Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Nazlı ılıcak'tan Yiğit Bulut yorumu: Hayret verici

Sabah Gazetesi yazarlarından Nazlı Ilıcak Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e çarpıcı açıklamalarda bulundu.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-07-18 09:30:10

Nazlı ılıcak'tan Yiğit Bulut yorumu: Hayret verici

Nazlı Ilıcak'ın Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e yaptığı söyleşi şöyle:


Nazlı Hanım sizinle aslında bugün uzun uzadıya Türkiye’deki medyanın son tahlildeki durumunu konuşmak istiyorum. Çünkü birçok sancılı döneme şahit oldunuz, belki o sancılardan nasibinizi de aldınız. Ama önce haftalardır Türkiye gündemini meşgul eden Gezi eylemlerini sormak istiyorum, Türkiye, neyi yaşıyor günlerdir. Nedir bu eylemler, bitmek bilmeyen bu öfkenin nedeni, sadece bir ağaç mı?

Sadece ağaç değil, insanlar kendilerini ifade edebilmek için sokağa çıktılar. Parlamentoda muhalefet çok zayıf, dolayısıyla muhalif hareket yeterince temsil edilmiyor. Biriken bir öfke var. Buna mukabil iktidar çok güçlü. Biraz da ben yaptım oldu zihniyetiyle hareket ediyor. Tabii polisin kötü muamelesi de olayların genişlemesine yol açtı.


İKTİDAR BEN YAPTIM OLDU ZİHNİYETİYLE HAREKET EDİYOR

Başbakan Erdoğan, Gezi olaylarıyla ilgili tutumunu hiç değiştirmedi hep sert.. Hep sertti.. Peki, Başbakan Erdoğan’ın kızmakta haklı olduğu yanlar da var mı?


Gezi bir muhalif hareketti. Ayrıca, Erdoğan’ın şahsına yönelik bir öfke söz konusuydu. Erdoğan, Gezi eylemlerinde hep bir ard niyet, kötü niyet aradı. Hatta bunu bir darbe provası olarak bile gördü. Dolayısıyla kendi açısından kızmakta haklıydı.


Gezi olayları için “hükümeti yıkma” eylemi gibi yorumlar da yapıldı. Biliyorum garip bir soru olacak ama özellikle hükümet yandaşlarının düşüncesi bu yönde. Siz de Gezi Direnişi için, bir ’darbe’ girişimi vardı diyebilir misiniz?


Gezi eylemlerini dayanak yaparak, hükümeti yıpratmak, hatta sokakta alaşağı etmek isteyenler olabilir. Meselâ, Doğu Perinçek’e bağlı olarak faaliyet gösteren “Mustafa Kemal’in askerleri”. Ama genelde sokağa çıkanların hükümeti devirmek gibi niyetleri olduğunu söyleyemeyeceğim. Belki, AK Parti iktidarı son bulsa, memnun olacaklardır ama, niyet bu değildi. Özellikle darbe kışkırtıcılığı gibi bir misyon büyük çoğunluğa yüklenemez. Kaldı ki Gezi eylemleri Cumhuriyet mitingleri gibi organize olmadı; bireysel tepkileri bünyesinde barındırdı.


AK PARTİ’Yİ HEP DESTEKLEDİM, GEZİ’YE SEMPATİ DUYMAM MÜMKÜN DEĞİL

"Gezi olayları mihenk taşı oldu benim için” demiştiniz, sempati duydunuz sanırım siz de bu direnişe?


Harekete sempati duymadım; sadece anlamaya çalıştım. Muhalif bir hareket. Ben ise, AK Parti’yi hep destekledim. Dolayısıyla kolay kolay sempati duymam mümkün değil. Zira eylemcilerle aynı düşünce yapısını paylaşmıyorum. Bununla beraber, o bireyselliği sevdim. Dayatmalara karşı direnmeyi sevdim. Hatta ileride Allah korusun askeri müdahale teşebbüsleri olursa, artık sokağa çıkıp buna tepki göstermenin daha kolay olduğunu anladım.


GEZİ, CUMHURİYET MİTİNGLERİNDEN DAHA YARATICIYDI

Gezi olayları ile Cumhuriyet mitinglerinin benzer yönleri var mı sizce?


