konuşlandı ve balıklar üzerinden yaşanan mücadele tekrar gün yüzüne çıktı. Bu mücadelenin dayanak noktası ise Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün 2012 yaz mevsiminde almış olduğu radikal, korumacı kararlar… Yeni av sezonunda sivil toplum kuruluşları ve kıyı balıkçılarının karşısına daha örgütlü bir şekilde çıkan endüstriyel balıkçılar, korumacı kuralları delmeye, küçük balıkları avlamaya ve deniz yaşamının geleceğini tehdit etmeye devam edecek. Bir diğer kavga ise Beylikdüzü, Gürpınar’da inşaatı süren yeni balıkhane üzerine. Yeni halin özelleştirilme ihtimali var ve sektörde oluşacak büyük rantın talibi ise eski halin komisyoncuları. Tüm olumlu işlere rağmen deniz ve pazarlardaki denetim sorununa kalıcı bir çözüm bulunabilmiş değil.
Agos'ta yer alan habere göre, 2012-2013 balık avı sezonunu Türkiye’nin sürdürülebilir balıkçılık mücadelesinde en ileri atılımların gerçekleştiği, sivil toplum, akademi ve balıkçıların kenetlendiği, taşların yerine oturmaya başladığı bir sezon olarak anımsayacağız. Düzenleme, deniz yaşamının sürdürülebilirliği adına azımsamayacak, önemli bir kazanımdı ve ardında kıyı balıkçılarının, Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği (GELBALDER), Slow Food Fikir Sahibi Damaklar (FSD) ve Greenpeace Türkiye gibi sivil toplum kuruluşlarının büyük emeği geçti.
YENİ SEZON
Uzun yıllar boyu, Türkiye’deki mevzuat eksikliğinden, yetersiz yasalardan ve denetimsizlikten nemalanan büyük balıkçının huzurunu kaçıran, Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü’nün av dönemi başında yayınladığı ve korumacı politikalarla balık avcılığını yeniden düzenlediği 3/1 sayılı tebliğ bu sezon da aynen uygulanacak. Düzenlemede, İstanbul Adalar, Tuzla, Ambarlı ve Küçükçekmece gibi bölgelerin gırgır ve çevirme ağları ile avcılığa kapatılması, endüstriyel avcılığın 24 metreden sığ sularda yasaklanması gibi daha önce görülmemiş maddeler vardı.
2013-2014 av sezonunun neler getireceğini kestirebilmek için 3/1 sayılı tebliğin önceki sezon sektöre ve deniz yaşamının sürdürülebilirliğine nasıl katkı yaptığının görülmesi gerekiyor. Tebliğden önceki son on senelik dönemi ele alırsak, yeni sezonla ilgili yapılan değerlendirmelerin Lüfer, Palamut, İstavrit ve Hamsi miktarıyla sınırlı kaldığını görüyoruz. Sezonla ilgili umut ve temenniler her sezon giderek azalır, av filosu genişledikçe deniz yaşamı daha çok sekteye uğrardı. 2012 ve önümüzdeki yeni av sezonu ise, yapılması gereken ancak Türkiye için alışılmadık tartışmaları ortaya çıkardı.
“BAKANLIK ÇALIŞIYOR AMA DENETİM YOK GİBİ BİR ŞEY”
İstanbul Su Ürünleri Kooperatifleri Birliği (İSTBİRLİK) Başkanı Erdoğan Kartal:
Öncelikle, tebliğ ile ilgili endüstriyel balıkçıların kullandığı ‘yasak’ tabiri yanlış ve ürkütücü bir ifade. Bunlar koruma amaçlı düzenlemeler. Getirilerini ise bir senede ölçmek çok zor, ancak şunu söylemeliyim 24 metre derinlik yasağı Türkiye’deki tüm balıkçıların hayrınadır. Düzenlemelerin tam olarak uygulanması lazım, bunun katkısı olmaz diyebilecek birisi yok ama tabii ki denetim sorunu çok büyük. Yine balıklar küçükken tutuldu, 24 metre altında da önemli bir avcılık oldu. Bakanlık yoğun bir çalışma yapıyor ama maalesef şu an pratikte denetim yok gibi bir şey, sahilde oturup trol teknelerini izleyebiliyorsunuz. Ama denetimsizliğe rağmen bir örnek vereyim, ben koruma alanı olan Küçükçekmece’de tarihte görülmemiş bir miktarda lüfer vardı.
“BALIĞIN VE DENİZİN ORTAK SORUMLULUĞUMUZ OLDUĞU FİKRİNE AYAK DİREMEYİN”
Slow Food FSD Lideri Defne Koryürek:
3/1 No'lu tebliğ bizim için bir başlangıç. Geçen sezon lüferde ve palamutta bir bolluk yaşandı, ancak bunun sıra dışı olduğu kanaatindeyiz ve bunu sadece tebliğe bağlamak adil olmaz, bu yıl yaşanabilecek bir düşüşün de aynı şekilde hüsrana ve yasaklarda geri adım atılmasına vesile sayılmaması gerektiği gibi...
