AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, milletvekilliğinde 3 dönemi dolan bazı isimlerin yerel seçimlerde aday gösterilebileceğini ancak bunu henüz gündemlerinealmadıklarını belirterek, "(Bundan sonraki milletvekili seçiminde tüzük gereği aday olamayacak, boş kalmasın o nedenle şuradan aday gösterelim) düşüncesiyle aday gösterilmez. O kişinin mutlaka bu işi en iyi yapabilecek isim olması lazım" dedi.Şahin, gündemdeki konuları Anadolu Ajansı'na değerlendirdi. Mehmet Ali Şahin'e yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:
SORU: Çözüm sürecinde BDP Genel Başkanı Demirtaş ,1 Eylül'de adım atılmasını istiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da bunun üzerinde çalıştığı bir demokratikleşme paketi var. Çözüm sürecinde son durum nedir?
ŞAHİN: Süreç, 21 Mart'ta İmralı'dan gelip Diyarbakır Meydanı'nda okunan mektupla başladı. Bu mektubun özeti şudur; artık silahlar susacak, siyaset konuşacak. Biz de AK Parti olarak, Türkiye'nin meselelerinin çözümünün ancak siyaset yoluyla mümkün olabildiğini düşündük, hep bunu söyleyegeldik. Silahla bir sorunun çözülmesi mümkün değildir. BDP'nin ve zaman zaman görüşlerini dile getirdiği terör örgütü PKK'nın Türkiye ile ilgili önerileri varsa, önerilerini siyasetyoluyla gündeme getirsin. Bunlar tartışılır. Bunun yolu, demokratik nizam içinde yasama organının atacağı adımlarla mümkün olabilir.
Terör örgütünün silahlı unsurlarının yurt dışına çıkması süreci başladı. Ancak birinci aşama henüz tamamlanmadı. BDP Eş Genel Başkanı ve diğerleri zaman zaman açıklama yapıyorlar, 'hükümet de adım atsın'. Aslında AK Parti iktidarı, kurulduğu günden beri Türkiye'yi normalleştirmek, demokratikleştirmek, temel hak ve özgürlük alanını daha da genişletmek için adım ata ata geliyor. 10 yıl önce konuşulmayan hususlar şimdi çok rahat konuşuluyor. 10 yıl önce dava konusu olan açıklamalar, şimdi çok rahatlıkla düşünce ve ifade özgürlüğü bağlamında söylenebiliyor, herhangi bir takibata uğramıyor. Şimdi bu ülkede yaşayan insanlar ana dillerini öğrenme imkanına sahip. Hem de devletin okullarında. Devletin televizyonu, 24 saat Kürtçe yayın yapıyor. Üniversitelerde bu lisanların öğretileceği kürsüler açıldı. Burada anadili Kürtçe olan çocuklarımızın okullarda Kürtçe öğrenmelerini sağlayacak öğretmenler yetişiyor.
Daha atılacak adımlar var, bunları da atacağız. "Şu tarihe kadar atın". Biz, terör örgütünün ya da BDP'nin istemesi sebebiyle bu adımları atmadık, bundan sonra da atmayız. Türkiye'nin bunlara ihtiyacı var. Onun için atıyoruz bu adımları.
Demokratikleşme paketi konuşuluyor. Üzerinde ilgili bakan, hukukçu arkadaşlarımız çalıştılar. Benim de öğrendiğim kadarıyla Sayın Başbakanımıza sunuldu. Belki önümüzdeki pazartesi günü yapılacak Merkez Yürütme Kurulu toplantısının gündemine gelir, ilgili arkadaşlarımız ve belki Sayın Başbakanımız MYK'da bizleri bilgilendirir. Ben o komisyonda görev yapmadığım için içeriğiyle ilgili malumat sahibi değilim ama Genel Başkan Yardımcısı ve MYK üyesi olarak ilgili arkadaşlarımızın bizi bilgilendirmesini bekliyorum.
