Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Acıların önüne geçebiliriz'

Akil İnsanlar Ege Bölgesi Heyeti’nde yer alan Doğan TV Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, 1 aydır yürütülen toplantılarda bir araya geldikleri tüm vatandaşların, barış ve huzur ortamının sağlanması ortak noktasında buluştuğunu vurguladı. Yalçındağ, bu süreçten birlik ve beraberlik duygusuyla çıkılacağını, ‘Düello duygusunu geride bırakan bir anlayışa’ kavuşulacağını belirterek izlenimlerini Hürriyet gazetesinden Taha Akyol'a aktardı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-12 08:24:18

'Acıların önüne geçebiliriz'

İşte Hürriyet gazetesinden Taha Akyol'un Arzuhan Doğan Yalçındağ ile yaptığı söyleşi:


- Ege Bölgesi’nde halkla çeşitli toplantılar yaptınız. Süreç hakkında, önceden tahmin ettiğiniz halkla, temaslarda bulunduğunuz ‘halk’ farklı mıydı?


Farklı değildi Taha Bey. Halkımızın yüreğinin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha gördüm. Benim gördüğüm, mantık olarak kimse ne sürece karşı ne de kalıcı barışa... Kimse kan aksın istemiyor. Ama duygular yoğun. Herkesin geçmişinde birikmiş çok acı var. Bence sürecin zorluğu, aklın, mantığın bize söylediği ile duygularımızın ahengini kurmakta yatıyor. Hepimizin çok duygusal olduğu bir süreç yaşıyoruz. En hassas olduğumuz ortak değerlerimiz, vatan, bayrak, millet bunlar üzerinden bir tartışma yaşanıyor gibi ve bu da büyük bir tedirginlik yaratıyor. Ayrıca her şey çok hızlı gelişiyor. 30 yıldır ülkemizde terör vardı. Bu nasıl bir anda bitecek, bu sorgulanıyor. Bütün bunları sorgulamakla beraber herkes barış ve huzur ortamının sağlanmasını, bu çatışmaların bitmesini istiyor.


- Ege, en ulusalcı, milliyetçi duyguların yoğun olduğu bölgemiz. Acaba bu mu etkili?


Ege Bölgesi en fazla şehit veren bölgemiz, dolayısıyla bu tür hassasiyetlerin olması doğal. Aslında Ege de tüm ülkenin genelinden çok farklı bir şey söylemiyor. Bildiğim kadarıyla bu hassasiyetler diğer bölgelerde de dile geliyor. Belki derece farkı var. Ama bu meselenin üç aşağı, beş yukarı her yerde benzeri duygular ve düşünceler ürettiğini düşünüyorum. Temel endişeler her yerde aynı bence.


FEDERASYONA MI GİDİYORUZ DİYE ENDİŞELİLER

- Temel endişeler nelerdir? Halk size neyi intikal ettirdi?

Öncelikle daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorlar. “Ülke bölünecek mi, toprak bütünlüğümüze ziyan gelecek mi, federasyona mı gidiyoruz” diye endişeliler. Bu endişeler çok uç noktalara gidip, “Bayrağın rengi mi değişecek?” gibi bir şekle de bürünüyor. “Ne pazarlığı yapıldı? Ne verildi? Ne alındı?” endişeleri var.


- Siz bu endişeleri ne ölçüde giderebiliyorsunuz? Sizi nasıl görüyorlar?


Endişeleri gidermek gibi bir görevimiz yok. Zaten buna imkân da yok; çünkü halkın sorularının cevabı bizde değil. Kaldı ki, bu heyetteki herkes farklı fikirlere sahip. Burada asıl olan; halkı dinlemek, onların görüş, fikir veeleştirilerini alabilmek. Ben akil insanların en büyük katkısının bütün bu konuların toplum içinde konuşulması, tartışılması için bir platform yaratmak olduğunu düşünüyorum. Bu platform olmasaydı, bu süreç çok daha sınırlı bir kesimde tartışılacaktı. Şimdi herkesin bu sürece katılımı, düşüncelerini, görüşlerini ifade etmesi mümkün oldu.


SÜRECİ YÜRÜTENLER İYİ NİYETLİ

- Toplantılardan sonra fikrini değiştirenler oldu mu?