Endüstriyel balıkçı toplamda küçük bir yüzdeyi oluşturduğu halde neredeyse balığımızın tamamını sağlıyor. Kooperatifleri, birlik ve dernekleri ile arzu ettikleri dilekçenin altına beş kaşe birden basabilen bu reislerin geçmişte siyasilerden talep edip almadıkları bir iltimas olmamış, buna tebliğe müdahale etmek, lüferde avlanma boyunu 14 cm'ye kadar indirmek de dâhil. Doğru yönetilmediğinden şikâyet etsek de önemli bir ekonominin taşıyıcıları onlar ve korumaları gereken büyük çıkarları var. Hala eski usullerle, kapalı kapılar arkasında yürütülen toplantılarla yönetmeye çalışıyorlar bu çıkarlarını. Balığın ve denizin ortak sorumluluğumuz olduğu fikrine ayak diriyorlar.
“YENİ BALIKHANE ÖZELLEŞTİRİLİRSE BALIKÇILIK BİTER”
GELBALDER Yönetim Kurulu üyesi Kenan Kedikli:
Kumkapı Balık Hali’nin kapatılması ve Gürpınar’da yapılan modern ve gerçekten ihtiyaç duyulan özelliklere sahip yeni bir balıkhaneye geçilmesi bekleniyor. Yeni halin her türlü beklentiye cevap verecek teknik donanımda olacağını düşünüyorum. Ancak bu konuda büyük bir ‘ama’ var. Yapılan yarı resmi görüşmeler ve hal konusunda camiada dolaşan söylentilere göre yeni hal, sistem oturana kadar İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından işletilecek ve sistem oturduktan sonra da özel sektöre devredilecek.
Yeni balık halinde komisyonculuk sistemi olmayacak ve mezat elektronik ortamda işletici tarafından yapılacak. Bu durum, balıkçılık sistemimizin dinamikleri ve balıkçılık ekonomisinin güncel gerçekleri göz önüne alındığında büyük bir tehlikeyi içinde barındırıyor. Bu tehlike mevcut sistemdeki ticari defoların yeni sistemde de meşrulaşarak, devamının garanti altına alınması anlamına gelebilir.
Balık halinin özelleştirilmesi demek deniz ürünlerinin üreticinin elinden alınarak her türlü spekülasyonun batağına atmak demektir. Böyle bir karar hem denizel kaynakların heba edilmesi hem de bu kaynaklar üzerinde faaliyet yapan avcı gruplarının imhası ile sonuçlanmasına sebep olur.
Bu konuda ortalıkta dolaşan bir başka spekülasyon ise ağırlıkla gırgır avcıları olmak üzere bir grup endüstriyel balıkçı tarafından kurulan ‘Üretici Birlikleri Merkez Birliği’nin yeni balık haline talip olması. Türk balıkçılık rejimi korumacı politikaları hayata geçirmeye başlamış ve bu adımların sonucu olarak çatışmalı bir sürece girilmiştir. Bir grup balıkçı her türlü korumacı politikaya ve bu doğrultuda alınan kararlara itiraz etmektedir. İşte yeni balık halinin işletilmesine talip olduğu söylenen birlik bu korumacı politikalara karşı çıkanların oluşturduğu bir balıkçı örgütüdür. Oysa Türkiye balık filosunun tartışmasız çoğunluğunu temsil eden su ürünleri kooperatifleri, bölge birlikleri ve merkez birlik varken yeni halın balıkçı azınlığını temsil eden bir gruba devredilmesi balıkçı camiasını çatışmaya ve kaosa sürükleyecektir. İhtiyacımız ise balıkçılık ticaretimizin, günün ihtiyaçlarına uygun hukuki ve mali destek sağlanarak SURKOOP ve/veya bölge birliklerine devredilmesidir.
2 yıl önce Lüfer avlanma boyu için ve geçtiğimiz yıl uygulamaya konulan gırgır avlanma derinliği için yapılan düzenlemelerin olumlu yansımaları görülüyor. Gırgır avcılığının yakın kıyıdan uzaklaştırılması nedeni ile hem göç süresi uzamış dolayısı ile avcılık süresi artmış hem de aynı uygulamalar sayesinde beslenme alanlarında endüstriyel av baskısı kalktığı için göç eden lüfer ve palamut balıkları beslenme konusunda yıllardır karşılaştıkları baskıdan kurtulmuşlar.
SON VİDEO HABER
Haber Ara