Yap mezarcı mezarımı graniti kalın olsun
Aksiyon Dergisi son sayısında İstanbul'daki Karacaahmet, Zincirlikuyu, Çengelköy, Ulus gibi mezarlıklarda ölmeden önce özel projeli, granit ve mermer mezarlıklara bir servet ödeyerek kendilerine mezarlıklar yaptıran insanların mezar gösterişini sayfalarına taşıdı.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-08-27 09:29:22
H. SALİH ZENGİN / AKSİYON DERGİSİ
İstanbul’da fiyatları dudak uçuklatan özel projeli, granit ve mermer mezarlıkların maliyeti ‘kefenin cebi yok’ sözünü rafa kaldırıyor. ‘Mezarım sağlam ve fiyakalı olsun’ diyen varlıklı kesimler, ölmeden önce aldıkları mezarlarına birer servet ödüyor. Galiba nasıl yaşarsan yine öyle gömülüyorsun!
Meşhur laftır; ‘Kefenin cebi yok” deriz. El hak öyledir, dünyadan öteye bir kefenden başka bir şey götüremezsin. Lakin paran varsa kefenine koyamadığın paranı mezar taşında sergileyebilirsin. Özellikle İstanbul’un pahalı ve lüks mezarlıkları olarak bilinen Karacaahmet, Zincirlikuyu ve Çengelköy mezarlıklarında birbiriyle yarışan kaliteli mezarlar, bu gösteriş merakının örnekleriyle dolu. Bu zengin kabirlerine son eklenen yer ise Ulus Mezarlığı. Gerçi son yıllarda artık şatafatlı mezar yapımına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Mezarlıklar Müdürlüğü izin vermiyor ve belli kurallar getirdi. Ancak parası olan, ailesine ve kendisine mezarlık yeri alanların binlerce lira harcayarak yaptırdıkları mezarlıklardaki yarış bitmiş değil. Şimdiki yarış, mezarda kullanılan mermer ve granitin kalınlığı, deseni ve kalitesi üzerinden yürüyor. Nasıl mı? Buyurun, hep birlikte Ulus Mezarlığı’nı ziyaret edelim.
Henüz yeni bir mezarlık Etiler’deki Ulus Mezarlığı. Boğaz manzaralı, sakin ve püfür püfür esen bir rüzgâr dolaşıyor mezar taşları arasında. Tek kişilik mezar yerinin fiyatı 18-20 bin liraya kadar çıkıyor. Buna rağmen boş yer yok, hepsi satılmış; siyah granitlerle, beyaz mermerlerle bezenmiş insanın bu son durağı. Lakin Fatiha bekleyen sakini çok az, ancak yüzde beşi dolu. Yani çoğu sahibini bekleyen mezarlar bunlar. Üzerlerinde Türkiye’nin tanıdık ailelerinin isimleri: Saffet Ulusoy, Çilingiroğlu, Erdoğan Arıca, Ferdi Özbeğen, Yusuf Kurçenli, Ömer Lütfi Akad... Alınan bir mezar yerinin bir yıl içinde baş taşını koyup etrafının çevrilmesi kanuni bir zorunluluk. Bu yüzden ölmeden mezara gömülmeniz gerekiyor(!). Bir yetkili birçok ünlü ismin buradan mezar yeri aldığını ama bilinmesini istemedikleri için mezar taşına şimdilik kayınvalidesinin soy ismini yazdırdıklarını söylüyor. Tabii kendi mezarlarını ziyaret edenler de yok değil, hatta düzenli olarak mezarını ziyaret edenler bile varmış. İşçiler hummalı bir şekilde çalışıyor, beton döküyor, mermerleri yerleştiriyor, yapılmış mezarların bakımını yapıyorlar günboyu. Ama ne mezarlar!
Dışarıdan bakınca çok sade; lakin böyle bir mezara sahip olmak için epeyce bir parayı gözden çıkarmanız gerektiği aşikar. Torbalarca çimento kullanılarak, kalın demirlerle temel atılarak, yer darlığından dolayı çift kat çıkılarak yapılmış mezarlar bunlar. Birçoğu toprağa temas bile etmiyor. Dört bir tarafı beton veya mermerle kapatılmış çünkü. Yağmur suyunun mevtaya temas etmemesi için drenaj kanalları yapılıyor, yıpranmaması için oldukça kaliteli granit ve mermerle kaplanıyor etrafı. Bir asansörü eksik anlayacağınız! İki dünya arasındaki bu kapıya sahip olmak için harcamanız gereken para yerine göre 100 bin lirayı bile geçebiliyor. Sınır yok yani.
