Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Sinemaya çalım atan futbolcular

Metin Oktay’ın iki yüz lira karşılığında oynadığı Yün Mensucat’tan Galatasaray’a transfer hikâyesini beyazperde de izledik. Sonra Eric Cantona’nın bir taraftara yaşam koçluğu yapmasını, Maradona’nın skandallarını… Şimdi Barcelona’nın yıldız ismi Messi’nin hayatını perdede görme vakti.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-25 08:47:51

Sinemaya çalım atan futbolcular


Zidane, Eric Cantona, Maradona, Metin Oktay, George Best… Onlar futbol dünyasının yıldız isimleri. Başarılarla dolu hayatları bir o kadar sansasyonel olaylarla dolu. Film gibi hayatı var derler ya, aynen öyle… Attıkları her adım, dudaklarının arasından çıkan her söz olay olan bu isimlerin hikâyesini yıllar önce gözü açık yapımcılar, yönetmenler beyazperdeye aktardı. Kiminin unutulmaz golleri filmlerin içine serpiştirildi, kimi profesyonel oyunculardan eğitim aldı, rol kesti. Bazıları Cannes’da gösterildi, bazıları beğenilmedi, tepki çekti.

Metin Oktay, Türkiye’de üzerine film çekilen ilk ve tek isim… Oktay’ın milli takımda ve Galatasaray’da gol rekoru kırdığı dönemde çekilen Taçsız Kral (1965), unutulmaz futbolcunun zirve yolculuğunu anlatıyor. Kralın çocukluk dönemiyle başlıyor hikâye. İzmir’in yoksul mahallesinde nasıl top peşinde koşturduğu, ailesiyle çatışmalarına değiniyor, sonra Damlacıkspor’dan iki yüz lira karşılığında -işçi kadrosunda- Yün Mensucat’a nasıl transfer olduğuna. İzmirspor’da yıldızlaştıktan sonra babasıyla beraber büyülü şehrin yolunu tutuyor Oktay. Hayali, büyük bir topçu olup büyük paralar kazanmak ve ailesine bir ‘çırçır makinesi’ almak. Ancak İstanbul umduğu gibi karşılamıyor onu, dev kulüplerin yöneticileri yüzüne bile bakmıyor. ‘Sen mi büyüksün, ben mi görüşeceğiz seninle’ restini çekiyor, köyüne dönüyor. Sonrasında İzmir Profesyonel Ligi’nde gol kralı olup Galatasaray’a transfer oluyor. Sonrası malum…

Unutulmaz golcünün hayatının perde arkasını ayrıntıya inmeden kronolojik bir sırayla anlatan Taçsız Kral, Oktay’ın başarı hikâyesi ve şöhretle imtihanı üzerine kurulu. Avrupa’ya transfer öyküsüne de değiniyor, kalbindeki rahatsızlığa rağmen futboldan nasıl kopmadığına da. Ön planda ise özel hayatı var: Çocukluk aşkı (Ayten Gökçer) ile hayatına giren kadınlar (Ajda Pekkan-Gönül Yazar) arasında nasıl kaldığı anlatılıyor uzun uzadıya. Atıf Yılmaz’ın ticari kaygılarla çektiği filmin sürpriz ismi ise Erol Taş. Sinemamızın kötü adamı olarak bilinen Taş, Oktay’ın babası rolüyle ilk defa iyi adamı oynuyor. Birçok maçtan gerçek görüntülerin kullanıldığı (biraz sakil dursa da) filmin en dikkat çekici sahnesi ise şu; İzmirspor Kulübü yöneticisi transfer için Oktay’ın önüne bir bavul dolusu para yığıyor. Ancak Oktay, parayı elinin tersiyle itiyor: “Ben satılık değilim. Galatasaray’ı tercih ediyorum, o daha vefalı...”


Yalvarırım gülümse Zidane

En ilginç film Zidane’a ait. Daha doğrusu belgesel. Neyi ilginç? Şöyle: “İki kafadar yönetmen Douglas Gordon ile Philippe Parreno, yanına 150 kişilik bir çekim ekibi alıp Real Madrid-Villarreal maçına gidiyor. Tarih 23 Nisan 2005. Ordu, 17 senkronize kamera ile Zidane’ın saha içindeki her anını görüntülüyor. Duran topları kullanırkenki becerisi, faullere verdiği tepkisi, takımı gol yedikten sonraki üzüntüsünü… Çalım atışlarını, sahayı tarayan gözlerini, nefes alıp verişini kayda alıyor.” O gün yönetmenin istediği her şey gerçekleşiyor sahada. Zidane, takımı 1-0 yenik durumdayken iki asist yapıp galibiyeti getiriyor, finalde tartışmaya karışıp kırmızı kart görüyor vs. Maç boyunca soğukkanlılığını hiç bozmuyor Zidane. Gollerden sonra bile gülmüyor, yalnızca bir kere tebessüm ediyor.

Yıldız oyuncunun yalnızca maçtaki görüntülerine yer veren ‘Bir 21. yüzyıl efsanesi: Zidane’in bir de hayata bakan yanı var. Filmin bir yerinde kamerayı stadın dışına çeviriyor. Necef’te bir arabada bomba patlamış, dokuz kişi ölmüştür. Sabah saatlerinde Douglas Gordon’ın oğlu ateşlenmiş, Almanya alev alev... Film, bir efsaneyi anlatırken, gündelikle dramatik olanı ince bir çizgide birleştiriyor.


Yaşam koçu Cantona


Eric Cantona’nın hayatından esinlenilerek çekilen Hayata Çalım At (Looking For Eric-2009) Manchester’lı bir postacının hayatını perdeye taşıyor. Üst üste yaşadığı sıkıntılar nedeniyle hayatı altüst olan ve ağır bir orta yaş krizi yaşayan postacı, oğlundan çaldığı hapı içince hayatına Eric Cantona sanrısı dâhil oluyor. Futbol hayatı boyunca David Beckham’dan Ryan Giggs’e birçok ismin hayatını değiştiren ‘King’ Eric, postacının hayatını da değiştiriyor. Yönetmenliğini Ken Loach’ın yaptığı, 2009’da Cannes Film Festivali’nde büyük ödül için yarışan filmde anlaşılacağı gibi başrolde değil, yer yer görünüyor. Yaşanmışları üzerinden eşinden ayrı, ergenlik çağındaki oğluyla diyalog kurmaya çalışan postacıya ‘hayat dersi’ veriyor. Koyu sohbetlerde kendi hikâyesi araya giriyor, en güzel golleri, pası, unutulmaz anları... Cantona’nın oyunculuğuna ayrı bir parantez açmak gerek. Metin Oktay gibi kameranın karşısında kasılıp kalmıyor. Gayet doğal ve gerçekçi. Tabii futbol oynarken amatör olarak tiyatro yapmasının payı büyük. Bir de futbolu bıraktıktan (30) sonra 10 filmde oynadı, Paris’in en prestijli tiyatrolarından Marigny’de rol aldı. Her yiğidin harcı değil.


Başarı da anlatılıyor, skandal da . . .

Maradona’yı tanımlamak için bir sıfata gerek yok. Hayatı mevzubahis olunca anlatılacak çok şey var: Hafızalardan silinmeyen golleri, sansasyonel özel hayatı, skandalları… Javier Vâzquez, Maradona’yı Sevmek’te (Loving Maradona-2005) usta ayağın Buenos Aires’in gecekondularından çıkıp servet ve şöhreti nasıl yakaladığını anlatıyor ve tabii anlatılması gereken diğer şeyleri de...

Manchester United’ın efsanesi George Best’in filmi yine onun adını taşıyor: Best (2000). 1968’de Avrupa’da yılın futbolcusu seçilen haşarı oyuncunun gece hayatında kendini nasıl tükettiğini anlatıyor Mary McGuckian’ın yönettiği film. Eleştirmenlerden geçer not alamasa da sıra dışı yeteneğin alkol ve kadın tutkusuyla nasıl yok olduğunu başarıyla resmettiği düşüncesinde hemfikirler.

Listeye eklenecek son isim Barcelona’nın yıldızı Lionel Messi. Luca Caioli’nin yazdığı Messi: Efsane Olan Gencin Hikâyesi (Messi: The Inside Story of the Boy Who Became a Legend) kitabından perdeye uyarlanan film, 25 yaşında Arjantin’de yaşayan mütevazı bir çocuğun fiziksel yetersizliklerinin üstesinden gelip dünyanın en iyi futbolcularından biri olduğunu anlatacak. Amerikalı film şirketi Epic Pictures Group, her şeyi sır gibi saklıyor. Tek bildiğimiz, 2014 Dünya Kupası’nda seyirci karşısına çıkacağı.


Perdede de görmek isteriz

Akla gelen ilk isim Hakan Şükür. 249 golle Süper Lig’de, 38 golle Avrupa kupalarında en çok gol atan Türk futbolcu unvanlarına sahip Şükür’ün Sakaryaspor’dan zirveye tırmanma hikâyesi, Galatasaray’ın dört yıl üst üste şampiyon olduğu, Avrupa’da büyükleri dize getirdiği dönemdeki liderliği, spordan siyasete başarısı anlatılabilir. Skandalların yaşanmadığı nadir filmlerden olacağı kesin.

F.Bahçe’nin sembol ismi Lefter Küçükandon-yadis’ın Büyükada’da futbola başlama hikâyesi, Sarı Kanarya’ya transferi ve sonraki 17 yılda 400’ün üzerinde gol atması başlı başına başarı hikâyesi. Rum bir oyuncunun Türk milli takımında kaptanlık yapması senaristlere büyük malzeme verir.

Tanju Çolak’ın hikâyesi, 1996’da Kral’ın Hayatı adıyla dizi oldu. Osman Sınav ile Metin Günay’ın yönettiği dizi 6 bölüm yayınlanabildi. Çolak’ın zirvedeyken Hülya Avşar’la yaşadığı aşk, kaçak Mercedes kullandığı için aldığı ceza hâlâ ilgi çekici.

Samsunspor kafilesi, 20 Ocak 1989 tarihinde Malatyaspor ile oynayacağı Süper Lig müsabakasına giderken kamyonla çarpışıp uçuruma yuvarlandı. 5 kişi öldü, birçok kişi yaralandı. Takımın ikinci yarıda maçlara çıkamadığı için hükmen mağlup olması, zirveye oynarken küme düşmesi, takımın renklerine siyahın eklenmesi oldukça dramatik.

(Ayhan HÜLAGÜ / Zaman)

SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara