Kışanak: Türkiye toplumu çözüme hazır
BDP Eşgenel Başkanı Gültan Kışanak, Türkiye'nin demokratikleşmeyi 'yeni süreç' kelimesi altında tartıştığını belirterek, 'Sihirli bir kelime. Her şeyi bunun içine koyarak tartışabiliriz.' dedi.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-16 14:29:44
TIMETURK / Haber Merkezi
BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Meclis'teki BDP Grup Toplantısı'nda gündemdeki konuları değerlendirdi. Kışanak, konuşmasına bir hafta içinde çeşitli çevrelerle yaptıkları toplantılara değinerek başladı. DÖKH'ün 9-10 Nisan tarihlerinde Diyarbakır'da bir toplantı gerçekleştirdiğine değinen Kışanak, Kürt kadınlarının kadın özgürlük mücadelesi ve demokratikleşme mücadelesini bu toplantıda değerlendirdiğini ve önemli kararlar aldığını söyledi.
Kışanak, "Biz kadınlar kendimizi demokratik kurtuluş sürecinin en dinamik gücü olarak tanımladık. Biz açıkça yeni sürecin öncü gücü olmaya demokratikleşme konusunda en güçlü adımların atılması konusunda mücadelemizi yükseltme kararı verdik. Tüm kadınları bu mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz" dedi. DÖKH ve Türkiye kadın hareketinin ortak toplantılar yaptığına da değinen Kışanak, "Türkiye'deki kadınları özgür bir gelecek demokratik bir yaşam, örgütlü bir toplum yaratma konusunda kararlı ve mücadeleci olmaya davet ediyorum" diye konuştu.
'KÖPRÜ OLABİLİRİZ'
İstanbul'da Doğu-Güneydoğu Dernekleri (DGD) Platformu'nun toplantısına da katıldıklarını hatırlatan Kışanak, Platform bünyesindeki yöre derneklerinin büyük bölümünün köyleri yakılan yıkılan yurttaşların girişimleri sonucu oluşturulduğunu ifade etti. Kışanak, yaptıkları toplantıdan da kimi aktarımlarda bulunarak şöyle konuştu: "Biz bu ülkenin her iki yakasını da çok iyi biliyoruz. Köprü olabiliriz, ön açıcı bir rol oynayabiliriz diye kendilerine sorumluluk ve görev yüklediler. Tam da olması gereken budur. Demokrasi, barış, çözüm, özgürlük isteyen herkes kendisini doğrudan görevli kılmalıdır. Ve yapabileceklerini açığa çıkarabilmek için yoğun tartışmalar yürütmelidir."
KORUCULUK KALDIRILMALI
"Savaşın travmalarının hala çok canlı olduğunu gördük" şeklinde sözlerini sürdüren Kışanak, "Özellikle koruculuk konusunda herkes gerillanın çekilmesini konuşuyor, silahların devreden çıkmasını konuşuyor, neden kimse koruculuğun da kaldırılması gerektiğini konuşmuyor diye çokça sitem ve eleştiri duyduk. Çok haklı bir eleştiri. Eğer biz demokratik bir sürecin önünü açan bir süreçten söz ediyorsak koruculuk sisteminin de kaldırılması bu insanların da artık normal sivil bir yaşamın parçası olması gerekiyor. Bu konuda BDP olarak Meclis'e bir yasa teklifi verdik bir an önce Parlamento'nun bunu gündemine almasını bekliyoruz" diye belirtti.
CHP'YE KARŞI ÇOK YOĞUN ELEŞTİRİLER VAR
Kışanak, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yöre derneklerinin temsilcileri şunu söylüyorlar. Bütün siyasi partilerin yöre derneklerine karşı bir ilgisi ve alakası var. Büzün siyasi partilere seslenmek istediklerini söylediler ve AKP'ye net mesajlar verdiler. AKP'nin artık öteleyen, oyalayan bir tavırdan vazgeçmesi gerektiğini net bir dille ifade ettiler. Yine dil ve üslup konusunda çok çarpıcı uyarılarda bulundular. Şunu söyledi bazı dernek temsilcileri: AKP bize gerici, otoriter, faşist demeyin diyor ama kendisi her gün bize ve çocuklarımıza terörist diyor. Meclis'e verilen önergede terörist diyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Eğer dilden başlayacaksa her şey AKP'nin de Başbakan'ın da diline dikkat etmesi ve Kürt sorununun adını koyması gerekir dediler. CHP'ye karşı da çok yoğun eleştiriler vardı. Biz barış karşıtı bir tutumu asla kabul etmiyoruz dediler. Bizim üyelerimiz arasında çokça CHP'ye oy veren üyeler var ama biz bu tutumu kabul etmiyoruz. CHP mutlaka demokratikleşmeye çözüme katkı sunmalıdır. Aksi takdirde böyle bir siyasi anlayışla yürümemiz mümkün değil dediler. Bize de AKP'nin kurmadığı diyaloglar konusunda kurmamız konusunda öneriler sunuldu. Biz de bu anlayışı doğru buluyoruz. Tüm çevrelere tartışmaya konuşmaya açık olduğumuz ve bundan sonra daha fazla diyalogda olacağımızı belirtiyoruz. CHP'ye karşı bir çağrıda bulunmamızı istediler. CHP sürece katılmak istiyorsa biz buna hazırız. Bilgi vermeye, önerilerimizi ortaklaştırmaya hazırız. CHP kendisini sorgulamalı tutumunu değiştirmeli bizden bir beklentisi varsa da biz bunu karşılamaya hazırız."