Gezi eylemlerini yapanların anne babaları muhtemelen Cumhuriyet mitinglerini desteklemiştir. Yapılan araştırmalar da, bu kişiler arasında AK Parti’ye oy veren ya da vermeyi düşünenlerin oranının % 1 ya da 2 mertebesinde kaldığını gösteriyor. Muhalif bir hareket ama, Cumhuriyet mitinglerinin arka planında Atatürkçü Düşünce Derneği gibi darbe yanlısı toplum örgütleri mevcuttu. Gezi, çok daha yaratıcı ve spontane idi.


GEÇMİŞTE GEZİ KADAR RENKLİ BİR EYLEM HATIRLAMIYORUM

Siz geçmiş dönemleri de biliyorsunuz, Türkiye, buna benzer olaylar hiç yaşadı mı, var mı Gezi’nin bir örneği daha. Yoksa bu bir ilk mi?


Mutlaka benzer eylemler Türkiye’de yaşanmıştır. Ama, Türkiye’nin sınırlarını aşan, uluslararası camiayı da etkileyen böylesi renkli bir olayı hatırlayamıyorum. Demokrat Parti döneminde üniversiteli gençlik sokağa dökülmüştü ve Tahkikat Komisyonu’na karşı direnmişti. Belki onlarla bir paralellik kurulabilir.


Hükümeti korkuttu mu sizce bu büyük direniş?


Hükümet, Gezi eylemlerini, iktidarına yönelik bir tehdit olarak gördü. Bir güç savaşına girişti. Gerçekten korktu mu? Yoksa, hakikati perdelemek için mi komplo teorilerine sarıldı? Tayyip Erdoğan’ı darbe söylemiyle korkutanlar oldu mu? Bunu tam bilemiyorum.


ERDOĞAN GEZİ’DEN DERS ALDI

Peki etkiler mi iktidarı, ilerleyen süreçte. Hatta seçimlerde?


Erdoğan her ne kadar açıkça ifade etmese de, ders aldı. Seçimlere kadar partisini konsolide edebilir. Ekonomik ve siyasi istikrar korunduğu takdirde, oy yüzdesi fazla etkilenmeyebilir. Mamafih seçimlerde “iktidara ders vermek” gibi bir gayret de ortaya çıkacaktır.


Gezi bize pahalıya mal oldu. 6 can gitti. Ve hepsi de şiddet kurbanı oldu. Bu da çok acı ve sorumlular hala cezalandırılmadı. Bununla ilgili yorumunuz ne?

Sorumluların cezalandırılamaması üzücü. Zaten bu kadar kısa süre içinde cezalandırılamaz da. Mamafih, kimi polis hakkında soruşturma açıldı. Fakat failler tam olarak tesbit edilemiyor. Türkiye’nin bu konuda iyi olmayan bir sicili mevcut. Güvenlik güçlerinin cezalandırılması konusunda hayli yavaş hareket ediyoruz. Çoğu vakada da yapanın yanında kâr kalabiliyor.


Şehrin göbeğine inen palalılar beni ürpertti. Ya sizi. Ne hissettiniz? Bu neyin ya da kimin cesareti ?


Pala hareketini esnafın isyanı olarak sunuyorlar. Bölgedeki esnaf çok zarar gördü; büyük maddi kayba uğradı. O bakımdan yaptığı tabii ki tasvip edilemez ama, böyle fevri bir davranışta bulunmuş olabilir. Buna kimsenin cesaret verdiğini sanmıyorum.


Faiz lobisi, dış mihraklar ve Zello örgütü... Siz inanıyor musunuz bunlara?

Faiz lobisine, dış mihraklara, Zello örgütüne inanmıyorum. Komplo teorileri gerçekleri perdeler. Doğru muhakeme etmeyi zorlar. Brezilya’daki ya da Mısır’daki olayları da, CNN İnternational uzun uzadıya verdi. Dış basında da yer aldı. Sadece Türkiye’ye has bir ilgi değil. Kaldı ki, Türkiye, Avrupa Birliği’ne aday bir ülke. Üstelik Tayyip Erdoğan sayesinde çok daha fazla mesafe alındı. Güçlü ekonomisiyle dikkat çekti. Neden Erdoğan iktidarını devirmek istesin yabancılar? Ayrıca, “Faiz Lobisi” diyorsunuz. Ellerinde düşük faizli bono bulunan bankalar faiz artınca zarar etti. Borsa’ya yatırım yapan yabancılar, Borsa düşünce para kaybetti. Bu gelişmelerden ne çıkarları olabilir ki! Zello ise, bir akıllı telefon uygulaması.


