Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Suriye Kürt muhalefetine eleştirel bir bakış

Suriyeli Kürt muhalefeti isyandan önce genelde bölünmüş Kürt siyasi partilerin “Kürt Blok”u olarak adlandırdıkları grupta bulunmaktaydı

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-08-14 03:49:14

Suriye Kürt muhalefetine eleştirel bir bakış
 
Giriş

2011 yılının Mart ayından beri bir yılı aşkın bir süredir devam eden Suriye isyanına rağmen Suriye muhalefeti halen oldukça bölünmüş ve farklı azınlık gruplarını tatmin edebilecek kapsayıcı bir vizyondan uzak bulunuyor. Bu bölünmüş görüntünün en büyük parçalarından olan ve Suriye nüfusunun %10 ila %15i veya yaklaşık 2 milyon civarı demek olan etnik azınlığı ise Suriyeli Kürtler.[1] Suriyeli Kürtler Suriye isyanına yaklaşımlarında ve farklı muhalefet gruplarındaki temsilciliklerinde de bu bölünmüş görüntü imajını sağlamlaştırmaktalar. Şu an itibariyle Suriyeli Kürtler üç temel muhalif grubunda yer almaktalar: Suriye Ulusal Konseyi (SUK), Ulusal Koordine Konseyi (UKK) ve ayrıca Kürt Ulusal Konseyi (KUK). Bunlara ek olarak PKK’nın Suriye’deki siyasi kolu olarak adlandırılabilecek PYD –ki 1990’lı yılların sonuna kadar Hafız Esad rejimi tarafından desteklenen bir örgüt idi- Kürt problemini ve bununla ilgili olarak Türkiye’nin bağlamındaki rolünü daha da karmaşık hale getirmektedir.

1. İsyandan Önce Suriyeli Kürtler

Suriyeli Kürt muhalefeti isyandan önce genelde bölünmüş Kürt siyasi partilerin “Kürt Blok”u olarak adlandırdıkları grupta bulunmaktaydı. Bu partiler Ekim 2005 tarihinde Kürt Demokratik Birlik Partisi ve Mişel Tammo’nun liderliğindeki Kürt Gelecek Partisinin de bulunduğu Şam Demokratik Değişim Deklarasyonuna imza attılar. 2004’ün Mart ayında kısa süren ve Kamışlı futbol ayaklanmaları olarak da adlandırılan olaylarda, Esad rejimi askerlerince şiddetli bir şekilde 32 kişinin ölümü ve 2000 kişinin tutuklanmasıyla bastırılmadan önce[2], Kürtler Beşar Esad’ın babası ve önceki Cumhurbaşkanı Hafız Esad’ın heykelini yıkmış, Kürt bayrağını yükseltmiş ve Baas Partisinin merkez binasını yakmıştı.

Aralık 2009 yılına geldiğimizde ise 9 Kürt partisinin birleşmesiyle Kürt Siyasi Kongresi adını alan platformda şu partiler yer alıyordu:

- Şeyh Cemal liderliğinde Suriye Demokratik Kürt Partisi
- Muhammet Musa liderliğindeki Kürt Solcu Partisi
- Nasruttin İbrahim liderliğindeki Suriye’nin Kürt Demokratik Partisi (al-Parti)

Kürt Demokratik Liderliği:
- Dr. Abdulhekim Beşar liderliğindeki Kürt Demokratik Partisi
- Aziz Dawe liderliğindeki Kürt Demokratik Eşitlik Partisi
- Tahir Sufok liderliğindeki Kürt Demokratik Milli Partisi 

Kürt Koordinasyon Komitesi:

- İsmail Hamo liderliğindeki Kürt Yakiti Partisi
- Mustafa Jamaa liderliğindeki Kürt Azadi Partisi
- Mişel Tammo liderliğindeki Kürt Gelecek Partisi

Kürt partileri Kürt olmayan bazı başka Arap muhalif partileriyle Suriye isyanı başlamadan önce bazı ittifak kurma girişimlerinde de bulundular ama bu ikisi arasındaki ilişkiler genelde hep gergin sürdü. Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin lideri Salih Muhammad Müslim, Kamışlı ayaklanması öncesi Arap muhalefetinin tanınmış figürlerinden ve geçtiğimiz günlere kadar Suriye Ulusal Konseyi (SUK)’nde yer alan Haysem Malih Muslim’i ‘’Siyonist ve Amerika’nın ajanı[3]’’ olarak suçlaması ile bu girişim sonuçsuz kaldı.

3. Suriye İsyanı ve Suriyeli Kürtler

Kürt şehirleri isyanın başlangıcından beri protestolara katılmaktalar. Kamışlı, Afrin, Dirbasiya, al-Haseke, Amuda, Ayn al-Arab, Ras al-‘Ayn ve Dayr al-Zor şehirleri isyanın başladığı ilk haftalardan beri sürekli bir şekilde protestolar düzenleyerek Kürt bayraklarını Özgür Suriye bayrakları ile dalgalandırdılar. Kürt gençlik gruplarının ve yerel koordine komitelerinin bu protestoları organize edici öncü kuvvetler olduğu buna karşın geleneksel politik partilerin geri planda kaldığı görüldü. Buna rağmen Kürt bölgelerinin Sünni Arap bölgelerindeki isyanın kaynayan merkezleri olan Humus, Hama, Idlib, Daraa ve Şam’ın yakın gettolarıyla karşılaştırıldığında çok daha sakin bir görüntü çizdiği söylenmelidir. 

Esad rejimi, isyanın başladığı ilk zamanlarda Kürtlerin bu isyana katılmasının tehlikelerini sezerek, Kürtlerin kalbini kazanma çabasıyla 200 bin Suriyeli Kürt’e ilk kez Suriye vatandaşlığını 6 Nisan tarihinde verdi.[4] Buna ek olarak Suriye rejimi ve Baas partisi ortak delegasyonu 21 Mart tarihinde Nevruz kutlamalarına katılarak, Kürt bayraklarının da yükseltildiği şenliklerde yer aldılar. Bir yıl önce aynı şenliklerde Suriye rejim güçlerinin törende bulunan kalabalığa saldırarak, ateş edildiği hatırlanıldığında.[5] Esad rejiminin, isyanın başlamasıyla birlikte ortaya çıkan keskin politika farklılığı daha da belirginleşmektedir. Bir başka farklılık da, Esad rejiminin şiddetli bir şekilde askeri güçleriyle Sünni Arap şehirleri olan Humus, Daraa ve birçok farklı kentlerinde ölümlere yol açmaktan kaçınmayarak müdahele etmesine rağmen, Kürt bölgelerindeki protestolarda müdahalenin çok daha sınırlı olduğu göze çarpmaktadır.[6]

Kürt Blok grubu ve diğer Kürt muhalefet hareketlerinin Mart’ta başlayan isyana karşı ne şekilde tepki vereceklerini kararlaştırmada yavaş hareket ettikleri görülmektedir. Nisan ayı ortalarında, Esad rejiminin Kürtlerin en azından bir kısmına tarihte ilk kez vatandaşlık hakkı verilişinin hemen sonrasında, Kürt siyasi partilerinin bu tarihte isyana karşılık kesin ve açık bir pozisyon takınmadıkları ve daha tedbirli bir yol izledikleri görülüyor.[7] 2011 yılının Nisan ayının sonlarına doğru ise 2009 yılında kurulan Kürt Politik Kogresi’nin daha da genişletilerek Kürt Milli Politik Partileri Hareketi haline dönüştürüldü. Bu yeni muhalif hareket içinde aynı zamanda PKK’nın Suriye’deki politik kolu olarak da kabul edilebilecek Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD)’nin de yer aldığını görmekteyiz. 2011’in Mayıs ayına gelindiğinde ise bu yeni kurulan Kürt Politik Kongresi’nin talepleri içinde Suriye’de tek parti hakimiyetinin sona erdirilmesi, hukukun üstünlüğü kurulması, vatandaşlar arasında eşitlik sağlanması ve laik devlet sisteminin ikame edilmesi gibi bir dizi taleplerin programda yer aldığı görülmekte.[8] Suriye Ulusal Konseyi ve Kürt Ulusal Konseyi’nin 2011 yılının sonbaharındaki kuruluşundan sonra ise Kürt Politik Partileri Milli Konseyi’nin, 26 Ekim 2012 tarihindeki kuruluşunda da not edildiği üzere, yerini Kürt Ulusal Konseyi (KUK)’ne devrederek dağıldığını görmekteyiz.

Suriyeli Kürtler, Suriye muhalefetinin Suriye Ulusal Konseyi (SUK) oluşumuna giden yolda baştan beri bu birlik çalışmalarının içinde yer aldığını gözlemekteyiz. Ancak bu süreçte bazı problemlerin olduğu da görülmektedir. Örneğin Suriyeli Kürt Partilerin Ulusal Hareketi adlı oluşum, Suriyeli muhaliflerin Türkiye’deki birçok toplantılarını, Türklerin Kürt problemine müdahalesi nedeniyle boykot ettiler.[9] Bununla birlikte 2011 yılının Temmuz ayında Antalya’da yapılan “Antalya Konferası” na 54 Kürt muhalefeti üyesinin katıldığı gözlerden kaçmadı.[10] İstanbul’da Temmuz’un 16’sında “Suriye Milli Kurtuluş Muhalefet Konferansı”nda diğer Arap muhalif figürlerin “Suriye Arap Cumhuriyeti” isminde ısrar etmeleri sonucu Kürtlerin konferansı terketmeleri, Kürtlerin Suriye muhalif hareketi içine entegre edilmesinin güçlüğünü erken günlerde ortaya koyan bir olay olarak ortaya çıktı.[11]

Öte yandan Suriyeli Kürtler, diğer Suriyeli muhalefet örgütleri tarafından sürekli bir şekilde Suriye isyanına yeterli şekilde desteklemedikleri iddiasıyla suçlandılar. Kürtler tarafından özellikle not edilip, beğenilmeyen bir olay ise, SUK’un başkanı Burhan Galyun’un Suriyeli Kürtleri Fransa’daki Arap göçmenlerine benzetmesi oldu.[12] Şu an SUK’un 7 kişilik Genel Sekreterliğinde yer alan Samir Nashar ise, biraz da tehditvari bir şekilde Ağustos 2011’de şöyle dedi: “Biz Kürt partilerini Suriye devrimine daha etkili bir şekilde katılmadıkları için suçluyoruz… Görüldüğü kadarıyla bu partiler rejimle diyalog yolunu seçmeye devam etmekteler. Bu duruşun neticeleri (dezavantajları) rejim düştükten sonra belli olacaktır.”[13] Bunlara ek olarak, bu raporun yazarlarından birinin Şam’ın gettolarını ziyaret ettiği 2012 yılının Ocak ayının ikinci bölümünde bazı Hür Suriye Ordusu (HSO) mensuplarına Kürtlerin isyana yaklaşımı ile ilgili sorular sorulduğunda, Kürt bölgelerinin yeteri derecede isyana katılmamalarından dolayı yaşanan hayalkırıklıklarına bizzat şahit olundu.

Şu an itibarıyla ise Suriye’nin Kürt muhalif partileri, üç ana gruba ayrılmış bulunmaktadır: Bölgesel Kürt Hükümeti (BKH) tarafından desteklenen Kürt Ulusal Konseyi (KUK), Türkiye, Körfez İşbirliği Konseyi ve Batı tarafından desteklenen Suriye Ulusal Konseyi (SUK) içinde bulunanlar ve Esad rejimi bağlantılı Ulusal Koordinasyon Kurulu (UKK) içinde bulunan ve PKK’ya yakın olarak kabul edilen PYD.

4. Suriye Kürt Ulusal Konseyi (KUK)

Aynı zamanda Suriye-Kürt Demokratik Parti başkanlığını da yapan Dr. Abdulhekim Beşar tarafından yakın zamana kadar liderliği yapılan KUK, Suriyeli Kürt muhalif partilerin en yoğun şekilde temsil edildiği Konsey özelliğini taşırken, Kurdnas olarak da isimlendirilmektedir. Beşar şu an itibariyle partinin sözcülüğünü ve dış ilişkilerini yürüten kişi olsa da, partinin liderliğini sürdürmektedir ve KUK’un yakın zamanda yapılması beklenen konferansında yeniden başkan seçilmesi beklenmektedir.

Beşar’ın, BKH’nin başkanı olan Mesut Barzani ile de çok yakın ilişkileri bulunmaktadır. Daha doğrusu, Beşar’ın başında bulunduğu Suriye-Kürt Demokratik Partisi, bir anlamda Barzani’nin Kuzay Irak’taki Kürt Demokratik Partisinin bir kolu olarak kabul edilebilir ve Beşar, 2007 yılından bu yana Barzani tarafından bizzat KUK’un başkanlığına atanmıştır.[14] Bu Konsey sayıca en çok Suriyeli Kürt partiyi kapsamasının yanısıra bu Konseydeki birçok parti aynı zamanda diğer muhalif parti yapılanmalarında da yer almaktadır. 26 Ekim 2011 tarihinde kurulan Konseyin misyonu “Kürt problemine demokratik çözümün bulunması” şeklinde ifade edilirken, aynı zamanda Konseyin Suriye Devriminin bir parçası olduğu da belirtilmektedir.[15] Bu Konseyin kuruluşunda büyük rol oynayan Barzani, Kürtlerin birleşmesi gerektiğini ve taleplerini açıkça dile getirmeleri gerektiğinin üzerinde durmuştur. Konseyin kuruluşundan bir ay sonra, Kasım 2011 tarihinde bölgeden gelen video ve resimli haberlerde, binlerce Kürt’ün Kamışlı şehrinde yaptıkları protesto ve yürüyüşlerde “Kürt Ulusal Konseyi beni temsil ediyor” pankartlarını taşıdığı görülmüştür.[16]