-"Kılık kıyafet sebebiyle kimse hak mahrumiyetine uğramamalı"-
SORU: Demokratikleşme Paketinde başörtüsü konusunun da olduğu söyleniyor. Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun da başörtülü milletvekilinin yolunu açtığına dair yorumlar oldu. Bu sorunun çözümü konusunda değerlendirme yapabilir misiniz?
ŞAHİN: Aslında bizim yasalarımızda başörtüsünü yasaklayan bir madde yok. Yönetmeliklerde var. Bu konuda tam bir rahatlama sağlamak için mevcut Anayasada, eşitlik maddesinde "kimsenin hiçbir sebeple ayrımcılığa tabi tutulamayacağı" şeklinde hükümler koymak suretiyle bu alanı ve bu alanla ilgili yasal düzenleme yapmak isteyenleri rahatlatıyoruz. Kılık kıyafeti sebebiyle kimse hak mahrumiyetine uğramamalı.
Nitekim geçtiğimiz yıllarda, hepimizin çok acı olay olarak takip ettiği ikna odaları, okulunu birincilikle bitirmiş diploma törenine katılan kızcağızın başı örtülü olduğu için nasıl kürsüden uzaklaştırıldığını, hatta ağzı kapatılarak, sürüklenerek götürüldüğünü televizyon ekranlarında izledik. Hala bunun acısı bizim yüreklerimizdedir. Ama çok şükür, Türkiye bunları hiçbir yasal düzenleme yapmadan geride bıraktı. Herşey kendiliğinden düzeldi çünkü böyle bir yasak yoktu. Yasaklar fiili uygulamaydı. Üniversitelerde bildiğim kadarıyla çok büyük ölçüde kılık kıyafeti sebebiyle hiçbir öğrencimiz hak mahrumiyetine uğramıyor.
Başörtüsü nedeniyle öğretmenlikten uzaklaştırılmış bayan öğretmenler vardı. Şimdi bütün bunlar geride kaldı. Son çıkardığımız torba yasayla bu kişiler öğretmenliğe geri dönüyorlar. 12 Ağustos'tan itibaren, geri dönmek için Milli Eğitim Bakanlığı'na müracaat etme hakları doğdu, bu ayın 29'una kadar devam edecek.
Devlete küsmüş olan bu vatandaşlarımızı devletle barıştırıyoruz. Hem anayasamızda hem yasalarda bu doğrultuda uygulamalara yol açacak hükümler varsa, demokratikleşme paketinde bunlar da ayıklanır.
-Belediye başkan adaylıkları
SORU: Yerel seçim yaklaşıyor. AK Parti aday belirlemede nasıl bir takvim izleyecek? Aday belirlemenizde kriterler ne olacak?
ŞAHİN: AK Parti olarak ilk kez seçime girmiyoruz. Tecrübemiz var. Aslında partiden önce de birçoğumuz aktif siyasetin içindeydik. Oradan da tecrübemiz var.
Belediye başkan adaylarının tespitiyle ilgili henüz çalışmaya başlamadık. Aday göstereceğimiz kişilerin, aday olduğu yerlerde halkın sevdiği, halkın sorunlarını çözeceğine inandığı, bilgili, dürüst, ne yaptığını bilen insanlar olmasına özen gösteririz. Mevcut belediye başkanı arkadaşlarımızın genel olarak başarılı olduklarını düşünüyoruz. Ama yine onlarla ilgili de hem teşkilat yoklaması hem kamuoyu yoklamaları yaparız, bunun sonucuna göre bir karar veririz.
SORU: AK Parti'nin 3 dönemle ilgili tüzük meselesi var. Bir kısım milletvekillerinin yeni dönemde belediye başkanlığına aday yapılacağı söyleniyor. Bununla ilgili kabinede revizyon bekleniyor. Böyle bir şey söz konusu mu?