Sanırım siz de Zello örgütüne dahildiniz, nasıl gidiyor örgüt çalışmaları (şakaydı tabii) ama bu çok ciddiye de alındı değil mi?


İsmini duyunca ben de girdim. Çeşitli gruplar var. İsteyen o kendisi de grup kurabiliyor. Hepsi Gezi eylemleriyle ilgili değil. Bir nevi sohbet odaları.


POLİS DE İNSAN... ANLAMAK GEREKİR

Son bir soru daha Gezi’deki polis şiddeti oldukça tartışıldı. Sizce de polise paramiliter damgası mı vuruldu?


Polis şiddetini kınıyoruz ama, onlar da insan; onları da anlamak gerekir. 24 saat mesai... Sürekli hakarete uğruyorlar; tehdit ediliyorlar. Onların da işi zor. Polise milis güçleri diyemeyeceğim. Tabii ki çok yanlış yaptılar fakat, aldıkları talimat “Her halükârda meydanı boşaltacaksın” olunca başka nasıl davranabilirler?


HERKES KENDİSİNİ OTOSANSÜRE ZORLUYOR

Son soru demiştim ama bu soruyla aslında esas konuya gireceğiz. Medyanın bu olaylarda tutumu epey tartışıldı. Mesela bir Penguen metaforumuz oldu. Nasıl Penguenlerle aranız ve sizce medyanın buradaki en büyük yanlışı neydi?


Medya ilk gün nasıl yayın yapacağını şaşırdı. İlk defa böyle bir olayla karşı karşıya kalmıştı. Ehemmiyetini tam kavrayamadı. Sonradan ciddi yayınlar gerçekleştirdiler ve meydanın havasını yansıtmayı başardılar. İlk gün mütereddit davranmalarında sindirilmiş olmalarının tesirini de görüyoruz. Herkes kendisini otosansüre zorluyor.


GEZİ EYLEMCİLERİNİN MEDYAYA YÖNELİK TAVRI DOĞRU DEĞİL

Mesela NTV büyük tepkiler aldı. Bina önünde eylemler bile yapıldı. Canlı yayın aracı parçalandı. Hatta onlar da bu protestoyu canlı yayınladı. Siz de sıradan bir vatandaş gözüyle izleseydiniz bu kanalı bu kadar çok kızar mıydınız. Tepkilerin elbette bir haklılık payı vardı diyebiliyor musunuz?

Medyaya yönelik Gezi eylemcilerinin tavrını da onaylamıyorum. NTV’nin canlı yayın aracının yakılması, parçalanması doğru değil. Diyelim ki NTV hükümeti tutuyor. Özgürlüğe inanıyorsak, her türlü tavır muteberdir. Sadece sizin gibi düşünenlere hayat hakkı vermek demokrasi değildir.


PENGUENE TAKILMAK DOĞRU DEĞİL

CNNTÜRK’ün Genel Yayın Yönetmeni olsaydınız Penguen belgeselini o saatlerde yayınlar mıydınız?


CNN Türk penguen dizisini oynattı ilk gün ama, ertesi gün iptal etti. Ve sürekli Gezi’yle ilgili haberler yaptı. O bakımdan penguene takılıp kalmayı doğru bulmuyorum.


MEDYA ÜZERİNDE BİR BASKI VAR

Medya neden böyle? Sanki bir sindirilmişlik.. Bir sıradanlık.. Bir korkaklık var?


Türkiye’de basın üzerinde hiç baskı olmadığı söylenemez. En azından böyle bir iklim var. İşini kaybeden arkadaşlarımız var. Hükümetten çekinen patronlar var.


SABAH’TA BANA FAZLA BİR MÜDAHALE YOK

Sabah Gazetesi’ni önce sokaktaki bir vatandaş olarak ardından da oranın yazarı kimliğinizle değerlendirmenizi istiyorum. Size göre bu gazetenin manşetleri tatmin edici mi? Gezi olayları sebebiyle dünya ayaktaydı, dış basın bile bu olayları neredeyse manşetlerden verdi. O sabah uyandığımızda Sabah Gazetesi’nde tek bir sütün bile yoktu, bu durumu garipsediniz mi, sanki Dominik Gazetesi gibiydi ya da Uganda?