Planlı, projeli mezarlıklar!
Türkiye’nin en zengin, en şöhretli sanayicileri, devlet adamları, sanatçıları ve ordu mensuplarına Karacaahmet’teki atölyesinde yıllardır mezarlar yapan Mehtap Ziyadeoğlu, eskiden oyma desenli çiçekler, kabartmalar ve sütunlardan oluşan çok daha şatafatlı mezarlar yaptıklarını; ancak şimdi getirilen düzenleme nedeniyle bunun yerini mermerin ve granitin kalitesi ve kalınlığının aldığını söylüyor: “En ucuz mezar 2 bin TL’ye mal oluyor. Fakat paranıza ve isteğinize göre bu fiyatların ucu bucağı yok. İstanbul deprem bölgesi ve sallanıyor. Her sallantıda mezarlık çatlıyor, bu yüzden kaliteli yaptırmak istiyorlar. Biz de malzemeden çalmadan çok kaliteli yapıyoruz. Eskiden malzemeden çalınarak yapılmış ve bozulmuş mezarları restore ettiğimiz çok oluyor. Mezarlarda zenginlik ifadesi mermerin ve granitin kalınlığına göre değişiyor.”
Ziyadeoğlu, Ulus Mezarlığı’ndaki mezarların yüzde 20’sini kendisinin yaptığını kaydediyor. Karaacaahmet ve Zincirlikuyu mezarlıklarının ise yüzde 80’i Ziyadeoğlu’nun sahip olduğu atölyenin elinden çıkma. Müşteriler zengin ve titiz olunca yapılan işler de öyle sıradan değil. Sipariş verildiğinde Mehtap Ziyadeoğlu’nun ofisinde bir apartman binası tasarlanır gibi çizimler yapılıyor, bu çizimler seçilen granit resmi kullanılarak üç boyutlu hale getiriliyor ve sahibine sunum yapılıyor.
Tapusu alınmış boş mezarlar var!
Mezarlıklarda en çok kullanılan Marmara mermeri denen taş; ancak bu, tekdüze olduğu için zenginlerce pek tercih edilmiyor. Son yıllarda granit isteyenlerin sayısında artış olduğunu kaydeden Ziyadeoğlu, granitte en çok Afrika, İran, İtalya ve Hindistan’dan gelenlerin tercih edildiğini, bunun da metresinin 50 dolardan başlayıp 3 bin dolara kadar çıktığını ifade ediyor: “Ancak bu varlıklı kesimin şatafat iddiası yok. Sağlam olsun, su almasın istiyorlar. Estetiğe önem veriyorlar. Zenginliği hazmetmiş insanlar benim müşterilerimin çoğu. Eski iş adamları, sanatçılar... Lüks mezar isteyenler genelde parayı sonradan gören Anadolu insanından çıkıyor.” Ziyadeoğlu, Anadolu’da mezarlıklarda bir düzenleme ve yasak olmadığı için birçok aşiret reisine şatafatlı mezarlıklar yaptığını da belirtiyor. Öyle ki bu son durağın fiyatları İstanbul’dakilerin on-on beş katı.
Halihazırda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü uhdesinde 330 adet mezarlık bulunuyor. İstanbul genelinde her gün yaklaşık 150-200 kişinin vefat ettiğini belirten Mezarlıklar Müdürlüğü yetkilileri, mezar yeri fiyatlarının semtine göre 100 TL ile 18 bin TL arasında değiştiğini kaydediyorlar. Yetkililerin verdiği bilgiye göre şu an tapusu alınmış boş mezar sayısı 181 bin 162 adet. Yani yılda 40 bin kişinin gömüldüğü İstanbul’da mezar yeri büyük sıkıntı ve fiyatları yükselten de bu arz-talep dengesi. Halihazırdaki 9 bin dönüm mezarlığın 40-50 yıl sonra İstanbul’a yetmeyeceği açık. Zaten mezarlıklar artık İstanbul’un daha dış taraflarına kaydırılıyor ve burada fiyatlar daha ucuz.