ŞAHİN: Böyle bir konuyu partimizin yetkili kurullarının gündemine hiç almadık. Oralarda böyle bir şey hiç konuşulmadı. 3 dönem milletvekilliği yapmış olsun olmasın, bir milletvekili arkadaşımız yerel seçimlerde çok önemli bir ilimizde ipi en önde göğüsleyecek izlenimi veren arkadaşımızsa, belki o arkadaşımız o yerleşim yeri için belediye başkan adayı düşünülebilir. Bunun kararını nihayet partimizin yetkili organları, en başta da Başbakanımız verecektir. Bu tür adaylıklar olabilir ama henüz bunu gündemimize almadık.
SORU: 3 dönem görev yapmış bakan veya milletvekillerinin illerde değerlendirme gibi düşünce olabilir mi?
ŞAHİN: "Bundan sonraki milletvekili seçiminde tüzüğümüz gereği milletvekili adayı olamayacak, boş kalmasın o nedenle şuradan aday gösterelim" düşüncesiyle aday gösterilmez. Bu arkadaşımız gerçekten herhangi bir ilde aradığımız vasıflara sahip, seçimi kazanabilecek evsafta arkadaşımızsa partimizin yetkili orgaları, Başbakanımızın oluruyla aday gösterilebilir. "Üç dönemi doldu, bu arkadaşı başka bir yerde istihdam edelim" anlayışı tek başına yeterli değildir. O kişinin mutlaka aday gösterilecek yerde bu işi en iyi yapabilecek isim olması lazım.
-Gezi olayları
SORU: Eylül ayında yeni olaylar çıkabileceğine ilişkin değerlendirmeler var. Gezi olaylarında yaşananların önümüzdeki dönemde AK Parti'yi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz, seçime yansıması olur mu?
ŞAHİN: Gezi olayı diye bilinen ve çevre duyarlılığı düşüncesiyle ortaya çıkan olaylar, maalesef daha sonra sivil darbe izlenimini verir boyutlara ulaştı. En azından birileri gezi olaylarına böyle bir işlev yüklemeye çalıştı. Gezi olaylarına katılan insanların belki böyle bir amacı yoktu ama yönlendirenlerin böyle bir amacı olduğunu düşünüyorum.
İstanbul'da Taksim'de, Beşiktaş'ta, Dolmabahçe'de eylem yapanlar ilk günlerde Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisine yoğunlaştılar. İnönü Stadı yıkılıyordu, orada bir dozeri düz kontak yaparak yürüttüler. Dolmabahçe'nin önüne kadar getirdiler. Sanıyorum yakıtı bitti. Amaç neydi? Eğer polis barikatını aşsalar Dolmabahçe'ye gireceklerdi, Başbakanlık Ofisini yıkacaklardı. Amaç sivil darbeyi gerçekleştirmek. Emniyet güçlerimiz buna izin vermedi.
Karabükte'yim. Türkçe olimpilatları var. Ödül törenindeyim. Akşam telefonum çaldı. Evden eşim arıyor. "Aşağıda büyük bir kalabalık kapının ziline basıyorlar ve sizin aşağıya inmenizi istiyorlar. Ne yapalım" diye sordu. Dedim ki "Kapıyı asla açmayın, ışıkları karartın, bir odada oturun". O sırada Ankara'daki bazı arkadaşları da aradım. Eski Meclis Başkanı olduğum için bir koruma kulübesi var. Temas kurdum. Orada bir polis memuru var. Kalabalık, "hükümet istifa, Tayyip Erdoğan istifa" diye bağırıyor. Bizim aşağı inmemizi istiyorlarmış. Aşağı inseydim kesin linç girişiminde bulunacaklardı. Sadece bizim ev için yapmamışlar bunu. AK Parti'li milletvekillerinin, hatta bakanların yaşadıığı yerlerde bu eylemleri yapmışlar. Amaç sivil darbe girişimi. Ama deşifre oldular.
Milletimizin demokrasiye olan bağlılığı ve sağduyusu, bu eylemlere katılan ama farklı amaçlar için yönlendirildiklerini gören vatandaşlarımızın yaptıkları işi tekrar değerlendirmeleri sonucunda oradan uzaklaşmaları, sivil darbe heveslilerinin heveslerini kursaklarında bıraktı.
Bundan sonra ne yaparlar, Eylül'de, Ekim'de tekrar ortalık karışacakmış. Ben böyle bir beyanda bulunmam, böyle bir açıklama yapmayı da isabetli bulmuyorum açıkçası. Milleti tedirgin etmenin, beklentiye sokmanın alemi yok.
Öğrencileri harekete geçirerek, yerel seçimlere doğru "hükümet üzerinde tereddütlere yol açabilir miyiz" gibi soru işaretlerine yol açmayı amaçlıyor olabilir, bazi siyasi partiler destekliyor olabilir. Bunlardan netice alamazlar. Bunlar yol değil. Halk isterse iktidarımıza devam ederiz, istemezse gideriz. Bizi beğendiği için iktidarda tutuyor. "Bunlar iyi işler yapıyor, biraz daha devam etsinler" diye iktidarda tutuyor. Niye kıskanıyorsunuz? Siz de çalışın, sizi iktidara getirsin. Siz AK Parti'den daha fazla proje üretin, daha fazla halkı ikna edici yöntemler geliştirin sizi getirsin.
-"Mısır oyuna sahip çıkıyor"-
Demokrasilerde iktidarlar başka nasıl değişir? Sandığın dışında bir yol var mı? İşte Mısır. Mısır'da insanlık dramı yaşanıyor. Bir yıl öce iktidara gelmiş olan yönetim, askeri darbeyle alaşağı ediliyor. Mısır halkını kutluyorum. Oyuna sahip çıkıyor. Oy namustur. Namusuna sahip çıkıyor. Seçim sonuçları benim irademdir. Bu iradeye sahip çıkıyor ve direniyor.
Keşke Türkiye'de 1960'larda, 80'lerde bizim halkımız da darbecilere direnebilseydi. "Yanlış yapıyosunuz, ben bir partiyi seçtim iktidara getirdim, sandıkta beğenmezsem gönderirim. Size ne oluyor?" diyebilseydi. Diyemediği için çok kaybettik. Eğer bu darbeler olmasaydı ve halk o dirayeti gösterebilseydi şimdi Türkiye herhalde G-8 ülkeleri arasında yer alırdı.
AK Parti iktidarı döneminde atılan adımlar, anayasa değişiklikleri, yasal düzenlemeler ve millet iradesine sahip çıkma bakımından gösterilen dirayet, artık Türkiye'de darbe heveslilerinin darbe amaçlı herhangi bir iş yaptıklarında, proje ortaya koyduklarında amaçlarına ulaşamayacakları sonucunu doğuran noktaya Türkiye'yi getirmiştir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Ergenekon Davası kararıyla ilgili, "Hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadığı sürece herkes masumdur. Ancak darbe teşebbüsünden dolayı CHP şu anda hüküm giymiş 3 milletvekiline sahip. Bir siyasi parti açısından bu bir handikaptır" dedi.Şahin, gündemdeki konuları Anadolu Ajansı'na değerlendirdi. Mehmet Ali Şahin'e yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:
SORU: Ergenekon Davasının sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Karar demokrasi için ne gibi anlam taşıyor?
ŞAHİN: Türkiye'de iş başında bulunan hükümeti görevden uzaklaştırmak için darbe teşebbüsünde bulundukları iddiasıyla haklarında dava açıldı. Deliller mahkemenin önüne konuldu. Sanıkların ifadeleri alındı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri delilleri değerlendirerek, ellerindeki yasaları bu deliller karşısında uygulayarak karar verdiler. Bu kararların altında imzası bulunan hakim ve savcıların görev süresi en düşük olanı 20 yıllık falandır. Bunları biz sokaktan toplamadık.
Onlar kimseyi düşman olarak görmezler, kimsenin de hasmı değildirler. 225 sanıklı Ergenekon Davasında, önemli bir bölümü TSK'nın değişik kademelerinde, en üst noktalarında görev yapmış değerli komutanlardır. Bu hakim ve savcılar bunların düşmanı mıdır? Bir görev ifa ediyorlar. Önlerinde iddia var, deliller var bir de yasa var. Onları uyguluyorlar.
