Dolar

34,9539

Euro

36,6250

Altın

3.015,11

Bist

10.018,17

Taksim Dayanışması 'karar'ını açıkladı: Direnişe devam

Taksim Dayanışması, Başbakan Erdoğan’la yapılan görüşmelerin ardından gerçekleştirdiği toplantı ve forumlar sonucunda 'Nöbete devam' kararı aldı. Bu kararın alınmasından sonra tepkiler de gelmeye başladı. Bekir Ağırdır, Yazar Oya Baydar, Pelin Batu, Nebil Özgentürk Taksim Dayanışması'nın aldığı bu kararın direnişin meşruiyetini ve desteklerini yitirmemesi gerektiğini belirterek eylemin sonlandırılması gerektiğini belirtiler.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-06-15 17:31:17

Taksim Dayanışması 'karar'ını açıkladı: Direnişe devam


Oya Baydar'ın T24'teki "Direniş meşruiyetini ve desteklerini yitirmemeli" başlıklı yazısı şöyle:


Taksim Gezisi direnişini bugüne kadar yürekten desteklemiş, meşruiyetine inanmış geniş kesimler, sağduyunun egemen olmasını, parkın sembolik anlamda bir gözlemci-nöbetçi grubu bırakılarak boşaltılmasını, acilen normale dönme adımları atılmasını beklerken, Taksim Dayanışması adına yapılan sabahki açıklama hayal kırıklığı ve kaygılara yol açtı. Taksim’de günlerdir devlet şiddetine hedef olup kahramanca direnenler; ateşin, gazın ortasında olanlar, Gezi’de yepyeni bir yaşamın filizlerini yeşertenler yaşadıkları olağanüstü ortamın coşku ve heyecanı içinde çevre psikolojisinin farkında olmayabilirler: Son yirmi dört saatten bu yana direniş desteğini hızla kaybediyor. Bunu söyleyenleri uzlaşmacılıkla, pasifizmle, iktidara boyun eğmek, hatta yandaş olmakla suçlama gibi bilinen ucuz bir yola sapmak yerine direnişin destekçisi sağduyu sahiplerine ve halka kulak vermek gerekiyor. “İktidar meşruiyetini yitirmiştir” derken, “kimin gözünde?” diye sormazsak ve bu soruya doğru cevap vermezsek, meşruiyetini hızla yitirmekte olanın bu sonuna kadar haklı ve geldiği aşamada amacına büyük ölçüde ulaşmış direniş olduğunu anlayamayız. Toplumsal tarihimizde bir ilk olan böyle bir direnişin meşruiyetini yitirmesinden, ezilmesinden ve yeşeren umutların solup gitmesinden de sorumlu oluruz.


Her direnişin bir nedeni ve bir amacı vardır


Gezi parkı direnişinin, başlangıç nedenini hızla aşıp iktidarın, özellikle de Tayyip Erdoğan’ın dayatmacı, tekçi, buyurgan, otoriter, ötekileştirici zihniyetine, bu zihniyetin toplumda yarattığı baskı ve kaygılara karşı protestoya dönüştüğünü hepimiz biliyoruz. Bu aşamada amacın ağaçları korumaktan çıkıp böyle bir iktidar anlayışına karşı haklı ve meşru bir protestoya, AKP Hükümeti’ne ve Başbakan’a “kendinize gelin, köyü bekçisiz sanmayın, değneksiz dolaşmaya kalkışmayın” uyarısına dönüştüğünü hepimiz, hükümetin kendisi de biliyor. Özellikle de bundan rahatsız. Öte yandan, 18 gün boyunca Taksim’de, bu amacın çok ötesinde kendi acentalarını uygulamaya sokmak isteyen gruplar, siyasetler de vardı, hâlâ da var. “Nerede çatışma, kaos, orada devrim” anlayışının taşıyıcısı grupçuklar yanında, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek meydanı zaptetmeye kalkışanlar, önlerinde emekli generallerle Harbiye marşıyla yürüyenler, “Harbiye Orduevi’nden gaz maskeleri dağıttılar, yardım ediyorlar” vb.söylentiler yayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî bayrağını bile reddedip kendi kalpaklı Mustafa Kemal bayraklarıyla iktidarı darbeyle alaşağı etme hayalleri kuranlar eksik değil ve tabii ki istemeden, bilmeden de olsa kaşarlanmış provokatörlerin ağına düşüyorlar.

Her isyanın bir nedeni, her direnişin, her protestonun bir amacı, ulaşmak istediği bir hedef vardır. Hedef direnişin boyutlarını, kitlesini, örgütlülüğünü, liderliğini aştığı zaman yenilgi kaçınılmazdır. Hele de amaç demokratik düzene son verecek bir müdahale olursa, günümüz Türkiyesi’nde Gezi’yi dolduranların ezici çoğunluğu müdahaleye karşı demokratik düzeni korumakta bir an duraksamayacaklardır. Bugünkü siyasal ortamda mevcut hükümetin kaotik eylemlerle düşürebileceği kof hayalleriyle Taksim’den ve meydanlardan çekilmemekte ısrar edenler, ülkenin normale dönmesini ve demokrasi mücadelesini normalleşmiş bir ortamda sürdürmeyi göze alamayanlardır. Devrimcilik sandıkları yöntem ve belirsiz amaç kaostan başka bir şey değildir.


Devrim oluyor da bizim mi haberimiz yok!


Bizim kuşak “devrimci durum” öğretisi ve tartışmalarıyla yetişti. Ayrıca pratikle de sınandık, dersimizi iyi öğrenemediğimizi, 1917 Rusyası’nda, Lenin’in önderliğinde olmadığımızı, yanılgılarımızla kavradık. Bu acil yazıyı uzatmamak için konuyu ileriye bırakarak, bugünkü ortamda devrimcilik adına yapılan keskinliklerin, uzlaşmazlıkların son üç haftanın pahalıya ödenen kazanımlarını kaybettirmekten başka işe yaramayacak devrimbazlıktan ibaret olduğunu görmeliyiz, diyorum. Gezi direnişi şu an itibariyle önemli kazanımlar sağlamıştır, ülkenin üstündeki ölü toprağını kaldırmış, tarih ve ülke sahnesine girmekte olan yepyeni gençlik gücünü hepimize göstermiştir. Bir adım ötesinde bütün kazanımlar yitirilebilir ve o genç kitle öfkesini içine bastıran, her an patlamaya hazır ama yenilgi duygusuyla malûl bir orduya dönüşebilir.

Bugüne kadar Taksim Gezi direnişine destek olan kesimlerin çoğunluğu ve halk, artık yeter, bitsin, diyor. Böyle düşündükleri halde bunu yazmak, çizmek, yüksek sesle söylemek zor geliyor ve gerçekten de zor. Böyle anlarda en son duyulan ses aklıselimin sesidir, çoğunlukla da itibarsızlaştırılarak bastırılmaya çalışılır. Devrimbazlık her zaman gerçek devrimcilikten kolaydır.

Bekir Ağırdır’ın cesur yazısına katılarak normale dönüş adımlarının hemen atılmasını diliyorum. Aksi takdirde meşruiyetini yitiren, hiç hak etmediği halde Taksim direnişi olacak ve iktidar kitlelerin gözünde güç ve haklılık kazanacak. Bu meşruiyet yitiminin sorumlusu olmayın!

* * *


Bekir Ağırdır'ın T24'teki "Önerim parkın boşaltılmasıdır" başlıklı yazısı şöyle:

“Bugünden itibaren tüm yurda ve hatta dünyaya yayılan mücadelemizden gelen dinamizmle ve gücümüzle ülkemizde yaşanan her türlü haksızlığa ve mağduriyete karşı direnişi devam ettireceğiz.”

Taksim Dayanışması’nın biraz önce medyaya düşen açıklaması bu cümleyle bitiyor.

Haksızlık ve mağduriyet genel bir tanımlama. Kulağa da hoş geliyor. Ama Gezi Parkı direnişini de bundan sonra yapılması gerekenleri ve yapılabilecekleri de açıklamıyor ne yazık ki.

Bu topraklarda bin yıldır somut başarılara ulaşmış hak mücadelesi yoktu. Biraz İslamcı hareket biraz da Kürtler bu konuda ilerleme kaydetti. İkisi de farklı mücadele yöntemleriyle de olsa askeri vesayetin geriletilmesini sağladılar ama hala devletin demokratikleştirilmesi ve yönetimin yerelleştirilmesi sağlanamadı.

