Ali Bulaç: Öcalan için dindar imaj çalışması yapılıyor
Ali Bulaç, medyada Öcalan için dindar vurgusu yapılmasını yeni imaj çalışması olarak nitelendirdi...
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-05-03 14:09:11
PKK medyasında sekteye uğrayan Oslo sürecini cemaatin baltaladığı hatta cemaatin kendi örgütlenmesi olduğu gibi uç iddialar yer aldı. Bunun yanı sıra medyada Öcalan'ın gençliğinde namaz kıldığı hatta neredeyse Nur cemaatine katılacağı gibi haberler öne çıkmaya başladı. Adeta "dindar bir Öcalan" imajı yaratılmaya çalışıldı. Bulaç Öcalan'ın son dönemde İslami söylemleri ve medyada yapılan yayınların bir imaj çalışması olduğunu söyledi. Tüm bu süreç içerisinde cemaate yapılan eleştirileri ve Gülen'in tutumunu İnternethaber'den Banu İriç' Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç'la konuştu...
Abdullah Öcalan'ın son dönem açıklamalarında İslam Birliği vurgusu öne çıkıyor. Öcalan'ın son dönemdeki İslam vurgusu yapması biraz garipsendi. Medyada gençliğinde namaz kıldığı hatta neredeyse Nur cemaatine katılacağı iddiaları yer aldı.
Şimdi bir barış süreci başlıyor. Her dönemin kendine ait bir dili var. Barış dönemi ve çatışma dönemi dili ayrıdır. Kişi kavga döneminde eline ne geçiyorsa hasmına fırlatır, ama anlaşma döneminde uzlaşmaya çalışır, ittifak noktaları arar. Öcalan diyor ki barış sürecine girdik, bölge hakları bir arada olmalı, tarihte bir arada olduk. Peki tarihte bizi bir arada tutan neydi? İslam Birliği. Yani Öcalan İslam bayrağı altında yeniden kardeş olabiliriz mi diyor yoksa tarihte nasıl beraber olduysak bugün de tekrar beraber olabiliriz mi diyor? Bu ikisi arasında BDP içinde de çelişkiler var. Aysel Tuğluk gibi laik kesim tarihteki birliğe atıf yapıldığını söylerken, Altan Tan gibi İslamcı görüşte olanlar İslam bayrağı diyor.
Benim Öcalan'ın İslam Birliği sözüne itirazım yok, federasyon ve konfederasyona karşı çıkıyorum. Bu bölgeye barış getirmez.
KARDEŞLİKTEN BAHSEDEN ÖCALAN İMAJ ÇALIŞMASIDIR
Öcalan hakkındaki namaz kıldı gibi haberler neden sunuldu önümüze?
Eğer önümüzde orta vadede bu isim dışarı çıkacaksa Türkiye kamuoyunun onu sempatik bulabileceği yeni bir kişilik profili inşa ediliyor. O zaman da eski “bebek katili Apo” söylemi gidecek, “birlikten, kardeşlikten bahseden bir Öcalan” profili gelecek. Bu bir imaj çalışmasıdır.
Gülen hareketinden PKK kanadının ne kadar rahatsız oldukları aşikar. Karayılan 25 Nisan sonrası verdiği her röportajında yine cemaati hedef almaya başladı. Şimdi PKK'ya bağlı bir yayın kuruluşunda 'Fethullah Gülen Belgeleri Elimizde' başlıklı adeta tehdit eden haberler yeniden yer almaya başladı. Sürrealist iddialar var. PKK bunu cemaat bölgede kendi güçlerini kırdığı için mi yapıyor yoksa başka amaçları da var mı?
Barış sürecinin sağlıklı işleyebilmesi için bazı unsurların bir arada olması lazım. Bu işin askeri tarafı var, bunu PKK- TSK temsil ediyor. Siyasi boyutu var AK Parti-BDP temsil ediyor. Bunun toplumsal boyutu var cemaatler. Bu tek bir cemaat değil sadece Fethullah Gülen hareketi değil başka unsurlar da var. Şimdi bu üçünün anlayış birliği içerisinde hareket etmemesi halinde üç sac ayağından birisi çöker. Kalıcı bir barış iki ayakla gerçekleşemez.Hocaefendi 'sulh hayırlıdır' dedi. Bizim hoşumuza gitmeyen şeyler de olsa bunu kabul edeceğiz dedi.
CEMAAT KENDİNİ SÜRECİN DIŞINDA GÖRÜR
PKK bu zamana kadar olan her şeyin sorumlusu olarak cemaati hedef göstermeye başladı. Görüşmeleri istemeyen, çözümü istemeyen herşeyi yapan güç cemaat algısı yaratmak istiyor.
İkinci İmralı görüşmesinde Öcalan adına Milliyet'e sızdırılan belgelerde Bediüzzaman ve Hocaefendi ile ilgili eleştirel ifadeler var. Tabi bunu Abdullah Öcalan mı söyledi, birileri mi ekledi bunu bilmiyoruz. Bu iki isim toplumda saygın ve hassasiyetle takip edilir. Siz bu insanları karşınıza aldığınız zaman büyük bir toplumsal kesimi de karşınıza almışsınız demektir. Fethullah Gülen'i rencide edici şeyler söylendiği zaman bütün bir cemaat kendini bu sürecin dışında görür. Ben anlayamadım. Neden bu sürecin toplumsal ayağı sürecin dışında bırakılmak istedi.
Cemaat gücünden fazla abartılıyor. Yapmadığı şeyleri yapmış gibi gösteriliyor. Cemaat ne yapacak Güneydoğu'da. Dershane, dini faaliyetler yapıyor. Bence bunlar faydalı şeyler.
Birilerinin çıkarları çelişiyor. Askeri, siyasal ve toplumsal ayakların beraber ilerlemesi gerekir.
Sizce cemaati PKK tehdit olarak mı görüyor?
Onu nasıl algıladığını çok iyi bilmiyorum. Bu metinler eğer PKK'nın elinde ise PKK bu metinleri nasıl elde etmiş, MİT'in elinde olması gerekirdi. Soru işaretleri var.
Fethullah Gülen "Zehir de olsa içeceğiz" dedi. Yani barışa ulaşmak için sıkıntılar da olsa sindirmeyi söyledi. Ama medyada aynı tutumu görmüyoruz. Ekrem Dumanlı son yazısında bu sürece inanmayı 'saflık' olarak nitelendirdi. Bu da Gülen'in yaklaşımıyla çelişmiyor mu?
Hayır çelişmiyor. Çünkü Hocaefendi'nin yaklaşımı bu barışın ilerlemesi için her türlü durumun göze alınması. Ekrem Dumanlı sürecin doğru ilerlemesi için belli noktalara dikkat çekiyor. O, muhtemel zorlukların altını çiziyor.
Bunu ifade etmek bir haktır. Bu hepimizin geleceği, birkaç kişiye bunu bırakamayız. Dumanlı'nın yazılarını isabetli buluyorum.
Süreci genel olarak nasıl görüyorsunuz?
Genel olarak iyi. Benim önerim şu taraflar her şeyi konuşabilmeli. Karar alma hakkını sadece hükümet, BDP ve PKK'ya bırakmamak lazım. Tabi ki son kararı onlar verecektir. Ama toplum da katılmalı sürece.
Yeterince katılıyor mu?
Bence daha aktif katılmalı. Baltalamak üzere değil daha sağlıklı ilerlemesi için katılmalı. Kanaat önderleri de katılmalı ve kamusal bir müzakere süreci oluşmalı.
Mesela ne yapılabilir? Akil İnsanların dışında?
Akil İnsanlar sadece süreci bilgilendiriyor. Yeni bir şey üretmiyor. Hükümetin ve PKK'nın tayin ettiği yol haritasının dışında neler yapılabilir? Bunu konuşalım. Akademisyenler, medya, aydınlar aktif olarak katılmalı; sempozyumlar, televizyon programları, açık oturumlar düzenlenmeli.
Kasım ayında bir referanduma da gidebiliriz. Geç kalınmadan yapılmalı. Silahların susması bizim en büyük kazancımız. Sulh hayırlıdır. İnşallah bütün bölgeye kalıcı sulh gelir.
Ulus devlet projelerinin çöktüğü anlaşılmışken halen laik ve ulus devlet olarak devam eden bir Türkiye'de sadece Kürtlerin haklarının verilecek olması çözüm için yetecek mi?
Kürt sorunu büyük ölçüde ulus devletin doğasından kaynaklanıyor. Bu da aydınlanma ve Fransız İhtilali ile ortaya çıkan yeni bir devlet modelidir. Ulus devlet, toprağa dayalıdır (teritoryal), belli kimliklerin içerisinde birini seçip resmi kimlik yapar. Milli sınırlar içerisinde herkesi aynı kimlik içinde tektipleştirir. Sorunun temelinde bu var. İmparatorluklar döneminde veya geleneksel toplumlarda tebaanın iktidarla olan ilişkisi toprak üzerinden değildir, bundan dolayı resmi kimlik de yoktur. Bir imparatorlukta yaşayanlar kendi dünya görüşlerine, etnik kökenlerine, örflerine, inancına göre yaşarlar, imparatorlukların görevi de güvenliklerini sağlayarak üzerlerine şemsiye açmaktır.
Ulus devletler, insanı bireye bireyi yurttaşa dönüştürerek aidiyeti toprağa veya etnik bir
TEKRAR BÜYÜK DEVLET PROJESİ KURULMALI
Siz 2011 senesindeki bir yazınızda Şiilik ve Aleviliğin İslam şemsiyesinin altında olduğu bir "büyük gelenekten" bahsettiniz. Benim bu gelenekten anladığım Osmanlı. Şimdi, ise Misak-ı Milli sınırlarına dönülmesinin ABD ve İsrail oyunu olduğunu vurguluyorsunuz. Öcalan da Misak-ı Milli sınırları diyor.
Bizim bölgemiz Ortadoğu, etnik grupların, mezhep gruplarının içiçe yaşadığı coğrafya. Bir etnik yapıyı temel alıp bir siyasi yapı kurmak mümkün değil. Bu çatışmalara neden oluyor. Tarihte bizim bulunduğumuz bölgeyi büyük devletler idare etmiş. Tekrar büyük devlet projesinin olması lazım. Fakat bu ne Türkiye'nin kendi başına, ne İran'ın ne de Mısır'ın kurabileceği bir şey değil. Ne Şiilik bütün bu bölgeyi kendi şemsiyesi altında toplayabilir, ne Sünnilik, ne Alevilik...
TÜRKİYE KÜRT FEDERE DEVLETİNE DOĞRU GİDİYOR
O zaman Abdullah Öcalan'ın Ortadoğu Konfederalizm'i dediği şey ABD ve İsrail söylemi mi oluyor?
Federasyon ve konfederasyon dediğimiz zaman bunun siyasette karşılığını çok iyi bulmalıyız. Benim dediğim şu; Amerikalılar bize federasyonu empoze ediyor. Barış süreci ile birlikte bizim almakta olduğumuz mesafe bizi şu noktalara götürüyor. Kuzey Irak'ta bir Kürt federe devleti kuruldu. Şimdi Suriye'de de kuruluyor. Türkiye'de reformların genel karakterine baktığımız zaman Türkiye'de orta vadede Kürt federe devletine bir gidiş görüyoruz. Bunu nereden anlıyoruz başkanlık sisteminden, bölge mahkemelerinin kurulmasından 29 il ile ilgili yapılan düzenlemelerden, yerel yönetimlerin güçlendirilmelerinden anlıyoruz. Gelecekte böyle bir gidiş var. Ben bunun Türkiye, Ortadoğu ve İslam dünyası için faydalı olmadığını düşünüyorum. Zarar getirir, yeni çatışmalara sebep olur.
Öcalan, ABD'nin ağzıyla mı konuşuyor?
Bu çok politik bir dil. Ben böyle demek istemiyorum.
ÖCALAN'IN DEDİĞİ ÇÖZÜM DEĞİL
O zaman Öcalan'ın önerdiği şey çözüm olmuş oluyor mu?
Hayır. Federasyonlar kesinlikle çözüm değil. Ayrıca federasyonlar etnik arındırmalara da sebebiyet verebilir. Bir ulusun çoğunlukta olduğu federasyon azınlıkta kalanları kaba güç veya yumuşak güçle kendinden olmayanları başka yerlere kaydırabilir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında olduğu gibi.
SELÇUKLU-ABBASİ MODELİ UYGULANMALI
Türkiye, Irak, Suriye ve İran bu felakete maruz kalmamalı. Bu dört ülke Mısır'ı ve Suudi Arabistan'ı da yanlarına alarak kendi sorunlarını kendileri analiz etmeli, çözmelidir. Çözüm bulurken de ne monarşiler çözümdür, ne cumhuriyetler ne ABD federasyon sistemi çözümdür. İra veya BASK modeli de bizim için çözüm değildir. Tarihimizde böyle bir anlayış yok. Tekrar Osmanlı, Selçuklu, Abbasi, Emevi tarihi tecrübesi üzerinden düşünmek lazım. Ben Selçuklu-Abbasi modelinin uygun olduğunu düşünüyorum.
Kimliğe bağlayarak kan bağı gibi yurttaşlığı belirler. Mesela Almanya'da kandır. Bundan dolayı çocuk Almanya'da dünyanın neresinde doğarsa doğsun Alman yurttaşıdır.
Türkiye ise Osmanlı sonrası bir ulus devlet olarak kuruldu ve bir kimlik seçilerek heterojen bir yaklaşım oldu. Çünkü Türkiye mantarla yerden çıkmış bir devlet değil, imparatorluğun bakiyesidir. Balkanlarda, Ortadoğu’da, Kafkaslarda ne kadar etnik gruplar varsa bunların Anadoluda devamları var. Dolayısıyla cumhuriyeti kuranlar İslam dinine karşı olmak üzere Türk kimliğini belirlediler.
TÜRK KİMLİĞİ DİN MANASINDA KULLANILSAYDI SORUN OLMAZDI
Şu an yaşadığımız yer bir Türkiye Cumhuriyeti, Türklerin yaşadığı bir diyar...
Eğer Türk kimliğini, Türkiye Cumhuriyeti din manasında kullansaydı zaten sorun olmazdı, o zaman Kürtlerin kimliklerini inkar etmeleri gerekmezdi, anadillerini istedikleri gibi kullanabilirlerdi. Fakat bunu din manasında seçmeyip etnik bir kimlik olarak algıladıkları için sorun doğurdu.
ULUS DEVLET BİR HAPİSHANE GİBİ
Üstelik onlara üst kimlik olarak da Türklüğü benimsetmeye çalıştık.
Doğrusu şu ki Kürtler ve diğer etnik unsurlar milli mücadeleyi birlikte verdiler, Anadolu'yu kurtarıp devlet kurdular. Fakat kurulan yeni devlet ulus devlet olduğu için sorun doğurdu. Dışlandılar ve tepki göstermeye başladılar. Şu anda ulus devleti zaafa uğratan birkaç sebep vardır. Bir defa yerel kimlikler ve yöresel kimlikler öne çıkıyor. Çünkü ulus devletler bir hapishane gibi, dışladıklarını kapatıyor, egemenliği başka kimseyle paylaşmak istemiyor. İkincisi bölgesel entegrasyonlar ortaya çıktı. Yani kapitalizmin gelişmesi, üretimin yapısının değişmesiyle ülkeler birbirine bağımlı hale gelmeye başladı. Coğrafyalarda beşeri ve tabii kaynakları birbirini tamamlayan ülkeler bir araya gelmeye başladı. Bunun en tipik örneği tam olarak başarılamasa bile Avrupa Birliği'dir. Dünyanın genel gidişi bu yöne doğrudur. Ve elbette son bir faktör küreselleşmenin baskılarıdır. Ulusal parlamentolar küresel sermayenin akışını sağlayacak şekilde kanunlar çıkartıyor, hukuki düzenlemeler yapıyor. Bu da gösteriyor ki ulus devlet egemenliği paylaşmak zorunda kalıyor.
ARAP BAHARI TÜRKİYE'NİN ORTADOĞU POLİTİKASININ SONUNU GETİRDİ
Arap Baharının başladığı dönemde siz bu konusunda coğrafyaya yazın mı kışın mı geleceğini Türkiye'nin belirleyeceğini belirtmiş ve Türkiye'nin bu rolü üstlenebileceğine vurgu yapmıştınız. Bu sınırlar arasında sıkışmışlıkla bunu nasıl başaracak Türkiye?
Tabii Türkiye bunu başaramıyor. 2008-2009 yılına hatta Arap Baharı'na kadar doğru bir dış politika yürütüyordu. Komşularla iyi ilişkiler, sıfır ihtilaf ve yumuşak bir güç kullanma. Askeri güç kullanarak rejimleri değiştirerek, çatışarak değil, yumuşak güç kullanarak uyum sağlama politikası yürütüldü ve mesafe de alındı. Ortak Bakanlar Kurulu oluşturulması sağlandı. Fakat Batı meselenin tehlikeli olacağını anladı. Bize şunu hatırlattı: "Sen batı ittifakının bir üyesisin NATO ülkesisisin NATO ve Batı ittifakının dışında kendi başına karar alamazsın"
Arap Baharı Türkiye'nin Ortadoğu politikasının sonunu getirdi. Türkiye buna hazır değildi. Bu sayede Türkiye'nin Ortadoğu'ya model olamayacağı ortaya çıktı.
Halbuki tam tersi yansıtılmadı mı? Türkiye sayesinde Arap Baharı patladı denilmişti...
Sebebi şu... Bir defa Türkiye NATO üyesi. NATO ile birlikte hareket etmek zorunda. Batı ve NATO'nun stratejik çıkarları ile İslam dünyasının çıkarları çatışıyor. Türkiye bir tercih durumunda kaldığında zorunlu olarak batının yanında yer alıyor. Mesela Türkiye'nin Malatya'da radar sistemi koymaması gerekiyordu. Çünkü bu Suriye, İran ve Rusya'ya karşı olmak demektir. Kurdu. Kurunca da Rusya da otomatik olarak Tartus'ta karşı hamle yaptı. Kutuplaşma oluştu. Türkiye ABD'nin çizdiği çerçevenin dışına çıkamıyor. İkinci önemli sebep üretim yapısı değişmiş ve yeni bir politik kültür gerekiyor. Arap Baharı bunu gündeme getiriyor. Türkiye'nin politik kültürü laik temelde. Ve ulus devlet problemini de aşabilmiş değil.
BİZİM LAİKLİĞİMİZ ORTADOĞU'YA UYGUN DEĞİL
Erdoğan da bir konuşmasında Arap dünyasına 'laiklikten korkmayın' demişti...
Arap ülkeleri demokratik kültüre çok yakın toplumlar. Çünkü orada çok hukukluluk var. Türkiye'nin laik modelini oraya götürdüğünüz zaman devletin yukarıdan tek bir yaşama biçimini dayatması anlamına geliyor. Arap ülkelerinde medeni ve sivil hayat din ve mezheplere göre şekilleniyor. Araplarda sorun olan siyasi rejimlerin otokrat olmasıdır.
Bizim laikliğimiz biraz kendimize has değil mi?
