CHP'li Koç'tan Erdoğan'a: Sen Sisi'yle kankaymışsın?
CHP'li Haluk Koç, Başbakan Erdoğan'a, 'Sen Sisi'yle kankaymışsın? Bu kankalara ne oldu? Kimin elini tuttuysan iflah olmadı' dedi
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-08-22 09:10:05
CHP Sözcüsü Haluk Koç, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Bir gazetecinin 'Çözüm süreci konusunda Başbakan Erdoğan’ın BDP’ye eleştirileri var denilenleri yapmadılar diye. Ama bir yandan da Abdullah Öcalan daha geniş, daha ferah bir odaya taşındı. Bunu nasıl görüyorsunuz?' şeklindeki sorusuna Koç:
'Valla Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz otelcilik konusunda bir deneyimimiz yok. Kim neye ne vaat etti, kim bu vaade karşı vaatte bulundu? Bunların ısrarla açıklanmasını istedik. Bir siyasi berraklık olmadığı için yorum yapmıyorum. Başbakanın yeni koalisyon ortağı diye tarif edebileceğimiz bu yapıyla nasıl bir ilişki içinde olduğunu 5 kişi biliyor. Beşir Atalay, Efkan Ala, Hakan Fidan, kendisi ve çokbilmiş bazı danışmanları. Onlara sormak gerekiyor' cevabını verdi.
Açıklamasında Başbakan Erdoğan'ı eleştiren Koç, şunları söyledi:
Başbakan ne söylediğini bilmez durumda
"Sayın Başbakanın fren tutmaz açıklamalarına yanıt vermek gerekiyor. Bu bir siyasi görev haline geldi. Çünkü suçladığı kitle önemli bir kitle. Muhalefetin de kendini ifade etme hakkı var Başbakanın söylediklerine karşı.
Üzülerek tespitimi yapmak istiyorum. Bu tespiti daha öncede yaptım birçok kereler. Maalesef Sayın Başbakan ne söylediğini bilmez durumda. Bunu da doğal karşılamak gerekiyor. Eğer siz demokrasiyi rayından çıkartırsanız, eğer siz halkın oyuyla seçilmiş bir iradeyi, baskı ile, korku ile bir tiranlığa dönüştürürseniz, siyaseti intikam alma sanatı, görevi olarak algılarsanız, medyayı kuşatıp, tek sesli hale getirir, yargıyı talimatla çalıştırıp, hak ve adalet kavramlarının içini boşaltırsanız, zalimlik, kibir, hakaret etme konusunda ustalık sergilerseniz, yetersizliklerinizi, açık yetersizliklerinizi boş ve geçersiz hayallerle donatıp, Türkiye’yi her yönden terör davet eden bir ülke, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını da bulundukları her yerde terörün hedefi haline getirirseniz, 24 saat her kanalda, milleti artık bıktıran, tiksindiren ezber cümlelerle beyin yıkamaya devam ederseniz, Allah’tan korkmayıp, kuldan utanmamayı içinize sindirip, bütün yaptıklarınıza rağmen ben dün mağdurdum, bugün mağdurum, yarın da mağdur olacağım diye ortalıkta dolaşırsanız, milyonlarca insan açlık sınırında iken, başta kendiniz, oğullarınız, yakın çevreniz bir eli yağda, bir eli balda yeni bir zengin sınıfı yarattıysanız, ülkenin bütünlüğünü tartışmaya açıp, sicilli teröristlerle siyasi kanka, siyasi muhatap olursanız, Türk Bayrağını ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğini, bütünlüğünü tartışmaya açarsanız, meşru muhalefet kanallarını engeller, zorda kalınca da, vurun, dağıtın, coplayın, gazlayın, tutuklayın, susturun diye korkudan gözleriniz dışarı fırlamış şekilde bas bas bağırırsanız ve talimat verirseniz. Sizi alkışlamayan, övmeyen, desteklemeyen her kim ise, siyasetçi olabilir, gazeteci olabilir, yazar olabilir, sokaktaki sade yurttaş olabilir. Bunlar bir şekilde etkisizleştirilmesi gereken hedef olarak görürseniz bu korkuyla yatarsınız, bu korkuyla kalkarsanız. Rüyanızda bile darbe sayıklayıp 70-80 yaşında en masumane şekilde tencere-tava çalan insanı ve 17-18 yaşında “yaşamıma karışma, bana ayar verme” diyen gencecik çocukları düşman belleyip türlü yalanlarla, türlü kışkırtmalarla toplumumuzu karşı karşıya getirirseniz tabii ki korkacaksınız Sayın Başbakan. Doğaldır uykularınızın kaçması Sayın Başbakan. Aynada firavun mertebesine yükseldiğinizi görüyorsunuz ve sürekli bu tablo içerisinde mazlumu ve mağduru oynamanın size bir yararı yok artık.
