Dolar

32,5009

Euro

34,6213

Altın

2.481,54

Bist

9.644,30

Libyalı ünlü komutan Abdulhakim Belhac konuştu

Libyalı devrimcilerin liderlerinden Abdulhakim Belhac Libya devrimini Sancaktar’a anlattı.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-05-04 12:23:43

Libyalı ünlü komutan Abdulhakim Belhac konuştu

Abdulhakim Belhac ismi hem Libya devrimini yakından takip edenler, hem de dünyadaki cihad hareketlerini tanıyanlar açısından hiç de yabancı bir isim değil. Hayatının büyük bir kısmını Afganistan ve Libya dağlarında savaşarak geçiren Belhac hakkında hem Batı basınında hem de Türk medyasında bir çok haber çıktı. Basının Belhac’la bu kadar çok ilgilenmesinin sebebi Belhac’ın sadece Libya devriminin askeri önderlerinden biri olması değildi. Belhac’ın bu kadar çok gündemde olmasının asıl sebebi onun geçmişiydi. 1966 yılında doğan Belhac, üniversite öğrencisi olduğu yıllarda Ruslara karşı savaşmak için Afganistan’a gitti. İlk savaş tecrübesini Afganistan’da yaşayan Belhac, Rusların Afganistan’dan çekilmesinin ardından Libya’ya dönerek Libya İslam Savaşçıları Grubu’nu (LİSG) kurdu. Bir çoğu Afganistan’da savaşmış Libyalı gençlerden oluşan Libya İslam Savaşçıları Grubu 1990’lı yılların başından itibaren Kaddafi yönetimine yönelik etkili eylemler düzenledi. Özellikle Libya’nın doğu kısmındaki dağlarda etkili olan grubun kampları Kaddafi’ye bağlı savaş uçakları tarafından yoğun şekilde bombalanınca Belhac Afganistan’a döndü. Afganistan’da tekrar Libyalı gençlerle kamplar oluşturan Belhac 2004 yılında Malezya’dan Sudan’a gitmeye çalışırken ABD İstihbarat Örgütü CIA ve İngiliz İstihbarat Örgütü MI6’nın ortak operasyonuyla yakalandı.

Günlerce CIA elemanlarının işkencelerine maruz kalan Belhac, daha sonra Kaddafi yönetimine teslim edildi. 6 yıl Libya zindanlarında kalan Belhac Kaddafi’nin oğlu Seyfül İslam Kaddafi’nin İslamcı gruplarla barış projesi çerçevesinde bir çok Libyalı İhvan lideri ile birlikte 2010 yılında serbest bırakıldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz gizlice örgütünü tekrar toparlayan Belhac, 17 Şubat devrimi başlar başlamaz adamlarıyla birlikte Kaddafi’ye karşı silaha sarıldı. Trablus Askeri Konseyi’nin başına geçen Belhac Trablus’un Kaddafi güçlerinden alınmasında büyük rol oynadı. Bugün Libyalılar tarafından devriminin kahramanlarından biri olarak kabul edilen Belhac, devrimden sonra Hizbul Vatan Partisi’ni kurarak siyasete girdi. ABD askerleri tarafından düzenlenen bir suikastle şehit edilen Usame bin Laden’le yakın arkadaş olduğunu ve başta Suriye olmak üzere dünyadaki İslami direniş gruplarına askeri destek verdiğini saklamayan Belhac’la Libya’nın başkenti Trablus’da bir araya geldik. Belhac bir hayli uzun süren sohbetimiz esnasında başta Libya devrimi, NATO’nun yardımı ve El Kaide olmak üzere bir çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.

Libya devrimini tetikleyen sosyal ve siyasi nedenleri anlatır mısınız? Devrimin arkasındaki gerçek güç sizce nedir?