21 Mart 2012 tarihi itibariyle bu Konseye üye olan Suriyeli Kürt Partileri şunlardır:

- Dr. Abdulhekim Beşar liderliğindeki Suriye Kürt Demokratik Partisi

- Nasruttin İbrahim liderliğindeki Kürt Demokratik Parti

- Tahir Sufok liderliğindeki Kürt Demokratik Ulusal Partisi

- Aziz Dawe liderliğindeki Kürt Demokratik Eşitlik Partisi

- Hamit Derviş başkanlığındaki Kürt Demokratik İlerleme Partisi

- Şeyh Ali başkanlığındaki Kürt Demokratik Birlik Partisi (Yekiti Partisi)

- İsmail Hamo liderliğindeki Kürt Yekiti Partisi

- Mustafa Oso liderliğindeki Kürt Azadi Partisi

- Mustafa Cuma liderliğindeki Kürt Azadi Partisi

- Şeyh Cemal liderliğindeki Suriye Demokratik Kürt Partisi

- Muhammet Musa liderliğindeki Kürt Solcu Partisi

- Abdülbasit Hamo liderliğindeki Yakiti Kurdistani

- Abdulrahman Aluci liderliğindeki Kürt Demokratik Partisi

- Faysal Yusuf liderliğindeki Kürt Reform Partisi

- Nashet Muhammet liderliğindeki Kürt Demokratik Wifaq Partisi

KUK’un ilk onbir üyesi Ekim ve Ocak aylarında katılımlarını gerçekleştirseler de, son dört Kürt partisinin tam üyelikleri KUK’un Kamışlı’da, Şubat ayının 29’unda gerçekleşen toplantısında onaylandı.[17] Gerçekten de KUK’a üye olmayan iki Suriyeli Kürt partisi Ulusal Koordinasyon Kurulu’na (UKK) üye olan PYD ve SUK’a üye olan Gelecek Partisi kalmıştır. KUK, bu 15 partinin yanısıra, 15 Kürt Yerel Koordine Komitesi ve yine yerel olarak organize olan birçok Kürt Gençlik Gruplarını içinde barındırmaktadır.[18]

KUK’un yapısında Genel Kurulda yer alan 22 üye bulunurken, bunların 11’i, ilk 11 partinin liderleri ve yine bu partilerden gelen 11 üyeden oluşmaktadır. Genel Kurul, son katılan 4 parti nedeniyle toplam Genel Kurul sandalye sayısını 30’a yükseltecektir. Genel Kurul’un amacı 45 kişiden oluşan Yürütme Kurulunun kararlarını izlemektir. Konsey medya, sosyal ilişkiler, koordinasyon ve gençlik kollarından oluşan komitelere ayrılmıştır.[19]

Konsey Suriye Devrimini desteklediği ve Suriye rejimi ile tüm müzakereleri reddettiği açıklamasını yapmıştır. Her ne kadar Konseyin talepleri özerklik çerçevesinde belirsiz talepler şeklinde ortaya çıkmış olsa da, başkan Abdulhekim Beşar bu belirsizliğin bilinçli olarak yapıldığını kaydetmektedir.[20] Şu an itibarıyla KUK dört ana talep ileri sürmektedir.

SUK’a katılmak için:

1. Kürt halkının ve Kürt milli kimliğinin anayasal olarak tanınması.
2. Kürt problemini ülkenin genel milli konuları arasında sayılması.
3. Kürt halkına karşı uygulanan tüm ırkçı politikaların ve ayrımcı kanunların kaldırılması, bunların sonuçlarını ortadan kaldırılması için çalışmaya başlanması ve etkilenenlerin zararının karşılanması. 
4. Kürt halkının milli haklarının uluslararası anlaşmalara göre politik anlamda yerelleşmiş yönetim biçimiyle, Suriye’nin topraklarının birliği içerisinde tanınması.[21]

KUK ve SUK delegasyonları Guney Kurdistan’ın Erbil şehrinde en son Mart 14 ve 15 tarihlerinde bir kez daha görüşme gerçekleştirdiler. Ablahad Staifo, Abdulbasit Sayda ve Ahmat Ramadan SUK delegasyonunu temsil ederken, KUK’dan bu müzakerelere katılanlar ise Dr. Hekim ve KUK’un Dış ilişkiler üyeleri oldu. İki Konsey halen adem-i merkeziyetçilik, kendi kaderini belirleme ve seküler sistem taleplerinde bir anlaşma sağlayamamış durumdadır. Yakın zamanda yapılması beklenen KUK’un konferasında özellikle KUK federal sistem mi, otonomi mi istediklerini kesin bir şekilde belirtmeyi hedeflemektedir.

5. Suriye Ulusal Konseyi ile İlişkiler

KUK kuruluşunun ilk iki ayı içinde Konseyin üyesi olan üye partilerin bütün diğer Arap muhalif Konseylerindeki üyeliklerini dondurmasını talep etti. Bu kararın akabinde, Azadi ve Yekiti partileri Suriye Ulusal Konseyi’nden ayrılma kararı verdiler. Bu iki partinin SUK’dan ayrılma kararları ise KUK ile SUK arasında Guney Kurdistan’ın Erbil şehrinde Ocak ayında gerçekleşen müzakerelerin kopması ile sonuçlandı. Neticede SUK’un Kürt temsili açısından zaten zayıf olan durumu daha ciddi bir darbe yemiş oldu. SUK başkanı Burhan Galyun SUK üyesi Dr. Basma Kodmani ile birlikte Dr. Beşar ile Erbil’de Ocak 2012’de KUK’u SUK’a entegre etmek için görüşmelerde bulundular. Galyun bu görüşmede iki Konseyin aynı hedeflerinin aynı olduğunu ifade ederek, ‘’Kurdnas grubunu bizim Konseyimize tamamıyla entegre etmek için arzumuzu belirttik,’’[22] dedi. Bununla birlikte SUK ademi merkeziyetçilik ve kendi geleceğine karar verme konusunda yazılı garantiler vermeyi reddettiği için müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı. Dr. Kodmani bunun üzerine SUK’un federalizm gibi “radikal önerileri” kabul etmeyeceğini söylerken, SUK içindeki en güçlü parti olan Müslüman Kardeşlerin sözcüsü Zuheyr Salim aracılığıyla prensip olarak federalizmi reddettiklerini ifade etti. Bunun yanısıra ülkenin resmi adı olan ve 1958’de kabul edilen “Suriye Arap Cumhuriyeti”ni değiştirerek “Suriye Cumhuriyeti” olmasına da karşı çıktıklarını kaydetti.[23]

SUK ile KUK arasındaki müzakereler Tunus’ta toplanan ilk ‘’Suriye’nin Dostları’’ konferansına kadar devam etti. Bu konferans esnasında gündemde olmamasına rağmen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton hem SUK başkanı Galyun hem de KUK başkanı Abdulhekim Beşar ile yine SUK üyesi Basma Kodmani de olmak üzere birleşme çalışmalarını ilerletebilmek amacıyla ilk kez görüştü. ABD SUK’a baskı uygulayarak Kürt taleplerine daha fazla cevap vererek, bu partileri SUK üyeliğine eklemeleri gerektiğini ifade etti.[24]

Beşar liderliğindeki Kürt Demokratik Partisinin İngiltere temsilciliğini yapan Heyam Akil ise Galyun’un Kürt azınlığa Şubat’ın 24’ünde, Tunus Konferansı ertesinde verdiği sözler olan “ademi merkeziyetçiliğin” ve “Kürt halkının haklarını tanınmasının” yeni olmadığını bu rapor için yorum istendiğinde belirtti. “SUK ademi merkeziyetçi hükümete evet dedi ama bu politik olarak ademi merkeziyetçi sistemden farklı. Hatta, Galyun’un verdiği söz şu an zaten şu anki Suriye sistemi ve yürürlükte. Her vali kendi ilinin yerel işlerini kendi başına yapıyor. Bu açıdan SUK’un söylediği yeni bir şey yok.”[25]

Müzakereler başarısız olmasına rağmen SUK ile KUK görüşmelere devam etmekteler ve şu anda iki Konseyin üzerinde çalıştığı bir aksiyon planı vardır. Genel olarak, Suriyeli Kürt liderler şu an için SUK ile Kürt milli haklarını koruma ve güvence altına alma konusunda aynı fikirde olmadıklarına inanmaktalar ve rejim düştükten sonra bu konuların yıllarca erteleneceğinden endişelenmekteler. Ayrıca bu çalışma için görüşüne başvurduğumuz KUK liderliğine yakın bir başka isim de SUK’un ademi merkeziyetçi sözlerinin belirsiz olduğunu düşünmektedir. Bütün bunlara rağmen ABD, Fransa ve İngilte’nin bu iki Konseyin birleşmeleri konusundaki çalışmaları ve baskıları devam etmektedir.

5. KUK ile PYD Arasındaki İlişkiler

KUK ile PYD arasındaki ilişkilerde gerilim sürüyor. PYD, KUK’un kuruluş konferansına katılmasına rağmen Ekim ayında Konseyi boykot kararı alarak UKK’ya katılma kararı kaldı. PYD’nin KUK’dan ayrılış kararı aynı zamanda Esad rejimi ile Türkiye’nin ilişkilerinin kötüleştiği bir döneme denk geldiği için bazı analistler bunun nedeni olarak Esad’ın Kürt muhalifleri arasındaki tansiyonu artırmak ve ayrıştırmayı derinleştirmek üzere, özellikle Şam’ın eskiden gelen PKK bağlantısına hatırlattılar.

PYD’nin Türkiye hakkındaki açıklamaları ve özellikle Türkiye’yi Esad’dan daha büyük düşman olarak tanımlaması da bu tespitlerin inandırıcılığını artırdı.[26]

KUK bunun yanı sıra PYD ile Ocak ayında “Musadaqat Silm Ahli” isminde bir barış kontratı imzalayarak Afrin bölgesinde bir daha PYD üyelerinin Kürt protestoculara saldırısına benzer olayların olmaması için tedbir alma yoluna gitti.[27] Bu saldırılardan önce birçok Kürt politikacı suikast saldırısına uğrarken, saldırıların arkasında PYD olduğu şüphesi artmıştı. KUK ayrıca yeni bir komite seçerek bu komiteyi PYD ile ilişkilerden sorumlu kıldı. Bu komitenin amacı da Kürtler arası anlaşmazlıkları önleyerek Kürt bölgelerinde Esad rejiminin çıkarlarına hizmet etmemek olarak ifade edildi.[28] PYD yetkilisi Alan Semo’ya göre ise PYD’nin KUK’a katılmama nedeni, kendi partilerinden farklı olarak KUK’un kendi liderlerini demokratik yollarla seçmemiş olmasıydı.[29]


Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD)

Salih Muhammet’in PYD’si, PKK’nın Suriye’deki siyasi kolu olarak da adlandırılabilir. 2003’te kurulan PYD, sadece Suriye’deki Kürtler için Anayasa’da dil, eğitim ve milli hakların iyileştirilmesi amacını gütmüyor aynı zamanda Kürtler için kendi kaderini belirleme olarak adlandırılabilecek “self-determination” prensibinin de tanınmasını istemekte. PYD, parti tüzüğünde, Kürtlerin kendi kaderini belirlemesi ilkesinin Suriye’nin politik sınırlarının değiştirilmeden yapılabileceğini de ileri sürmekte. PYD lideri Muhammet, Abdullah Öcalan’ın vizyonunun Suriye’deki Kürt probleminin çözümü olduğunu ileri sürmektedir.[36] PKK’nın Suriye ile ilişkisi 1980’lerde Türkiye’den kaçan PKK militanlarına Suriye’nin evsahipliği yapmasına kadar uzanıyor. Suriye bunun yanı sıra bizzat Abdullah Öcalan’a da sahip çıkmış ve Lübnan’ın Bekaa vadisinde eğitilmesine yardım etmişti.[37] 1990’larda da PKK Suriye içinde aktif bir şekilde bulunmuş ve Suriye-Türkiye sınırında eğitim kampları yürütmüştü. Yıl 1998’a gelindiğinde ise Türkiye “bütün dünyayı” uyararak eğer Şam, PKK militanlarına yardımı kesmezse kuvvet kullanma tehdidini ileri sürmüştü. Suriye, Türkiye ile ciddi bir çatışmayı girmemek için Adana Mutabakatına imza attı ve bu anlaşmayla birlikte PKK’yi terörist grup olarak ilan etti. Aynı zamanda bu anlaşmanın şartları olan PKK’nın ve ona yakın grupların faaliyetlerini kendi topraklarında sonlandırdı, silah sevkiyatını engelledi ve lojistik ve para yardımının serbestçe akmasını durdurdu.[38] En son Suriye Dışişleri Bakanı Velit Muallim, 28 Şubat 2012 tarihinde kabul ettiği bir grup Türk gazeteciye, Suriye’nin bu anlaşmaya halen uyduğunu ifade etti.[39]

Türkiye ve Esad rejiminin arasının bozulduğu 2011 yılının yaz aylarından itibaren ise Esad rejiminin PKK kartını Türkiye’ye karşı yeniden oynadığı ve örgüte yardıma başladığı konusu tartışılarak bazı haberlere konu oldu. Bu çalışma esnasında ulaşılan farklı Kürt kaynakları da PKK ile Esad rejimi arasında PYD aracılığıyla bir tür karşılıklı anlayışın ulaşıldığını göstermektedir. Örneğin PKK’nın Kandil dağlarındaki komutanı Murat Karayılan’a göre Esad rejimi Kürtlere karşı bir tehlike teşkil etmiyor.[40] Bununla birlikte PYD ve PKK ile Esad rejimi arasındaki yakınlaşma belirli bir mesafede kaldı ve bu tür bir anlaşmanın olduğu iddiaları bu gruplarca reddedildi. Örneğin PKK’nın Irak’taki sözcüsü Karavan Azardi, al-Sharq al-Awsat’a 19 Kasım 2011 tarihinde verdiği demeçte, “biz hiçbir zaman bu kanlı diktatörlüğü hiç bir şart altında desteklemeyeceğiz” dedi ve Esad rejimine “sivilleri öldürmeyi bırakma” çağrısında bulundu.[41]

