2008 yılında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya tarafından açılan AK Parti'ye kapatma davasının delillerinin büyük bir bölümü internet andıcı olarak bilinen kara propaganda sitelerinden elde edilmişti. İnternet andıcı davası ile birleştirilen Ergenekon davasında 5 Ağustos'ta son duruşma yapılmış ve Ergenekon'un terör örgütü olduğuna karar verilmişti. Davada verilen bu kararlar yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Öyle ki, kapatma davasında Anayasa Mahkemesi Ak Parti'nin ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı' olduğu yönünde karar vermişti. Ergenekon davasıyla, AK Parti'nin laiklik karşıtı olduğuna yönelik elde edilen delillerin hukuki olmadığı ortaya çıktı. Bu kapsamda AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu Anayasa Mahkemesi'nden yeniden yargılanma bulunulabileceğini işaret ediyor.
'AK PARTİ'Yİ ‘LAİKLİK KARŞITI ODAK' YAFTASINDAN TEMİZLEMEK LAZIM'
Burhan Kuzu, Ergenekon Davası'nda alınan kararlar gereği Ak Parti'nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı tespitinin boşluğa çıktığını dile getirdi. Kuzu: “Ergenekon davası kararlarıyla, ilgililerin bu suçlardan ceza alınca dava netleşmiş oldu. Kaldı ki, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar var. Dolayısıyla bu suçların partimiz ile bir alakası olmadığı anlaşılmış oldu. AK Parti için tespit edilen laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelme durumu boşluğa çıktı. Deliler bitmiş ve geçerliliğini yitirmiş vaziyette. İddia edilen suçluların gerçek sahiplerinin Ergenekon Davası'nın içinde yer aldığı ortaya çıktı.
Bu çerçevede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatları var. Bizim ceza muhakemeleri kanunu ve idari davalarda da içtihatlar var. Dolayısıyla burada yeni delil oluşmuştur. Bu da yargılamanın iadesini gerektirir. Bizim vereceğimiz bir dilekçe ile Anayasa Mahkemesi bu davayı tekrar görebilir. Geçmişte terör eylemlerinin odağı haline gelen bir partiyle ilgili Anayasa Mahkemesi'nde yeniden görülen bir dava oldu. İçtihad oluştu. Anayasa Mahkemesi'nin içtihadı çerçevesinde de mahkemeye müracaat edilebilir. Hiç hak etmediğimiz partimize yöneltilen laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmesinden AK Parti kurtulmuş olur. Bu bir yaftadır. Bu yaftayı temizlemek lazım... Çünkü bu partinin ne tüzüğünde, ne eylemlerinde, ne de icraatlarında laiklik ile ilgili herhangi bir çelişki yok. Başörtüsü, kat sayı meselesindeki icraatlarımız hak mahrumiyetinin giderilmesine yönelikti. Biz laiklik karşıtı değil, laiklik ilkesinin gereğini yaptık.” ifadelerini kullandı.
‘ABDURRAHMAN YALÇINKAYA GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMAKTAN YARGILANMALI'
Milletvekili Burhan Kuzu, kapatma davasını açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya hakkında görevi kötüye kullanmaktan dava açılması gerektiğini belirtti. Kuzu şu ifadeleri kullandı: “AK Parti'ye kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya ile ilgili de ayrı bir suç unsuru mevcut. Kendisine keyfi ve görevi kötüye kullanmaktan dava açılabilir. Hiçbir engel yok. Çünkü burada görevi gerçekten kötüye kullanılmıştır. Olmayan unsurlar delil olarak gösterilmiştir. Delil dediğin unsurları sen internetten alacaksın, dosyaya koyacaksın Türkiye'nin en çok oy almış partisine kapatma davası açacaksın. Bunlar olacak şey mi? O iddianame mahkemeye verilmeden birçok başka yerlerde dolaşıyordu. Bizim kulağımıza geliyordu. Birçok ilgili yer ile iddianame paylaşılmıştı. Resmen bir organizasyon işiydi bu.”
‘KAPANIRIZ DİYE SAVUNMA YAPMAMAYI BİLE DÜŞÜNDÜK'
AK Parti'ye açılan kapatma davasının perde arkasını da anlatan İstanbul milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu, partiyi kapatırlar, bu yüzden savunma yapmayalım diye o dönem düşündüklerini dile getirdi. Burhan Kuzu: “AK Parti'ye açılan davada hem andıçlar hem de Danıştay saldırısı, hem de Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan saldırılar bize karşı odak olmada çok ciddi delil olarak kullanıldı. Diğer sunulan deliller ifade özgürlüğü bağlamındaydı. Ama bunlar fiili saldırı gibi görüldü ve direkt sisteme rejime yönelik olarak algılandı. Öyle olunca da buradan odak haline gelme kararıyla karşılaştık. Böyle tuhaf bir durum vardı. Hatta bu yüzden savunma yapmamayı bile düşündük. Çünkü yapsak bile ‘bunlar kapatma yönünde kararlı' izlenimi vardı partide. Fakat daha sonradan ‘en azından biz savunmamızı yazalım, çünkü tarihe not düşeceğiz. Yıllar sonra bile ortaya koyulan iddiaların hiçbir karşılığının olmadığını gelecek kuşaklara ispatlayalım' istedik. O günün şartlarında 5-6 oyla kapanmasından zor kurtardık partiyi. 2001 yılında siyasi parti kapatma davaları kısmen zorlaştırılmıştı. Aşamalı ceza sistemi öngörüldü. Bu ceza modeli olmasaydı kapanmıştık.” dedi.
'KAPATMA DAVASI AÇILACAĞINA YÖNELİK BİLGİLER GELİYORDU'
Kapatma davası açılmadan önce kendilerine davanın açılacağına yönelik duyumlar geldiğini de söyleyen Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, fakat bu söylentileri ciddiye almadıklarını ifade etti. Milletvekili Kuzu: “AK Parti'ye o dönem kapatma davası açılacağına yönelik, hazırlıklar yapıldığına ilişkin kulağımıza değişik çevrelerden bilgiler geliyordu. Arkadaşlar ciddiye almadılar. Ciddi alsan ne yapacaksın? Sonuç olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı büyük bir baskı altındaydı. Kaldı ki, o baskıya da müsait biriydi. Geçmişte de aynısı oldu. Refah ve Fazilet Partisi'ne açılan kapatma davaları da talimatla açıldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na, Anayasa Mahkemesi üyelerine çok büyük baskılar yapıldığını biliyoruz. Sonuçta akl-ı selim galip geldi de partimiz kapanmadı. Türkiye büyük bir kaostan kurtuldu.” şeklinde konuştu.
‘AK PARTİ'NİN 27 NİSAN'DAKİ DİK DURUŞU KAPATMA DAVASINI GETİRDİ'
27 Nisan e-muhtıraya karşı AK Parti'nin dik duruşunun da kapatma davasının açılmasında etkili olduğunu söyleyen Burhan Kuzu, dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ‘birtakım kurumlar görevini yapsın' sözünün yargıyı harekete geçirmek için yeterli olduğunu belirtti. Kuzu şu ifadeleri kullandı: “27 Nisan bildirisine AK Parti'nin verdiği cevap ile birlikte seçime gittiğimizde vatandaş bildiriye tepkisini sandıkta açık biçimde gösterdi. İlk kez bir siyasi irade darbecilere dur dediği için halk yanımızda yer aldı. Asker 27 Nisan'da son bildirisini yayınladı. O saatten sonra da asker kenara çekildi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın ‘birtakım kurumlar görevini yapsın' sözü var. Böylece ‘mahkeme ne güne duruyor, biz neden müdahil olalım' demeye çalışmıştır Sayın Büyükanıt. Ondan sonra yargı devreye girdi. Çünkü yargı daha masum… Yargının verdiği kararı sadece eleştirirsin uymak zorundasın. Ama askerin aldığı kararlara tepki koyup, karşısında dimdik durabilirsin. Yargı yolunu kullanmak istediler. Dolayısıyla kapatma davasının açılmasının nedenlerinden bir tanesi AK Parti'nin 27 Nisan'a dik duruşu vardır.”
‘AK PARTİYE BİR KEZ DAHA KAPATMA DAVASI AÇILACAKTI'
AK Parti Milletvekili Burhan Kuzu 2010 yılında Anayasa değişikliği olduğu dönemde tarihi bir bilgiyi de paylaştı. Kuzu değişiklik olmasaydı ikinci kez partilerine kapatma davası açılacağını dile getirdi. Burhan Kuzu o tarihi süreci şöyle anlattı: “2010 yılındaki Anayasa değişikliği çok önemlidir. 26 maddelik anayasa paketi Türkiye'de vesayetçi sistemi değiştirmiştir. Biz Anayasa değişikliği ile siyasi partilerin kapatılmalarını zorlaştırdık. Bu değişikliği yapmasaydık ilk defa söylüyorum, AK Parti'ye ikinci bir kapatma davası açılacaktı. Çok yakından biliyoruz bunu. Bununla ilgili müthiş bir hazırlık vardı. Geceleri Yargıtay ışıklarını tekrar yakmaya başlamıştı. Zaten bizde bunun üzerine elimizi çabuk tutup Anayasa değişikliğini hızlandırdık. Anayasa değişiklik sürecine girince o dava açma çalışması durdu. ‘Meclis'ten bu yasa geçer ve halkta kabul eder en iyisi çalışmayı durduralım' dediler. Çok iyi biliyorum bu konuyu. Mahkemenin yapısı da değişince artık dava açmanın bir anlamı kalmadı. Biz o fırsatı değerlendirdik, milletimiz de yaptığımız değişikliklere teveccüh gösterdi.”
PARTİ KAPATMA MECLİS İZNİNE BAĞLANAMAMIŞTI
Burhan Kuzu'nun o dönem yaşananları doğrulayacak bir başka unsur ise TBMM'nde Anayasa değişikliği çalışmaları sırasında yaşanmıştı. Değişiklik teklifin 8. Maddesi parti kapatma davası açılması TBMM'nin iznine bağlanması öngörülüyordu. Yıllarca parti kapatılmasından çok çekmiş olan BDP, şaşırtıcı biçimde ikinci tur oylamaya katılmayınca 327 kabul ve 76 ret sonucu çıkmıştı. Böylece Anayasa değişiklik teklifinin 8. Maddesi yeterli oyu alamayarak reddedilmişti.
‘BUGÜNKÜ KOMUTANLARIN BİR KISMI 2008'DE EMEKLİ EDİLMEK İSTENDİ'
Burhan Kuzu, AK Parti'ye açılan kapatma davasından önce dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile görüşmesinin bir tesadüf olmadığını da söyledi. Kuzu o dönem yargı üzerinde dama taşı gibi oynandığını belirtti. Kuzu: “İlker Başbuğ Kara Kuvvetleri komutanıyken, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile karargahta görüşmesi bir tesadüf değildi. O günkü askeri kesim el altından parti kapatılsın diye canını siper etti. Bizim duyumlarımız o yöndeydi. Bize de bilgiler geliyordu bir şekilde.
Ahmet Necdet Sezer'in yüksek yargı da yaptığı atamalar dikkat çekidir. O dönem gerçekten bir kurmaca vardı. Dama taşı gibi oynuyorlardı yargı üzerinde. Kim nereye atanacak, ne kadar kalacak kim başkan olacak? Bunların hesapları en ince şekilde yapılıyordu. Bugünkü komuta kademesinde görev yapan komutanların bir kısmı emekli edilmek istendi. Fakat o gün bu talebe siyasi otorite karşı çıktı. O dönemlerde sancılı süreçler yaşandı.”
“AHMET NECDET SEZERİ SEÇMEYİN' DEDİM, KİMSE BENİ DİNLEMEDİ”
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görevi sırasında yaptığı icraatları da eleştiren Prof. Dr. Burhan Kuzu, Sezer'in Cumhuriyet tarihinin en taraflı cumhurbaşkanı olduğunu söyledi. Burhan Kuzu: “Ahmet Necdet Sezer Cumhuriyet tarihinin en taraflı cumhurbaşkanıdır. Hesapta siyasi bir kimliği yoktu. Ama 7 yıl en taraflı cumhurbaşkanı olarak çalıştı. Rektör atamalarında mezhep ayrımcılığı bile yaptı. Sezer'in seçilmemesi gerektiğini defalarca söyledim. ‘Asla oy vermeyin, kendisini yakından tanıyorum. Son derece inattır.' diye 4 sağ partinin liderlerine yalvardım o zaman. Ama kendimi dinletemedim. Gece yarısı adaylığın son günü aday gösterildi. Zaman daralınca kimse de aday çıkartamadı. 2000 yılında Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmaya herkes tav oldu.
Aslında o konuşma bizim değerli anayasa profesörlerinin kitaplarından satır satır alıntılanmış bir konuşmaydı. Oysaki o konuşmayı incelediğinizde tüm siyasi grupları kapsayıcı konuşma değildi. O konuşma menifesto gibi algılandı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde siyasi oldu mu kötü oluyor ama tarafsız bir bilim adamı olduğu zaman da sanki çok tarafsız oluyor. Gördük işte Sayın Sezer'in tarafsızlığını… Ben ne generaller biliyorum sivil. Bunların içinde anayasa profesörleri, hukukçular, bilim adamları var. Aslında tam bir despot… Dört dörtlük darbeci ama kürsüye çıktığı zaman herkes demokrat zanneder. Senelerim geçti benim bunların içinde. Kimin ne olduğunu biliyorum.”