Libya halkı yıllarca diktatör Kaddafi’nin elinden yaşanabilecek her türlü acıyı yaşadı. Vatanımız, özgürlüğümüz ve dinimiz yıllardır bir diktatörün işgali altındaydı. Halkımızın bütün insani ve hukuki hakları elinden alınmıştı. Biz yıllarca Libya halkını Kaddafi’ye karşı isyana çağırdık. Bu uğurda bir çok arkadaşımız dağlarda, zindanlarda can verdi. Fakat hiç beklemediğimiz bir anda tıpkı diğer Arap halkları gibi Libya halkı da özgürlük için sokaklara çıktı. Biz bunu Allah’ın açık bir yardımı olarak görüyoruz. Allah Libya halkının kalbindeki korku zincirlerini kırdı ve şehitlerimizin kanları, halkımızın fedakârlığı sayesinde Libya özgürlüğüne kavuştu. Libya devriminin arkasında iki güç vardır. Bu güçlerin birincisi yerlerin ve göklerin yaratıcısı Allah, ikincisi ise onurlu Libya halkıdır.

Libya devrimi sizce hedeflerine ulaştı mı?

Libya 17 Şubat devrimiyle birlikte 40 yıldan fazla yönetimi elinde tutan bir diktatörden kurtuldu. Bu az bir şey değil. Çünkü Kaddafi Libya halkının özgür olmasının, onurlu bir hayat yaşamasının önündeki en büyük engeldi. Kaddafi iktidardayken biz yeni Libya’yı nasıl kuracağımızı değil; diktatörü nasıl devireceğimizi konuşuyorduk. Fakat Kaddafi devrildikten sonra yeni Libya’yı nasıl kuracağımızı konuşmaya başladık. Artık yeni Libya’yı kurma yolunda adım adım ilerliyoruz. Her devrim sonrası yaşanan bir takım sıkıntıları şu an biz de yaşıyoruz. Fakat bu sıkıntıları inşallah zamanla aşacağız.

Devrim sonrası karşılaştığınız sıkıntılar nelerdir, bunu biraz daha açar mısınız?

Devrimle birlikte Kaddafi’ye ait olan her şey yıkıldı. Kaddafi devrilirken eski sistem, yönetim ve ordu da çöktü. Eski döneme ait bir çok kurum devrimciler tarafından tamamen iptal edildi. Biz şu an eski sistemin yerine yeni bir sistem kurmanın sıkıntılarını yaşıyoruz. Fakat bu sıkıntılar son derece doğal sıkıntılar. Bu zorlukların aynısı, hatta daha fazlası tarihteki bütün devrim sonrası süreçlerde yaşanmıştır. Bundan dolayı geleceğe umutla bakıyoruz. Kaddafi gibi bir diktatörü deviren Libyalılar bu zorlukları da aşacaktır. Fakat biraz zamana ihtiyacımız var.

Sizce NATO Libyalı devrimcilere niçin yardım etti? Batılılar devrim esnasında verdikleri desteğin karşılığında yeni kurulan Libya yönetiminden ne almayı umuyorlar?

Bu devrim bir NATO devrimi değildir, bu devrim Libya halkının şehitlerinin kanlarıyla gelen bir devrimdir. Devrimcilerin siyasi alanda, uluslar arası arenada yürüttükleri başarılı diplomasi NATO’nun Kaddafi’ye karşı harekete geçmesini sağladı. Bu bir anlamda Libya devriminin siyasi kadrolarının başarısıdır. Biz İsrail dışında herkesle ilişki kurabiliriz. Fakat bu ilişki iki eşit devlet nasıl ilişki kurarsa ancak o şekilde kurulacak bir ilişkidir. Kimse bizden vatanımızı satmamızı, şehitlerimizin kanlarına ihanet etmemizi, onurumuzu ayaklarımızın altına almamızı beklemesin.

Batılıların Libya devrimini çalmaya teşebbüs edecekleri noktasında bir korkuya sahip misiniz?

İslam’da Müslümanlar başkalarıyla, yabancılarla ilişki kuramaz diye bir şey yok. Yabancılarla, sınırlarımızı çiğnemedikleri sürece tabi ki ilişki kuracağız. Devrimin Batılılar tarafından çalınacağı konusunda bir korku taşımıyoruz. Çünkü Libya halkı böyle bir şeye asla izin vermez. Bu devrim şehitlerin bize emanetidir ve bu emanete her ne olursa olsun sahip çıkacağız. Bize ihtiram edene biz de ihtiram ederiz. Bize elini uzatana biz de elimizi uzatırız.