Size verdikleri misyon bitti
Sözün kısası değerli arkadaşlarım, emperyalizmin bu coğrafyada sizi işbirlikçi olarak kullanma süresinin dolduğunu anlayıp sifonun çekileceğini, deliğe süpürüleceğinizi bir şekilde hissediyorsunuz demektir. Size verdikleri misyon bitti.
Tarih Sayın Başbakan işte hep böyledir. Adamı önce pazarlarlar, ondan sonra da deliğe süpürüverirler kullandıktan sonra.
Yakın dünya tarihi, çeşitli ülkelerde benzer senaryolara hep tanıklık yapmıştır.
Diktatör değilsen de özentisisin
11 yılın sonuna gelmeden önce Sayın Başbakanın dünkü ifadelerinde bir şey var. “Tutturmuşlar bana diktatör diyorlar. Eğer diktatörlük olsa diktatör diyemezsin, sallandırırlar.” Kendi vurgusuyla söyledim. Neyi sallandırıyorsun Sayın Başbakan? Ne sallandırıyorsun Sayın Başbakan? Dön uygulamalarına bak. Dön eylemlerine bak. Hiç bozulma. Kendi seyircilerinin önünde gaza gelme. Kafanın arkasındakilerle, yaptıklarınla, söylemlerinle, eylemlerinle hiç kusura bakma dört dörtlük bir diktatör özentisisin. Şak diye yapışıyor sana bu tabir.
11 yılın sonunda sakin kafayla bir dönüp kendinize şu soruları bir sormaz mısınız Allah aşkına. Biz nerelerde hata yaptık? Kimlerin çıkarları doğrultusunda hangi taleplerin ihalelerini aldık? Bu milleti biz niye kamplaştırdık, niye ayrıştırdık? Neden ortak tarihimizden sürekli husumet, düşmanlık çıkararak nefreti, kini, öfkeyi bu toplumda makbul duygular haline getirdik? Neden bu coğrafyada 11 yıldır yönettiğimiz Türkiye bugün yapayalnız kaldı? Bir sorgulayın, bir bakın.
Meşru bulunmayan, muhatap alınmayan bir ülke haline geldik
Neden bir dönemler elini sıktığımız kucaklaştığımız, aramızdan su sızmayan ülkeler ve yöneticileri nasıl bugün kanlı bıçaklı hale geldiniz?
En ciddi sorulardan bir tanesi de şu herhalde. Neden tüm dünyada bugün ciddiye alınmayan, bölgesindeki komşularından meşru muhatap bulamayan bir ülke haline geldik? Sözlerim belki acı ama bir gerçek bu.
İslam coğrafyasında akan kanda bugün senin BOP eş başkanlığı görevin ve Dışişleri Bakanın Davutoğlu Ahmed’in sorumluluğu yok mu sanıyorsun hiç. Sadece Mısır’da değil Hz. Yusuf’u kuyuya atanlar arasında sende varsın gibi geliyor bana. Belki bundan sonrasını tövbe edeceğin bir tevazua kavuşursun. İç sakinliğiyle, dinginliğiyle bir özeleştiri yapar, bir durumu yeniden değerlendirirsin. Ama hiç ihtimal vermiyorum böyle bir ruh halinde olmadığın çok açık, belli.
Sayın Başbakanın özel ihtisas konularından bir tanesi de Cumhuriyet Halk Partisiyle uğraşmak. Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanıyla uğraşmak. Cumhuriyet Halk Partisinin daha önceki Sayın Genel Başkanlarıyla uğraşmak özel ilgi alanı.
Sayın Genel Başkanla ilgili ipe sapa gelmez tezviratlarına Sayın Genel Başkan cevap verebilirdi ama Sayın Başbakanın şuandaki yapısını dikkate alarak bir hekim olarak benim cevap vermemin daha uygun olduğunu düşündü. Yani esas mesleğimin penceresinden de Başbakanı Cumhuriyet Halk Partisine ve yetkililerine dönük suçlamaları boyutunda değerlendirme görevimde var.
CHP'yi bırak da PKK ile uğraş
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan sen Cumhuriyet Halk Partisiyle, Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile, İsmet Paşa’yla uğraşmayı bırak, dön bugün egemenlik paylaşımı talebinde bulunan ülkenin bir bölgesinde neredeyse kendi öz güvenlik güçlerini kurup, yol çevirip, kontrol yapıp dağlarda tören düzenleyen PKK’yla nasıl ilişki içindesin dön ona bak. Ülkeyi sürüklediğin yalnızlığa bak. PKK’ya sözler verdin, açıklamalar oluyor. Bir Kandil’den, bir İmralı’dan tarihler belirtiliyor. Terör gölgesi altında şantajlar yapılıyor. Akil adam tiyatrosu bitti. Söz verdiklerin konusunda adım at denince şimdi kıvranmaya başlıyorsun. Zor bir siyasi süreç.
Senden demokrat olmayacağını Kürtler de anlayacaklar
Senden demokrat olmayacağını daha önce söylemiştik. Her halde bu ülkenin birlik içerisinde yaşayan, hak ve hukuk bakımından eşit değerlendirilmek isteyen Kürt kardeşlerimizde senden demokrat çıkmayacağını, senden demokratikleşme beklenmeyeceğini herhalde anlayacaklardır.
Değerli arkadaşlarım, ülke çokbilmiş danışmanlarının tabiriyle söylüyorum “Derin bir yalnızlıkta”. Varsa yoksa Mısır olayları, varsa yoksa Gezi Parkı eylemleri, varsa yoksa Cumhuriyet Halk Partisi, varsa yoksa Kemal Kılıçdaroğlu, varsa yoksa İsmet İnönü. Kapana sıkıştın sen Sayın Başbakan. Kuyruğu kaptırdın bir kere. İstediğin kadar hakaret et, istediğin kadar tezvirat yap, istediğin kadar tasarla, planla yalan söyle, istediğin kadar zulüm yaparken mağdur rolünü oynamaya çalış, istediğin kadar Cumhuriyet Halk Partisini saçma sapan uydurduğun yalanlarla suçla.
İtibarın kalmadı
Şunu unutma; artık sana hiç kimse itibar göstermiyor. Hiçbir ağırlığın kalmadı. Siyasi ağırlığında kalmadı, özgül ağırlığında kalmadı.
Dün değerli arkadaşlarım, hayret verici bir şey; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sanki bir taşra politikacısı, Başbakan sıfatıyla yaptığı bir resmi konuşmada sanki bir kentin, bir ara mahallenin, bir köyün kahvesinde masa üzerine çıkmış nutuk atıyor gibi. Çeşitli ülkelerle ilgili yaptıkları suçlamalar. Muhatap ülkelerden birisi ciddiye bile alınmayacak her zamanki açıklamalardan biri diye küçümseyici, aşağılayıcı bir cevap veriyor sözcüleri.
Beyaz Saray’da fonda beysbol sopası yok ama varmış gibi çok ağır bir cevap geliyor. Ve bunları sadece Başbakan yutmuyor. Şuanda siyasi sorumlu olarak yönettiği ülke bu badirenin altına giriyor. Burada çok iyi düşünmek lazım. Bunlar eleştiri değil tespit.
Darbeyi kınadığımızı daha kaç kere söyleyeceğiz?
Değerli arkadaşlarım, Mısır’daki darbe sürecini ve sivil halka karşı silahlı kuvvetlerinin ateşli silahlarla müdahalesini açık, net ve ağır bir söylemle kınadık. Bir kere daha lanetliyoruz. Bunun peşinde ama, ancak gibi kelimeler yok. Yaşanan katliam boyutundaki olayları kınadığımızı, lanetlediğimizi defaten Sayın Genel Başkanımızda, Parti Sözcüsü olarak bende, Dış İlişkilerden Sorumlu Sayın Genel Başkan Yardımcımız Sayın Loğoğlu’da defalarca ifade etti. Türkçe bilen anlar. Bunun üzerinden polemik yaratıp, bunun üzerinden Türkiye’ye bir mağduriyet taşımanın sana bir faydası yok Sayın Başbakan.
Eski kankalarınla bir bir ne oldu da bozuştun?
