Bölge barolarından yeni anayasa için görüş ve öneriler
Bölge baroları, yeni ve demokratik bir anayasaya ilişkin görüş ve öneriler sunmak üzere Diyarbakır'da bir araya geldi. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, yeni, sivil ve demokratik bir anayasanın ertelenemez bir toplumsal ihtiyaç olduğunun altını çizerek, bölge baroları olarak yeni anayasanın kimi hükümlerine ilişkin 8 maddelik önerilerini kamuoyuna sundu.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-28 14:57:02
TIMETURK / Haber Merkezi
Diyarbakır'da biraraya gelen bölge baroları, yeni anayasa yapım süreci ve bazı hükümlere ilişkin görüş ve önerilerini kamuoyuna deklare etti. Liluz Otel'de düzenlenen basın toplantısına; Diyarbakır, Batman, Van, Hakkari, Şırnak , Mardin, Muş, Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Kars ve Urfa baro başkanlarının yanı sıra "KCK" operasyonları kapsamında bir süre tutuklu kalan Yenişehir eski Belediye Başkanı avukat Fırat Anlı ve BDP Van eski İl Başkanı Avukat Cüneyt Caniş de katıldı.
Toplantıda konuşan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, yeni, sivil ve demokratik bir anayasanın ertelenemez bir toplumsal ihtiyaç olduğuna dikkat çekti. Yaklaşık yüz yıllık bir tarihsel derinliği olan ve son otuz yıldır silahlı çatışma içerisinde varlığını devam ettiren Kürt sorununun kalıcı ve barışçıl çözüm arayışı ile yeni anayasanın yapım süreciyle paralel bir şekilde gelişmesinin tarihi bir fırsat olduğuna vurgu yaptı.
Abdullah Öcalan'ın açıklamalarının ardından gelişen süreci memnuniyetle izlediklerini ifade eden Elçi, şunları söyledi:
"Silahların susmasından sonra, birkaç gün önce açıklanan silahlı güçlerin çatışma alanlarını terk ederek, Türkiye sınırlarının dışına çıkacağı kararını, somut ve tarihi bir adım olarak görmekteyiz. Bu sürecin selametle ve tek bir insanımızın yaşamına mal olmadan tamamlanması için devlet yetkilileri ve kamu görevlileri olmak üzere ilgili herkesi iyi niyet ve sorumluluk içinde hareket etmeye çağrıyoruz."
Siyasi partiler başta olmak üzere, toplumun tüm kesimlerini, ideolojik ve politik mülahazaları bir yana bırakıp, bu tarihisel sürecin sorumluluğuna uygun olarak sürece katkı sunmaya çağıran Elçi, daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, "Tunceli Barosu 'laiklik' ilkesinden dolayı mı son anda çekildi" sorusuna Elçi, "Tüm barolarımızla dayanışma içerisindeyiz. Ancak metindeki 'laiklikle' ilgili kavramdan dolayı ve biraz da teknik sorunlardan kaynaklı çekilmiştir" diye yanıt verdi.
Bölge baroları olarak bu tarihi fırsatı değerlendirmek ve her iki sürece yapıcı destek sunmak istediklerini belirten Elçi, yeni anayasanın kimi hükümlerine ilişkin görüş ve önerilerini şu şekilde sıraladı:
* Türkiye toplumunun bir parçasını oluşturan başta Kürtler olmak üzere, bugüne kadar dışlanan ve ötekileştirilen çeşitli toplumsal kesimlerin -yaşanmışlıklardan kaynaklanan nedenlerle- anayasaya ve anayasal düzene karşı derin bir güvensizlik duygusuna sahip oldukları gerçeği dikkate alındığında, yeni anayasanın başlangıç bölümünde böyle bir ifadeye yer vermenin ne denli elzem olduğu, kamuoyu tarafından takdir edilecektir. Yeni anayasanın başlangıç bölümü, yaşanan tarihi haksızlık ve adaletsizliklere vurgu yapmanın yanı sıra, her türlü etnik, dini, ideolojik ve kültürel referanstan da arındırılmalıdır. Bu amaçla, parlamentoda çoğunluğu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi ile Barış ve Demokrasi Partisi'nin 'başlangıç' bölümünde ilişkin Anayasa uzlaşma Komisyonu'na sundukları metinler birleştirilerek yeniden kaleme alınmalıdır. Barolarımız, yeniden kaleme alınacak metinde 'Türkiye toplumunun farklı dil, din, inanç ve kültürlere sahip topluluklara yapılan haksızlığın bir daha yaşanmayacağı inanç ve kararlılığını ifade eden biz Türkiye halkı' şeklinde bir ifadeye yer verilmesinin doğru olacağı kanaatindedir.
* Türkiye, farklı dil, din, inanç ve kültürlere sahip bir toplumsal yapıya sahiptir. Son olarak yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye'de etnik kimliğini 'Kürt' olarak tanımlayan 15 milyona yakın bir topluluk bulunmaktadır. Bu büyüklükte olmazsa bile, farklı etnik özelliklere sahip ve farklı diller konuşan başka topluluklar ve vatandaşlarımız da bulunmaktadır. Bu nedenle; Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dili Türkçe olmakla birlikte, diğer diller de anayasal güvenceye kavuşturulmalı, toplumun ihtiyaçları gözetilerek bu diller de kamu hizmetlerinin sunulmasının mümkün kılacak bir anayasal düzenleme yapılmalıdır. Bu amaçla; yeni anayasanın ilk maddelerinde önerilecek olan 'Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dili Türkçedir' ibaresinin devamına, 'diğer resmi diller de anayasanın koruması altında olur, diğer resmi dillere ilişkin hususlar kanunla düzenlenir.
* Yeni anayasa, devletin 'cumhuriyet' olan şekli ile ' Demokratik' ve 'insan haklarına dayanan' niteliği dışında değiştirilmeyecek hükümlere yer verilmemelidir. Özellikle, yürürlükteki anayasada yer alan 'Atatürk ilkleri ve inkılapları', 'laiklik' ve 'devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü' gibi, bugüne kadar toplumun farklı kesimlerinin hak ve özgürlük taleplerini bastırmada ve sınırlamada referans norm olarak kullanılan kavramlara değiştirilemez hükümler arasında yer verilmemelidir. Barolarımız, 'demokrasi', 'insan hakları' ve 'hukuk devleti' gibi temel evrensel değer ve ilkelerin, birey, bireylerin din ve vicdan özgürlüklerini korumada yeterli güvence oluşturduklarından dolayı, 'laiklik' kavramına ayrıca değiştirilmeyecek maddeler arasında yer vermeye gerek bulunmadığını değerlendirmektedir.
* Kimi siyasi partilerin Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na sundukları öneri metinlerinde yer alan ve egemenliği-isim anılarak- tek bir etnik unsura ait kılan tekliflerde, yeni anayasanın herkesin anayasası olması gerektiğine ilişkin yaklaşımla bağdaşmadığı gibi, eşitlik ilkesi ve kardeşlik hukukuyla da bağdaşmamaktadır. Egemenliğin yegane kaynağı halkın iradesi ve hukukun üstünlüğüdür. Barolarımız, bu konuda da herhangi bir etnik vurgu yapmadan anayasada 'egemenlik kayıtsız şartsız halkındır veya milletindir' şeklinde bir hüküm bulunmasını önermektedir.
* Öte yandan yeni anayasadaki 'vatandaşlık' düzenlemesi de; etnik atıf ve kavramlar içermemelidir. Nüfusun daha büyük bir bölümünü de oluştursa, vatandaşlık herhangi bir etnik kümenin ismiyle tanınmamalı; vatandaşlık tanımı, devletin toplumun belirli bir kesimine ait olduğu anlayışına yol açacak bir nitelikte olmamalıdır. Vatandaşlık tanımı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarını kapsamalıdır. Tek bir etnik- kültürel kesime atıfla yapılacak bir düzenleme, dışlayıcı ve eşitliğe aykırı olduğu gibi, toplumsal barışa da hizmet etmeyecektir.
* Başta Kürtler olmak üzere, anadilleri farklı olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının anadilinde eğitim hakkı anayasal güvence altına alınmalıdır. Artık 'anadilde öğretim mi?, Anadilde eğitim mi? Veya anadilde eğitim veya seçmeli ders mi? gibi yapay ve gereksiz tartışmalara bir yana bırakılmalıdır. Anadilleri Türkçe olmayan toplumsal kesimlere yapılan yüz yıllık bir haksızlığın, anayasal düzenleme dışındaki bir formülle çözümü düşünülemez. Anadilinde eğitim gibi temel bir insani hak, anayasal hükümlerinin altında bir norma bırakılarak geçiştirilemez. Barolarımız ana dilinde eğitim hakkının kesin ve emredici bir düzenleme şeklinde anayasada yer almasını önermektedir. Yeni anayasada, 'Anadilinde eğitim temel bir haktır. Devlet vatandaşlarının ihtiyaç ve taleplerini gözeterek anadilinde eğitim için gerekli düzenlemeleri yapar' biçiminde bir hüküm yer almalıdır.
* Hâlihazırda devletin siyasi ve idari yapılanması, dünyada örneği kalmamış ölçüde katı merkeziyetçi bir nitelik arz etmektedir. Türkiye'nin sosyal, kültürel ve ekonomik gerçeklerine aykırı bir biçimde salt ideolojik tercihler nedeniyle oluşturulan bu katı merkeziyetçi yapı, çağımızın demokrasi anlayışına aykırı olduğu gibi, Türkiye'nin gelişim dinamiklerine ve çağdaş yönetim tarzına da aykırılık arz etmektedir. Bu nedenle; ülkenin coğrafik ve bölgesel sosyo-kültürel yapısı da dikkate alınarak, bölgesel yönetimlerin oluşturulması ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesini öngören bir âdemi merkeziyetçi sisteme geçilmelidir. Böyle bir yapılanma; kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde sunulmasına, yerel demokrasinin güçlendirilmesine, demokratik siyasal kültürün yaygınlaşmasına hizmet edeceği gibi, Kürt meselesinin çözümüne katkı sunacaktır. Bu amaçla bir an önce Avrupa Yerel Özerklik Şartı'na konulan çekinceler kaldırılmalı, bu şartta yazılı olan ilkelere uygun bir düzenlemeye yeni anayasada yer verilmelidir.
* Türkiye toplumu etnik, dilsel ve kültürel açısından çeşitlilik arz ettiği gibi, din ve inançlar bakımından da zengin bir dokuya sahiptir. Toplumun bu zengin inanç dokusu gözetilerek, bütün din ve inançların karşısında devletin mutlak tarafsızlığı sağlanmalıdır. Demokrasinin temel ilkelerinden biri olan çoğulculuk, devletin dinler ve inançlar karşısında eşit mesafede bulunmasını, bunlardan herhangi birinden yana ya da ona karşı bir tavır içerisinde bulunmasını yasaklar. Toplumsal barışın sağlanmasında hayati öneme sahip olan bu ilke, yeni anayasada açıkça ifade edilmelidir.
(Ajanslar)
SON VİDEO HABER
Haber Ara