'Basın Konseyi'nin içi tamamen boşaldı'
Başbakan Yardımcısı Arınç, 'Aslında çok uzun yıllardan beri varlığını bildiğimiz bir Basın Konseyi var. Tabii son yıllarda içi tamamen boşaldı, etkisiz hale geldi ve çok haklı olarak terk edildi' dedi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-19 23:01:25
Başbakan Yardımcısı Arınç, "Bu konseyin başındaki şahıs, bizim şikayet ettiğimiz kişiydi. Herhalde sonucu da tahmin ediyorsunuz. Her şeyi kendi doğru bildikleri gibi kabul ediyorlardı. Sonunda öyle bir hata işlediler ki bu konseyin içinden 5-6 kurum kendisini çekti. Hala kendilerine gelemediler. Suret var ama varlığı kimse tarafından hissedilmiyor" diye konuştu.
Medya Etik Konseyi'nin henüz 5-6 yıllık bir kuruluş olduğunu kaydeden Arınç, böyle bir durumda Medya Etik Konseyi'ne çok büyük görevler düştüğüne inandığını vurgulayarak. etik kelimesinin bazen ahlaki, bazen de moral değerler olarak anlaşıldığını söyledi.
Arınç, şöyle devam etti:
"Hadi laik anlayışa bakarak söyleyeyim, isterseniz buna moral değerler diyelim. Demek ki medyanın moral değerlerle bir ilişkisi var ve olmalı. Yazdıkları, çizdikleri, haber yaptıkları, özellikle pozitif yayıncılık varken, her şeyi görmeden, görmek istemeden, insanları küçültmek amacıyla yapıyorlarsa, bir yerlerde orada etik kuralların geçerli olmadığını rahatlıkla düşünebiliriz. Şöyle düşünebilirsiniz; bir foto muhabiri, bir kameraman, buradaki temiz arkadaşları tenzih ediyorum, işi haberden ziyade mesela genç bir kadıncağız var, yürüyor, ayağı takıldı, düştü, eteği açıldı. Bunda bir haber değeri var mı, yok mu? Kameralar yere düşen kadıncağızı ve açılan üstünü başını dikkate alarak buradan bir şey çıkartmaya çalışıyorsa bunun etik olarak hangi değerlere yaslandığını herhalde hiçbirimiz düşünemeyiz."
Protesto haberlerine tepki
Arınç, Almanya ve Fransa'ya yaptığı ziyaretlerde kamu diplomasisi açısından çalışmalar yaptığını, konferanslar verdiğini, resmi görüşmelerde bulunduğunu anlatarak, sonra da oradaki Türk medyasıyla bir araya geldiklerini kaydetti.
Özellikle üniversitelerde verdiği konferanslara belli küçük marjinal bir grubun da gelmeye başladığını aktaran Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Doğrusu, dinledikleri için de memnunum ama sonunda 2-3'ü ayağa kalkıp bağırmaya başlıyor, ellerinde yazılmış kağıtları bize göstererek güya bizi protesto ettiğini zannediyor. Almanya'da koruma arkadaşlarım saydılar, 8 kişiydiler. Bir başka toplantıda sadece 5 kişiydiler. Ayağa kalkıp, bağırarak 'Silivri, yıkılacaksın, asılacaksın' buna benzer şeyler söylediler. Gülüp geçiyoruz, dinleyenler de gülüp geçiyor. Sonra bakıyorum Türkiye'de hangi gazete ne yazmış diye. İsimlerini vermekte hiçbir mahsur yok. Sözcü, Aydınlık, Yeniçağ, Sol işte 4-5 gazete, 'Büyük protesto', 'Konuşmasına engel oldular' falan filan. Acaba ben orada mı yoktum yoksa o toplantıda başka şeyler mi oldu? Ayıp değil mi bunlar?"
