Başbakan'ın siyasi danışmanı ve çözüm sürecinin kilit isimlerinden Yalçın Akdoğan, Aktuel dergisine verdiği mülakatta medya için çarpıcı yorumlarda bulundu.
Aynı zamanda Star ve Yeni Şafak gazetelerinde köşe yazarlığı yapan Yalçın Akdoğan medyanın çözüm sürecindeki pozisyonu üzerine konuştu ve medyada en çok beğendiği isimlere açıkladı.
Aktüel dergisindeki röportajdan ilgili bölüm:
MEDYA ÇÖZÜM SÜRECİNe KATKI SUNMUYOR MAALESEF
-Medyanın çözüm sürecinde duruşunu nasıl buluyorsunuz?
Burada özellikle Akil İnsanlar meselesinde, varolan gerçeği yansıtmak yerine, kendi istedikleri ayrıntıları yansıttılar, büyüttüler. Yüz kişi ile siz toplantı yapıyorsunuz, bir tane adam bağırıyor, o bir adamı büyütüyor. Bu da öteki şehirlere motivasyon kaynağı oluyor. Bu büyüyor, onlar orada daha organize oluyorlar. Ama ben buradaki tepkileri halkın doğal, sıradan tepkisi olarak görmüyorum. Bunlar hep organize faaliyetler ve oradaki halk da rahatsız bundan. O şekilde bir görüntü ortaya çıkmasından onlar da rahatsız. Biz konuştuğumuzda, medya patronları, yayın yönetmenleri, sorumlu müdürler, sürecin çok önemli olduğunu ve bu sürece destek verdiklerini söylüyorlar. Ama ortaya çıkan ürüne bakıyoruz, o işin editörü kimse, haberi yapan kimse, onun ideolojik görüşüne göre, ya da bu süreçteki tercihlerine göre bir yayın ortaya çıkıyor. Bu da sürece çok katkı sağlayan bir yayın olmuyor açıkçası.
BAŞ DANIŞMANIN FAVORİLERİ: MAHÇUPYAN, BAYRAMOĞLU, GÖKTÜRK
-Sizi hayal kırıklığına uğratan kişiler var mı?
Çok var ama bunlar kişisel. Desteğini esirgeyenler var...
-Her gün okuduğunuz köşe yazarları?
İşim gereği köşe yazarlarının büyük bir kısmını okuyorum. Siyasi konularda analiz kabiliyeti yüksek olan yazarları daha çok beğeniyorum. Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Gülay Göktürk bunların başında geliyor.
ABD POLİSİYE DİZİLERİNDE İŞLENEN KONULAR GERÇEK OLUYOR...
- En son okuduğunuz kitap hangisi?
Orhan Miroğlu’nun “Musa Anter Cinayeti” kitabına başladım…
- En son seyrettiğiniz film hangisi?
Vaktim olmadığı için eski dizilerin DVD’lerine bakabiliyorum. Özellikle Amerikan yapımı aksiyon-polisiye dizelerindeki “tehdit algısı” ve “örtülü propaganda” değişimini gözlemlemek ilginç oluyor. İsrail’le ilişkilerin kötü olduğu dönemlerde yapılan dizilerde İslamcı terörist tiplemesine nasıl “Türklerin” bulaştırıldığını görebilirsiniz. En son Boston maratonunda yaşanan bombalı saldırı ve Müslüman toplumu etrafında dönen güvenlikçi politika ve ayrımcılık tartışmaları… Bu konuları işleyen diziler sanki gerçek oluyor…