Benim görevim kimseyi ikna etmek değil, biraz önce de dediğim gibi halkı dinlemek. Ancak tabii onlar sorunca, ben de fikirlerimi söylüyorum. Bir diyaloğa dönüşüyor. Toplantı sonunda yanıma gelip, “Buraya gelirken çok farklı düşünüyordum, sizinle görüşünce rahatladım” diyenler oldu. Ama tabii bu omuzlarınıza çok büyük sorumluluk da yüklüyor. Grubumuzda çok farklı görüşlere sahibiz. Ama bir ideal için, barış ve huzur için, kardeşlik için oradayız. 63 kişi, 63 farklı görüş... Ve herkes kendi görüş ve duygularını paylaşıyor. Hepimizin en büyük temennisi bu sürecin başarılı olması. Sonuçta süreci başlatan ve sürdürenler de, iyi niyetleriyle ülkeye hizmet etmek için uğraşıyorlar. Ama tabii riskler var, hepimizin bence süreci yürüten devletin bile endişeleri vardır. Ama bir fırsat yakalandı, bir imkân doğdu bunu değerlendirmeli, elimizin tersiyle itmemeliyiz. Bu yüzden ben kendi adıma bu sürece destek vermenin ve bugün Türkiye’de, “Barıştan yanayım, kavgadan değil” demenin çok hayati olduğunu düşünüyorum.


BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞE İNANIYORUM

- Diyelim ki konuşuyorsunuz, ben ahaliden biriyim ve ‘ülke bölünecek’ diye endişe duyuyorum. Ne cevap verirdiniz?

Ben vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne bütün kalbimle inanıyorum ve sonuna kadar destekliyorum. Bu süreçte ülkenin bölünmeyeceğine, aksine güçlenerek çıkacağımıza inanıyorum. Bölünme korkusu bana kalırsa özgüven eksikliğidir. Tam tersine, ülkemize daha fazla güvenmeliyiz. Siz, biz, hepimiz burada olduğumuz sürece ve hiçbirimiz bu ülkenin bölünmesini istemediğimiz sürece bu ülkeyi kim, nasıl bölebilir?


DEMOKRASİNİN STANDARDINI YÜKSELTELİM

- Demokrasi tartışmalarını nasıl görüyorsunuz? “Demokrasi olmadan barış sağlanamaz” görüşüne katılıyor musunuz?

Evet tabii katılıyorum. Ancak sadece Kürt vatandaşlarımız için değil, Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşlarımız için demokratik hukuk devleti standartlarını yükseltmeliyiz. Her vatandaşımız için devlet-birey ilişkilerini yeniden düzenlemeli, ifade özgürlüğü, hukuk güvenliği standardlarını yükseltmeliyiz.


BU BİR DEVLET PROJESİ

- Gezileriniz sırasında muhalefeti destekleyen insanlarla da karşılaştınız mı?


Tabii karşılaştım. Zaten temel zorluklarından biri de, bu sürecin hükümet tarafından yönetildiği kaygısı... Muhalifler arasında olup da, sürece destek veren vatandaşlarımız var ama bunun bir Ak Parti projesi olarak görülmesi diğer partilere oy veren halkın mesafeli yaklaşmasına neden oluyor. Halbuki bu bir devlet projesi... Keşke bu süreç Meclis’teki diğer partilerle birlikte götürülüyor olsaydı. Ama ne olursa olsun ben çatışmanın durmasıyla, terörün bitmesiyle, huzurun gelmesiyle sonuçlanacak bir sürece, kimin işine yarar diye bakmam.


‘Oğlumu özledim, kokusunu sesini, ayakkabı tıkırtısını’

- Ne gibi duygusal zorluklar tespit ettiniz? Sizi çok etkileyen birkaç anekdotu anlatır mısınız?


Örneğin Kütahya’da bir vatandaşımızın söylediği hiç aklımızdan çıkmıyor. “Osmanlı’dan beri devlet ne isterse verdik, şehit de verdik. Devlet bize ‘Öl’ dedi, öldük. Bugün devletimiz istese; hiç düşünmeden bu fedakârlığı yine yaparız. Ancak 30 yıldır bize PKK ve Öcalan hakkında söylenenler ortada. Bu yüzden kafamız karışık” diye konuştu. Bir başka anekdot daha aktarayım; bir şehit babasının mektubuydu. Okurken insanın yüreği burkuluyor. “Oğlumu geri getirecek misiniz? Oğlumu özledim. Kokusunu, sesini, ayakkabı tıkırtısını... Benim oğlumun da hayalleri vardı” diye yazmış. Bu duygu yoğunluğu karşısında kelimeler, mantık yürütmeler kifayetsiz kalıyor. Bir başka şehit ailesi de, “6 ay önce neredeydiniz; neden bu süreç 6 ay önce başlamadı” dedi. Oğlunu 6 ay önce kaybetmiş. Şimdi böyle tepkiler karşısında ne diyebilirsiniz? Yıllardır süren kavga ve şiddet daha fazla devam edemez, etmemeli. Çok büyük acılar yaşandı. Nice aileler dağıldı; çocuklar yetim, anneler evlatsız kaldı. Tabii ki kolay değil bu acıları unutmak. Belki unutamayız ama daha fazla acı yaşanmasının önüne geçebiliriz. Bunu hem insani, hem milli bir görev olarak görüyorum.


Duygularımı besleyen ana renk sevgi

VATANSEVERLİK KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİL

- Birçok yerde protestolar da oldu. Belirli gruplar ellerinde bayraklar milli marşı söyledi. Ne hissettiniz?


Ben de elime bayrağı alıp onlarla birlikte marş söylemek istedim. Samimi duyguların harekete geçirdiği her türlü protestonun çok doğal ve çok sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Ama şunu söyleyeyim: Vatanseverlik hiç kimsenin tekelinde değildir. Vatanımı nasıl seveceğime ve bölünmezliğini nasıl savunacağıma da, ben kendim karar veririm. Ben ülkemi sadece duygularımla değil, aklımla da seviyorum. Ve şu anda bana hem aklım, hem duygularım, “Barışa evet, çözüme evet” dedirtiyor. Duygularım bana, ölümlerin engellenmesini, barış ve huzurun sağlanmasını söylüyor. Mantığım bana daha fazla acı yaşanmaması için, geçmiş acıları kalbimize gömmeyi söylüyor. Bunun ülkemin geleceği için, birliği ve bütünlüğü için elzem olduğunu söylüyor.

Zor bir süreçten geçiyoruz. Benim hayalim bu süreçten birlik beraberlik içinde toprak bütünlüğümüzü koruyarak, birlikte yaşama kültürü, empati, tolerans duygularını öne çıkaran, düello duygusunu geride bırakan bir anlayışa kavuşmak.


- Görüşmelerinizde yeni anayasa ile ilgili sorular geliyor mu? Mesela Türk milleti vurgusu...


Anayasa bu sürecin bir parçası değil. Zaman zaman fikirlerini söyleyenler olsa da, dediğim gibi bu sürecin parçası değil. Ama Ben Türk milletinin anayasadan çıkarılması gibi bir teklifin geleceğine de kesinlikle inanmıyorum, ihtimal bile vermiyorum. Ben Türk’üm. Türk kimliğimle gurur duyuyorum. Ama yanımdakinin de kendi kimliğini söylemesinden Kürt olduğunu söylemesinden rahatsızlık duymuyorum. Ben hepimizin biraz fedakârlık edip, yanındakine de yer açmaktan bahsediyorum. Bu beni coşkulu vatanseverliğimden, bayrak ve vatan sevgimden alıkoymaz. Hâlâ gözlerim dolarak 10. Yıl Marşı’nı söyleyip bayrağımı öperim, içim coşar. Benim bu duygularımı besleyen ana renk sevgi; bir başka tarafa duyduğum kuşku veya düşmanlık değil. Ben ülkemi sevdiğim, benimsediğim için gözümden sakınırım yoksa yanımdakine kuşku ile baktığım ondan korumaya çalıştığım için değil. Daha dikkatli, daha duyarlı, daha aklıselim sahibi olmamız, daha sorumlu davranmamız gerekiyor. Bunun için çok önemli bir nedenimiz var: İnsan hayatı... Ben bu süreçten birlik beraberlik içinde toprak bütünlüğümüzü koruyarak, birlikte yaşama kültürü, empati, tolerans duygularını öne çıkaran, düello duygusunu geride bırakan bir anlayışa kavuşacağımızı umuyorum. Bugün bu amacımıza yaklaşmış olduğumuzu görüyorum ve buna çok seviniyorum. Bu süreçte, bu çorbada benim de tuzum olmasından gurur duyuyorum.


HUZUR GELİRSE YATIRIM DA GELİR

- TÜSİAD Başkanlığı yaptınız, iş kadınısınız. Diyelim ki terör tamamen gündemden çıktı. Güneydoğu’da ekonomik olarak ne tür gelişmeler olabilir?


Yıllarca orada yatırımlar yapılmak istendi ama güvenlik zaafı nedeniyle gerçekleşmedi. Ama bir iş insanı olarak terör olan yere kimsenin yatırım yapmayacağını da gayet iyi biliyorum. Eğer barış ve huzur ortamı sağlanırsa bölgeye yatırımlar yapılacaktır. O bölgenin halkı zenginleşecektir. Hem Doğu, hem de Güneydoğu bundan faydalanacaktır. Ve oradaki insanlar iş, aş, umut, gelecek görünce ayrımcılık da kalmayacaktır diye düşünüyorum. Refahın, eğitimin gittiği yerde ayrımcılık ve terör bir daha beslenecek zemin bulamaz. Barış ortamı tüm Türkiye ekonomisine çok büyük bir ivme getirecek. Sadece bu bölgenin değil, bütün Türkiye’nin barış ve huzur ortamının getireceği refah artışından pay alacağına inanıyorum.


Ortak paydamız ülkemiz

- Bu süreçle ilgili son bir mesajınız var mı?


Yorulduğum doğru. Ama bir şey itiraf edeyim; bu benim için kuru bir zorunluluk, görev bilinci olmanın ötesinde bir şey, bu toplantıları çok anlamlı buluyorum. Ülkemi biraz daha yakından tanıyorum. Ve tanıdıkça ne kadar geniş yürekli, hoşgörülü bir halk olduğumuzu görüyorum. Toplantılardan güzel bir enerji ile ayrılıyorum. Çok geniş yelpazeden insanlar oluyor, kucaklaşarak çıkıyoruz. Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sini okumuş gelen, gözleri dolu dolu anlatan hanımla da, hayata daha muhafazakâr bakan ve hatta bu yüzden elimi sıkmak istemeyen beyle de aynı toplantılarda bulundum. Sonunda hepsiyle aynı duygu bütünlüğünde buluştuğumu hissettim. Ortak paydamız ülkemizdi.


Öncelikli meselemiz kanın durması

- Anketlerde Başkanlık sistemine halkın çoğunluğu karşı; süreçle ilişkilendirilmesinden dolayı kaygı duyanlar çok. Size bu konuyu soranlar oldu mu?


Bu iki konuyu farklı platformlarda değerlendirmek gerekir. Öncelikli meselemiz silahların susması ve kanın durmasıydı. Bu konuyu bu şekilde gündeme getiren olmadı.


- Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde akil insanlar heyetiyle uzun bir toplantı gerçekleştirdi. Bu toplantıdan çıkan mesajı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok uzun bir toplantı oldu, 7 saat boyunca konuyu detaylı bir şekilde ele aldık. Sayın Başbakan herkesi dinledi, notlarını aldı. Yaşadıklarımızı, gözlemlerimizi, hissettiklerimizi bütün samimiyetimizle aktardık. Raporlarımızı sunduk. Elbette süreç daha devam ediyor; ziyaretlerimiz devam edecek. Sayın Başbakan, her adımı yakından takip ediyor. Bize bir kez daha sürecin geleceğiyle ilgili önemli ve anlamlı mesajlar verdi. Bizleri cesaretlendirdi. Toplumsal desteğin ve barış beklentisinin ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Sayın Başbakanımızın bu iradesini ve kararlılığını takdir ediyorum.


SON VİDEO HABER

Suriye'deki dehşeti anlattı: İşkenceden derimiz yüzülüyordu

Haber Ara