Demokratik olarak gösterilen tepkilerden yüksünmediğini, 40 yıldır içinde bulunduğu siyasette çok şey yaşadığını anlatan Arınç, 3-5 kişinin bağırmasını haber yapmanın hangi etik anlayışla bağdaştığını anlamakta güçlük çektiğini kaydetti.
Arınç, siyasetçilerin içinde de etik değerlere uymayan insanlar olabileceğini ifade ederek, "Kimisi ciyak ciyak bağırır, kimisi ağzına geleni söyler, kimisi birbirine hakaret eder. Bence bunları haberleştirmek, haber değeri taşıyorsa doğrudur ama bunları sürekli döndürerek, hakaretlerin çoğalmasına çalışmak, kendi zaaflarını adeta bir eksiklik olarak göstermek bence çok yanlış" dedi.
Bülent Arınç, her sektörün, her kurumun kendi kendini kontrol etmek, otokontrol sistemi içerisinde eksiğini, fazlasını gözden geçirmek gibi bir imkanı olması gerektiğini aktardı.
Medyanın terör olayları karşısındaki tavrı
Terör olayları karşısında medyanın nasıl bir tavır alması gerektiği konusunda önce gazete sahipleri, sonra genel yayın yönetmenleri, ardından da önemli gördükleri kişilerle bir araya geldiklerini anlatan Arınç, şöyle devam etti:
"Onlara şunu söyledik; 'Habercilik anlayışına karışmıyoruz ama bir milli meselede, terörün bir arzusu vardır, propagandasını yaptırmak. İki, toplumda korku, endişe, panik meydana getirmek ve insanlarda güvensizlik oluşturmak. Yani şurada patlayan bomba yarın burada da patlayabilir. Bir de terörün adını söyledikçe propagandasını da yapıyorsunuz. Ne olur bu konuda duyarlı olamaz mısınız? Bakın size örnek. ABD, İngiltere, İspanya'da hangi olayı ne kadar verdiler. Son dakika dedikleri şey ekranda ne kadar kaldı ve insanlar bundan ne kadar etkilendiler', örnekleriyle gösterdik. Hepsi, 'tamam, biz bu kuralların doğru olduğuna inanıyoruz ama bunu yazılı hale getirmeyin, biz bunu uygulayacağız' dediler. O günden bu yana olumlu bir gelişme olduğunu görüyorum. Onlara teşekkür ediyorum. Dolayısıyla Türkiye'de medya içerisinde bazı duyarlılıkları daha görülebilir, daha kabul edilebilir bir noktaya getirmemiz lazım."
"Çocuklarımıza Keloğlan'ı yeniden hatırlattık"
Televizyonlarda güzel programların da yer aldığını dile getiren Arınç, insanın o programda kendisinden, ailesinden ve çevresinden bir şeyler bulabildiğini söyledi.
Arınç, çocukların televizyon ve bilgisayar başında uzun zamanlar geçirdiğini belirterek, çocuklarda televizyon izleme oranının yüzde 91 olduğunu raporların gösterdiğini kaydetti.
Evlerde kadınların da en az 2-3 saati televizyon başında geçirdiğini vurgulayan Arınç, çocuklarda bu sürenin daha fazla olduğunu ve çocukların izlediği programlara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Arınç, "Özellikle etik kurallara bağlı çalışan televizyonlarımızın çocuk kanalları son zamanlarda büyük bir hamle yaptı. Bizim kanallarımız içerisinde biz Keloğlan'ı yeniden hatırlattık çocuklarımıza, Dede Korkut'u yeniden hatırlatıyoruz. Bunlar reytinglerde çok iyi noktalardalar. Samanyolu'nun veya diğer kanallarımızın da çocuk kanalları son derece başarılı ama başka kanallara bakıyorum şiddet, korku, tanrılar, tanrısal güçler bilmem neler... Çocuklarımız böylesine bir yerlerden neredeyse atlamaya çalışıyor. Emanetleri iyi kullanmamız lazım" diye konuştu.
Anadolu Ajansı
SON VİDEO HABER
Haber Ara