Siz devrim esnasında Trablus Askeri Konseyi’nin lideriydiniz. Hatta basında Trablus’un sizin ve savaşçılarınızın askeri başarıları sayesinde özgürleştiği yazılıp çizildi. Basında çıkan bu iddialar doğru mu? Ayrıca Libya devriminde İslami gruplar nasıl bir rol oynadılar?

Bu soruya cevap verirken öncelikle size gerçek bir Libya toplumu fotoğrafı çizmek istiyorum. Libya halkı Müslüman bir halktır ve İslam bütün Libyalıların en önemli kaynağı, merciidir. Ayrıca Libya’da şu an İslam karşıtı bir oluşum da yoktur. Biz İslamcılar olarak kendimizi Libya toplumunun bir parçası olarak görüyoruz. Asla bu toplumdan ayrı, Libyalılardan farklı değiliz. Hatta İslamcı kavramını yanlış anlamalara neden olabilir çekincesiyle yoğun şekilde kullanmıyoruz.

Ne tür yanlış anlaşılmalar?

Halkla aramıza herhangi bir fark, bir çizgi çizmek istemiyoruz. İslamcılar olarak isimlendirilmemiz bizim Libya halkından daha dindar, daha doğru olduğumuzu göstermez. Libya devrimi de herhangi bir grubun, ideolojinin değil; Libya halkının devrimidir. Fakat İslami gruplar devrimin başından sonuna kadar devrim için mücadele ettiler. Doğu ve batı cephelerinde, başkentte elde edilen zaferlerde İslami grupların çok büyük etkisi oldu. Fakat şunun altını özellikle çizmek istiyorum. Bu devrim bir halk devrimidir ve bu devrimin gerçek öncüsü herhangi bir grup değil; Libya halkıdır.

Siz daha önceleri Afganistan’da Usame bin Laden’le birlikteydiniz. Daha sonra Afganistan’dan ayrılarak Libya’ya dönüp kendi ülkenizde savaşmaya başladınız. Daha önceleri birlikte olduğunuz Laden’den niçin ayrıldınız?

Biz Afganistan’a Sovyetlerin işgali altında olan Afgan halkının zaferi için gittik. Çünkü dinimiz bize aynı dini paylaştığımız mazlum kardeşlerimiz zor durumda olduklarında onların yardımına koşmamızı tavsiye ediyor. Bu tavsiyeye uyarak Ruslara karşı savaşmak için Afganistan’a hicret ettik. Bu hicret cihad için yapılan bir hicretti. Bizim Afganistan’da bulunduğumuz yıllarda İslam dünyasının dört bir yanından gençler Ruslara karşı cihad için Afganistan’da toplanmışlardı. Farklı ülkelerden olan bu insanlarla ortak yönümüz mazlum Afgan halkının işgal edilmiş topraklarını kurtarmaktı. Hiç birimiz o yıllar Afganistan’a El Kaide’nin fikirleri, ideolojisi için toplanmamıştık. Zaten o dönemler Afganistan’da El Kaide de yoktu. Allah rahmet eylesin, Şeyh Usame bin Laden’le de Afgan cihadı esnasında tanıştık. Ruslar Afganistan’dan çıkarıldıktan sonra El Kaide kuruldu ve Şeyh Usame bin Laden mücahidleri El Kaide’ye katılmaya çağırdı. Fakat biz El Kaide’ye katılmadık, Libya’ya dönüp Kaddafi yönetimine karşı mücadele etmeye karar verdik.

Fakat basın sık sık sizin El Kaide’nin Libya’daki en üst düzey komutanı olduğunuzu iddia ediyor.


Bu doğru değil. Rahmetli Usame bin Laden’le aynı cephede Ruslara karşı savaştık, cihad üzerine, nasıl mücadele edilmesi konusunda Laden’le çok sohbetler ettik hatta tartıştık. Fakat ben El Kaide’nin içinde hiç bulunmadım.

