Süryaniler topraklarını istiyor
Süryani toplumu Mardin’de Mor Avgin Manastırı’na ait olduğu iddia edilen toprakları geri alabilmek için harekete geçti. Ancak BDP ile ortak yürütülen çalışmalar sonuçsuz kalınca anlaşmazlık mahkemeye intikal etti.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-04 13:52:27
Asıl sorun Süryanilerin topraksızlaştırılması
Mardin’in Eskihisar köyüne bağlı bulunan, kuruluşu MS 4. yüzyıllara dayanan Mor Avgin Manastırı otuz yıl kullanıma kapandıktan sonra 2008’de restore edilip yeniden ibadete açılmıştı. 1970’lerde çeşitli sebeplerle bölgeden göç etmek zorunda kalan Süryaniler, Mor Avgin Manastırı’na ait toprakları geri alabilmek için harekete geçti. İsveç’teki Mor Avgin Derneği, arazileri geri almak için 2009’da BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Mardin Milletvekili DTK Genel Başkanı Ahmet Türk’e başvurdu.
Dört yıllık süreçte BDP’nin de insiyatifi ile iki komisyon kurulmasına karşın sonuç alınamaması, altı ay önce derneğin hukuki işlem başlatmasına neden oldu. Medyada olayların Süryani- Kürt çatışması gibi yansıtılmasından rahatsızlık duyan ve konuyla ilgili uzun süredir bölgede araştırmalar yapan Sabro Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Tuma Çelik, Agos’a Süryanilerin yaşadıkları süreci ve bölgedeki sorunları anlattı.
• Süryanilerin bugün yaşadığı toprak ve mülk sorunu neye dayanıyor?
Süryaniler, Dargeçit, Hasankeyf, Midyat ve Şırnak’ı içine alan Tur Abdin bölgesinin binlerce yıllık yerlileri. Bölgede çoğunlukken, 1915 sonrasında azalmaya, 1980’lerden itibaren ise tamamen yok olmaya başladılar. Nüfusları 5.000’e kadar düştü. Süryanilerin göçle birlikte topraklarını terk ettikleri esnada bölgede tapu kadastro çalışmaları yapıldı. Bu tapu kadastro çalışmalarında uygulanan yöntemlerden biri, zilyetlik. Bir toprak, yirmi yıl işlenmemişse otomatik olarak hazine malı olarak değerlendiriliyor ya da bu süreç içinde kullanan kişiler, üzerine hak iddia ediyor. Süryanilerin toprakların yüzde seksen-doksanının başına bu geldi, öyle bir-iki dönümlük bir mesele değil.
• Peki Süryaniler açısından bölgedeki asıl mesele ne?
Şu anda basında konu edilen Mor Avgin Manastırı, bu manastırlardan sadece biri. Bunun dışında Mor Gabriel Manastırı, Mor Malke Manastırı var. Her köyün kilisesi ve kiliselerin de, manastırlar gibi ortak toprakları var. Bunların hepsi hazine arazisi olarak kaydedildi ve el değiştirdi. Hukuki olarak bakıldığında ‘Aileler orada değil, araziler 20 yıldır kullanmadı, bunlara otomatik olarak devlet sahip çıkacak’ diye düşünülebilir ama iş o kadar basit değil. Süryaniler topraklarını gönüllü bir şekilde bırakmadılar, bırakmak zorunda kaldılar. Özellikle 1980 sonrasında göç edenlerin büyük bir çoğunluğu, ortaya çıkan faili meçhuller döneminde yapılan baskılar ve katliamlardan sonra kendi güvenliklerini sağlamak amacıyla kaçtı. Dolayısıyla Süryaniler için şu anda uygulanan yöntem hukuki değil, çünkü bu sorun siyasi bir sorundur.
• Hukuk bu noktada neden tek başına işlevsiz kalıyor?
Eğer insanlar kendi rızalarıyla topraklarını bırakmış olsaydı o zaman hak şimdiki sahiplerine geçebilir, bahsedilen hukuki kanunlar uygulanabilirdi. Söz ettiğimiz insanların topraklarını bir gün gelip tekrar sahip çıkma hakları var, nitekim şimdi de bunu yapıyorlar. Ancak çeşitli engellerle karşılaşıyorlar; sözü geçen bölge kırsal, ekonomik olarak değeri düşük bir bölge. El konulan topraklar geri alınmak istendiğinde ya arazinin yeni sahiplerine para verilecek ya da mahkemeye başvurulacak. Mahkemeye başvurulduğunda değerinden çok daha fazlası talep ediliyor. Bunun yanı sıra mahkeme için pek çok harcama oluyor. Sonuçta toplam masraf toprağın gerçek değerinden çok daha fazla olduğu için insanlar bu yola pek fazla başvurmuyor. Özellikle hazine avantajlı duruma geçiyor, çünkü kendi avukatları, geniş imkânları var. Dolayısıyla Süryaniler ekonomik sebeplerle devlete karşı hukuki işlem başlatmak konusunda çekinceli davranıyor. O zaman ikinci bir yönteme, satın almaya başvuruyorlar. Tabii bunun için de karşı tarafın rızası gerekiyor ve büyük meblağlara mal oluyor. En sonunda vazgeçip, hiç dönmemek üzere kırgın bir şekilde topraklarını terk ediyorlar.
• Bu durumda, ortada bir Süryani-Kürt sorunundan çok daha derin bir mesele var diyebilir miyiz?
Evet, tam da böyle, ama maalesef bu ciddi sorun basına, bölgenin genel bir sorunu olarak görülmekten ziyade, iki aile, iki halk arasında bir sorunmuş gibi lanse ediliyor. Aslında ortada çok ciddi bir topraksızlaştırma politikası var. Bu politikanın ise siyasi, hukuki, fiziki altyapısı var. 1980’lerde Süryanilerin ellerindeki toprakları alabilmek için başlatılan göç bunun bir örneğiydi. Topraksızlaştırma, Süryanilerin Türkiye’de hiçbir hukuki tanıma sahip olmamasının bir sonucu. İnsanlar, ‘toprağım alınıyorsa, haklarım kabul edilmiyorsa ben neyim’ diye kendine soruyor. Sadece ellerinden toprakları alınmıyor, hasbelkader bulundukları yerde kalabilmiş aileler korkutuluyor. Malları değersizleştiriliyor. Göçerler hiçbir sınır tanımadan Süryani köylerinin topraklarını kullanabiliyorlar. Karşı çıkılırsa çatışma ortamı oluşuyor, ki yakın zamanda bu tür olaylar yaşandı. Bunun dışında Süryanilerin manastır ve kilise toprakları sit alanı içine alınarak veya 1936 Beyannamesinde olduğu gibi sahipsiz olduğu gerekçesi ile ellerinden alınıyor.
• Arazilerin bugünkü sahipleri açısından baktığımızda yaşanacak olası sıkıntılar için ne düşünüyorsunuz?
Süryaniler gerçekten gönlü bol insanlar ve eğer bugünkü sahipleri, gerçekten ihtiyacı olan aileler ise sahip oldukları toprakları bu ailelerle paylaşmaya hazırlar. Bu anlamda bir sıkıntı olacağına inanmıyorum. Ancak Süryanilerin arazilerini ellerinde bulunduranlar başta hazine arazisi yöntemli ile devlet, sonra da yerel güçler. Köylüler bunun küçük bir bölümünü oluşturuyor. Esas sorun Süryanilerin kimlikleriyle ilgili. Devlet bunu çözmeye hazırsa o bahsedilen sorunlar ayrıntı kalır ve o ayrıntılara da çok rahat bir biçimde çare bulabiliriz.
• Son dönemde gayrimüslim azınlıklara yönelik geri dönün çağrıları olmuştu. Bu yaşananlar verilecek yanıta nasıl yansır sizce?
Dışarıdan Mardin’e yönelik bir şey söylemek kolay; buradaki şartları görmeyen, görmek istemeyenlerin yapacağı politika da ancak bu kadar olur. Süryaniler mesela Başbakan Bülent Ecevit döneminde yapılan çağrılara samimi bir şekilde cevap vermeye çalıştılar, bugün, 5000’e yakın Süryani’nin yaklaşık %10’u son dönemde geri dönen aileler. Burada tekrar yeni bir yaşam kurmaya çalışıyorlar ama bahsettiğimiz uygulamalar bu süreci engelliyor. Özellikle bu Mor Avgin Manastırı olayı olumsuz bir imaj yarattı. İkincisi, ders kitaplarında Süryaniler, azınlıklar hakkında yazılanlar dururken ve pratik uygulamalar ortadayken böyle bir çağrı cevap bulamaz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara