Katliam Gerekçesiyle CHP Hakkında Kapatma davası açıldı
Dersim Katliamı gerekçesiyle CHP Hakkında Kapatma Talebi ve “Atatürk’ü Sevmiyoruz” İddiasıyla Kılıçdaroğlu’na dava açıldı
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-06-05 09:38:05
TIMETURK / Haber Merkezi
Yazar İbrahim Güçlü CHP ve Kılıçdaroğlu hakkında açılan dava ile ilgili olarak bir yazı kaleme aldı. Güçlü söz konusu yazıda CHP'nin Dersim Katliamı ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun" Atatürkü sevmiyen vatan hainidir" sözlerine karşılık bir vatandaşın açtığı davayı analiz etti...
İşte Güçlü'nün o yazısı:
"Bugünlerde Dersim’de ilginç, dikkat çekici, Kürtlerin ve demokratların tümünü ilgilendiren bir dava devam ediyor.
Bu davanın birinci duruşması, 20 Mayıs 2013’te yapıldı. Davacı dostum ve arkadaşım davayı savunmak için avukat ilânı vermişti. Ne yazık ki ilk duruşmaya avukat bulamadı. Ben ve hayat arkadaşım fiilen avukatlık yapmamamıza rağmen, bizim için sorunlu bir durum olmasına rağmen, davayı tarihi ve önemli gördüğümüzden duruşmaya avukat olarak katıldık.
Ama duruşma günü Dersim Adliyesinde Baro Odasında tanıştığımız avukat arkadaşlarımıza duruma aktarmamızdan sonra, genç bir hanım arkadaşımız da davaya avukat olarak gireceğini beyan etti. Umut ediyorum ki bu tarihten sonra bu davaya sahip çıkacak yürekli, tarihi, insani sorumluluğu olan; Kürdistan’da Kürtlere yapılan katliamlara karşı mücadele eden, Kürt Milletinin kendi kaderini tayin hakkını savunan avukatlar olacaktır.
Davanın konusu ilginçtir. Dava, ikili bir yapı taşımaktadır. Davanın ilginç yanlarından biri, 1919’dan sonra Kürdistan’da ve resmi devletin şimdiki başbakanı tarafından kabul edilmiş Dersim Katliamından sorumluluğu tartışmasız olan CHP’nin, faşist, insanlık suçu işleyen, ırkçı, jenositçi, katliamcı niteliğinden dolayı uluslararası hukuk ve sözleşmeler açısından kapatılması talebidir.
Bu talep yerel hukuka göre, yerel mahkemelerin yetkisi içinde olmadığı için, yerel mahkeme dostum ve arkadaşım Mehmet Yürek’in bu konudaki talebini kabul ederek, Yargıtay Başsavcılığına göndermiş. Yargıtay Baş Savcılığı gerekli incelemelerden ve tarafların savunmalarını almasından sonra Anaya Mahkemesinde dava açıp açmayacağına karar verecek.
Davanın ikinci ilginç yanı; Kemal Kılıçdaroğlu’nun CNN Televizyonunda “Atatürk’ü sevmeyenler vatan hainidir” sözüne karşı Mehmet Yürek dostumun, “Ben Atatürk’ü sevmiyorum, ama hain değilim” tespitinden yola çıkarak Kılıçdaroğlu aleyhine açtığı hakaret davasıdır.
Mehmet Yürek’in kendisini Kılıçdaroğlu’nun sözlerine muhatap kabul etmesinin nedeni de, daha önce Atatürk hakkında yazdığı bir yazıdan dolayı cezalandırılmış olmasıdır.
Daha fazla yorum ve tespit yapmayı doğru bulmuyorum. Bütün bu gelişmeler için sözü Mehmet Yürek dostuma bırakıyorum.
*****
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE
TUNCELİ(DERSİM)
DOSYA NO : 2013/57
DAVACI : Mehmet Yürek ,Güney Konak Köyü Ovacık/Tunceli TC NO: 13385464756
DAVALI : Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı ANKARA
DAVA : Manevi tazminat
KONU : Davalı vekilinin 20/02/2013 ve15/03/2013 tarihli havale beyanlarına karşı cevaplarımız ile 20/05/2013 tarihli duruşmaya esas beyanlarımızdır.
AÇIKLAMALAR:
A) 20/02/2013 tarihli dilekçelerinde iddia ettikleri hususlara itirazlarımız:
1- Davalının usule ilişkin itiraz ve talebi: Davalı avukatı müvekkilinin CHP Genel Başkanı olduğunu ve partinin genel merkezinin Ankara’da olduğunu, müvekkilinin Ankara’da ikamet ettiğini bu nedenle davanın Ankara’da açılması gerektiğini iddia ederek Tunceli Mahkemelerinin yetkisiz olduğundan dosyanın yetkili Ankara mahkemelerine gönderilmesini talep etmiştir.
Bu iddiaya yanıtımız ve karşı talebimiz: Davalı her ne kadar CHP Genel Başkanı olup Ankara’da ikamet ettiğini belirtse de, son yerel seçimlerde İstanbul Kâğıthane ilçesinde de ikamet ettiği bir genel başkan olarak oyunu kullanamamasından ötürü tüm ülkemiz halkı tarafından bilinmektedir. Eğer yetkili mahkeme K. Kılıçdaroğlu’nun ikamet ettiği yerse bu Ankara değil İstanbul’dur. Bunun yanında yetkili, mahkeme K. Kılıçdaroğlu’nun G. Başkanlığı ölçü alınacaksa genel Başkanlık yaptığı parti, Türkiye’nin tüm il ve ilçelerinde faaliyet yürüttüğüne göre her il ve ilçe mahkemesi K. Kılıçdaroğlu için yetkili mahkemedir.
Ayrıca ben suça esas olan konuşmayı yaşamakta olduğum Tunceli (Dersim) il merkezinde öğrenerek davayı haklı olarak Tunceli (Dersim) de açtım. Kemal Kılıçdaroğlu da aynı zamanda Tunceli (Dersim)’lidir. Ayrıca CHP eski ve köklü bir parti olduğundan Ülkemizin her yanında olduğu gibi Tunceli’de (Dersim’de) ve her ilçesinde örgüt ve teşkilatları bulunmaktadır. Ayrıca benim davacı olma nedenim, davalının beni mağdur etmesi nedeniyledir. Dava Ankara’ya gittiğinde ben her duruşma için Ankara’ya gitmek zorunda bırakılarak mağduriyetim artırılmış olacaktır. Olay yerinin Tunceli (Dersim) olması, davalının aynı zamanda Tuncelili (Dersimli) olması nedeniyle davalı tarafın dosyanın Ankara mahkemelerine gönderilmesi talebinin reddi ile Tunceli’de (Dersim’de) devam edilmesini, bu konuda Anayasamızın 90 maddesinin değişik son fıkrasının uygulanarak tarafı olduğumuz uluslar arası hukuk, sözleşme, yasa ve AİHM kararların esas alınarak gereğinin yapılmasını
talep ederim.
2- Davalının esasa ilişkin iddialarına yanıtımız ve taleplerimiz: Davalı vekili benim iddialarımı herhangi bir delile ve kanıta dayandırmadığımı ifade ederek yalnızca bir tv kanalı video linki verdiğimi ve iddialarımın kanıtlarını mahkemeye ve karşı tarafa bildirmekle mükellef olduğumu söylemektedir.
Ben delil olarak konuşmanın yapıldığı tv video linkini verdim. Bu konuşmayı bir cd ye kopyalayarak mahkemeye verebilirdim. Ancak bu davalı taraf ve mahkemeniz tarafından güvenli görülmeyebilinirdi. Aynı iddiamla Tunceli (Dersim) C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğumdan söz konusu konuşmanın bant çözümleri ilgili Emniyet Müdürlüğünden istenmiş olup temin edilerek dosyasına konulmuştur. Aynı işlemin delil güvenirliği açısından mahkemeniz tarafından da yapılmasını talep ederek söz konusu bant çözümlemesinin bir örneğini ekte takdim ediyorum.
Davalı taraf, söz konusu TV konuşmasında doğrudan Mehmet Yürek’i hedef alan ve yönelen bir husus olmadığından davada “matufiyet” unsuru oluşmadığından dolaylı veya doğrudan bir saldırı oluşmadığını iddia etmektedir. Davalı “Atatürk’ü eleştirmek ve sevmemek vatan hainliğidir” sözünü sarf etmiştir. Bu ilgili video linkinden ve ekte sunduğumuz Emniyet Müdürlüğü bant çözümlerinden anlaşılmaktadır. Ben de gazeteye yazdığım bir Atatürk eleştirisi nedeniyle mahkûm olmuş biriyim. Bu ülkede kaç kişinin Atatürk’ü eleştirebildiği ve bu nedenle mahkûm olduğu göz önüne getirildiğinde, davalı tarafın matufiyet unsurunun ne kadar ve nasıl oluştuğu anlaşılabilir. Ben o yazıyı yazıp yargılandığım dönemlerde Atatürk fanatiklerinin hedefi oldum ve büyük mağduriyetler yaşadım. Davalı sıradan birisi olmayıp Atatürk’ün partisinin başındaki biri olarak bahse konu Tv programında beni yeniden açık hedef haline getirmiştir.
B) Davalının ek talebime 15/03/2013 tarihli cevabına cevabımdır: Davalı tarafın cevap dilekçesinde bahsettiği hususların hiç birisi gerçeği yansıtmamaktadır. Mustafa Kemal, ülkemizin düşmanlar tarafından işgal edilmesinden sonra, Osmanlı Padişahı Vahdettin tarafından gizlice görevlendirilip, yüklü miktarda altın ve para verilip, kendisine zamanın en iyi gemilerinden Samsun Gemisi tahsis edilerek ve yanına da padişah fermanını alarak, Anadolu ahalisini teşkilatlandırıp, kurtuluş savaşı başlatmak amacıyla yola çıkarılmıştır. Bu görevle Samsun’da, Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta ülkenin her kesiminden insanlarla toplantılar yapmış, yapılan bu toplantılarda, el birliğiyle düşmanın vatan topraklarından atılması gerektiğini, verilecek olan kurtuluş savaşı sonrasında da ülke yönetiminin Anadolu’da yaşayan Müslüman halklar tarafından birlikte oluşturulacağı sözü ancak, zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşından sonra, Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nda canla başla mücadele veren unsurların en zayıfından başlamak suretiyle, çeşitli olayları bahane ederek etkisizleştirme politikası gütmüş, tüm suçları yalnızca şapka giymemek olan gariban Anadolu insanlarından onlarcasını ülkenin her yanında kurulan güdümlü mahkemelerinin darağaçlarında idam ettirilmişlerdir. En güçlü unsur olan Kürtleri en sona bırakmış, yine devletin görevli provokatörleri vasıtasıyla çıkarmış olduğu bir takım olayları bahane göstererek, çocuk, kadın, yaşlı, sakat demeden binlerce Kürdün katledilmesine ses çıkarmamıştır.
İnsanlar mağaralara doldurularak, uçaklardan benzin boşaltılıp, arkasından bomba atılarak cayır cayır yakılmıştır. Bu yapılanların delilleri halen orta yerde durmakta, daha 15 gün önce bu mahkeme salonuna 20 km mesafedeki Laç deresinde bulunan 1937/38 de katledilmiş Dersimlilerin kemik yığınları bir harman misali yerel ve ulusal medyada gösterilmiştir.
Devletin arşivlerinde bu kırımın belgeleri saklanmaktadır.
Ayrıca davalının avukatı da Dersim’de yapılanları bir kırım ve katliam olarak nitelendirmektedir. En önemlisi de TC Başbakanı R.Tayyip Erdoğan 1937/38 de yapılan katliamı kabul etmekte, devletin bu uygulamasından ötürü özür dilemektedir ve bu katliamdan o tarihte devlet- iktidar partisi olan CHP’yi sorumlu tutmaktadır.
Devlet eliyle gerçekleştirilen katliamlar esnasında ben de üstsoy akrabalarımızdan birçoğunu kaybettim. Acılarını halen yaşamaktayım.
Bir ülkede devlet eliyle, o ülke vatandaşlarına mezalim yapılmışsa, yapılan zulmün sorumluları da elbette ki o ülkeyi yönetenler olacaktır. Bu yüzden “Atatürk hastaydı, yapılanlardan haberi yoktu” gibi safiyane aldatmalara çocukların bile inanmayacağı açık bir Kimse beni, başta benim atalarım olmak üzere, bu ülke vatandaşlarına toplu katliamlar yapan, çocuk, kadın, ihtiyar, insanları diri-diri yakma emrini veren ve bu emirleri tereddütsüz uygulamaya koyan kişileri sevmeye zorlayamaz. Sevmediğim için de, bu fikirlerimi açıkladığım için de kimse beni kınayamaz. Ayrıca vatandaşlar ülke liderini sevmedikleri için vatan haini ilan edilemez, cezalandırılamaz. Hatta vatandaşlar ve ben de bir vatandaş olarak katliam yapmayan ülke liderini bile sevmek zorunda değilim.
Vatan hainliği deyimi, öyle her önüne gelenin, fikirlerini benimsemediği herkese kolaylıkla vurulacak bir damga değildir. Gerçekleri ifade etmenin suç olduğu nerede görülmüştür. Evet, ben gerçekleri ifade ettiğimden dolayı, aynı ilçede yaşamak talihsizliğine maruz kaldığım darbeci Kenan Evren’in işareti üzerine anti demokratik bir ortamda yargılandım ve Mustafa Kemal’in kurmuş olduğu düzenin mahkemeleri tarafından haksız olmadığım halde cezalandırıldım. Aldığım cezadan dolayı hiç pişman olmadım ve olmayacağım da.
Kemal Kılıçdaroğlu bir parti lideri olarak kendi resmi statüsünü kullanarak baskı uygulamaya çalışmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun bu mantığı tek parti otoriter döneminin devamı niteliğindedir. Oysa Dünyada çok köklü değişimler ve demokrasi alanında bir derinleşme söz konusudur. Türkiye’de de Dünyadaki bu yeni yapılanmalardan derinden etkilenmekte olduğunu Kılıçdaroğlu anlayamamaktadır.
Kılıçdaroğlu’nun kavrayamadığı bir şey de bizim gibi demokrasi ve Dersim Kürt dava adamlarının bu tür baskılara papuç bırakmayacaklarıdır.
Bu gerçeklerin yanında Kılıçdaroğlu ve avukatı mahkemenizin değerli üyesinin de kendileri gibi Dünyadan habersiz olduğunu düşünmektedir. Oysa Dünyada bütün tarihsel dönemlerde değişimlere ve köklü reformlara en başta hukukçular öncülük etmişlerdir. Mahkemenizin de
bu evrensel değerler doğrultusunda düşünerek hareket edeceğini umuyorum ve diliyorum.
Kılıçdaroğlu’nun vekili Dersim’deki katliamı kabul ettiğine göre, Dersim’deki katliamı tek taraflı yorumlarla kısır bilgilerle ileri sürdüğümüzü iddia etmesi büyük bir çelişki ve aynı
zamanda kendisini yalanlamadır.
Bunun yanında “geriye değil ileriye bakmamız “ gerektiğini ileri sürmektedir. Bununla kalmayarak tarih üzerine düşmanlık kurulmasını çağdaş insan felsefesine aykırı değerlendirirken, Dersim katliamından sorumlu olan M. Kemal Atatürk’ü benim gibi sevmeyenleri hain ilan etmesi nasıl olur da çağdaş insan felsefesiyle uyuşur; kin ve nefret olarak değerlendirilir.
Ülkemizin ortak değerlerine birlikte sahip çıkılması gerektiği bir zorunluluk olarak ileri sürülmesine rağmen, Dersim Koçgiri, Ağrı, Zilan, 1925 Kürt Milli hareketi döneminde yapılan katliamların savunulmasın da bir zorunluluk görülmemekte, Kürtlerle ilgili olan gelişmeler ve Kürtlerin değerleri Kılıçdaroğlu ve vekili tarafından ortak değer görülmemektedir. Bu da Kılıçdaroğlu ve CHP nin geçmişte Dersim’de ve genelde Kürdistan’da yapılan katliamları doğru ve gizlediklerini göstermektedir.
Hala yaşamakta olduğumuz bu tarihsel dönemde Kılıçdaroğlu ve partisi, Kürtlerin anadillerinde eğitim ve öğretimine karşı çıkmakta, Kürtlerin diğer kolektif hakların iadesini red etmekte ve 12 Eylül darbeci faşist anayasasının ilk üç maddesini yani Kürtleri red ve inkâr eden maddelerinin bekçiliğini yapmaktadır.
Davalı avukatı Dersim’deki kırımı kabul etmekte ve bu kırımın bir insanlık ayıbı olduğunu ifade etmektedir. Ama Dersim’de kırım yapan ve yaptıran yetkili ve sorumluları gizlemektedir. Hem mantıksal ve hem de hukuksal olarak bir eylem, bir kırım, bir suç ve üstelikte bir insanlık suçu var ise; bunun aktörleri, yapanları ve sorumluları da vardır. Dersim katliamından da o dönemin liderleri ve iktidarı sorumludur. Daha açık ifade edersem, o dönemin en önde gelen yetkili ve sorumluları dönemin Cumhurbaşkanı M. Kemal ve Başbakan İ. İnönü’dür. Sorumlu iktidar da tek parti iktidarı olan CHP’dir.
Yine davalı vekili Dersim katliamının bir devlet politikası sonucu olmadığını bazı askeri ve idari yetkililerin taşkınlıkları olduğunu iddia etmektedir. Eğer bir taşkınlıktan bahsedilecekse o da kırkbin Dersimlinin katledilmesi olamaz. Eğer bu bir idarecilerin taşkınlığı olsaydı ancak bir Roboski ve Özalp’taki kadar insan katledilebilirdi. (Ayrıca devlet yetkililerinin aşırı, taşkınlığı ve kanun dışı bir hareketi ise, bundan dolayı birilerinin yargılanıp cezalandırılması gerekirdi. Böyle bir gerçek de ortada yok.İG)
Davalı vekili bu iddiayı ileri sürmekle Cumhurbaşkanını, Başbakanı ve iktidarı hiçe sayarak toplum aklıyla da alay etmektedir.
Kılıçdaroğlu’nun “Atatürk’ü eleştirmenin, Atatürk’ü sevmemenin ve ona karşı çıkmanın vatan hainliği olduğunun” muhatabının belli olmadığı görüşü açıklamanın özüyle çelişkilidir.
Eğer muhatab olmadığı halde bu düşünceler ileri sürülüyorsa, bu rasyonel olmayan bir davranıştır. Oysa Kılıçdaroğlu’nun bu ihamlarının muhatapları vardır. Ben de bunlardan biriyim. Bunun en somut delillerinden biri de, geçtiğimiz günlerde A Haber TV de Sevilay Yükselir ‘in sunduğu programda “herkes Atatürk’ü sevmek zorunda mı, Kürtler neden Atatürk’ü sevmez” konulu program yapıldı. Bu program da Kılıçdaroğlu’nun muhataplarının varlıklarını gösteriyor. Mahkemeniz bu programı delil olarak talep edip kullanabilir.
Davalı taraf, CNN Türk Televizyonunda CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun sarf ettiği “Atatürk’ü sevmeyenler vatan hainidir.” Sözünün genel bir ifade olduğundan bahisle, beni kastetmediğinden bahisle o sözlerin muhatabının ben olmadığını iddia etmektedir. Davalı tarafın iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Sayın Kılıçdaroğlu “Atatürk’ü sevmeyenler vatan hainidir” demekle Mustafa Kemal’i sevmeyen herkesi genel bir suçlama ve hakarette bulunmuştur. (Dersimli olmayan-İG) Tuncelili Sayın Kılıçdaroğlu, özelde de Mustafa Kemal karşıtlığı mahkeme kararı ile belgelenen şahsıma karşı suçlama ve hakarette bulunduğu gibi, “durumdan vazife çıkarmakta çok mahir” bir takım kişilere de şahsımı bizzat hedef göstermiştir. Ben bir sorumlu vatandaş olarak, hakkını aramasını bilen bilinçli bir insan olarak şahsıma yapılan hakarete karşı dava açma hakkımı kullandım. Davalı tarafın şahsımı “cahillikle” suçlamasını da esefle karşılıyor ve aynen iade ediyorum. Bundan sonra başıma gelecek herhangi bir hadiseden bizzat Sayın Kılıçdaroğlu sorumlu olacaktır. Zaten Cumhuriyet Savcılığına da ayrıca suç duyurusunda bulundum.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bir Tuncelili olması, kendisinin de devlet eliyle gerçekleştirilen mezalim sonrasında atalarından 40 kişinin soykırıma uğradığını bile bile Mustafa Kemal’i seven birisi olması, Stocholm Sendromuna tutulmuş olma ihtimalinin mevcudiyeti beni hiç ilgilendirmemektedir. Ancak kendisinin yaşadığı semptomlar, başkalarını suçlayıcı olmasına da cevaz vermemektedir.
İstem ve Sonuç: Bu davaya esas olan ilk dilekçemdeki ve sonra verdiğim ek dilekçemdeki beyanlarım doğrudur ve aynen tekrar ediyorum. Açıklanan sebeplerle davamın kabulü ile Tunceli mahkemelerinde görülmesini ve yargılama giderlerinin davalı taraf üzerinde bırakılmasını arz ve talep ederim. 20.05.2013
EK: 1 Ad. Emniyet Müd. bant çözüm tutanağı
SAYGILARIMLA
Mehmet Yürek
SON VİDEO HABER
Haber Ara