Dolar

34,9528

Euro

36,6412

Altın

3.002,91

Bist

10.005,28

Kuyudan çıkacak Yusuf'a el vermek

Suriye konusunda da Mısır konusunda da Türkiye aynı yerde duruyor. Suriye'de Esad'a karşı olmak, Mısır'da Sisi'ye karşı olmayı gerektirir zira. Bunun yanı sıra, dış politikanın reel politik olarak yapılması gerektiğini, duygusal yaklaşmamak gerektiğini söyleyenlere Türkiye'nin bu politik duruşunun işte tam da bu yüzden reel politiğe de uygun olduğunu hatırlatmak gerek.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-08-24 11:08:49

Kuyudan çıkacak Yusuf'a el vermek
Adeviyye ve Nahda katliamlarından sonra Suudi Arabistan ve BAE'nin açıklamaları uluslararası ilişkiler derslerinde gözü dönmüş güç hırsının en tipik örneklerinden biri olarak anılacaktır kuşkusuz. Suudi ve BAE sözcüleri, binlerce kişinin oyunun namusu için öldüğü katliamlardan sonra Mısır'ın sözde hükümetinin kararlarının arkasında durduğunu yüksek sesle dile getirerek, reel politik dünyada biz de varız demeleri çoğu insana hayal kırıklığı yaşatmıştır.

Mısır'da ordunun, demokratik olarak seçilmiş Muhammed Mursi'ye darbe yapıp tutuklamasının ardından bir hafta bile geçmeden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Kuveyt kurulan geçici hükümete 12 milyar dolar yardım yapmayı taahhüt ettiğini hatırlatmak gerek. General Sisi'nin yönetime el koyduğunu açıklamasının hemen ardından Suudi Kralı Abdülaziz de generali şahsen tebrik ederek darbeyi kutlamıştı. Batı merkezli uluslararası kamuoyunda bile olaylardan dolayı şaşkınlık hâkimken, Körfez monarşileri Mısır'da gerçekleşen darbeyi coşkuyla karşılayan mesajlar verdiler.

Gelen tepkilerden Suudi Arabistan'ın Mısır Darbesi'ni stratejik bir zafer olarak gördüğünü söylemek mümkün. Hatta Suudi Arabistan'ın darbeye giden süreçte parmağı olduğunu gösteren işaretler de var. Mısır'da darbeyi yapan General Sisi'nin geçmişte Riyad'ta askeri ataşe olarak çalışmış olması ve Suudi istihbaratının Mısır'da oldukça aktif olması dikkat çekici kanıtlar. ABD'nin yardımı kesip kesmeme kararı tartışıladursun, Suudi Kralı ABD yardımının birkaç katı miktarı şimdiden taahhüt etti bile.

SUUDLARIN KATAR'LA MÜCADELESİ


Peki Suudi Arabistan'ın Mursi iktidarını devirme hırsı nereden geliyor? Tarihsel nedeni zayıf da olsa bunda etkili. Müslüman Kardeşler ile Suudiler arasındaki husumet ilk olarak Saddam Hüseyin'in başında bulunduğu Irak'ın 1990'da Kuveyt'i işgaliyle başlayan süreçte Suudi Arabistan'ın savaşa dâhil olması ve Müslüman Kardeşler'in bu kutuplaşmada Irak'ı desteklemesi yatıyor. Bu savaşta Mübarek'in başında olduğu Mısır, Suudi Arabistan'a diplomatik ve askeri destek vermişti. Mübarek'in 2011'de devrilmesine kadar da Mısır ile Suudi Arabistan ilişkileri iyi durumdaydı. Mübarek'in devrilmesinden sonra iktidara gelen Müslüman Kardeşler, Suudi Arabistan açısından, eski husumetleri dışında iki farklı açıdan tehdit algısı yaratıyordu. Bunlardan ilki Müslüman Kardeşler Mısır'ı da aşan bir hareket olarak Arap dünyasını etkileme iddiasında olan bir siyasi hareketti ve bu da Suudi Arabistan gibi bölgesel liderliğe oynayan bir devlet için tehlike oluşturuyordu. Suudi Arabistan, Arap Baharı yaşamış ve Arap toplumlarında dalgalanma yaratacak siyasi bir hareketin iktidarda olduğu dinamik bir Mısır istemiyordu.

GELENEKSEL ARAP MONARŞİSİ

Hali hazırda Suudi Arabistan Arap Baharı hareketlerinin kendi içinde ve komşularında yarattığı kalkışmaları önlemek için birçok ekonomik ve siyasi taviz vermek zorunda kalmıştı. Müslüman Kardeşler hareketinin Suudi Arabistan için yarattığı ikinci tehdit ise kuşkusuz gelenekselleşmiş Arabistan monarşisinin meşruiyetine yönelik oluşturduğu tehditti. Müslüman Kardeşler her şeyden önce meşruiyetini halktan alan bir hareketti ve muhafazakâr kimliği ve demokrasi değerlerini uzlaştırma iddiasında olması sadece Suudi Arabistan'ı değil BAE gibi diğer Ortadoğu monarşilerinde de rahatsızlık yaratıyordu. Suudi Arabistan'ın Mısır'a yönelik dış politikasını etkileyen bir etken de Katar ile olan bölgesel rekabetleri oldu. Katar'ın başından beri Müslüman Kardeşlere destek vermesi ve Suudi Arabistan'ın Katar'ın bu çabalarını boşa çıkarma isteği Arabistan'ın Mısır'daki güç değişimini en çok isteyen ülke haline getirdi.

Madalyonun diğer tarafında ise Katar yer alıyor. Katar, Arap Baharı hareketlerinin en büyük destekçisi olarak öne çıkan bir ülke. Suriye'de, Esad rejimine karşı mücadele eden muhalif gruplara her türlü yardımı yapıyor. Arap Baharı hareketlerinde en öne çıkan televizyon kanalı olan El-Cezire, Katar'ın bölgede 'yumuşak güç' olma iddiasını öne çıkaran bir girişim. Mübarek sonrası Mısır'a en fazla yardım yapan ülkelerden olan Katar, Mursi iktidarına toplamda 8 milyar dolar yardım sağladı. Bölgesel güç olmak için izlediği dış politika Suudi Arabistan ve BAE tarafından hoş karşılanmıyor. Bu durum da Katar'ın izlediği politikaların başarısız olması için çalışan bir Körfez monarşileri grubu yaratıyor. Katar, Mısır darbesinden hemen önce yönetim kademesinde önemli bir değişim yaşadı. Katar'ın agresif dış politikasının mimarı Şeyh Hamad bin Halife el-Tani yerine oğlu Şeyh Tamim bin Hamad el-Tani geçti. Basit bir veraset değişimi olarak görünen bu değişikliğin dış politika açısından yansımaları olacağını düşünmek için bazı nedenler var. Yeni emir Şeyh Tamim'in Suudi Arabistan-Katar ilişkilerinin düzelmesi için kurulan komitede çalışmış olması ve babasına oranla daha pasif bir dış politika anlayışına sahip olmasının bu dış politika değişimine yaratacak faktörler olarak görmek mümkün. Nitekim daha ilk dış politika yol ayrımında Katar, Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt ortak bir bildiri yayınlayarak Mısır'daki geçici hükümeti desteklediklerini belirtti. Her ne kadar Mısır'daki katliamları kınayan bildiriler ve barışçıl diyalog çağrıları deklare etse de Katar'ın dış politikasında daha eklektik olma yönünde ilerlediğini görüyoruz. Örneğin, Katar hala Mısır'a bedava doğalgaz vermeye devam ediyor ve yaptırımlar konusunda oldukça yavaş davranıyor. Ayrıca Suriye politikasında beraber hareket ettikleri Türkiye'nin tepkisine bakıldığında Katar'da veraset değişiminin etkisi hemen göze çarpıyor.

Ortadoğu'da Sünni-Şii ekseninin merkezindeki güç olan İran'ın Mısır darbesi konusundaki tavrı da farklı hesapların sonucu olarak ortaya çıktı. Suriye, Mursi'nin devrilmesini bir başarı olarak kutlarken, İran Mursi'nin devrilmesini kendi dış politikası için yararlı bulmamıştı. İran'ın mezhepsel farklılığı nedeniyle Mısır ve Müslüman Kardeşlere etki gücü az fakat İran'ın dış politikası, bir konuda Müslüman Kardeşler ile örtüşüyor ve o da İsrail. İran, İsrail konusunda benzer düşündüğü Müslüman Kardeşler'in iktidarda kalmasını orduya tercih ediyor.

TÜRKİYE'NİN TUTUMU!

Gelelim tüm bu hengamenin, toz bulutun içerisinde Türkiye'nin tavrına. Reel politik açıdan baktığımızda Türkiye'nin özellikle Mısır konusunda yalnız kaldığını söyleyen uzmanların sayısı her geçen gün daha çok artıyor. Açıkçası Türkiye'nin son 11 yılda Başbakan Erdoğan'ın liderliğinde yürüttüğü dış politika bazı riskler içeriyordu. Türkiye, ya sınıfın sessiz çocuğu olarak okulu bitirecek ve hiçbir şekilde varlık göstermeyecekti ya da ilkeli duracak ve bu duruşunu da yüksek sesle dile getirip sınıfın önemli aktörlerinden biri olacaktı. Erdoğan ikincisini seçti. İsrail-Filistin, Suriye, Irak, Mısır ve hatta İran gibi ülkelere ve sorunlarına yaklaşım tarzı aslında hep çok net oldu. Dikta yönetimlere karşı halkın yanında olmak, darbelere karşı demokrasinin yanında olmak, katliamlara karşı mazlumların yanında olmak.

Bu ilkeli duruşun en somut göstergesi, Suriye ve Mısır konusunda aktörlerin değişen konumlarına karşın Türkiye'nin sabit olmasıdır. Misal, Suudi Arabistan, BAE ve Katar, Suriye konusunda Türkiye ile benzer düşünüp ve öyle hareket ederken, İran, Irak ve Hizbullah bu grubun tam karşısında konumlanıyor. Ancak, Mısır konusunda ise İran, Türkiye ile benzer şekilde düşünürken, Suudiler, BAE, Katar ve hatta İsrail onların tam karşısında duruyorlar. İşte bu değişken konumlamaları Türkiye'nin yanlış dış politikasına bağlayan uzmanlarımız var ülkede.

MÜSLÜMAN KARDEŞLERE HALK DESTEĞİ

Ancak göz ardı ettikleri nokta şu, Suriye konusunda da Mısır konusunda da Türkiye aynı yerde duruyor. Taraf değiştiren, ilkelerini yok sayan diğer aktörlerdir. Suriye'de Esad'a karşı olmak, Mısır'da Sisi'ye karşı olmayı gerektirir zira. Bunun yanı sıra, dış politikanın reel politik olarak yapılması gerektiğini, duygusal yaklaşmamak gerektiğini söyleyenlere Türkiye'nin bu politik duruşunun işte tam da bu yüzden reel politiğe de uygun olduğunu hatırlatmak gerek. Sürekli değişen konumlanmaların realist bir yaklaşım ile ilgisi yoktur. Bu olsa olsa omurgasızlık olur. Ayrıca Erdoğan'ın dün söylediği şu söz duygusallığın yanında realist bir yaklaşımı da ifade ediyor. 'Yusuf kuyudan elbet çıkacak.' Müslüman Kardeşler'in arkasına halkın desteğini aldığı için zafer elde edeceğine inanıp dış politikamızı ona göre şekillendiriyorsak bunun neresi duygusal bir yaklaşımı içeriyor.

İDRIS KARDAŞ / YENİ ŞAFAK

İLLÜSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Haber Ara