İnsanla konuşan, sanatkârane bir şekilde işlenen eski mezar taşlarının yerini alan bu lüks mermer yığınları bize ne söylüyor acaba? Sosyal hayatımızın merkezinden uzaklaştırıp herkesin kesesine göre sosyolojik ve ekonomik bir alana konumlandırdığımız mezarlar, terapi ve sosyalleşme imkânı verme işlevini kaybetti mi? Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Ayten, hayatta iken sınıf farkını hisseden kişinin, ölümünden sonra da bu farklılığın devamını arzu edebileceğini belirtiyor. “Ancak daha çok sınıf farklılığı ölen kişinin ailesi tarafından devam ettirilir. ‘Falanca aileye ait kabristan nasıl olur da sıradan bir mezar olur’ tarzındaki düşünceler insanları daha fazla şatafata ve varlık yarışına sürükleyebilmektedir. Ölen kişinin kabrinin gereğinden fazla yükseltilmesi, süslenmesi, büyük paralar harcanarak bir eve benzetilmeye çalışılması, eğer ölen kişinin ölmeden önceki vasiyeti ise o kişideki ölüm kaygısının fazlalığı, buna karşın ahiret inancının zayıflığı, ölümsüzlük arzusu, kibir gibi durumlarla ilişkilendirilebilir.” diyen Ayten, bu tavrın bir tür yabancılaşmaya kapı araladığının altını çizmeden geçemiyor.
Rezidans fiyatına mezarlık!
İstanbul mezarlıklar bakımından dört bölgeye bölünmüş durumda. En pahalı bölgede Ulus, Zincirlikuyu, Karacaahmet ve Çengelköy mezarlıkları var. Buralarda defin yeri 5 bin TL’den başlıyor, eş yanı için 9 bin, ekstra boş yer için ise 18 bin TL isteniyor. Çamlıca, Anadoluhisarı, Aşiyan, Edirnekapı Şehitliği gibi mezarlıklarda bu fiyat biraz düşüyor. Defin yeri bin 800 TL, eş yanı 3 bin, esktra boş yer ise 8 bin TL civarında. Şu an yoğun olarak defin yapılan Habipler’deki Yayla Mezarlığı, Büyükçekmece’deki Yeni Mezarlık, TEM Otoyolu kenarındaki Gül Bahçe Mezarlığı ve Kilyos, Bahçeköy Ayazağa gibi yerlerde cenaze anındaki fiyatı beş yıl içerisinde ücretini ödemek şartıyla 100 lira, cenazenin yanındaki yer 1500 lira, ekstra boş yer ise 3 bin lira.
Bu rakamlar elbette belediyenin resmi fiyatları. Ancak internetten satışa çıkarılan mezar yerlerinin fiyatları lüks rezidanslarla yarışacak cinsten. İnternetteki ilan sitelerinden ‘acilen’ ve ‘ihtiyaçtan’ ifadeleri ile satılan mezarların fiyatı Zincirlikuyu’da 200 bin ile 750 bin lira arasında değişiyor. Mesela, 750 bin TL fiyat konulan mezar yerinin büyüklüğü 10 metrekare. Bir metrekaresi 75 bin liraya denk gelen mezar yerini satışa çıkaran kişi ilanda mezarı “Sadri Alışık’ın mezarını geçince, Ayhan Işık’ın mezarına gelmeden alt sırada” olarak anlatıyor. Ancak İstanbul Mezarlıklar Müdürlüğü mezarların üçüncü kişilere devredilemeyeceğini söylüyor.
Eski mezarlıklarla kurulan ünsiyetin zayıfladığına hiç şüphe yok artık. Toprağın üstü gibi altı da sosyal katmanlara bölünmüş durumda. Mezar taşlarındaki işaretlerden o kişiye dair sosyal okumalar yapma devri de sona ermiş gibi. Allah’ın bâki olduğuna, muhakkak ki her fâninin ölmeye mahkûm olduğuna değinilen taşların yerini birer tasarım haline dönüşen, özel fontlar seçilerek isimlerin yazıldığı, fotoğrafların konulduğu kale gibi sağlam granit ve mermerler almış durumda.
Bir yanda Kilyos’ta mezar taşı bile olmayan, sadece toprakla kapatılan Kimsesizler Mezarlığı, diğer yanda ahirete açılan kapıdan ziyade bir heykel gibi dünyadaki varlığı ebedileştiren mermer anıtlar. Yani ölümle diyalog kuran mezar taşlarının ruhuna el Fatiha!
Doç.Dr. Ali Ayten (Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi): Lüks mezar yabancılaşmadır
-Son yıllarda artan lüks mezarları sosyolojik olarak nasıl okumak gerekir?
Zengin insan her alanda zenginliğinin alametlerini görmek ve göstermek ister. Bu tutumun bir yansımasını da mezarlarda görürüz. Bu bir dereceye kadar normaldir de aslında. Toplumsal beklenti de aslında bu tür bir yönelime sevk eder insanları. Zira insanlar zenginlerden daha farklı mezarlar bekler. Bu yaklaşım kefenin kalitesinde, mezarın alındığı mekânda ve mezar taşında kendisini gösterebilir. Hayattayken sınıf farkını hisseden kişi, ölümünden sonra da bu farklılığın devamını arzu edebilir. Ancak daha çok sınıf farklılığı ölen kişinin ailesi tarafından devam ettirilir. Ölen kişinin kabrinin gereğinden fazla yükseltilmesi, süslenmesi, büyük paralar harcanarak bir eve benzetilmeye çalışılması, eğer ölen kişinin ölmeden önceki vasiyeti ise o kişideki ölüm kaygısının fazlalığı buna karşılık ahiret inancının zayıflığı, ölümsüzlük arzusu, kibir gibi durumlarla ilişkilendirilebilir. Ölen kişinin isteği olmayıp ailenin veya yakınların bir tercihi ise bu da yine ölüye tazim, kibir, ölümsüzlük gibi hususlarla ilişkilendirilebilir. İnsanoğlunun en temel arzularından biridir aslında ölümsüzlük. Benden sonra bir şeyler kalsın arzusu insanda hep vardır. Din bu arzuyu doğru bir yöne kanalize ederek kişiden sonra hayır hasenatın, hayırlı evladın, yetiştirilen öğrencinin, yapılan eserin kalmasını tavsiye etmiştir. Bu arzu zaman zaman kabirlere de sirayet edebilir. Ölen kişinin yakınları da kayıplarının ne kadar büyük olduğunu vurgulamak, ona olan sevgi ve saygılarını göstermek, zaman zaman da bir aile olarak kendi hayatlarının ve ölümlerinin farklılığını ortaya koymak için bu tür şatafatlı yollar tercih edebilir. En nihayetinde böyle bir tavır topluma yabancılaşmadır.
-İslam’a göre mezarlık nasıl olmalıdır?
İslam’da kabrin nasıl olması, hangi amaçla ziyaret edilmesi ve ziyaret esnasında nasıl bir adap takınılması gerektiği, hadislerle belirlenmiş bir konudur. Hz. Peygamberin, cahiliye döneminin kalıntısı olan insanların ölüleriyle övünmesini ve insanların kabirlerde yaptıkları aşırılıkları bitirmek için kabir ziyaretini belli bir dönem için yasaklayıp daha sonra ölümün hatırlanması ve ibret alınması için tavsiye ettiğini görüyoruz. Kabirlerin kabir olduğunun kolayca fark edilmesi ve üzerine oturulmaması için yerden bir miktar yükseltilmesine belli ölçüde izin verilmiştir. Ancak her şeyde olduğu gibi burada itidalli olmak, şatafata kaçmamak gerekir. Mezara gereğinden fazla para harcamak yerine bu paranın ölen kişinin niyetine hayır olarak verilmesi ölü için daha yararlı olacaktır. İslam toplumlarında, özellikle Osmanlı’da ölüm ile hayatın iç içeliğinin mezarlıklara da yansıdığını görmekteyiz. Zira mezarlıklar yaşam merkezlerinin yakınlarına yapılmış, insanlar mezarlıkları terk edilmiş mekanlar olarak görmemiş, kabirlere ve orada yatanlara tıpkı hayattaymışçasına gerekli ihtimamı göstermiştir. Aynı zamanda hayatta pek çok endişenin asıl sebebi olan ölüm kaygısı bu şekilde kabullenilebilir hale gelmiştir. Bu geçmişte daha fazla yapılırken günümüzde ölümü hatırlatan unsurların ölüm kaygısını artıracağına dair fikrin modern hayatta tecessüm ettiğini, insanların mezarlara daha mesafeli durduğunu söyleyebiliriz. Oysa bu sanıldığının aksine ölüm kaygısını daha da artırmaktadır.
* Mehtap Ziyadeoğlu: Granite değil, nasıl yaşadığımıza bakmalıyız
Kayınpederim bu işe1955’te başlamış. Yol müteahhidiydi. Gerçek İstanbullu ve Üsküdarlı. Dönemin belediye başkanı ‘Rauf Bey, biz bu işi yapamıyoruz, mezar işini sen yap.’ demiş ve bu görevi vermiş. Karacaahmet’te bir atölye kurmuş ve bu işe başlamış. O zaman cenaze gömü işini de biz yapıyormuşuz. Her sabah belediye telefon eder, şurada 5, şurada 3 cenaze var deyip adres verirmiş. Cenazeyi defnedip mezarlarını yaparlar, ay sonunda da belediyeden defin parasını alırlarmış. Mezar yapım işini de müşteri ile pazarlık yaparak hallederlermiş. Kayınpederim bu işi 33 yıl yaptı. Onun ölümünden sonra eşim ve dolayısıyla ben işin başına geçtim. Türkiye’nin tanınmış bütün devlet adamı, sanatçı, asker ve iş adamlarına mezarlıklar yaptım. Buralardaki bütün mermerciler bizden yetişmiştir. Burasının en eskisi biziz. Zincirlikuyu ve Karacaahmet’in yüzde 80’ini, Ulus Mezarlı’ğının yüzde 20’sini biz yapmışsızdır. Oradaki Ulusoy’un mezarını biz yaptık mesela. Eskiden çok şatafatlı mezarlar yapardık; oyma desenli çiçekler, kabartmalar, sütunlar… Acayip mezarlardı bunlar. Şimdi Mezarlıklar Müdürlüğü belli kurallar getirdi, böyle süslü mezarlar yapılmasına izin vermiyorlar. Zenginlik ifadesi artık mermerin ve granitin kalitesi ve kalınlığına göre değişiyor. Bu iş, bekleyen iş değil, hiçbir yere gidemiyorum. Sabah Erenköy’den geliyorum erkenden, akşam dönüyorum. Tüm Türkiye’de aklınıza kim geliyorsa, iş adamı, sanayici, milletvekili, bakan, Meclis başkanı, bürokrat, sanatçı, asker, general herkesin yolu buradan geçiyor.
Eskiden dış dünyaya kapalıydık Türkiye olarak. Özal ile birlikte bir açılım oldu. Herkes dışarıda ve televizyonlarda gördükleri mezarlar karşısında ‘Ben de babama böyle yaptırayım’ fikrine kapılıyor. Bir tür vefa borcu ödeme şekli. Lüks hayatını mezarda da devam ettirmek istiyorlar. Ama eski kuşak zenginler sağlam ve mütevazı olsun istiyorlar. Dinimizde gösterişli mezarlar yoktur aslında. Ama artık istekler sonsuz oldu yani, ahlâkımız bozuldu aslında. İstanbulluların çoğunun mezar yeri var zaten. Sonradan İstanbul’a gelenler alıyor daha çok. Ben yurtdışına ve Anadolu’ya da çok mezar yapıyorum. Burada şatafat yasak olduğu için Anadolu’daki aşiret reisine filan saray gibi mezarlar yapıyorum. Onların fiyatları uçuyor, villa gibi yani. Şimdi yekpare granitten yapılan bir mezar çıktı ki bu fiyatı 10 misline filan çıkarıyor. Granit özel araç ve kepçelerle taşınıyor. Hatta geçenlerde ilk kez içinde ytong bile kullandığımız mezar yaptık.
Ama hayat o kadar boş ki mezar değil, som altından saray yapsan da boş. Allah’a kavuşmak, düzgün insan olmak gerekir. Eğer hepimiz üzerimize düşeni yapsaydık dünyada aç ve yoksul insan kalmazdı. Ama bir hırs var insanlarda. Bu iş, benim aşırı isteklerimi hep törpüledi. Geleceğini bildiğiniz tek şey ölüm. Bir yoldan geçiyoruz biz bu dünyada. Şimdi siz buradan Diyarbakır’a giderken, yolda bir şehirde durup da ‘Şu evi, şu arsayı alayım’ diyor musunuz? Bu dünyada da oyalanmamamız, vaktimizi boşa harcamamamız lazım, Allah’ın istediğine göre yaşamamız lazım.
*Ünlülerin mezarcısı
SON VİDEO HABER
Haber Ara