Evet bu Ortadoğu'nun yapısına uygun değil; zaten kabul de görmedi. Üçüncü önemli bir sebep Türkiye'nin takip ettiği iktisat politikası küresel ekonomi ile entegre olmayı gerektiriyor. Bu orta sınıfı zarara uğratıyor. Halbuki Ortadoğu'nun temel problemi petrol gelirlerinin adil bölüştürülüp orta sınıfın ortaya çıkmasıdır. Orta sınıf genellikle nüfusun yüzde 60'ı olur. Türkiye'de orta sınıf var. Fakat Türkiye'nin son 10 yıldır takip ettiği iktisat politikası orta sınıfın aleyhine, küresel güçlerin ise lehinedir. Türkiye'yi bu durum Ortadoğu'nun dışına attı. Türkiye dışarı atılınca bu defa Batı ile tekrar eski geleneksel ittifak ilişkisine girip bölgedeki rejimleri askeri güç kullanarak değiştirme yoluna girdi. Böylelikle şu anki bunalım ortaya çıktı.
MİSAK-MİLLİ SINIRLARINA DÖNÜLMESİ
Misak-ı Milli sınırlarına dönülmesi ABD'nin oyunu nasıl oluyor?
Mezhebin, etnisitenin üstünde bir siyasi tecrübe ortaya çıkarabilirsek Mimar Sinan'ın kubbesi gibi o kubbenin altında başka kubbeler eklersek; Şiilik, Sünnilik, Alevilik vs. Türk, Kürt toplanabilirse ve bunu kendi irademizle yaparsak, bu ideal olandır. Ve zaten bunun dışında bizim için başka bir çıkış yolu yoktur.
Bu biraz hayal gibi değil mi? Bizim kendi ülkemizde bile bazı Aleviler Sünnilik içinde yer almak istemiyor.
Aleviler şöyle bir tercih yapmak zorunda. Ya biz Sünnilerden ayrılacaklar bu makul bir şey değil. Nereye ayıracaksınız, nereye toplayacaksınız? Ya da Sünnilerle bir arada yaşayacak. Ama Sünni, Aleviyi sünnileştirmeye çalışmayacak; Alevi de Sünni'yi Alevileştirmeyecek.
İkincisi bugün ABD ve İsrail'in bize uygulatmaya çalıştığı model benim bu anlattığım model değil. İngilizler bölgeye geldiğinde monarşiyi , Fransızlar cumhuriyetleri empoze ettiler, Amerikalılar federasyonu empoze ediyorlar. Federasyon, federe devlet küçük bir milli devlettir. Siz ulus devleti federasyonla aşmıyorsunuz. Daha yerel düzeyde tekrar üretiyorsunuz. Yeni ulus devletçikler ortaya çıkıyor. Bundan dolayı federasyon bizim felaketimiz olur. Türkiye ulus devletinde Kürtler haklarından mahrum edildiler ise ve 84'ten beri çatışma ile bu noktaya gelindiyse eğer Aleviler sıkıntı çekiyorlarsa eğer gayrimüslimlerin hakları verilmiyorsa bunun sebebini ulus devlette arıyoruz değil mi? Ama federe bir devlette de aynı sorun ortaya çıkacak.
Mesela Saddam Hüseyin zamanında Kürtler azınlıktı. Temel haklarından mahrum edilmişlerdi. Kuzey Irak'ta Kürt Federe devleti kuruldu. Orada şimdi Türkmenler ve Araplar azınlık oluyor. Saddam döneminde Kürtler'in yaşadıklarını bugün Araplar ve Türkmenler yaşıyor. Eğer Güneydoğu'da Kürt Federe Devleti kurulursa Kürtler cumhuriyet döneminde hangi sıkıntıları yaşadılarsa Araplar ve Türkler de aynı sıkıntıyı yaşayacak.
Amerika ve İsrail'in bize çözüm sürecinde empoze ettiği bir imparatorluk geleneği değil.
NATO'ya bağımlıyız, ABD'ye bağımlıyız, AB'ye bağımlıyız biz şimdi onlara sırtımızı döner Ortadoğu ile işbirliğine gidersek bunun getireceği zararlar olmaz mı?
Türkiye'ye belli zorluklar getirir ama uzun vadede zarar getirmez. Bizi zorlayan asıl şey NATO üyeliği ve AB üyelik süreci. Çünkü Batı ve İslam dünyası arasında çelişkiler, çatışmalar, bunlar da kolayca giderilebilecek gibi değildirler.
Nasıl Avrupa'da Avrupa Birliği kurulduysa eğer Türkiye İran ve Mısır öncülüğü yaparsa arkasından diğer ülkeler de dahil olur. Dünya bu yöne gidiyor. Biz batının yanında yer aldıkça İslam dünyası ile çatışacağız. Hem batının üyesiyiz hem Ortadoğu'nun lideri olacağız böyle bir şey olabilir mi? Biz Batı'nın üyesi olarak ortadoğu liderliği yapıyorsak bu Batı'nın liderliğidir. Batı İslam dünyasının enerji dünyasını kontrol ediyor.
Bizim bir kimlik sorunumuz var. Ortadoğu'ya gittiğimizde onlar gibi sömürgeci olarak görülüyoruz. Bu şekilde sorun aşılır mı?
Yeni bu aşamada bağımsız bir Kürt devleti sorunu çözmeyecek, yeni bir sorun daha ortaya çıkacak. Federasyonlar çözüm değil, tarihi tecrübelerimize dönmeliyiz.
Hükümet sizce bu dediklerinize tezat mı gidiyor? Anayasada hala 'Türk milleti' ifade ediliyor.
Bu sorunu çözmeyecek tekrar başa dönülecek. Çünkü 'Türk milleti' Türk ulusu demektir.
Üstelik PKK kanadı da Karayılan gibi isimler de anayasa için kendi çapında öneriler sunup Türk-Kürt milleti ve diğer etnik unsurlar denilmesini istiyor.
Ahmet Türk de bunu dillendiriyordu. 'Türkler ve Kürtler biz cumhuriyeti beraber kurduk' diyordu. Ancak bir araştırmaya göre 27 bir araştırmaya göre 36 etnik unsur bulunuyor Türkiye'de. Eğer Türk ve Kürt kimliğini anayasaya dahil edersek bu sefer resmi iki kimlik empoze edilecek. Bu sefer Kürt sorunu iken 26 yeni sorun ortaya çıkacak. Bu makul bir çözüm değil.
Eğer illa bir kimlik tanımı yapılacaksa herkesin ortak bir tanımı olabilir. Müslümanlık kubbesi olabilir. Müslümanlık dayatma yapmaz.
TÜRKİYE DÖNÜM NOKTASINDA
Ancak kendini Müslüman olarak tanımlayanlar bile devletin bu şekilde tanımlamasını istemeyecek olabilir.
Ulus devlet kurulmadan hepimizin bir arada yaşamasını Müslümanlık sağlar. Kimseyi de Müslüman yapmaya zorlamaz. Başını örtmeye zorlamaz, kendi dininden uzaklaştırmaz.
Bana sorarsanız şu anda taşlar yeniden döşeniyor. Üçüncü dönüm noktamızı yaşıyoruz. 1839 Tanzimat, 1923 Cumhuriyet ve 2013-2014.
Yani bir devri kapattığımızı söyleyebilir miyiz?
Evet bu üçüncü bir dönüm noktası. Eğer taşlar iyi döşenmezse, iyi zemin hazırlanmazsa çöker. Hiç değilse herhangi bir kimlik tanımı yapılmasın. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı tanımı yapılabilir.
Türkiye deyince de kızanlar var ama...
Türkiye bir coğrafya ismi. Ben Kürtlerin de Türkiye Cumhuriyeti ismine itiraz etmediklerini görüyorum. Kendini bu coğrafyaya ait hissedebilirsin ama bir ırka ait olmak rahatsız eder.Kalıcı çözüm benim çözümüm bütün dinlerin etnik grupların ve mezhep grupların ortak çözüm bularak bir şemsiye açmalarıdır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara