Raid Salah: Biz ümitsiz değiliz, biz korkak da değiliz
Medeniyet Derneği ve Kudüs Dayanışma Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği programda Kudüs Muhafızı Şeyh Raid Salah, Mescid-i Aksa’nın bugününü ve yarınını anlattı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-25 12:51:04
Medeniyet Derneği ve Kudüs Dayanışma Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği programda Kudüs Muhafızı Şeyh Raid Salah, Mescid-i Aksa’nın bugününü ve yarınını anlattı.
24 Mayıs 2013 Cuma günü, 20.30’da yüzlerce Kudüs sevdası ile başlayan program Mescid-i Aksa ve Kudüs müdafaasını anlatan videonun ardından Kur’ân-ı Kerim tilaveti ve kıymetli ilim adamı M. Beşir Eryarsoy Hocanın açılış konuşması ile devam etti.
Son olarak kürsüye çıkan Kudüs Muhafızı Şeyh Raid Salah, Mavi Marmara’da kendisine yol arkadaşlığı yapan Hafız Muhammed Şerif Niziplioğlu Hocamızın simültane tercümesi ile Mescid-i Aksa ve Kudüs hakkındaki hassasiyetlerimiz, mücadelemiz ve vazifelerimiz üzerine bir konuşma yaptı.
M. Beşir Eryarsoy Hoca iliklerimize işleyen açış konuşması ve Şeyh Raid Salah’ın kalbimizin en derin noktalarına temas eden sözleri şöyleydi:
Kudüs semayı ve arzı ortak bir noktada buluşturan çok müstesna bir mekândır. Tarih boyunca gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin ve bilhassa İbrahimî peygamberlerin kutsal gördüğü bir mekândır. Bizim için beden ve ruhun ayrılmazlığından daha ileri düzeyde, duruşumuzla, yaşayışımızla, nefes alışımızla hissettiğimiz bir davadır. Sadece İslâm’ın hâkimiyeti altında yaşadığı zaman rahatın ve huzurun teminat altına alınabileceği coğrafi bir mekândır.
Kudüs sadece Müslümanların değil, beşeriyetin de ortak bir davasıdır. Onun için biz Kudüs davasından vazgeçemeyiz. Kudüs davası bizim için zevcemiz, evladımız, nefesimiz ve ruhumuz kadar önemlidir. Yahudiler gerçekten Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı seviyorlarsa kendi gönül rızaları ile o kutsal yerleri Müslümanlara teslim etmek zorundadırlar.
Kudüs’ün fethedileceği günün arifesinde Selahattin Eyyubi’nin komutanları şu soruyu soruyor: “100 sene önce haçlılar buraya girdiklerinde taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmamışlardı. İmkân bulup da kirletmedikleri namus kalmamıştı. Yarın biz de onların yaptıklarını yapacak mıyız?” Merhum Selahattin Eyyubi: “Biz de öyle yaparsak onlardan ne farkımız ne kalır ki!” demiştir.
Biz Kudüs’ten şu kadar uzakta olsak dahi Kudüs davası İslâmî davanın can merkezidir. Dünyanın huzuru Kudüs’ten ayarlanıyorsa eğer bir Müslüman için de hayatın ayarı Kudüs’ten yapılmaktadır. Bugün orada bir avuç Müslüman bir davayı yürütmekte, savaşmaktadır. Biz canımızla, malımızla, kanımızla onların yanındayız, yanlarında olmak zorundayız.
Biraz sonra şeyhimiz Raid Salah da Mescid-i Aksa’nın yaşadığı tehlikeyi anlatacaktır. Bugün Kudüs ve Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi işgal altındadır. Yahudi’nin kirli ayakları ile kirlenmektedir. Bugün, bu tehlikeyi nasıl bertaraf edebilirim, bu tehlikeye karşı Müslümanlara nasıl yardımcı olabilirim diye düşünmeden bir gün dahi geçirmemeliyiz. Bu sebeple, yapacaksak eğer her gün Kudüs’le rabıta etmeliyiz, tefekkür etmeliyiz, çareler aramalıyız. Murabıt olmanın ilk şartı tefekkür etmektir. Şeyh Ahmet Yasin’den Rantisi’ye kadar, taş atan o küçük çocuklara kadar emeği geçen, cihad eden tüm Müslümanların önünde saygıyla duruyoruz, onlara selamlarımızı iletiyoruz, Allah’tan rahmet diliyoruz.
Raid Salah konuşması
Allah’a hamdü sena ve Rasulullah’a salâvattan sonra tüm bay ve bayan kardeşleri selamlıyorum. Bizi burada bir araya getiren Medeniyet Vakfı’na ve Kudüs Dayanışma Derneği’ne teşekkür ediyorum.
Konuşmama başlamadan önce Mavi Marmara kafilesinde şehit olan Necdet Yıldırım’ı rahmetle anıyorum. Onu burada anmanın bir görev olduğunu düşünüyorum. Mavi Marmara gemisi tüm dünya Müslümanlarının sesiydi. Hepsi Mescid-i Aksa’yı kurtarmak için bir yol çizmişlerdi.
Mavi Marmara gemisinde bir Türk bayan kardeşimiz vardı. Bu bayan kardeşimizin kocası şehit oldu. Şehit olan kocasının yanında durdu ve: “Ben bugün ağlamayacağım. Gözlerimden yaşlar inmeyecek. Çünkü sen Kudüs yanında, Mescid-i Aksa için şehit oldun.” Ben de diyorum ki böyle kadınlar oldukça Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, Filistin topraklarını işgalden kurtaracağız.
Yine gemide Türkiye’den bir bayan kardeşimiz daha vardı. Kayseri’ye gittik, orada çeşitli programlara katıldık. Gemide bizimle beraber olan Kayserili bir bayan kardeşimiz bize bir bayrak hediye etti. Üzerinde şehitlerin kanları vardı. Dedi ki “Bu bayrağı sizden istemeyeceğiz. Bu bayrağı ancak sizden Kudüs’ü fethetmeye geldiğimizde isteyeceğiz.” dedi.
Muhterem Kardeşlerim,
Bizler cesaret ve şecaat sahibi Müslümanlarız. Allah yolunda ölümden korkmayız. Allah yolunda hiçbir şekilde canımızı vermekten çekinmeyiz. Aynı zamanda bizler merhamet sahibi insanlarız. İşte bunu hatırlatan güzel bir örnek var İslam tarihinde. Bir gün Hz. Ömer Kudüs’ü fethettikten sonra bir kilisenin önünden geçer. Kilisenin rahibi der ki; “Gel ey halife, bizim kilisemizde namaz kıl.” Hz. Ömer “Hayır, ben sizin kilisenizde namaz kılmam. Eğer ben burada namaz kılarsam Müslümanlar burayı mescide çevirir.” Bu, Müslümanların adaletinin, anlayışının en güzel örneğidir.
Bazı batılı tarihçilerin de anlattığı bir gerçek var; biliyorsunuz haçlı orduları İslâm dünyasının tamamını yerle bir etmeye çalıştılar. Müslümanları katlettiler, Müslümanların etlerini yemeye bile cüret ettiler. Çocukları ateşe attılar, o çocukların etlerini yediler. Selahaddin Eyyubi ise Kudüs’ü fethetti ve orada bir rahiple karşılaştı. Rahip; “Biz sizden binlercesini öldürdük, bize ne yapacaksınız?” diye sorar. Selahattin Eyyubi; “Allah bize sizin affedilmenizi söylüyor. Biz sizin yaptıklarınızı yapmayacağız.” Rahip orada şehadet getirerek Müslüman oluyor. Kudüs’ün, Aksa’nın, rahmetin mesajı işte bu! Bütün huzurun, mutluluğun, güzelliğin mesajı bu! Bütün Müslümanların ve gayr-i müslimlerin mesajı bu!
Kudüs’ün, Aksa’nın mesajını bozmak isteyen İsrail işgal devleti 1967 yılında Mescid-i Aksa’ya girdiğinde tanklarıyla, askerleriyle saldırdı. Dozerlerle Mescid-i Aksa’nın kapsını ve o taraftaki evleri yıktı. Evlerinden çıkmayan kardeşlerimiz, çoluk çocuk şehid oldular. Yine aynı şekilde dozerlerle yıkıntıları ve içindeki şehitleri kamyonlara doldurdular ve bilmediğimiz bir yere götürdüler. Korkacağımızı, vazgeçeceğimizi zannettiler. Biz, kesinlikle ve kesinlikle buradan, bu davadan, Kudüs’ten, Mescid-i Aksa’dan vazgeçmeyiz, vazgeçmeyeceğiz. Allah yolunda bu canı veririz de yine Mescid-i Aksa’dan vazgeçmeyiz.
İsrail, her türlü cerimeyi, her türlü zulmü işlemeye devam etti. Bu 1967’deki olaydan sonra 1969 yılında yol kesen İsrail polislerinden birisi, Michael Denis Rouhan Mescid-i Aksa’ya girdi ve orada bir yangın çıkardı. Müslümanlar buradaki ateşi söndürmeye çalıştılar fakat İsrail, şebeke sularını kesmişti. Buna rağmen Müslümanlar, kadınıyla, çocuğuyla, yaşlısıyla elden ele su taşıyarak bu yangını söndürdü. Küfrün, hainliğin bu ateşini Allah (c.c.) söndürecek. Onlar ne zaman böyle bir ateş yaksalar bu ateşi Allah hemen söndürür.
Kardeşlerim,
İsrail’in Mescid-i Aksa’da, Kudüs’te işlemiş olduğu bu azgınlıklar devam etti. 2000 yılında Mescid-i Aksa’yı yıkmak istediğini açık bir şekilde söyledi. Kudüs’te bulunan bütün Müslümanlar Mescid-i Aksa’yı savunmak için seferber olduk. Kadınlar, çocuklar, hepimiz adeta orada sabahlıyorduk. Küçük bir çocuk sabahleyin uyandı ve “Anneciğim, ben Mescid-i Aksa’yı savunmaya gidiyorum. Bu gece rüyamda Peygamber Efendimizi gördüm. Bana bir sır verdi.” Annesi “Yavrum, nedir o sır, bana söyle.” dedi. Çocuk, “Hayır, söylemem.” dedi. O gün Mescid-i Aksa civarında çatışma çıktı. Çatışma sonrasında çocuğun evine şehadet haberi gitti. Annesi o zaman anlamıştı, çocuğunun sakladığı sır, şehadet haberiydi.
Muhterem Kardeşlerim,
Muhterem Hanımefendiler,
İsrail işgalinin saldırıları hiç durmadı. Sene 2013, yine saldırılar devam ediyor. Bütün İslâm dünyasına meydan okuyor İsrail. İsrail işgal güçlerinin bir askeri, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu alanda Kur’ân okuyan bayan topluluğun yanına gelir ve aralarında şu konuşma geçer.
- Buradan uzaklaşın, buradan çıkın.
- Nereye gidelim, buralar bizim. Biz istediğimiz zaman burada namaz kılar, istediğimiz zaman Kur’ân okuruz.
Bunun üzerine asker, ayağıyla Kur’ân’a vurur. Bu davranış sadece o Müslüman hanıma değil, bütün Müslümanlara, İslâm’a yapılmış bir harekettir. Peygamberin ümmeti nerede, Selahattin Eyyubi’nin ümmeti nerede, Fatih Sultan Mehmet’in ümmeti nerede, Abdülhamit Han’ın ümmeti nerede? Kudüs’ten adeta “Vah bu Müslümanlara, vah bu Müslümanlar nerede?” sesleri geliyor. Müslümanların bu büyük direnişinin, büyük zaferlerin başlangıcı olacağına inanıyorum.
İsrail işgali bugünlerden yine saldırılarını arttırdı. İsrail, yine bir şeylere çağırıyor. Mescid-i Aksa’nın belli zamanlarda paylaşımından bahsediyor. Belli zamanlarda siz, belli zamanlarda biz kullanalım diyor. Yine, Mescid-i Aksa’nın yerine Süleyman heykeli dikmekten bahsediyorlar. Onlar konuşuyorlar, fakat biz ümitsiz değiliz, biz korkak da değiliz. Biz şunu iyi biliyoruz ki İsrail ne zaman saldırılarını artırırsa bitişi ve yok oluşu da o derece yaklaşmış demektir. Kudüs ve Mescid-i Aksa’dan defolup gidecekler, Kudüs ve Mescid-i Aksa elbet bir gün özgürleşecek demektir.
Hepinizi Allah’a emanet ediyorum, selam üzerinize olsun.
SON VİDEO HABER
Haber Ara