Kimsenin ceza almış olmasından hoşnut olmam. Keşke beraat etmiş olsalardı. Herhalde deliller böyle bir mahkumiyet kararına götürdü ki böyle bir karar verdiler. Daha süreç bitmedi. Temyiz süreci var, bireysel başvuru süreci var. AİHM boyutu var. Bütün bu safhalardan geçecek.
"Biz Silivri kararlarını tanımıyoruz, gayri meşru ilan ediyoruz." Hiçbir hukuki dayanağı olmayan öfkeyle söylenmiş sözlerdir. Özellikle anamuhalefet partisi genel başkanının böyle bir beyanda bulunması büyük bir talihsizliktir. CHP, bu davaralar görülürken ve karardan sonra, başta Sayın Kılıçdaroğlu, öyle bir tavır sergilediler ki sanki bu darbe davasının tarafıymış gibi durum sergilediler. Sanki CHP yargılanıyormuş gibi tavır sergilediler. Sanki darbe odağı bir partiymiş gibi durum sergilediler. Bu CHP adına büyük bir talihsizliktir.
Cezaevinde tutukluyken, çıkarmak amacıyla milletvekili adayı gösterdiğiniz milletvekilleri yargılanıp hüküm giymiş olabilir. Basiretli davransaydınız. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Kanadoğlu sizi uyardı. "Bunları aday gösteriyorsunuz ama Anayasa'nın 83 ve 14. maddesi kapsamında olduğu için seçilseler bile serbest bırakılmazlar" dedi. Ama siz ısrarla bunları aday gösterdiniz. Seçildiler, mahkeme de ilgili yasaları uyguladı serbest bırakmadı. Siz de mahkemeye verdiniz veriştirdiniz. Hata sizde. Niye aday gösteriyorsunuz? Zonguldak'ta, İzmir'de, Ankara'da aday gösterecek başka adam mı bulamadınız ki bu davada yargılananları aday gösterdiniz? Basiretsiz yönetim sergilendi. Bu basiretsiz tutum mahkemeden sonraki açıklamalara da yansıdı. CHP'nin darbe odağı parti izlenimi vermemesi lazım.
SORU: Sinan Aygün tutuksuzdu. Haberal da Meclis çalışmalarına katılacak. CHP'ye "darbe odağı parti gibi davrandı" diyorsunuz. Dava kesinleşene kadar masumiyet karinesi var ama bu iki milletvekilinin Meclis çalışmalarına katılacak olması sizi rahatsız eder mi?
ŞAHİN: Hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadığı sürece herkes masumdur. Dolayısıyla bu kişileri suçlu olarak değerlendirmek mümkün değildir. Ancak darbe teşebbüsünden dolayı CHP şu anda hüküm giymiş 3 milletvekiline sahip. Ben geçenlerde Karabük'te bir çağrıda bulundum. Dedim ki, "CHP gerekirse bu milletvekillerini ihracı bile düşünmelidir". Bir siyasi parti açısından bu bir handikaptır.
-CHP'nin fişleme iddiaları-
SORU: CHP'nin fişleme iddiaları oldu. Bu konudaki görüşünüz nedir?
ŞAHİN: Fiş belgeleri nerede bulunmuş, nerede elde edilmiş, kimin elindeymiş araştırılması lazım. Bizim hükümet olarak hiçbir zaman böyle bir uygulamamız olmaz. Geçmişte bu doğrultuda yapıldığını öğrendiğimiz iddiaların üzerine gitmişizdir. Böyle bir şeye asla izin vermeyiz. Bu belgeler nedir, aslı nedir, nerede hazırlanmış, ne anlamlar ifade ediyor, bunların araştırılmasında, kamuyonunun tatmin edilmesinde yarar olduğunu düşünüyorum.
Bir belge var. Falan milletvekili falan kişiyle görüşmüş. Bilgiler var. Bunu kim hazırlayabilir, bu evrakın ciddiyeti nedir, geçerliliği nedir bunların da araştırılması lazım. Efendim "biz fişlendik". Kim fişlemiş, bu belgeler nereden elde edildi, kim ortaya çıkarmış bunları da bilelim.
-Gülen Cemaati ile ilişkiler-
SORU: AK Parti ile Gülen Cemaati arasındaki ilişkiler cemaatten gelen açıklamayla tekrar tartışılır hale geldi. Bu, zaman zaman geçmişte de oldu. İlişkilerde herhangi bir sorun var mı?
ŞAHİN: Fethullah hocaefendinin cemaati olarak ifade edilen kardeşlerimiz, hizmet amacıyla biraraya gelmiş insanlardır. Dernekleri, vakıfları var. Bu kanalla ülkemize, insanımıza sadece ülke sınırları içinde değil, ülke sınırları dışında da Allah rızası için hizmet etmeye çalışıyorlar. Bizim böylesine faaliyetlerde bulunan insanlarla bir sorunumuz olabilir mi? Biz onlara ancak müteşekkir oluruz. Biz, sadece bu kardeşlerimizin yapacağı hayır işlerini kolaylaştırırız, önlerine engel çıkarsa bunu ortadan kaldırırız.
Bizim iktidar olarak, iyi niyetle hareket eden, fedakarca davranan kimseyle problemimiz olmaz. Belki bazıları, AK Parti ile bu kardeşlerimiz arasına fitne sokabilir miyiz diye düşünüyor olabilirler. Hiç gayret etmesinler. Biz bu oyuna gelmeyiz.
-"BM adeta tabela teşkilatı haline geldi"
SORU: Suriye'de özellikle Ceylanpınar sınırına yakın bölgelerde çatışmalar var. Suriye konusundaki düşünceniz ya da öngörünüz nedir?
ŞAHİN: Mısır'da olduğu gibi Suriye'de de insan hakları ihlalleri devam ediyor. Orada Baas Partisi tek partidir. Orada aslında diktatörlük var. Başka siyasi yapılanmalara izin verilmez. Halk demokrasiye geçiş için talepte bulundu bu şiddetle bastırıldı. İç çatışmalar o denli ilerledi ki bizim sınırımızda oluyor. Üstelik oradan atılan kurşunlar Ceylanpınar'da bizim vatandaşlarımızın ölümüne yol açtı. Bu ne kadar devam edecek böyle?
BM Güvenlik Konseyi üyesi bazı ülkelerin yönetimi desteklemesi sonucu bu dram yaşanıyor. Başta Rusya olmak üzere oradaki yönetimi desteklemese, "halkın iradesine uygun hareket edin" dese inanıyorum ki Suriye'deki sorun kısa sürede çözülür. Sorunu çözmek için mutlaka uluslararası düzeyde çalışma yapılmalı. BM asıl bu noktalarda devreye girip çözüm üretmesi gerekirken hiçbir varlık gösterememektedir. Adeta tabela teşkilatı haline gelmişir. BM, dünyada yaşanacak başta insan hakkı ihlallerini önlemek üzere bir araya gelmiş teşkilat değil mi, bunun için birleşilmedi mi? İnsan Hakları Evrensel Bildirisi bunun için yayınlanmadı mı?
Amerika ve AB zaman zaman insan hakları raporu yayınlıyor, demokrasi raporu yayınlıyor. Ülkeleri adeta tasnife tabi tutuyor. "Senin şu eksiğin var, senin bu eksiğin var." Bir gün insanlık alemi bu duyarsızlık karşısında demokrasiye olan inancını kaybeder. O zaman tüm inandırıcılığınızı kabetmiş olursunuz. O nedenle uygar diye kendisini lanse eden dünyanın, bu olaylar karşısında bir an önce harekete geçmesi ihtiyacı var. Bu kendileri için de geçerli.