Gezi Parkı direnişi bu iki siyasetin dışından gelişen bir sivil hak mücadelesi olarak bir ilk. Bir yandan bu ilk olma özelliği öte yandan değişen gündelik hayatın yeni ritmi ve dinamiklerinden üremiş ve başlamış olması nedeniyle daha da önemli zihni kırılmalar üretecek potansiyeli ve başarı vaadini barındırıyor.

Ama en büyük handikapı bu topraklardaki hak mücadelesinde İslamcı hareket ve Kürtler kadar başarı biriktirme hüneri ve deneyimi olmaması.


Hangi zaman aralığında Gezi Parkı direnişi?

Gezi Parkı direnişi ülke siyasi tarihinin en kritik kırılmalarının gelişmekte olduğu bir zaman aralığında gelişti. Yeni anayasa tartışmalarının ikircikli umutlarla da olsa gündemde olduğu, Kürt meselesine bir çözüm sürecinin umutvar bir noktada olduğu bir zaman aralığı bu. Hem Kürt meselesinin çözümü hem de yeni anayasa birbirini de tetikleyen ve besleyen süreçler. Bir bakıma birindeki başarı diğerindeki başarıyı da getirecek. Ve bu iki konudaki başarı eski devletin zihniyetinin artık bir daha geri dönülemez biçimde tarihe gömülmesi olacak.

Böylesi kritik bir var olma mücadelesine dönüşmüş süreçler ve yaklaşılan viraj doğal olarak statükonun askerlerini ve eskinin egemenlerinin ölüm kalım savaşına dönüşmüş durumda. Ak Parti ise eski yıkılırken yeniyi yalnızca kendi kimliği ve vizyonu üzerinden inşa etme çabasında.

Gezi Parkı direnişi yeniyi inşa etme yolunda, sivil muhalefetin katılımcı demokrasi müdahalesi bir bakıma. Ama kesinlikle statükonun askerliği de değil.


Karakteri örgütsüz oluşu ama…

Gezi Parkı direnişinin en büyük karakteristiği hiyerarşik bir örgütlülüğü içermemesi ve aktörlere göre değil bir meseleye göre bir arada olanların hareketi olması. İlk gününden itibaren de eskinin ve yeninin aktörlerinin her seferinde başarısız olan kendi zeminlerine çekme çabalarına, manipülasyonlarına ve provokasyonlarına sahne oluyor.

Bir yandan bu çabalar öte yandan da başarı biriktirme hüner ve becerisindeki eksiklikler, hedefi muğlak ulvi söylemler. Bir yanda “her seçeneğin doğru olması” için farklılıkları ve renkleriyle bir arada direnen “multiple choice kuşağı” gençler öte yanda hala kendini yenilemeyi başaramamış sol siyasetler. Bir yanda her bir kararı tartışarak ve uzlaşma üreterek karar verenler öte yanda kendi içyapısında, söyleminde, dilinde demokratlığın esamesi okunmayan örgütler.


Hedef ne?

Gezi parkı direnişinin zihni kırılmalar dışındaki somut hedef ve kazanımı ne olabilirdi:

Kısa vadede Gezi ve Taksim Projelerinin durması.

Orta vadede siyasetin doğallaştırılması. Anayasa için de referanduma gidilecekse bile Gezi Parkı için de tartışmaları, düşünceleri, konuşmaları, toplantıları, yürüyüşleri, örgütlenmeleri engelleyen yasaların temizlenmesi, siyasetin demokratikleştirilmesi.

Uzun vadede yönetimin merkeziyetçilikten ve keyfilikten çıkarılıp yerelleşmesi ve katılıma açık olması.

Bu noktadan bakılınca da kısa vade için bir umut ışığı güçlü olmasa da var. Orta ve uzun vade hedef ise direnişle değil yine siyasetle sağlanabilir.

O nedenle tüm bu farklı dinamikleri, meramları ve pozisyonları dikkate alınca benim önerim direnişin bu aşamasında parkın boşaltılmasıdır. Gençler “sınavlara gidiyoruz, geleceğiz” pankartları asıp bir süreliğine ara vermelidirler.

Hükümet süreç içinde her gün değişen dinamikleri anlayamamış ve süreci yönetememiştir evet. Ama direnişçiler de değişen aynı dinamikleri okumak ve günbegün yeni hareket tarzı üretmek konusunda başarısız olmamalıdırlar.

Gezi Parkı direnişinin pratik ve zihni kazanımlarını kalıcılaştırmak ve berhava etmek onların elinde. Onlar sağlam bir temel attılar. O temelin üzerinde yeni siyasetin duvarı tuğla üstüne tuğla koyarak kalıcılaşabilir. Yoksa bir gece de büyük köşkler inşa edilemeyeceğini hayat her gün söylüyor hepimize.

* * *

Pelin Batu: Direnişe devam demek, risk demek

Sanatçı Pelin Batu, "eyleme devam" denildiğini ama o dayanışmanın içinden Sırrı Süreyya Önder gibiL bazı kişilerin, kendisi gibi bu direnişe devam edilirse masum insanların canının yanacağına inandığını düşündüğünü söyledi.

Şimdiye kadar 4 kişinin öldüğünü ve 14 kişinin gözünü kaybettiğini ifade eden Batu, şunları kaydetti:

"Kimse başka gençlerin ölmesini istemiyor. Biz şunu söylüyoruz; demokratik süreç devam etsin. Başbakanımız bize söz verdi. 'Hukuka ehemmiyet vereceğim ve orada mahkeme kararını bekleyeceğim, dokunmayacağım. Mahkeme kararına göre de halkın sesine kulak vereceğim' diye söz verdi. Bu iki sözün de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Keşke birinci günden böyle bir şey olsaydı ve bu kadar can kaybı olmasaydı. Bu saatten sonra 'direnişe devam' demek, risk almak demek. Ben şuna inanıyorum; şu anda bu çadırların toplanıp, bir tane sembolik çadırın burada kalması... Zaten Sırrı Süreyya Önder, önümüzdeki saatlerde bir açıklama yapacak, onu dinlersiniz. En büyük korkum, bu akşam buraya yine bombalarla coplarla girilip, birilerinin canının yanması. Çünkü buradaki insanlar gayet savunmasız şekilde çadırların önünde oturuyorlar."


Hesap sorulmalı

Batu, yaşanan olaylarda hayatını kaybedenlerin hesabının sorulması gerektiğinin altını çizerek, "Yani sonuçta hukuki işlem başlaması lazım, şimdiye kadar bu konuda tek birşey söz edilmedi" dedi.

Gezi Parkı'nda bir tane bile ağaca dokunulursa mücadeleye devam edileceğini ileri süren Batu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çok daha büyük infial olur. Dolayısıyla hükümetin de sözünü tutması lazım. Şimdiye kadar çok tutmadı, malum 'girmeyeceğiz' dedi, girdi vesaire. Sözünü tutup insanlara güven vermesi lazım ki, buradaki çadırlar toplansın ve her zaman olduğu gibi tertemiz bir parka gelelim, oyun oynayalım. Çocuklarımızı, köpeklerimizi getirelim. Şu anda benim ve benim gibi düşünen pek çok insanın talebi bu."

Nebil Özgentürk ise konu hakkında ortak bir açıklama yapmayı düşündüklerini belirterek, "Biz Taksim Dayanışması temsilcisi değiliz ancak oraya giden arkadaşlar olarak onlarla görüşüp, bir karar açıklayacağız" diye konuştu.

* * * 

Gezi Parkı’ndaki eylemlerin 19. gününde açıklama yapan Taksim Dayanışması ‘Her türlü haksızlığa ve mağduriyete karşı direnişi devam ettireceğiz.” diyerek nöbete devam kararı almıştı.

Taksim Dayanışması’nın 15 Haziran 2013 tarihli açıklaması:

Taksim Dayanışması tarafından sabah saatlerine kadar süren toplantı ve forumlar sonucunda oluşan açıklamadır.

Taksim Gezi Parkında ağaç katliamını durdurmak için başlayan direnişimiz, Gezi Parkı sınırlarını aşarak İstanbul halkının ve ardından Türkiye’nin dört bir yanından yurttaşların onbir yıllık AKP İktidarına karşı birikmiş olan öfkesi ile buluştu. Yüz binlerce insan sokaklarda direnişlerinin 18’inci gününü tamamladılar.