PYD şimdi Esad rejiminin düşmesini istediğini açıklarken, aynı zamanda rejim karşıtı gösterilere katıldığını iddia ediyor. Bununla birlikte PYD hem Suriye devrimiyle ilgili olarak hem de Suriye muhalif gruplarının en organize olanlarına karşı yaptığı ve derin şüphe yaratan demeçleri ile dikkat çekiyor. Örneğin isyanın başladığı ilk zamanlarda, 26 Mart 2011 tarihinde, Salih Muhammet şunları söyledi: “Halkın rejime karşı direnişi yabancı müdahalesine kapı aralıyor… Eğer Arap sistemi yerinde kalacaksa rejim değişiminin bir anlamı yok.” 30 Mart 2011’de ise yine PYD, Suriye isyanı üzerine “Politik Çözüm için Deklarasyon” isimli bir program hazırlayarak Suriye güvenlik katmanının yerinden edilerek, Kürt probleminin otonomi ile çözüme kavuşabileceği ve çoğulcu demokratik devletin öngörüldüğü bir anayasayı talep ettiğini söylemektedir. PYD yetkilisi Alan Semo’nun gönderdiği açıklamaya göre ise PYD sadece Kürtler için bir otonomi kazanımıyla tatmin olması beklenemez. Eğer tam bir demokratik sistem kurulmaması durumunda, Esad otonomi teklif etse dahi, Kürtler muhalefette kalmaya devam edecektir.[42]

PYD lideri Muhammet yaz boyunca Suriye isyanına karşı açık bir pozisyon takınmaktan kaçınarak, her ne kadar Esad’ı desteklemediğini söylese de, diğer Suriyeli muhalif gruplara karşı daha eleştirel bir tutum takındığı görüldü. Örneğin, Mohammet 2010 yılında Goran dağlarından Guney Kurdistan’a kaçmış, Kasım 2011 tarihinde ise Suriye’ye güvenli bir şekilde girişi ve sonrasında PYD’nin Kamışlı’daki mitingine katılışına Esad rejiminin ses çıkarmaması, Mohammet’in dönüşünün Esad rejiminin izni dahilinde olduğu izlenimini güçlendirmiştir. PYD’nin devrim yanlısı bir duruş takınmasının ise ancak Ekim ayının sonlarında olduğunu gözlemliyoruz. KUK’un kuruluş konferansına katıldıktan sonra, üye olmayı reddeden PYD, halen UKK üyeliğini sürdürmektedir. 26 Şubat tarihinde Esad rejiminin anayasa referandumuna karşı ise, PYD, yeni değişikliklerin Kürtlere bir şey vaat etmediğini ileri sürerek boykot çağrısında bulundu.[43]

PYD, diğer taraftan Suriye Ulusal Komitesini ağır bir şekilde eleştirerek, bu konseye katılan Kürtleri “işbirlikçiler” olarak suçladı. Bu suçlamayı yaparken neden olarak ise SUK’un Türkiye tarafından desteklendiğini ve Türkiye Kürtlerinin en büyük düşmanı olduğunu ileri sürdü.[44] PYD liderleri ayrıca SUK’un ne Alevi ne de Kürt sorunu için Esad sonrası döneme ait tatmin edici bir şekilde çözüm geçirmediğini de ileri sürdü. PYD bunların yanı sıra SUK’un yabancı kuvvetler ve özellikle Türkiye’nin Suriye’ye daha kolay müdahale edebilmesi ve ılımlı İslami rejimin Suriye’de kurularak Kürtlere baskı uygulamasının yolunu açtığını ifade etti. 26 Şubat’ta SUK başkanı Galyun’un “ademi merkeziyet” sözüne karşı ise Salih Muhammet, bu önerinin, “temelsiz bir anlaşma” olduğunu ileri sürdü ve Kürtler “temelsiz sözlere güvenmez ve inanmaz” dedi.[45] Ayrıca bu muhalif Kürt grubu, SUK kesin bir şekilde yabancı müdahaleye karşı çıkmadıkça SUK’a katılmayacağını belirterek, Türkiye tarafından kurulabilecek bir tampon bölgesine şiddetle karşı çıktı.[46]

PYD, SUK dışında KUK ile de sürekli gergin olan bir ilişkiye sahip. Öcalan’dan ilham aldığını söyleyen ve onun vizyonunu Suriye Kürtleri için çözüm olduğunu iddia eden PYD, Öcalan’ın rakibi Mesut Barzani tarafından desteklenen KUK’a karşı pek bir yakınlık duymadığı açık. KUK, PYD’yi Ocak ayında Erbil’de yapılan konferansa davet ettiğini ileri sürerken, PYD tam tersine, böyle bir davetin herkese gönderildiği halde kendilerinden esirgendiğini iddia etti. PYD ayrıca KUK ve BKH Başkanı Barzani’yi Suriyeli Kürtler arasına ayrılık nifakları sokmakla suçladı. Ünlü İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House’daki Suriye Kürtleri uzmanı Robert Lowe’a göre ise SUK ve KUK arasındaki gerilimlere rağmen, PYD büyük ihtimalle Suriyeli Kürt partileri arasındaki en popüler parti olma özelliğindeyken, Suriyeli Kürtlerin halen büyük bir çoğunluğunun desteğini aldığı ise söylenemez.[47]

PYD’nin hem SUK hem de KUK’a karşı ağır eleştiriler getirmesinin Kürtler arası bir gerilimi körüklediği görülmekte. ORSAM uzmanlarından Oytun Orhan’ın yaptığı çalışmaya göre, PYD Esad rejiminden kendisini retorikte uzak tutmaya çalışsa da, “Suriyeli Kürtler üzerinde, rejimin zayıf halinden yararlanarak avantaj elde etme ve onları monopolize etme çabasında.”[48] Aynı çalışmada Orhan, Esad rejimi ile PYD arasındaki ilişkiyi “taktiksel koordinasyon”[49] olarak isimlendirmekte. Afrin ve Halep şehirlerinde PYD üyelerince Esad karşıtı göstericilere yapılan saldırılar nedeniyle PYD’nin rejim tarafından “Şebiha” (silahlı Nusayri milisler) olarak kullanıldığı şeklinde iddialar da tartışılmaya devam ediyor. Bu ataklar ayrıca diğer Kürt grupları, örneğin Kürt Gelecek Hareketi tarafından PYD’nin Esad rejimini desteklediği veya anlaştığına dair işaret olarak addedildi.

PYD’nin Kürt protestoculara karşı ilk ortaya çıkarılan saldırısı Ekim 2011tarihinde Ayn al- Arab ve Ras al-Ayn şehirlerinde, PYD mensuplarının diğer Esad karşıtı aktivistleri kaçırması ve işkence etmesiyle oldu. PYD lideri ise bu suçlamaları reddederek, olanları uyuşturucu şebekelerine, yabancı güçlere ve özellikle Türkiye’nin parmağına bağladı.[50] Bunun dışında yine PYD’nin bazı diğer Suriyeli Kürt parti liderlerine ve üyelerine karşı giriştiği ve bu kimselerin son anda kurtulduğu başka saldırı denemeleri de olduğu biliniyor. Bunun dışında ise Yekiti Partisi üyesi Şarzad Hac Raşit 14 Şubat 2012 tarihinde suikaste uğrayarak öldürüldü.[51]

Kürt Gelecek Partisinin başkanı Mişel Tammo, kendisine karşı girişilen ilk suikast girişiminden kurtulduktan sonra, PYD üyelerini bu saldırıdan ve kendi aile üyelerini tehdit etmesinden sorumlu tutması dikkate değer. 8 Ekim 2011 tarihinde bu kez başka suikastle hayatını kaybeden Tammo’nun ölümünde PYD’nin rolü olduğu noktasında pek çok spekulasyon bugüne kadar sürüyor.[52] Örneğin Suriyeli Kürt muhalif lider Salah Eldin Bilal ve Suriye’nin İsveç eski Büyükelçisi Bassam Imadi’nin PYD’yi Esad karşıtı Kürt göstericilere karşı Şebiha olarak kullandığını söyleyerek suçladılar.[53]

PYD güçlerinin rejim karşıtı muhalif grupları şiddet yoluyla susturduğuna dair kanıtlar uzamakta. En yakında 3 Şubat 2012’de, PYD sempatizanlarının bu kez Afrin ve Kamışlı’da, kendi parti bayraklarının arkasında yürümeyi reddeden göstericilere saldırdığı video ve fotoğraflarla kanıtlandı. Bu saldırılar esnasında 17 kişinin yaralandığı telefonlarla çekilen videolarla da dışarı basına yansıdı. Suriye güvenlik güçlerinin ise olanları seyrettiği yine tanıklar vasıtasıyla ifade edildi. Bu saldırılar esnasında PYD sempatizanları tarafından “Afrin şehitlerin şehridir, Erdoğan ve Barzani destekçilerinin yeri yoktur,[54]” sloganlarının atıldığı görüldü. 8 Şubat’ta bu kez PYD, Afrin’de göstericilere yine saldırdı ve bir düzineden fazla kişiyi yaraladı.[55] Sonrasında da 17 Şubat 2012’de silahlarla kuşanmış şekilde PYD sempatizanları Afrin’de protestocuları bastırdılar.[56] Ayrıca PYD’nin UKK’da kalan tek Kürt partisi olması da rejimle beraber hareket ettiğinin bir başka göstergesi olarak kabul edilmekte. Özellikle Türkiye’nin Esad rejimi ile ilişkilerini kopardıktan sonra Esad’ın bu şekilde PKK’yı Ankara’ya karşı kullandığı zaten birçok uzmanca ileri sürülüyor.

Suriye Kürt partilerine mensup yüksek seviyedeki bir yetkilinin (bu yetkili ailesinin bölgede olmasından dolayı ismini açıklamaktan kaçındı) bu çalışma için sorularımıza verdiği cevaplarda da bu haberleri tasdiklediği görüldü. Bu kaynağa göre, KUK, PYD ile ilişkileri düzenlemek amacıyla bir komite kurmasına rağmen PYD’den duyulan korku nedeniyle bu komitenin rolü oldukça sınırlı kaldı. Yetkili ayrıca şunları söyledi, “eğer bu haberler doğru ise bunu PYD’nin askeri dalı yerine getirmektedir. PYD’nin askeri kanadı emirlerini PYD’nin politik kanadından almamakta, aksine Kandil Dağlarından almakta ve üstüne Esad rejiminin yeşil ışığından cesaret almaktadır.” Bütün bunların üstüne Today’s Zaman gazetesinin 6 Mart 2012 tarihindeki haberi de Özgür Suriye Ordusuna bağlı 15 milisin PKK güçlerince Kamışlı’da yakalandığını söylemektedir.[57]

Diğer Kürt partilerine saldırıdan başka, PYD, ayrıca illegal olarak Kürt dili kültürel merkezleri ve okullarını birçok Kürt şehirlerine, Suriye isyanı başladıktan sonra, özellikle yaz mevsimi boyunca açarak etkisini artırma yolunu seçti. Ayrıca yine bu çalışma için fikrine başvurduğumuz iki farklı kaynak da PYD’nin rejim kuvvetlerince bu gibi faaliyetleri yürütürken rahatsız edilmediğini doğruladılar. Şehir ve köy konseyleri kuruluşu, Kürt gençlik hareketlerini yardım ve rejim karşıtı protestoları susturma faaliyetlerinin süregittiği görülmekte. PYD lideri Müslim’e göre okulların hedefi, Kürt halkının “demokratik otonomi”ye ulaşmasını sağlamak. Esad rejiminin bu okullara karışmamasının nedeni ise PYD ile kavgaya girişmek istememesi.[58] Diğer başka yayınlanan haberlerden de Afrin bölgesindeki Ras al-Ayn, Ayn al-Arab ve al-Malikiyah[59] gibi kasabalarda PYD’nin silahlı üyelerinin ve kamplarının olduğu ve bu yapılanmanın da Suriye rejimi tarafından tolere edildiği anlaşılıyor. Bu iddiaları ise PYD lideri Müslim reddetmekte.[60] Bu gibi yapılanmanın PYD tarafından idare edilmesine rağmen rejimce ses çıkarılmaması, diğer taraftan bu ikilinin arasında bir anlaşmanın olduğunu gösterirken, bu ilişkinin her zaman için sorunsuz olduğu ise ileri sürülemez. Örneğin 15 Şubat 2012 tarihinde, Ayn al-Arab şehrinde, PYD güçleri ile Suriye Hava Kuvvetleri istihbarat servisi güçleri arasındaki çatışmada bir kişinin öldüğü haber verildi.[61] PYD yetkililerine göre bu olayın nedeni Hava İstihbaratı’nın Salih Müslim’in evine saldırmaları ve bir çocuğunu kaçırmaya yeltenmeleri ve bunu bazı Kürt gençlerin engellemesi. PYD’nin yetkilisi Alan Semo’ya göre bu olay “Kürt halkını şiddet ve iç savaşa çekmek üzere yapılmış açık bir provakasyondu.[62] 27 Şubat tarihinde ise askeri mahkemenin Halep şehrinde dört PYD destekçisini PYD’ye üyelikten dolayı 15 yıl hapis cezasına çarptırıldığı görüldü.[63] Bu olaylar, PYD’nin, yine de Esad’ın savaşını vekaleten yürütmedikleri savını destekleyen bazı olaylar olarak not edilmelidir.

8. Suriyeli Kürt Muhalifler Türkiye’nin Rolünü Nasıl Görüyor?

Suriye ile en uzun sınıra sahip olan Türkiye, Suriye isyanı başladığından beri Suriyeli muhaliflerin organize olmasında en ciddi rolü oynayan ülke olarak öne çıkmıştır. Ankara, Esad rejimi ile ilişkilerini kestiği 2011 yılının Ağustos ayı ile birlikte Suriyeli muhaliflere lojistik ve taktiksel olarak verdiği destekte bir artış görülmüştür. Farklı Suriyeli muhalifler ilk olarak Türkiye’nin Antalya şehrinde bir konferansta bir araya gelirken, ikinci konferansını da yine Türkiye’de, İstanbul şehrinde yapmışlardır.

Suriyeli muhaliflere büyümeleri ve gelişmeleri için nefes alacakları bir ortam sunmak dışında Türkiye, ayrıca sınır kapılarını açık tutarak Suriye rejiminden kaçan Suriyeli sivilleri ve Suriye ordusundan kaçan ordu mensuplarını da ağırlamıştır. Yaz aylarından beri 15 bin kadar Suriyeliye kapılarını açan Türkiye, daha sonra birkaç bin Suriyelinin geri ülkelerine dönmeleri ile bu sayı 7 binlere düşmüştür. Ne var ki, Suriye rejim güçlerinin özellikle İdlib şehrine başlattıkları ağır saldırı ile birlikte yeniden Türkiye’ye kaçan Suriyelilerin sayısı Mart ayının sonlarında 17 bine ulaşmıştır. Şu an itibariyle de bu sayı günden güne artış göstermektedir. Her ne kadar Türkiye’ye sığınmış da olsalar Suriyelilere “sığınmacı” statüsü yerine “misafir” statüsü verilmiş, ve bu kamplara girişler de oldukça sıkı bir şekilde kontrol altında tutularak, ancak Türk otoritelerinin izni dahilinde gerçekleşmektedir.

Bu rapor yazarlarının da sürekli irtibatta oldukları farklı Suriyeli muhaliflerin Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere ve göçmenlere yaptığı yardımlarla pozitif bir rol oynadığı kabul ettikleri görülmektedir. Bununla birlikte, Ankara’nın önceki aylarda verdiği sözlerin yerine getirilmemiş olmasından dolayı, Ankara’ya karşı bir hayalkırıklığı olduğu da açıktır. Örneğin, bu çalışmanın yazarlarından birinin 2012’nin Ocak ayında Şam’ın gettolarında geçirdiği iki haftada yüz yüze yapılan röportajlarda, bazı Özgür Suriye Ordu liderlerinin Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “Yeni Hama’lara izin vermeyiz” sözünü hatırlatarak, o zamandan beri birçok Hamalar meydana geldi ve Türkiye seyretmeye devam ediyor” şikayetini farklı şekillerde dile getirildiği görülmüştür. Suriyeli Kürt partilerin, Türkiye’nin Suriyeli muhaliflerle olan aktif ilişkisi hakkındaki görüşleri ise farklılık göstermektedir. Bazıları Türkiye’nin bu rolüne “şüpheci” yaklaşırken, diğer bazı Kürt partilerin ise tümüyle reddettiği görülmektedir.
Örneğin KUK, Ankara’nın Suriyeli Kürtlerin SUK içinde ve Esad sonrası dönemde anahtar konumda yer almasını istemediğine inanmaktadır. KUK ayrıca Kürtlerin temsilinin SUK’da sınırlı kalmasının nedeni olarak da yine Türkiye’nin SUK oluşumundaki aktif rolünün bir sonucu olarak görmektedir. KUK bunlara ek olarak Ankara’nın, SUK’un Kürt halkının tam olarak yeni Suriye anayasasında tanınmasını istemediğini çünkü böyle bir tanımanın, Türkiye’de bulunan Kürtlere de aynı şekilde tanınmaya ve daha fazla haklar vermeye zorlanacağına yol açacağından dolayı istemediğine inanmaktadır.

Yine bu rapor için görüşülen farklı Kürt partilerinden yetkililer ve bazı aktivistlerin, SUK içindeki Müslüman Kardeşler ağırlığının da aynı şekilde Türkiye’nin etkisine bağladıkları görülmüştür. Bu iddianın daha kalın çizgiyle ifadesi ise PYD lideri Salih Muhammet Müslim’in Türkiye’nin Suriye’ye müdahale ederek, Suriyeli Kürtlerin haklarını ellerinden alacağını iddia edilmesiyle görülmüştür.[64] Buna göre AK Parti’nin stratejisi, Esad rejimi düştükten sonra, kendi aynasını Suriye’de kurmak üzere bina edilmektedir.”

Suriyeli Kürtlerin kendi kaderlerini çizme hakkı alması ve kendi bölgelerini Guney Kurdistan’taki BKH sonrasında özerk şekilde yönetme iradesine kavuşması gerçekten de Türkiye için endişe doğurabilecek bir senaryo olarak addedilebilir. Türkiye, Irak’tan sonra Suriye’de de Kürt özerk bölgesinin kurulması ile kendi vatandaşları olan Kürtlere karşı daha çok baskı altında kalabileceği tahmin edilebilir.

Diğer taraftan Ankara, SUK içinde Müslüman Kardeşler grubuna daha çok destek verdiği görüşüne karşı çıkmakta. Örneğin Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Tunus’taki ilk “Suriye’nin Dostları” konferansından sonra şu açıklamayı yapmıştır: “Bizim için Ortadoğu bütün dinlerin ve mezheplerin beraber yaşadığı bir mekandır… SUK’a olan etkimizi, bu grubun Kürtler, Aleviler, Nusayriler ve Hristiyanlar da olmak üzere bütün din ve mezhepleri içine alması için kullanmaktayız.”

Davutoğlu SUK delegasyonu ile 2 Mart tarihinde dördüncü kez görüştü ve rapor için bilgilerine başvurduğumuz Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Selçuk Ünal’ın aktardığına göre bakan bu görüşmede de SUK’daki temsilin “daha kapsayıcı” olması için görüşlerini bildirdi ve 1 Nisan tarihinde İstanbul’da yapılacak ikinci Suriye’nin Dostları konferansı üzerinde değerlendirmeler yapıldı.

Suriye krizi derinleştikçe ve Suriye rejimi güçlerinin sivil halk da dahil olmak üzere saldırıları keskin bir artış gösterdikçe, bu krize müdahale edilebilecek güçteki tek komşu ülkenin Türkiye olduğu yönündeki inanış da birçok kesimde varoldu. Bununla birlikte Ankara, özellikle Esad rejimi ile ilişkilerini koparttıktan sonra Suriye müdahalesi için iki şart öne sürdü: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı veya yüzbinlerle ifade edilecek Suriyelilerin Türkiye’ye akın etmesi.

Diğer taraftan Türkiye, PKK ile otuz yılı aşkın süregiden mücadelesi nedeniyle, özellikle SUK içindeki Kürt temsili ile ilişkili konularda etkili bir aracı olma şansını büyük ölçüde kazanamadı. Bunun yanısıra Türkiye’yi yöneten AK Parti hükümetinin geleneksel olarak Ortadoğu’da, Suriye’deki kolu da dahil olmak üzere Müslüman Kardeşlere olan yakınlığı, Suriyeli Kürt partileri için Türkiye’nin politik ve askeri rolüne şüpheyle yaklaşmalarının bir başka önemli nedeni oldu. Suriyeli Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde ve Türkiye sınırına yakın yerlerde çoğunlukla yaşıyor olması dahi, kendi başına, herhangi bir Türk müdahalesinde ilk dokunacağı kesimlerin Kürtler olması nedeniyle, bu tür bir Türk müdahalesini daha karmaşık hale getirdi.

PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’nin herhangi bir Türk müdahalesine olan duruşu ise çok daha keskindir. Diğer taraftan, yapılan çalışmalara göre PKK içindeki militanların yüzde 20’si kadarı Suriye kökenlidir.[65] Bu raporda da belirtildiği gibi, birçok gelişme PYD’nin hem kendisi hem de Esad rejimi lehine oynadığı rolle, şu anki durumdan yararlanarak kontrol ettiği bölgeyi artırma yönünde çalıştığı izlenimini doğurmuştur. Diğer taraftan PYD’nin herhangi bir Türk müdahalesine karşı takındığı oldukça sert tutumun da Esad rejiminin işine geldiği görülmektedir.

Bütün bunlardan yola çıkıldığında, her ne kadar bazı farklı gelişmeler olsa da, genel itibarıyla, PYD’nin rolünün diğer Kürt partilerine karşı birçok kez şiddet de dahil olmak üzere farklı yollarla susturarak, Esad rejimi güçlerini diğer Sünni Arap bölgelerine yoğunlaştırmasına yardım etmekte ve böylece bir anlamda Esad’ın düzensiz birlikleri olan Şebiha rolünü Kürt bölgelerinde oynadıkları görülmektedir.

Gelecek Beklentisi ve Politika Önerileri

Bölünmüş haldeki Kürt muhalefetinin Suriye isyanının daha etkili şekilde rejimi zayıflatmasını engellediği görülmektedir. Kürt partilerin üç farklı dala bölünmüş olmasının nedeni olarak tarihi ve aynı zamanda farklı dış faktörlere bağlı jeopolitik etkiler olduğu söylenebilir. Diğer taraftan SUK içindeki bazı Kürtlerin, Ankara’ya çok yakın görülen bu Konseyle bu tür bir yakınlaşma içinde olmaları, bunların Kürt sokaklarında bazı destek kayıplarına neden olurken, bazı diğer Kürt partileri tarafından Türklerle, Kürt çıkarlarına karşı işbirliği yapılmakla da suçlandığı görüldü. PYD’nin diğer bazı Kürt parti ve gruplaşmalarına karşı şiddetle müdahalesi bir taraftan Esad rejimi ile “taktiksel ortaklık” ortaya çıkarırken, Suriyeli Kürtlerin birlik olarak Suriye isyanına katılmasının önündeki belki de en büyük engellerden biri olarak karşımıza çıkmıştır. Barzani tarafından desteklenen KUK ise hem PYD hem de SUK ile birleşme adına en ciddi çalışmaları yaparken, bu ikisinde de başarıya ulaşamadığı görülmektedir. KUK’un içinde bulunduğu bir başka ikilem ise, PYD ile birleştiği takdirde Kürt sokaklarında daha çok temsile kavuşacak olmasına rağmen, böyle bir birleşmenin neredeyse kesin olarak onu Suriye’nin en geniş muhalefet grubu olan SUK’dan uzaklaştıracak olmasıdır.

Her şeye rağmen Kürt partilerin SUK’a katılımı Suriye isyanının başarıya ulaşması için kritik bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. SUK birçok Batılı ülke tarafından Suriyeli azınlıklara çekici gelebilecek bir kapsayıcı vizyon oluşturamaması nedeniyle eleştirilmeye devam ediyor. Azınlıklarla yapılabilecek böyle bir anlaşma ise bir taraftan etnik savaşın ortaya çıkma şansını azaltırken, diğer taraftan Esad sonrası Suriye yönetimi tarafından kötü davranılacakları korkusuyla istikrarsızlığa gidişin önü de kesilmiş olacaktır. Bunlara ek olarak, böyle bir anlaşma, belki de en önemli etken olabilecek Kürt halkının daha geniş kitleler halinde isyana katılmasının önünü açacaktır.

PYD’nin Esad rejimi ile bir süredir devam ettirdiği taktiksel ortaklığı ve bazı protestoculara şiddetle müdahaleleri, bir araya gelebilecek muhtemel ortakların KUK ve SUK arasında olabileceğini göstermektedir. Bu tür bir birliktelik, aynı zamanda, PYD’nin Suriyeli muhalif Konseye katılmayan tek parti olarak kalmasıyla onun marjinalize olmasına da yardım edecektir. Her ne kadar SUK’a katılımdan sonra da KUK, PYD ile işbirliği yolları arayabilirse de, PYD’nin Kürtlerin SUK’a katılımını, Kürtlere karşı işbirlikçilik olarak etiketlen mesinden yola çıktığımızda, PYD’nin diğer Kürtlere karşı ataklarının yoğunlaştırabileceği mümkün görülebilir. Bu tür bir yola başvurması ise PYD’yi Kürt sokaklarında daha da marjinalize edecektir.

KUK ve SUK arasında yapılacak bir anlaşma, KUK’un Suriye içinde kendi kaderini belirleme talebini, seküler devlet modeli istediğini ve politik olarak ademi merkeziyetçi taleplerine cevaplar taşıyabilmeli. Her ne kadar bu tür isteklerin kabulü, özellikle SUK’un Körfez ülkelerinden, Arap milliyetçilerinden ve siyasal İslamcılardan ve ayrıca Türkiye’den destekleri düşünüldüğünde kolay görünmese de, imkansız olmadığı da açıktır. İki taraftan gelecek yaratıcı tavizler, KUK’un taleplerini karşılama yönünde önemli adımlara yol açabilir. Eğer her iki taraf taviz verme noktasında doğmatik yaklaşımlara sahip değilse, hem Kürt çıkarlarını ilerletecek hem de SUK’u Kürt partilerinin temsiliyle daha da genişletecek bir anlaşmanın getirecekleri düşünüldüğünde, kazancın her iki taraf için de kayıptan çok daha fazla olacağı muhakkak görünmektedir. SUK ve KUK arasında imzalanacak böyle bir anlaşmanın mutlak surette Türkiye ve BKH’nin desteği alması gerekmektedir. Bu tür bir anlaşma ve farklı dış güçlerin yardımının alınması ise ABD ve AB’nin arabuluculuğuyla mümkün olabilir. Bu bağlamda Amerikan, Fransız ve İngiliz dışişleri bakanlarının SUK ve KUK’a bir anlaşmaya ulaşmaları için yaptığı baskılar dikkate değer. Bu bağlamda ABD’nin hem Türkiye ile yakın ilişkide kalarak Suriyeli Kürtlerin isteklerine karşı hassas davranması noktasında hem de BKH ile sıkı bir irtibatla Türkiye içindeki PKK’nın terörist faaliyetlerine karşı Türk tarafına daha çok yardım etme konusunda daha istekli davranmasına yardım etmelidir. KUK ile SUK’un birleşmesi halindeyse silahlanma yolunu seçen PYD daha da izole olacaktır ki bu hem Ankara hem de Erbil’in çıkarınadır. Bu gelişmelerden ABD’nin çıkarı ise istikrarlı ve kapsayıcı bir Suriye muhalefetinin Esad sonrası döneme hazırlanması ve Esad rejiminin daha çabuk şekilde yıkılmasının da muhalefetin birliği ile daha kolay olacak olmasıdır.

ORSAM: Otadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (Rapor No: 111, Mart 2012)
 
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara