'Gezi'de polisin attığı demir bilye ile gözünü kaybetti
Gezi Parkı eylemine katılan ve polisin kullandığı demir bilyelerle gözünü kaybeden 38 yaşındaki ve bir çocuk sahibi olan kırtasiyeci Volkan Kesanbilici, polisin Taksim’deki müdahalesinin 1’inci günü 31 Mayıs’ta yaşadıklarını anlattı. Kesanbilici, polisin kullandığı demir bilyenin gözünde, beynine ulaşmadan parçalandığını söyledi. Yaralanmasının ardından taksilerin “ölür bu” diyerek kendisini almadığını, ameliyat olmak için hastane hastane dolaştığını söyledi.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-13 11:35:56
Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman’a konuşan Volkan Kesanbilici, 31 Mayıs gecesinde yaşadıklarını anlattı. Ayşe arman, Kesabilici’nin durumunu, “Gezi tanıklıkları Volkan’la devam ediyor. O aslında bir kırtasiyeci. Gezi’nin ilk gününde uygulanan orantısız şiddeti protesto etmek ve gençlere destek vermek için Taksim’e geliyor. Ve orada çıkan arbedede, polisin attığı mermiyle sol gözünden vuruluyor. İki kez ameliyat oluyor. İkinci ameliyatta, gözünden içinden demir bilyeler çıkarılıyor. Bir kısmı alındı, bir kısmına beyne yakın olduğu için dokunulamıyor. Sadece plastik mermi kullandığını söyleyen polisin, bu demir bilyelerin nereden geldiğini açıklaması gerekiyor” diye tarif etti.
‘İnsani bir tepkiydi’
Taksim’e gelmeye Lobne Allami’nin vurulmasıyla karar verdiğini söyleyen Kesanbilici, “Çok etkiledi o olay beni, inanılmaz üzüldüm. Dükkânı, normalde akşam 9’da kapatıyorum ama o gün dayanamadım, saat 6’da çıktım ve Taksim’e gittim. Direnişçilere destek olmak istedim, tamamen insani bir tepki. 7 buçukta Taksim’deydim… Kardeşim ve arkadaşlarım önceden gitmişti, İstiklal’de onları buldum” dedi.
“Amacımız çatışmak değil, Gezi’ye destek vermekti. Ama bir anda vuruldum” diye sözlerine devam eden Kesanbilici gözünü kaybettiği anı şöyle anlattı:
“Barikatın üstünden bir akrep üstümüze doğru gelmeye başladı. Hatta bir an barikatın üzerinde asılı kaldı. Siyah bir akrepti. Sonradan insanlar, ‘Siyahsa, Terörle Mücadele’nindir dediler. Bu tür ayrıntıları bilmiyorum ben. Korku filmlerinden fırlamış bir sahne gibiydi. Her yer karartılmıştı, akrebin ışığı projektör gibi yüzümüze vuruyordu. Acıyı hissettiğim an, işte o andı. Elimi yüzüme götürdüğümde, kanı fark ettim…
Ben sadece vurulduğumu idrak ettim. Gözüme isabet ettiğini önce anlamadım. O kadar çok kan vardı ki yüzümün büyük bir bölümünün parçaladığını zannettim. Tek düşüncem de, yere düşmemekti. Çünkü yere düşürsem bitti, beni kimse kurtaramaz diye geçti aklımdan. Polis öyle bir orantısız güç kullanıyordu ki, tarifi yok. Yüzümden kan gelmeye devam ediyordu, ‘Az zamanım kaldı, burada bayılmayayım’ dedim ve yardım istedim.
Herkes can havliyle bir yerlere dağılmıştı. Tanımadığım insanlar koluma girdiler ve beni apar topar sakin bir yere götürdüler. Yüzüme bakıp verdikleri tepkiden anladım ki, durumum vahim. Sonra bir gözümün görmediğimi fark ettim. Kardeşimi aradılar, olduğumuz yere geldi.
İlk müdahale, Tarlabaşı’ndaki bir otelde gönüllü doktorlar tarafından yapıldı. Çok fazla alet edevat yoktu. “Durum ciddi. Bir an önce Taksim İlkyardım’a gidin” dediler. Ama ne mümkün! Burnumuzun dibindeki Taksim İlkyardım’a 45 dakikamızı aldı, çünkü polis bütün yolları kapatmıştı. İnanılmaz kan kaybediyordum. Pansuman filan da hak getire. O kadar kötü bir haldeydim ki, taksici herhalde yolda ölürüm diye almak istemedi, zorla arabasına bindik.”