Ben Sabah gazetesinde böyle bir baskıyı üzerimde çok fazla hissetmiyorum. NTV için söylediğimi burada da tekrarlıyorum. Sabah Gazetesi’nin belirli bir politikası olabilir ve bunu manşetlerine yansıtabilir. Beni ilgilendiren kendi köşem. Bana da fazla bir müdahale yok.


HINCAL ULUÇ’U İSTİFADAN BEN VAZGEÇİRMEDİM

Gazetenizin yazarlarından Hıncal Uluç, Taksim’de başlayan olayların ardından İstanbul’da gördüğü manzaraya rağmen gazetesinde hiçbir haberin çıkmamasından dolayı istifa kararı verdiğini ancak sonradan sizin gibi birkaç yazar sayesinde vazgeçtiğini söyledi. Neden vazgeçirdiniz? Nasıl vazgeçirdiniz peki. Hıncal Bey, bildiğim kadarıyla kararlarından kolay kolay vazgeçmez, taviz vermez?


Hıncal Uluç’u ben vazgeçirtmedim. O gazeteye bir tepki duymuş, “Neden haberler verilmedi” diye. Ama sonra, köşe yazılarını okuyunca, müdahale edilmediğini anlayıp, vazgeçmiş.


HİÇ İSTİFA ETMEYİ DÜŞÜNMEDİM, SABAH’TA ÇALIŞMAKTAN MEMNUNUM

Peki, siz bir gazeteci olarak istifa etmeyi düşünmediniz mi. Gazetenizin yayın politikası sizi rahatsız etmiyor mu? Yazı işleri ile hiç bu konuda muhatap oluyor musunuz?

Ben hiç istifa etmeyi düşünmedim. Sabah gazetesinde çalışmaktan dolayı memnunum. Gazetenin yayın politikasını ben belirlemiyorum. Belirleseydim daha farklı davranırdım. Ama, neticede yayın çizgisine yönetenler karar verir. Beni ilgilendirmez ve rahatsız etmez. Herkesin tercihine saygı duyuyorum.


SABAH’IN YAYIN ÇİZGİSİ BENİ RAHATSIZ ETMİYOR

Siz gerçekten özgürce ve tarafsız yazdığınızı düşünüyor musunuz. Yandaş ve candaş meselesi ile tanıştık son yıllarda.. Sabah da en büyük yandaş medya organlarından biri olarak lanse ediliyor, bazı kesimlerce, size göre durum ne?


Ben özgürce yazıyorum. Kimse tarafsız değil. Yorum yapıyoruz. Netice itibariyle kendi görüşlerimizi okurumuzla paylaşıyoruz; olaylara kendi penceremizden bakıyoruz. Haberler tarafsız bir biçimde verilir; yorumlar tarafsız olmaz. Daha doğrusu size tarafsız gibi geleni, ben taraf olarak görürüm.


KİMSE TARAFSIZ DEĞİL, BEN SADECE VİCDANIMA GÖRE YAZIYORUM

Size de yandaş diyorlar, rahatsız oluyor musunuz bu nitelendirmeden?


Ben sadece vicdanıma göre yazı yazarım. Kimsenin sonuna kadar destekçisi olmam. Yanlış gördüğüm şeyleri eleştiririm. Netice itibariyle 28 Şubat sürecinden beri Milli Görüş camiasındaki insanlarla birlikteydim; aynı saftayız. Muhalefette de onları destekliyordum. İktidar olunca caymam için bir sebeb yoktu. Fakat Gezi olaylarındaki tavrı onaylamadım. Ve bunu açıkça da yazdım. Daha önce de, AK Parti iktidarına yönelik bir çok eleştirim oldu. Meselâ, 4+4+4’ün bir oldu bittiyle getirilmesi; alkol sınırlaması; Çamlıca’ya camii vs. gibi konular. Başkanlık Sistemine karşı çıktım. Medyaya yönelik baskıları onaylamadım. Bunun yanı sıra, AK Parti hükümetinin gerçekleştirdiği büyük hamleleri de hiçbir zaman inkâr etmedim.


HER DEVRİN GAZETECİSİ DEĞİLİM, BUNU SÖYLEYEN GEÇMİŞİ BİLMEYEN DÜNKÜ ÇOCUKLAR

Bazıları da size ’dönem’ gazetecisi diyor. Yani her devrin insanı. "Her hükümetin yanında, kim başa gelirse onu destekleyen bir gazeteci" deniliyor size doğru mu?