Niçin eski arkadaşlarınızın bir kısmının içinde bulunduğu El Kaide’ye katılma gereği duymadınız?

El Kaide’nin bugün anlayış, usul ve mücadele tarzı olarak bir takım düzeltmelere, iyileştirmeye ihtiyacı var. El Kaide anlayış, usul ve mücadele tarzını İslam dünyasının ileri gelen âlimlerine sunmalı ve onlar da El Kaide’nin yaptığı yanlışları düzeltmeliler. Bu aslında sadece El Kaide için değil; kendini İslam’a nispet eden bütün İslami gruplar için bir ihtiyaçtır. Çünkü bazı dönemler İslami grupların araçları, yöntemleri amaç haline geliyor ve İslami usul ve mücadele tarzından sapmalar başlıyor. Biz de cezaevinde bulunduğumuz dönemlerde Libya İslami Savaşçılar grubu olarak İslam dünyasının kabul ettiği Ehli Sünnet âlimlerinden yardım istedik. Selman Avde gibi alimlere sizler bizim âlimlerimizsiniz; fikirlerimizde, mücadele tarzımızda herhangi bir yanlış, sapma varsa düzeltin, bize nasihatte bulunun dedik. Onlar da bu çağrımıza kulak verdiler ve yaptığımız bazı yanlışlar konusunda bize tavsiyelerde bulundular. Bu tavsiyeleri göz önünde bulundurarak bazı noktalarda görüşlerimizi düzelttik ve bunun büyük faydasını gördük. Bence El Kaide de acilen usul ve cihad metodunu âlimlere sunmalı ve onların tavsiyelerine uymalıdır. Ben de El Kaide’nin bazı noktalarda yanlış yaptığını, tashihe, düzeltmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Sizin El Kaide’ye olan itirazınız hangi noktalarda?

Biz bu konularda El Kaide’nin liderleriyle de konuştuk, onlarla tartıştık. İslam hangi amaç için olursa olsun savaşla ilgisi olmayanların öldürülmesine izin vermiyor. Savaşla ilgisi olmayan kadınların, din adamlarının, çocukların öldürülmesi İslam tarafından yasaklanmıştır. İster Yahudi olsun ister Hıristiyan, zulmetmemiş bir sivile el sürülemez. Biz bu konuda Şeyh Usame’ye muhalefet ettik. Çünkü El Kaide işgal güçlerine karşı verilen mücadelede onlar bizim sivillerimizi öldürürlerse, biz de onların sivillerini öldürürüz fikrini savunuyor. Biz bu görüşün İslam’ın savaş hukukuna uymadığını düşünüyoruz. Mücahid sivil öldüremez. Kâfirlerin sivillerini öldürmekte hiçbir beis yoktur şeklindeki görüş de sonradan ortaya çıktı. Çünkü Afganistan’da Ruslara karşı savaşırken Şeyh Usame de içinde olmak üzere kimse bu görüşü savunmuyordu. Ruslardan intikam almak, Rusları savaştan vazgeçirmek için gidip onların sivillerini öldürmüyorduk. Çünkü bunu herkes İslam’a aykırı görüyordu. Bundan dolayı da Rus sivillere karşı değil; sadece askerlere karşı savaşıyorduk. İslam için savaşanlar, mücahid kardeşlerimiz aşırılıklardan uzak durup nebevi metoda uymak zorundalar. Bunun için de ulemanın sözüne itibar edip, nasihatlerine kulak vermeliler. Cihad İslam’ın önemli temellerinden biridir. Fakat nasıl namaz kılmanın, abdest almanın kuralları varsa cihadın da kendine göre kuralları vardır. Namazın farzlarını yerine getirmediğinizde namaz olmazsa, cihadın farzlarını yerine getirmediğinizde de cihad olmaz. Biz mücahidlerin Allah katında çok değerli insanlar olduklarına inanıyoruz. Fakat herkesi Kuran ve Sünnet’in koyduğu kurallara, hududullah’a uymaya çağırıyoruz. Şeyh Usame’ye bir görüşmemizde Hıristiyan ve Yahudilerin sivillerini öldürmenin doğru olmadığını ve buna İslam’dan referans bulamayacağını söylemiştim.

Libyalı devrimciler silahlarını yeni oluşturulan devlete teslim etmeme konusunda ısrar ediyorlar. Niçin?

Bütün devrimlerde olduğu gibi Libya devrimi de merhalelerden geçiyor. Devrim oldu ve şu an yıkılan eski rejimin yerine yeni bir devlet oluşturuluyor. Biz silahların devlete teslim edilmesine karşı çıkmıyoruz, hatta bütün devrimcileri yeni kurulacak olan devlete sahip çıkmaya, yeni devletle dayanışmaya çağırıyoruz. Silahlı devrimci grupların bir çoğu devrimi korumak, devrimin karşı güçler tarafından zarara uğratılmaması için silahlarını terk etmiyorlar. Bu sorun da zamanla aşılacak inşallah.

Şu an Libya’da halkın elinde olan silah devletin elinde olan silahtan daha fazla… Devrimci grupların, kabilelerin elinde bu yoğunlukta silah olması ülke içinde bir iç çatışma riski barındırmıyor mu?

Libya halkı sağduyulu ve olgun bir halktır. Devrimci grupların elinde bu kadar silah olmasına rağmen şu ana kadar ülkede ciddi bir çatışma yaşanmadı. Bu olgunluğun sebebi dinimizin Libya halkına verdiği kültür ve terbiyeden kaynaklanıyor. Devrimciler ülkenin hayrını, birlik ve beraberliğini, Libya’nın sadece Libyalılar tarafından yönetilmesini istiyorlar. Ayrıca silahlı devrimci güçler halkın yararına olan işlerde zorlaştırıcı değil; kolaylaştırıcı olmalılar. Biz bu doğrultuda hareket ediyoruz ve bütün devrimci gruplardan da bunu bekliyoruz.

İslami gruplar yıllarca Arap diktatörlere karşı mücadele verdiler. Hatta sizin de içinde bulunduğunuz bazı İslami gruplar bu diktatörleri devirmek için silah bile kullandılar, halkı isyana çağırdılar. Fakat Arap halkları hiç beklenmedik bir anda, bu grupların isyan çağırılarıyla değil de Tunus’da bir gencin kendini yakmasıyla harekete geçti. Bu fotoğrafı nasıl okuyorsunuz?

Biz yıllar önce Kaddafi’yi devirmek için silahlı mücadeleye başladığımızda bunu İslam’ın üzerimize yüklediği bir görev, sorumluluk olarak gördük. Yıllarca dinimizin ve halkımızın özgürleşmesi için dağlarda diktatörlüğe karşı mücadele verdik. Diktatörlüğe karşı mücadele verirken Libya halkı Kaddafi yönetiminin ne kadar zalim bir yönetim olduğuna şahitlik etti. Sadece İslami gruplar değil; diktatörlük karşıtı diğer gruplar da özgürlük için savaşırken büyük bedeller ödediler. Ebu Selim Cezaevi’nde yüzlerce, binlerce gencimiz katledildi. Yaşanan bu olaylar, ödenen bedeller Libya halkında zulme karşı bir öfke oluşturdu. 17 Şubat devrimini ilk başlatanlar, sokaklarda ilk direnenler yakınları Ebu Selim Cezaevi’nde katledilenlerdir. Libya devrimi aslında başta Ebu Selim Cezaevi olmak üzere zindanlarda, dağlarda şehit düşen gençlerimizin bir zaferidir. Çünkü onların şehadetleri, ödedikleri bedeller Libya halkını 17 Şubat isyanına hazırladı. Halkımızı zulme karşı mücadelede bilinçlendirdi. Ve sonunda 17 Şubat halk intifadası başladı.

Hayatınızın büyük bir kısmı silahlarla geçti. Yıllarca dağlarda mücadele ettiniz. Devrimden sonra ise parti kurup siyasi mücadeleye başladınız. Hangisi daha zor, silahlı mücadele mi yoksa siyasi mücadele mi?

Biz bu iki mücadele yönteminin de cihad olduğunu düşünüyoruz. Daha önceki cihadımız devirmek, yıkmaktı. Şu anki cihadımız ise yeniden inşa etmek. Şunu itiraf edeyim ki yeniden inşa etmek yıkmaktan daha zormuş. Bir evi iki dakikada yıkarsınız ama aynı evi inşa etmek yıllarınızı alabilir. Biz şu an siyaset, kültür ve ekonomi alanında hem halkımızın ve vatanımızın hem de ümmetimizin maslahatına uyacak yeni bir Libya oluşturmak istiyoruz. Bu da bir cihaddır; fakat sabır isteyen bir cihaddır. Yeni bir nesil inşa etmek istiyoruz. Bunun için de yeni sistemin temelinin her şeyiyle İslam’a dayanması gerektiğini savunuyoruz.

Başta güneydeki kabileler olmak üzere bir takım çevreler federalizmden yanalar. Siz federalizm fikrine nasıl bakıyorsunuz?

Yeni Libya’da insanların fikir ve isteklerine saygı olacak. Benim görüşüme göre birlik ve beraberliğimiz bozulmadığı sürece farklı yönetim biçimlerine olumlu bakabiliriz. Fakat şu an bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Bırakın farklı bölgeleri merkez bile tam sistemini kuramadı. Şu an yapılması gereken Libya’nın her yerinde merkeze bağlı bir yeni bir düzenin oluşturulmasıdır. Bu düzen oluşturulduktan, Libya düze çıktıktan sonra eğer halkımız isterse federalizme geçilebilir. Fakat bu federalizm asla birlik ve beraberliğimize zarar vermemeli, iç işlerin daha iyi yürümesi, hak ve hukukun daha iyi uygulanması için kullanılmalıdır.

Türkiye’ye nasıl bakıyorsunuz? Ayrıca Türkiye’nin Libya devrimine karşı aldığı tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’ye her şeyden önce derin bir tarihe sahip bir devlet olarak bakıyoruz. Bizi Türkiye ile birbirimize bağlayan en büyük güç İslam akidesi ve kardeşliğidir. İslam’ı Avrupa’ya ulaştıran Osmanlı ile bütün Müslümanlar, ümmet bugün gurur duyuyor. Biz tarihin ruhunun Türkiye’de tekrar canlanmaya başladığını görüyoruz. Türkiye adaleti, insana değeri, insan hak ve hukukunu etkin hale getirmeye çalışıyor. Başbakan Erdoğan’la Libya’da görüştük ve onunla siyasi tecrübesi hakkında uzun uzun konuştuk. Erdoğan’ın yaşadığı siyasi tecrübenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Yeni Libya ile Türkiye’nin ilişkileri her alanda iyi olmalıdır. Çünkü bizim geleceğimiz bir ve biz iki kardeş halkız.

Son olarak Suriye İntifadası’nı sormak istiyorum. Kaddafi, Hüsnü Mübarek ve diğerleri kısa zamanda devrilmesine rağmen Esad düşmemekte direniyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Esad da düşecek, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Suriye İntifadası da diğerleri gibi zafere ulaşacak. Suriye halkının yaşadığı acılar bizi gerçekten çok üzüyor. İnanın Libyalılar olarak Suriye’de kendi kanlarımızın aktığını hissediyoruz. Biz bütün imkânlarımızı seferber ettik. Direnişçi kardeşlerimizle her türlü alanda dayanışma içindeyiz. Fakat Suriyeli çocukların, kadınlarımızın katledilmesini engelleyemediğimiz için kalplerimiz hüzün ve acı dolu. Suriye’deki kardeşlerimiz bilsinler ki vallahi zafer gelecek. Fakat zafer için Allah’ın ipine daha fazla sarılmalıyız, birlik ve beraberliğimizi daha fazla arttırmalıyız. İslam ümmeti, yeryüzündeki bütün Müslümanlar ellerindeki bütün imkânları Suriye halkı için, mücahidler için harekete geçirmeli. Askeri, siyasi ve insani alanlarda Suriye halkına her türlü desteği vermeliyiz.

(Röportaj: Adem Özköse Fotoğraflar: Celal Topçu / Sancaktar)

Haber Ara