Bu memleket topraklarının tanık olduğu en büyük hak arama mücadelelerinden biri olarak tarih sahnesinde yer alan bu direniş daha ilk günden başlayarak yoğun polis şiddetinin hedefi oldu. Yaşam hakkı dahil tüm insan haklarının ayaklar altına alındığı bir süreç içindeyiz. Ancak bu zulüm; kalabalıkları dağıtacağı yerde büyüttü, birbirlerini mücadele içinde tanıyan insanların dayanışmasını güçlendirdi, bütün canlıları boğan gaz bombalarının altında her türlü şiddete karşı sokakları doldurdu, direnişi birleştirdi ve bir halk hareketine dönüştürdü.

Direnişin başlangıcından beri ortaya konulan son derece açık ve haklı talepleri hükümet öncelikle görmezden gelme tavrı aldı. Ardından direnişi bölme, provoke etme ve meşruiyetini zedeleme çabaları içerisinde oldu. Yerel ve uluslar arası kamuoyu önünde iktidar meşruiyetini yitirerek amacına ulaşamadı. Haklı direnişimizin baskısıyla taleplerini muhatap alma ve tartışma noktasına geldi. Ancak bu daha başlangıç ve mücadele devam ediyor.

Bu direniş sırasında polis şiddetinin bir neticesi olarak 18 gün içerisinde 4 yurttaşımız; Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert ve Mustafa Sarı hayatını kaybetti. Pek çok yurttaşımız görme, işitme ve uzuv kaybına neden olacak şekilde yaralandı. Öldürülen arkadaşlarımızın acısını yüreklerimizde hissediyor ve en temel demokratik haklarını kullanırken öldürüldüklerini hatırlatıyoruz. Henüz bu ölümlerin sorumluları hakkında ciddi bir işlem başlatılmamış olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz, bu şiddetin sorumlularının yargı önünde hesap vermesinin takipçisi olacağız. Ayrıca polisin keyfi gözaltı politikası nedeniyle birçok kişi halen gözaltında tutulmaktadır. Taksim Gezi Parkı direnişçileri ve Taksim Dayanışması olarak ülkenin dört bir yanında direnişe katıldığı için gözaltına alınan ve tutuklanan yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.

Bu süre içerisinde üzerimizde yürütülen şiddet politikalarına rağmen farklı eğilimlerin zenginliği ile bir araya gelebildiğimizi, tartışabildiğimizi, ortaklıklar yaratabildiğimizi ve birlikte mücadele edebildiğimizi gördük. Zayıflık olarak kabul edilen çoğulcu demokrasi, çoğunlukçuluğun karşısında bir direniş odağı oluşturmamızı sağladı. İktidarın üzerinden yükseldiği rant ve ekolojik tahribat politikaları karşısında yüz binlerce insan gezi parkında ağaçları savunarak kendi hayatlarını ve özgürlüklerini savundular. Gezi direnişi bir özgürlük alanı olarak polis şiddetine karşı barışçıl tutumunu korumayı bildi.

Taksim Gezi Parkı direnişçileri ve Taksim Dayanışması olarak bu süreç boyunca öğrendiğimiz en önemli şey mücadelenin zaman ve mekânla sınırlandırılamayacağı ve bundan sonra da hayatın, kentin ve ülkenin her metre karesinde ve her anında devam edeceğidir.

Direnişimizin 18.gününde 15 Haziran cumartesi günü içindeki tüm canlılar ile beraber parkımız ve kentimiz, ağaçlarımız, yaşam alanlarımız, özel yaşamımız, özgürlüklerimiz ve geleceğimiz için Taksim Dayanışması olarak nöbete devam ediyoruz. Taleplerimizin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Bu direniş, Taksim Dayanışmasının kolektif iradesinin yansıması ve bütünlüklü bir mücadelenin ortak bayrağı olacaktır. Bugünden itibaren tüm yurda ve hatta dünyaya yayılan mücadelemizden gelen dinamizmle ve gücümüzle ülkemizde yaşanan her türlü haksızlığa ve mağduriyete karşı direnişi devam ettireceğiz. Şu anda 18 gün öncesine oranla çok daha güçlü, örgütlü ve umutluyuz.

BU DAHA BAŞLANGIÇ, MÜCADELEYE DEVAM!


Haber Ara