Şimdi Suriye’ye karşı müttefiktiniz Suudi Arabistan’la, Birleşik Arap Emirlikleriyle, Katar’la değil mi? Mısır’la gelişen olaylar sonrasında şimdi o ayaklar da düştü. Şu fotoğrafları hatırlatacağım size. Fotoğraflar ilginç çünkü. Suudi Arabistan Kralı o kadar itibarlıydı ki Dışişleri protokol teamüllerinin dışında kaldığı otelde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ayağına giderek, Sayın Başbakan da bir yanında süklüm, püklüm fotoğraf vermişlerdi bir zamanlar. Türk milleti unutkan ya, çok çabuk unutuyoruz ya. Şimdi Suudi Arabistan’daki haksızlıklardan, eşitsizliklerden bahsediyor. Zenginin çok zengin olduğundan, yoksulun çok yoksul olduğundan bahsediyor. Bir zamanlar kankalardı. El ele dolaşıyorlardı bu yollarda. İnsan kaldıramayacağı yükün altına girmez değerli basın mensupları. Bunlar hatırlatılır adama. Şimdi ne oldu Kral Abdullah’a? Niye bozuştunuz? Sen Suriye’de Esad zulüm yapıyor derken ülkesindeki radikalcilere karşı mücadele ederlerken Suudi Arabistan’da demokrasi mi vardı da Suudi Arabistan’la beraber Suriye’ye demokrasi tavsiye ediyordunuz? Ya Mısır’daki darbenin lideri? Valla sen geçmişte kimin elini tuttuysan kardeşim iflah olmadı. Kimin elini tuttuysan iflah olmadı. Ben Ali Mübarek ortada Tunus’ta ve Mısır’da. Kaddafi Saddam öbür dünyada. Kardeşin Esad başka bir belanın içinde. Resmi bakanının uçağı dahi Irak’a, Bağdat’a iniş izni alamıyor. Sen Sisi’yle de kankaymış bir zamanlar ya. Bu kankalar ne oldu Sayın Başbakan?
Değerli arkadaşlarım, işte siyaset tutarlılık taşımaz ise, hele de dış politika ülkelerin kendi çıkarları üzerine inşa edilmez ise, hasbelkader o dönem o ülkeyi yöneten insanların kafasındaki saplantılarla, hurafelerle, yetersizliklerle tayin edilir ise yaşayacağımız sonuç budur.
Değerli arkadaşlarım, stratejik derinlik. Yere batsın sizin stratejik derinliğiniz. Kuyunun dibine geldiniz daha. Bir titreyin kendinize dönün ya. Ne hale getirdiniz Türkiye’yi? Yapayalnız bir Türkiye, dört tarafı sorun ve Davutoğlu Ahmet hala görevde. Madalya ver bari üstün hizmet madalyası.
Ürkütücü bir yalnızlığa sürükleniyoruz
Şuanda sürüklendiğimiz yalnızlık değerli bir yalnızlık filan değil. Ürkütücü bir yalnızlık, tedirgin edici bir yalnızlık, riskli bir yalnızlık her boyutta. Hem siyasi, hem ekonomik.
Değerli basın mensupları, yani Mısır’la ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini ifade ettim. Biran önce Suriye halkı gibi kardeş Mısır halkının da gerçekten tüm kurum ve kurallarıyla yerleşik bir demokrasiye kavuşmalarını temenni ediyoruz. Bu konuda Türkiye bu yönde önderlik yapmalı, bu yönde bölge ülkesi olarak yol göstermeli. Yoksa o ülkelerin içindeki iç çatışmaların hele de mezhepsel yönde tavır alarak tarafı haline getirilmemeli. Suriye’deki katliamı da kınıyoruz, Mısır’daki katliamları da kınıyoruz. Biran önce her iki kardeş ülke halkının da sağlıklı tüm kurum ve kurallarıyla yerleşik bir demokrasiye kavuşmalarını temenni ediyoruz.
Söylediklerini böyle yalarsın
Başbakan geçen yıl niyetlenmişti bir Cuma namazını Şam’da Emevi camisinde kılacaktı. Bilmiyorum gitti mi benim haberim yok. Ne zaman gitmeyi planlıyor bu konuda bir açıklamada yok. Birkaç sefer Gazze’ye gitmeye niyetlendi Nisan’da, Mayıs’ta, Haziran’da. Gazze orada duruyor. Gazze’ye nereden gireceksin? İsrail’le papaz oldun, Mısır’la ilişkiler ortada. Gazze’ye paraşütle mi gönderecekler seni? Ya da yeni bir teknoloji gelişti de ışınlayacaklar mı seni Gazze’ye? İşte Sayın Başbakan söylediklerini böyle yalatırlar adama.
Değerli basın mensupları, sokaklara bir bakın. Mahdum Bilal bey kahrolsun demokrasi, yaşasın hilafetin sesi pankartının arkasında yerini alıyor, gösteriler yapılıyor, şiddete başvurmadıktan sonra her türlü gösteri bizce anayasal bir haktır. Bu söylemin arkasında duruyor ve Başbakanın destan yazan polisleri bu göstericilere eskortluk yapıyor, güvenlik sağlıyor. Diğer yandan ülkenin öldürülen çocuklarına mevlit okutuluyor, anma toplantısı yapılıyor ve bir basın açıklaması yapılacak peşinden. Yaşasın demokrasi, yaşasın özgürlükler diyenlere polis diktatör özentisi Başbakanın emriyle gaz, cop, su, orantısız şiddet her türlü baskıyı kuruyor. Bundan sonra rahmetli hocanın bir nakaratıyla seslenmek lazım Başbakana. “Seni gidi demokrasi takiyecisi seni”. Kahrolsun demokrasiye polis koruması, yaşasın demokrasi özgürlüklere polis şiddeti. Kürsüde Başbakan demokrasi nutuku atıyor. Seni gidi takiyeci seni.
Ekonomik kriz sert vuracak
Bakın üreticilerimiz perişan. Mısır’dan Türkiye’ye gel Sayın Başbakan. Suriye’den Türkiye’ye gel Sayın Başbakan. Üretici perişan, atanamayan öğretmenler sokakta. Vatandaşın kredi kartı borcu 4,5 milyar TL. Eski parayla 4,5 katrilyon lira. Kredi krediyle ödeniyor. Ekonomi sonbahardan sonra biraz sonra kısaca değineceğim, ciddi riskler taşıyor. Ödenemeyen çek, senet sayısı sayı olarak da, miktar olarak da rekor kırıyor. Hemen her ilde yeni icra daireleri açılıyor. Ayçiçeği piyasası açıldı. Allah aşkına Sayın Başbakan dön şu Trakya’ya bir bak. Dün Edirne’de köylülerin, bugün Tekirdağ’da köylülerin, ayçiçeği üreticilerinin feryadını bir duy. Gel şu Mısır’dan Türkiye’ye gel. Geçen sene 160 kuruşa sattıkları ayçiçeği 90 kuruş, 100 kuruş arasında. Trakya’daki üreticinin tarlaları belli kişiler tarafından devralınıyor. Mülkiyet el değiştiriyor Türkiye’de senin politikaların sayesinde. Varsa Mısır, yoksa Mısır. Ben korkuyorum, mağdurum. Mağdur olan köylü. Trakya’daki, Çanakkale’deki, Edirne’deki, Kırklareli’ndeki, Tekirdağ’daki, Çanakkale, Tokat’taki, Çorum’daki, Amasya’daki, Samsun’daki çiftçi perişan Sayın Başbakan çiftçi perişan. Senin ailenle beraber bir elin yağda, bir elin balda. Bir korkun var onu biliyoruz.
Ekonomi Sayın Faik Öztrak değinecek daha sonraki günlerde. Ciddi bir uyarıda bulunmak istiyorum yurttaşlarıma ve kamuoyuna. Çok riskli bir döneme giriyoruz ekonomide. Bakın dünkü faiz arttırımından sonra Merkez Bankasının akşam saatlerinde 200 milyon dolar sürmesi piyasaya yetmedi. Tekrar 1.96’lardan 2’ye doğru yaklaşan dolar kuru. Faizler çift haneli rakamları yakalamak durumunda. 23 milyar IMF borcunu ödedik. Ankara Ticaret Odası Başkanı bunu da yaz bakalım.
Yalakalıkta sınır yok. Lafın gittiği yerler alınmasın. Herkes bu dönemde yaptığı yalakalığının arşivlerdeki hesabıyla karşı karşıya kalacak. 23 milyar IMF borcu ödedik diyorsun dolar. 117 milyar resmi, özel yani kamu özel borcun üzerine 220 milyar dolar daha eklediğini niye söylemiyorsun Sayın Başbakan? Niye yazmıyorsun bunu Ankara’nın, Ticaret Odasının Başkanı. Paran mı yok? Paran var da yüreğin yok. Siyasetteki bu yalakalık, bu yandaşlık mevsimi bir gün bitecek gerçeklerle yüzyüze kalacaksınız o zaman.
Değerli arkadaşlarım, toplam 337 milyar dolar şuanda Türkiye’nin kamu artı özel borç yükü var. Bundan sonra borçlanarak piyasaların daraldığı, körfezdeki bütün ülkelerle sorunlu olduğunuz bir dönemde Amerika’daki FED kararlarından sonrada Amerika’nın piyasaya dolar sürmesinin kısıtlandığı bir dönemde Türkiye çok kısa vadelerle, çok yüksek faizlerle borçlanarak ancak bu borçları çevirebilir. Bunun karşılığı Türkiye’de faizlerin artması, kurun artması, enflasyonun artması, büyümenin küçülmesi ve işsizliğin artmasıdır. Bunun sorumlusu gezi parkı olayları, faiz lobisi. Bırak bunları saçmalamayı, bu komplo teorilerini, komik olduğun ortada. Dış politikadaki gibi kimse sana inanmıyor, itibar etmiyor. Bunlar reel veriler, gerçekler. Sorumlusu sensin, senin izlediğin dış politika ve tuttuğun yol, yalnızlaştırdığın Türkiye. Sorunların kucağına ittiğin Türkiye. Her ocağa yansıyacak bu. Kadrolu tuttuğun sosyal medyadaki klavye kahramanları da etkilenecek. İstedikleri kadar küfür etsinler bu yorumlara. Her biri belli yerlerden organize edilmiş, ne söylendiğini dahi bilmeyen, ne yorumlandığını dahi bilmeyen klavye papağanları. Sizin evinize, cebinize de gelecek bu sorunlar. Hiç suçlu, sorumlu arama bugünkü gidişatın ve önümüzdeki dönem bu kısırdöngünün Türkiye ekonomisini sokacağı kriz söylemiyorum sıkıntının bedeli Başbakan ve politikalarının omuzundadır. Gezide, dış mihraklarda, faiz lobisinde, CHP’de suçlu arama sorumlu sensin, direksiyonda sensin, fren gaz senin elinde, devlet senin elinde, merkez bankası senin talimatınla özerk olmasına rağmen çalışıyor. Para politikaları senin elinde, sorumlusu sensin Sayın Başbakan.
İnsanları tavırlarınızla bıktırdınız
Her sözünüzün, Başbakana sesleniyorum, her sözünüzün, her açıklamanızın iç dünyanızdaki fırtınaları, kuşkuları, korkuları yansıttığının farkında olmayabilirsiniz insan olarak. Biraz insanın iç dünyası dışa vurumdur. Tıpta buna projeksiyon deriz. Yansıtmadır. Bıktırıcı konuşmalarınız, bunu birçok yurttaş hissediyor, görüyor. AKP’nin yetkililerine, danışmanlarına, Başbakanın her gün her kanalda saatlerce o bıktırıcı ifadelerle konuşmasına engel olun sizin lehinize olur. İnsanları ürkütüyor, insanları bıktırdı artık. O sesi, o yüzü görmek istemiyor çoğu kişi. Gittikçe sevimsizleşen yüz ifadeniz ve bıktırıcı söylemleriniz bir şeyi yansıtıyor. Tükenmişlik, inançsızlık, güvensizlik, yalnızlık, bir sürükleniş, bir bozgun yansıtıyor Sayın Başbakan.
Kendi seyircilerinin önünde, teşkilatının önünde dün çok cesurdun. Hodri Meydan dedin. Hodri meydan, yerel seçimleri ifade ettin. Hodri meydana hodri meydan Sayın Başbakan. Gel bakalım.
Sandık sandık diyorsun, hodri meydan
Bu halk Mart 2014’te size sandıkta; mağrur olma Sayın Başbakan, senden önce büyük önce Allah var, ondan sonra da bu ülkeyi senin gibi kifayetsiz muhterislere emanet etmiyoruz diyecek her inançtan, her kökenden Türk milleti var. Hodri meydan.
Bir Yunus alıntısıyla bitiriyorum. Yunus’un nasihatler kitabından Kibir Destanı isimli dizelerinden bir alıntı; “Kendinden başka kimseyi beğenmez, yüksek yerde durur, aşağı inmez, nice tahta çıkanlar yere düştü, nice ben, ben diyene sinek üşüştü”. Sen çok seversin Yunus’u, Mevlana’yı belki bu dize sana şuandaki iç durumunu da hatırlatır.
Evet değerli arkadaşlarım, söylenebilecek birçok şeyi ifade ettim. Hem ekonomi, hem tarımda bilhassa ayçiçeği üreticisinin durumu, hem dünkü Başbakan hezeyanlarına yanıt, hem dış politika – ekonomi bağlantısında içine girdiğimiz anafor durumunu ifade etmeye çalıştım.
SON VİDEO HABER
Haber Ara