‘Ya oğlumu bir daha göremezsem?’
Taksim’e gittiği ve gözünü kaybettiği için asla pişman olmadığını söyleyen Kesanbilici o anda tek düşüncesinin oğlunu bir daha görememesi olduğunu belirtti.
Kesanbilici “Üç yaşında bir oğlum var. ‘Ya onu bir daha göremezsem?’ diye düşündüm. İkinci düşünce de ‘Hadi diyelim hayatta kaldım, yüzümdeki tahribat, benden korkmasına sebep olur mu?’” diye konuştu.
‘Sabaha kadar hastane hastane dolaştık’
Yaralanmasının ardından, polisin bütün yolları kesmesinden dolayı, 10 dakikalık yolu 45 dakikada geçerek Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne ulaştığını anlatan Volkan Kesanbilici hastane hastane dolaştığını, o saatte ameliyat olabilecek bir hastane aradığını şöyle anlattı:
“Yüzümde, gözümde bir sürü kesi vardı, dikiş atıldı. Film çekildi. ‘İçeride bir yabancı cisim görünüyor. Ne olduğunu anlayamıyoruz. Müdahaleye ihtiyaç var ama burada mümkün değil’ dediler. Yabancı cisimden dolayı, bu ameliyata, göz doktorunun, kulak burun boğaz doktorunun ve beyin cerrahının birlikte girmesi gerekiyormuş. Bu da ancak tam teşekküllü bir hastanede olabilirmiş. ‘Bir an önce öyle bir yere ulaşın ve bu ameliyatı yaptırın’ dediler. O saatten sonra bir de hastane arama maratonumuz başladı.
‘Hayati tehlikesi var’ raporu değiştirilmeye çalışıldı’
İstanbul gibi bir metropolde ne devlet ne de özel hastaneler arasında böyle bir yer kolay bulunuyor. Göz hastaneleri de, gece bu ameliyatları yapmıyormuş. Gecenin bir yarısı hastane arıyoruz. Tam rezillik. Türk Tabipler Birliği’ne soruyoruz, arkadaşlarımızı arıyoruz. Taksim İlk Yardım bile, ‘Şurada yaptırabilirsiniz’ diyemiyor. Zaten ambulans istedik, o da gelemedi. N’apalım, n’apalım derken, kendi imkânlarımızla Çapa’ya gitmeye karar verdik.
Çapa’da sabaha kadar böyle bir müdahalenin mümkün olmayacağını söylediler. Yine telefon trafiği başladı. Bu sefer, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma’ya gittik. Ameliyata alınacakmışım gibi tahliller yapıldı, filmler çekildi.
Derken sabah oldu. Bir ara kardeşim ve arkadaşlarım tahlil sonuçlarımla uğraşıyordu, ben de bir yerde sırt üstü yatıyorum. Bir gözüm kapalı olduğu için diğerini de açamıyorum. Açarsam, yaralı olan da açılıyor ve canım çok acıyor. Biri yanıma geldi, sesini duyuyorum, ‘Geçmiş olsun. Gezi’de mi oldu?’ dedi. Zorla açtım gözümü, baktım hastanenin bekçisi. Sevecen bir tavrı vardı. Kardeşim de karnımın üzerine filmlerimi, raporlarımı bırakmış. Bekçi, oradan bir evrağı alarak, ‘Ben bunu bir hocama göstereyim’ dedi ve koşarak gitti. O esnada durumu çaktım ben. Hemen kardeşime ve arkadaşlarıma seslendim. ‘Bakın, aldığı adli rapor mu?’ diye. ‘Evet’ dediler. ‘Bekçiyi yakalayın!’ diye bağırdım. Çünkü Okmeydanı’ndaki acil doktoru, ‘ölüm riski vardır’ raporu vermişti. Sanırım bu, problem olmuş. Bekçiyi bulduklarında, yanında sivil bir komiser vardı. Acilin şefini ve diğer doktorları sorgular nitelikte, ‘Niye ölüm tehlikesi vardır raporu verdiniz’ gibi bir konuşma yapıyormuş. Muhtemelen raporu, sümen altı yapmaya çalıştılar. Allah’tan geri aldık.
Bekçiye, ‘Neden aldın?’ dediğimizde, ‘Eksik vardı’ diye geveledi. Oysa eksik olmadığını biliyoruz. Dava açmayı düşündüğümüzden Tarlabaşı’ndaki kolluk kuvvetinin numarasına kadar her şeyin kayıtlı olmasına dikkat etmiştik. Eğer o raporu, sumen altı etselerdi, doktorlara yapılan baskının ardından ikinci adli rapor, ‘Hayati tehlikesi vardır’ diye verilmeyecekti belki…
Okmeydanı’nın fiziki koşulları iyi olmadığı için biz yine Çapa’ya döndük. Göz bölümü baktı ama istedikleri gibi müdahale edemeyeceklerini söylediler çünkü çok ciddi bir ödem ve kanlanma varmış, gözün arkasını göremiyorlarmış. ‘Bekleyeceğiz’ dediler…”
‘Yüzlerce demir bilye çıkarıldı’
Kafasının sol tarafının sanki mengeneyle sıkıştırılıyormuş gibi ağrıdığını, bütün dişleri sökülüyormuş gibi hissettiğini anlatan Kesanbilici, arkadaşlarının kendisini uyutmamak için mücadele ettiğini anlattı. Sabah ise ilk ameliyatını olduğunu söyleyen Kesanbilici, daha sonra yaşananlar için şunları söyledi:
“Gözün, görme merkezinin çok ciddi bir darbe aldığı ve kanamadan dolayı retina ayrışması olduğu. Gözümün eriyerek, küçülüp, yok olma ihtimali varmış. Bu yüzden azot gazı basıldı. Kulak burun boğaz’a da, ‘Herhangi bir müdahale yapmayın, yabancı cismi çıkarmayın’ dediler. İki hafta kadar yüz üstü yatmak zorunda kaldım, gözümdeki cisimle birlikte… Çünkü mermi, gözümden girip, beynime doğru giderken burun kemiğime çarpıyor, parçalanıp sinüs boşluğuma dağılıyor. Göz doktorları da orayı göremiyorlar. Orası, kulak burun boğazın alanı. İşte o zaman film çektiler ve yabancı maddenin bilye olduğu anlaşıldı. Bir kısmının, beyne çok yakın durduğu görüldü. Riskli bölgedelermiş. Ufak bir harekette, beyin suyunun akması söz konusu olurmuş, onlara dokunulmadı. Diğerleri alındı… Çekirdek çıkarıldı ama yüzlerce demir bilye var. Sayısını bilmiyorum. Sinüs boşluğumdakilerin tamamı alındı, diğerleri kaldı…
‘Emniyet ‘envanterimizde yok’ diyor, benim gözümden çıkanlar ne?’
Emniyet, “Plastik mermi dışında bir şey kullanmadık, envanterimizde bile yok!” diye açıklama yaptı. Benim gözümden çıkanlar ne o zaman! Bu bilyeler, polisin insanlara karşı kullanmaması gereken bir maddeyle müdahale ettiğinin kanıtı. Bu ne boyalı tabancalar gibi eylemciyi işaretlemeye yönelik bir şey ne de caydırmaya. Bizzat insanı yaralamaya, öldürmeye yönelik! Paintball mermilerine benziyor ama içinde yüzlerce küçük demir bilye var. Ben buna, domdom kurşununun moderni diyorum. Böyle bir şeyi kullanmaya hakları ve yetkileri yok. Gözünü kaybetmiş biri olarak bunun hesabını ben sormayacağım da kim soracak! Eğer bu tür yasal olmayan, orantısız müdahalelerle insanları caydıracağını düşünüyorlarsa, kesinlikle yanılıyorlar! Kimse vazgeçmez, pes de etmez.
Savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Dosyamıza, bir aydır gözümde taşıdığım demir bilyeleri da koyduk. Götürüp kayıt altına aldırdık. Onlar da mahkemede delil olarak kullanılacak. Hakkımı sonuna kadar arayacağım…"
SON VİDEO HABER
Haber Ara