Bana dönem gazetecisi ya da “her devrin insanı” diyenler, geçmişi bilmeyen dünkü çocuklar. Çünkü ben, yazı yazmaya başlayınca Demokrat Parti’nin devamı olan Adalet Partisi’ni tuttum. Süleyman Demirel, 12 Eylül darbesiyle devrildi. Devrik Demirel’in yanında yer aldım. Onun hakkını vermek istemeyen Özal’a karşı şiddetli bir muhalefet yürüttüm. Özal’ın iktidarı döneminde hep muhalefetteydim. 28 Şubat’ta hep muhalefetteydim. Dindarlara sahip çıktım; bu yüzden Akşam gazetesinden atıldım. Zaten muhalefet partisi milletvekili oldum; Fazilet Partisi’nden seçildim. Cadı avında Merve Kavakçı’nın yanındaydım. Anayasa Mahkemesi, Fazilet Partisi’ni kapatırken, ben de siyasetten men edildim. 2 yılın sonunda milletvekilliğim de bu şekilde düşmüş oldu. Bana “her devrim insanı” diyenler varsa, ya art niyetli, ya da geçmişi bilmeyen kişiler.


"DÖNEK" LAFI BANA UYMAZ, KABUL ETMİYORUM

Siz yönelik eleştiriler de hiç haklılık payı görebiliyor musunuz?


Bana yönelik bazı eleştirilerde haklılık payı olabilir fakat, “her devrin adamı” ya da “dönek” hiçbir zaman bana uymaz.


Bazı gazeteciler Başbakan’ın sanki avukatı gibi, bazıları da sanki muhalefet partisi liderliğine soyunmuş gibi, Allah aşkına böyle bir gazetecilik şekli var mıdır?

Ben gazetecileri, Başbakan’ın avukatı ya da muhalefet lideri gibi görmüyorum. Herkesin bir siyasi tavrı olabilir. Kendini bir lidere ya da bir siyasi görüşe daha yakın hissedebilir. Ancak yapması gereken şey, haber yazıyorsa objektif duruşunu korumak; röportaj yapıyorsa, muhatabını kayırmadan soruları sormaktır. Yorum yapanlar ise, kendi düşüncelerini ve dünya görüşlerini yansıttıkları için, objektif değil sübjektif davranabilirler.


ERDOĞAN’I SEVİYORUM, LİDERLİĞİNİ BEĞENİYORUM

Başbakan Erdoğan’ı seviyor musunuz, bir de liderliğini nasıl buluyorsunuz?


Erdoğan’ı seviyorum. Liderliğini de beğeniyorum.


ERDOĞAN’IN MEDYAYA ÇATMASINI SEVMİYORUM FAZLA FEVRİ VE DUYGUSAL


Erdoğan’ın en sevmediğiniz yanı ne? Medyaya büyük bir baskı uyguladığı doğru mu, var mı gazeteciler üzerinde büyük bir egemenliği gerçekten Erdoğan’ın?

Fevri ve duygusal olmasını; durup durup medyaya çatmasını beğenmiyorum. Bir korku iklimi yaratıyor medyayı hedef alınca. Zaten bu yüzden medya kendi kendine otosansür uyguluyor.


TÜRKİYE SUSKUN BİR ÜLKE DEĞİL

Bu arada gazeteler ve TV programlarını nasıl buluyorsunuz. Tek seslilik mi hakim sanki, mesela bir çok gazete noktasından virgülüne aynı manşetle çıkabiliyor son zamanlarda. Bu pişti olma meselesi de değil sanırım, zira bu son zamanlarda oldukça tekrarlandı?


Gazetelerde çok seslilik olduğunu düşünüyorum. Muhalefeti temsil eden de çok sayıda gazete var. İsteyen onları okusun. Ama onların çoğu, muhalefet yapma adına gerçekleri çarpıtıyor. Yazılı basından ziyade televizyonlar daha canlı. Televizyonda her şey söyleniyor ve çetin tartışmalar yaşanıyor. Türkiye suskun bir ülke değil.


YİĞİT BULUT’UN BAŞDANIŞMAN OLMASINI OLUMLU BULMUYORUM, BAŞBAKAN’A ÜZÜLDÜM, HAYRET VERİCİ...

Yiğit Bulut’un Başbakan’ın Başdanışmanı olmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz. Yiğit Bulut’un geçmişten bugüne değişimi de hayli düşündürücü değil mi?


Yiğit Bulut’un Başdanışman olmasını olumlu karşılamadım. Başbakan’ın adına üzüldüm. Çünkü bir lâf vardır. Onu biraz değiştirerek ifade edeyim: “Danışmanının ismini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” AK Parti hakkındaki kapatma davasını bile olumlu karşılayan, Tayyip Erdoğan’ı yerden yere vuran bir kişinin, 2009’da radikal bir dönüş yapması hayret vericiydi. Danışman olması da, aynı derecede hayret verici.


Siz de ister miydiniz böyle bir görev?

Ben böyle bir görevin gazeteciliği olumsuz etkilediğini düşünüyorum. İşimden memnunum, böyle bir görev istemezdim. Kaldı ki, danışman diyorlar ama, sanıyorum hep nabza göre şerbet verenleri seçiyorlar.


MEDYA ÖRGÜTLÜ DEĞİL, SENDİKA YOK

Son dönemde onlarca gazeteci işten atıldı. O gazeteciler bunun iktidar baskısıyla yapıldığı görüşünde. Meslektaşlar neden böyle günlerde birbirine kenetlenmez, destek olmaz?


İşten atılanların bazıları iktidarın baskısıyla atılmıştır muhakkak ki. Bazılarında ise, patron yollarını ayırmıştır. İşini kaybedenlere bir çoğumuz çeşitli vesilelerle destek vermeye çalıştık. Ama onun ötesinde bir kenetlenme (iş bırakma eylemi gibi) bir durum Türkiye’nin bugünkü şartlarında gerçekleşemez. Çünkü, medya örgütlü değil. Basın yayında sendika yok.


İKTİDAR BASKISIYLA ÇOK KEZ İŞİMDEN OLDUM

Peki siz hiç iktidar baskısıyla işinizden oldunuz mu, ya da buna benzer bir olay yaşadınız mı?

Ben iktidar baskısıyla işimden çok oldum. Özal döneminde kendi gazetemde yazı yazamadım. 28 Şubat’ta Akşam gazetesinden uzaklaştırıldım. Televizyondaki tartışma programlarına hiç çağrılmadım. Zaten sonunda da 2 yıl milletvekilliği yaptım ve Fazilet Partisi’nin kapatılmasına, laikliğe karşı odak haline gelmesine sebebiyet verdiğim gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesi kararıyla parlamentodan atıldım.


MUHALİF OLMADIĞIM İÇİN BASKI YOK ÜZERİMDE

28 Şubat dönemiyle şimdiki dönem.. Şu an ki medya benziyor mu? O dönemde de baskı varmış şimdi de ne de olsa...


28 Şubat sürecinde çok baskı vardı; Özal döneminde de. Mutlaka bu dönemde, üzerinde baskı hissedenler mevcuttur. Ben, muhalif bir gazeteci olmadığım için böyle bir baskıyı pek fazla hissetmemekle birlikte, meseleye başkaları açısından bakmak gerektiğine inanıyorum. Muhalefet edenler baskı hissediyorlarsa, onların sözüne itibar etmek gerekir.


ŞARAP İÇERİM... MAHALLE BASKISI HİSSETMİYORUM

Dindar kesime hitap ediyorsunuz daha çok, peki elinize rakınızı alıp rahatça bir ortama girip öyle poz verebilir misiniz, buna engel bir mahalle baskısı var mı?


Rakı içmem. Ama rakı içilen ortamlarda bulunurum. Ara sıra şarap içerim. İçmeyenlerin yanında da eğer arzu ediyorsam içerim. Böyle bir mahalle baskısı hissetmiyorum.


Dört Bir Taraf programın ismi.. Ne kadar garip sanki her birinizin zaten bir yerin tarafı olduğunu anlatıyor bu isim, medyanın ruhunu sergiliyor sanki bizlere?

Dört Bir Taraf bir tartışma programı. İnsanlar aynı düşüncede olsa, tartışma programı olmaz. Ama zaman zaman, belli konularda ben de muhalif fikirler söyleyebiliyorum. Buna mani bir hal yok.


NAGEHAN’I SEVİYORUM

Nagehan ile zaman zaman zıtlaşıyorsunuz, sizin de sinirlerinizi zıplattığı oluyor mu ekran başındaki izleyicileri olduğu gibi?


Nagehan çok sevdiğim genç bir arkadaşım. Farklı fikirlerden dolayı kimseye kızmam; tabii nezaket muhafaza edildiği takdirde. Demokrasiye inanılıyorsa, farklı düşüncelere de saygı göstermemiz gerekir.


NAGEHAN VE RASİM’İ SEVİMLİ BULUYORUM

Nagehan’ın gerçekten bulunduğu konumu hakkettiğini düşünüyor musunuz?


Nagehan’ın bulunduğu konumu fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Kendini fevkalade yetiştirmiş, akıllı, okuyan ve güzel bir hanım. Ben ayrıca, hem eşini, hem onu çok seviyorum, çok da sevimli buluyorum.


Nagehan Alçı’yı da yarın bir gün Başbakan danışmanı olarak görürsek şaşırır mısınız?


Danışman da olabilir, milletvekili de seçilebilir. Mesleğinde daha önemli noktalara geleceği düşüncesindeyim.


YAZILANLARI ÖNEMSEMİYORUM: İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR

Son dönemde Yeni Şafak yazarı Cem Küçük, sizinle ilgili ilginç yazılar kaleme alıyor. Başbakan Erdoğan ile Fethullah Gülen Hoca’nın arasını açmak istediğiniz iddia ediliyor.. Neden bu yazıları kaleme alıyor Sayın Küçük?


Aksine ben Cemaat’le hükümetin arasını hiçbir zaman açmak istemedim. 7 Şubat olayı sonrasında AK Parti’yi tutan bir çok gazeteci, Cemaat’in savcı ve polis kanalıyla Erdoğan’ı hedef aldığını söyledi; bu görüşe hiç katılmadım. 7 Şubat’ı Başbakan’ı tasfiye etmeye yönelik bir hareket olarak görenler ve gösterenler, Cemaat’le hükümetin arasını açtı. Gezi olaylarındaki duruşum sebebiyle, AK Partili bazı kalemlerin bana hücum ettiğini görüyorum. Bahsettiğiniz kişi de onlardan biri. Diyor ki, “Komplo Teorisi isimli programıma çıktı; beni nasıl hatırlamaz” Bir zaafımı itiraf edeyim. İnsanları kırmamak için, ısrar karşısında, davetlerini kabul ediyorum. Aksi takdirde, kendilerine değer vermediğim kanaatine kapılırlar diye düşünüyorum. Herhalde, o programa da böyle bir duyguyla, bir meslektaşımı incitmeyeyim, kırmayayım diye katıldım. Yazılanları önemsemiyorum. İt ürür, kervan yürür.


CEMAAT’LE HÜKÜMETİN ARASINI HİÇ BİR ZAMAN AÇMAK İSTEMEDİM

Erdoğan ve Gülen arasında peki yıllardır dillendirilen o gerginlik var mı sahiden. Yani cemaat -iktidar çatışması. Bu artık bir şehir efsanesine döndü, herkes merak ediyor ne olduğunu?


Fethullah Gülen, Erdoğan’ın bazı öfkeli sözlerini ya da “Ben yaptım oldu” tavrını, üstü kapalı bir biçimde zaman zaman eleştiriyor. Çünkü onlar bir siyasi parti değil. AK Parti’ye mensubiyetleri de yok. Doğru bulduklarını destekler, yanlış gördüklerini eleştirebilirler. Bunda kızacak bir şey yok.


BAŞBAKAN’IN BENİ CİDDİYE ALMADIĞINI SANMIYORUM

“Başbakan sizi son 5-6 yıldır ciddiye almadığı için, umursamadığı için ona kızgınsınız. Gezi dahil bulduğunuz her fırsatı Başbakan aleyhine kullanıyorsunuz. Meşru hükümeti adeta sorguluyorsunuz. Benim derdim bununla. Seçimle gelen seçimle gider Nazlı hanım, istihbaratçılarla değil.” diyor Yeni Şafak Yazarı sizin için, bunlar ne kadar ağır ifadeler böyle, neden hedef sizsiniz?


Başbakan’ın beni ciddiye almadığını sanmam. Zaten mühim olan okur kitlemin ciddiye alması. Çok şükür bugüne kadar ayakta kalabildiğime göre, bunu başarmış sayıyorum. AK Parti iktidarı seçimle geldi, tabii seçimle gidecek veya seçimle iktidarını sürdürecek. Bu konuda en çetin mücadeleyi ben verdim. Sadece 28 Şubat’ta değil, 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 2008’de AK Parti’ye kapatma davası açıldığında, hep AK Parti’nin yanında yer aldım. 27 Nisan e-muhtırasına şiddetle karşı çıkan kalemlerden biriydim. O zaman AK Parti’nin mağduriyet dönemiydi. Bugün böyle bir mağduriyetle karşı karşıya olduklarını sanmıyorum. Komplo teorilerine inanmıyorum. Zaten hedef olmamın sebebi de bu olsa gerek.


Şu an Meclis’te olmayı ister miydiniz?

Şu anda Meclis’te olmayı hiç istemezdim. Televizyonda program yapmak ve Sabah gazetesinde yazı yazmaktan çok memnunum.


AK PARTİ’DE VEKİL OLSAYDIM MEDYAYA TAVRIM HOŞGÖRÜLÜ OLURDU

AK Parti’den vekil olsaydınız, medyaya karşı tutumunuz ne olurdu?

AK Parti milletvekili olsaydım, mutlaka medyaya karşı daha hoşgörülü olunması gerektiğini söylerdim.


Yazılarınız nedeniyle geçmişte sık sık mahkeme salonlarında boy gösterdiniz. Milli Güvenlik Konseyi’nin 52 sayılı bildirisine aykırı davranmaktan üç ay hapis cezasına çarptırıldınız neler yaşadınız o dönem ve sanki yaşadıklarınız bu dönemdekinden çok da farklı değil, benzerlerini şimdi başka isimler yaşıyor?

12 Eylül döneminde siyasetçilerin görüşlerini yazmak, desteklemek, hepsi suçtu. 52 sayılı bildiri böyle bir şeydi. O bakımdan bugünle hiçbir zaman mukayese kabul etmez. Bugün yargılanan gazeteciler –Kürt gazetecileri istisna tutarsak- darbe işbirlikçiliğiyle suçlanıyorlar. Belki haksız yere suçlanıyorlar ama, haklarındaki iddia bu. 12 Eylül döneminde ise “Neden Adalet Partisi ile CHP’yi kapattınız” demek bile suçtu. 1982 Anayasası referanduma sunulduğunda red oyu verilmesini savunmak yasaktı.


Var mıdır Sağmacılar Ceazevi’nde unutmadığınız bir anınız. İyi ya da kötü?

Sağmalcılar Cezaevi’yle ilgili anılarımı “12 Eylül Kazanında Bir Gazeteci” (Doğan Kitap) kitabımda yayınladım. Arzu ederseniz orada bulabilirsiniz.


FAZLA İÇKİ İÇME ALIŞKANLIĞIM YOK


Fazilet Partisi’nden milletvekili adaylığınız gündeme geldiği sırada barlarda çekilen fotoğraflarınız basına yansımıştı, şimdide seçimler öncesi siyasilerin porno kasetleri yayınlanıyor aynı şeyler mi?


Barlarda çekilen dediğiniz o fotoğraf, oğlumun işlettiği “Alem” gece kulübünde çekilmişti. Yoksa fazla içki içme alışkanlığım yok. Zaten, ben neysem oyum. Kendi kişiliğimi saklayarak bir yerlere ulaşmayı hiç düşünmedim. Porno kaset meselesi tabii ki çok daha farklı bir durum. Kabul edilemez.


Bir kupon hadisesi vardı Akşam Gazetesi’yle ilgili. O işin aslı astarı, mağdurları kimdi, çünkü bugün hala o konu merak ediliyor. Geçmiş geçmişte kaldı ama yine de merakımı af buyurun. Gazetecilik böyle bir şey işte.


Akşam gazetesi meselesini defalarca açıkladım. Kuponlarını eksiksiz tamamlayanlara Akşam gazetesi televizyonlarını dağıttı. Zaten Mehmet Ali, gazeteyi bütün hak ve vecibeleriyle birlikte Mehmet Emin Karamehmet’e satmıştı. Dolayısıyla muhatap Karamehmet’ti. Mehmet Ali’nin gazeteyle bir ilişkisi kalmamıştı. 28 Şubat sürecinde beni yaralamak için Mehmet Ali’yi hedef aldılar. Hakkında birkaç dava açıldı, hepsinden de beraat etti. Özellikle bu soruyu sormuş olmanızdan dolayı çok memnunum. Davalarla ilgili geniş bilgiyi son yayınlanan “Demokrasiye İnce Ayar/28 Şubat Arşivi” (Doğan Kitap) kitabıma da koydum.

Haber Ara