TRABZON'DAN MALATYA'YA SÜRECE DESTEK
İstanbul'da Zeytinburnu sahilinde halkla da görüştüklerini söyleyen Kışanak, "Gördüğümüz tabloda umutlu olmamız konusunda ne kadar haklı olduğumuzu gördük. Yanımıza gelen insanları sizlere anlatmak istiyorum. Önce bir kadın geldi annesinin Bulgaristan göçmeni olduğunu, bizi yakından takip ettiğini, süreç konusunda umutlu olduğunu, daha fazla çalışmak gerektiğini belirterek, biz sizinle birlikteyiz dedi. Sonra birkaç genç geldi biri Trabzon Oflu olduğunu söyledi. Sizi destekliyorum dedi. Ardından Kastamonulu, Nevşehirli, Malatyalı gençler geldi. İstanbullu iki yaşlı kadınla konuştuk. Bu sohbetler gösterdi ki Türkiye toplumu bir bütün olarak çözüme hazır. Bize karşı yürütülen bu kadar ırkçı ayrımcı kışkırtıcı siyasete rağmen biz biliyoruz ki toplumun hafızasında derin bir ayrımcılık yoktur. Herkes demokrasiye çözüme odaklanmış ve bu noktada BDP'nin ne kadar güçlü bir siyaset yürüttüğünün farkındalar, destek sunuyorlar. Bu temaslar umutlu olmamızda ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koyuyor. Görev ve sorumluluklarımızın da ne kadar ağır olduğunu bize hissettiriyor. Tüm Türkiye'de barışın demokrasinin temsili olarak güçlü bir şekilde bu sürece destek sunacağız. Biz hazır olursak bunun imkanlarını yaratırsak toplumun buna hazır olduğunu görmekten de büyük memnuniyet duyuyorum" dedi.
14 NİSAN ENFAL KATLİAMI
14 Nisan'ın Enfal katliamının yıldönümü olduğunu hatırlatan Kışanak, "14 Nisan Kürtlerin tarihinde önemli bir acıya işaret eden bir tarih. Güney Kürdistan'da yaşanan Enfal katliamının yıl dönümü. Enfal katliamı en uzun süreli soykırım operasyonunun adıdır. Enfal Operasyonu aslında 1985'te Barzan bölgesinde bir gecede 10 ve 70 yaş arasında yaklaşık 8 bin erkek, Irak çöllerinde katledildi. Kadınlar Musul'da zorunlu göçe tabi tutuldu, ardından bu katliamcı mantık devam etti. Resmi olarak da 1986-1989 tarihleri arasında Enfal operasyonu yapıldı. Yaklaşık 180 bin kişi öldürüldü. 4 bin köy yerle bir edildi. Adeta bir bölge tarihten silinmek istendi. Büyük bir soykırım yaşandı. Enfal kelimesi Arapça fazlalık anlamına geliyor. Saddam bu operasyona Enfal adını vererek fazlalığı yok etmeye çalıştığını dünyaya ilan etti. Enfal katliamında yaşamını yitirenleri saygı ile anıyorum" diye konuştu.
KÜRT HALKI HALA KATLİAM TEHDİDİ ALTINDA
Bir bütün olarak 20. yüzyılda Kürtlerin tarihinin isyanlar ve katliamlar tarihi olduğunu söyleyen Kışanak, "Dersim'de, Şêx Sait'te, Ağrı'da, Enfal'de, Halepçe'de, Mahabad'ta, Qamişlo'da Kürtler yaşadıkları her yerde büyük katliamlar yaşadılar. Ne acıdır ki bu katliamın yıldönümünde Kürtler hala yeni katliamcı zihniyetlerle mücadele etmekle karşı karşıyadırlar. 14 Nisan yıldönümünde Rojava'da Kürt köylerine yönelik bombardımanlar devam ediyor. Halep bombardıman altında tutuluyor. Hala Kürt halkı katliam tehdidi altındadır. Bir varlık mücadelesi sürdürmekle karşı karşıyadır. Bu nedenle içinde bulunduğumuz sürecin Kürtlerin Ortadoğu'nun en kadim halkı olan Kürtlerin büyük bir kısmının yaşadığı Türkiye'deki Kürt sorununun çözümü Ortadoğu'da demokratik bir geleceğin inşa edilmesi konusunda önemli bir yeri olacaktır. Biz içinde bulunduğumuz süreci aynı zamanda tüm Ortadoğu'da halkların yan yana eşit koşullarda yaşadığı bir mücadele olarak görüyoruz. Zaten 21 Mart Newroz'unda Sayın Öcalan'ın yayınladığı deklarasyon ve barış metni de bunu ilan ediyordu. Ben bu çağrının tüm Ortadoğu'da karşılık bulması için hepimizin daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Özellikle Rojava'da bugün yaşanan sürecin artık demokratik bir Suriye'nin inşası aşamasına götürmesi için hepimizin katkı sunması gerekir" ifadesinde bulundu.
Kamışlı'dan gelen sivil heyetlerle de görüşmeler gerçekleştirdiklerine değinen Kışanak, "Suriye'de yaşanan bu kaostan kaynaklı şu anda Rojava en büyük mülteci kampı haline gelmiştir. Türkiye'ye, Lübnan'a, başka ülkelere gidenlerin toplam sayısından daha fazla insan Suriye Kürdistan'ı bölgesine gitmiştir. En büyük mülteci kampı Qamişlo olmuştur. Qamişlo'nun nüfusu bir milyonu aşmıştır. Artık yaşamsal ihtiyaçlar konusunda sıkıntı yaşıyorlar. İçme suyu sıkıntısı var. Elektrikler yok, motorlar yok, evlere içme suyu verilmiyor. Var olan kuyularda klorlama yapılmıyor. Türkiye'de insani yardım resmi olarak götürülmediği, sınırlar açılmadığı için ciddi anlamda ihtiyaçlar var. En büyük sıkıntı da aşılardır. Bunun için de Bakanlığın resmi izni gerekiyor. Ama Bakanlık izin vermemiş. Salgın hastalıklar var, ne uluslararası kurumlar ne de Türkiye'nin resmi yardımları ulaşmıyor. Tüm Türkiye halkına Rojava'da yaşanan bu duruma karşı daha fazla duyarlı olma çağrısında bulunuyorum. Yine Hükümetin de bu konuda resmi olarak yapması gerekenler konusunda artık yapması gerekenleri yapmalı. Aşı, ilaç, su ve elektrik ihtiyacının karşılanması konusunda hükümet artık daha olumlu bir tutum içinde olmalı. Herkesi bu devrimi desteklemeye davet ediyorum" şeklinde konuştu.
HASTA TUTSAKLAR İÇİN ADALET BAKANLIĞI DOĞRUDAN MÜDAHİL OLMALI
3. Yargı Paketi ile birlikte hasta tutsakların serbest bırakılmasına izin veren yasaya ilişkin de konuşan Kışanak, "Yasa çıktığından bugüne kadar bu yasadan yararlanan hasta tutuklu veya hükümlü sayısı bir elin parmakları kadar. Bu konuda 4 ay boyunca cezaevinde ölümle pençeleşen insanların serbest bırakılmaması büyük bir problemdir. Hükümet ve Adalet Bakanı'nın da gündeminde olması gerekiyor. İnsan hakları örgütlerinin verilerine göre 313 hasta tutuklu ve hükümlü var. Bunlardan 122'si ölümle pençeleşiyor. Siyasi tutuklu olarak bir tek Hediye Aksoy yararlandı. Başka bir tek politik tutuklu tedavi imkanlarına kavuşamadı. "
"Açıkça yasanın eksiklerini bu yasa çıkarken de tartıştık. Eksiklikler var. Bunlardan biri Adli Tıp Kurumu'nun raporunun istenmesi ve bunun da savcının takdirine bırakılmasıdır. Eğer bu o zaman dikkate alınmış olsaydı, şimdi hasta tutsaklar tedavilerini ailelerinin yanında yapma olanağına kavuşmuş olurlardı. 8 Şubat'ta Şahabettin Yücel, 21 Mart'ta Hacı Nasır, kanserden yaşamını yitirdi. Yeni ölümler olmadan bu soruna Hükümet'in ve Adalet Bakanı'nın el atması ve çözmesi gerekir. Yasa diyorsunuz çıkarıyorsunuz, uygulamada varsa problemleri bunu gidermek de size düşüyor. Artık cezaevlerinde göz göre göre gelen bu ölümlere kimsenin tahammülü kalmadı. Siirt Cezaevi'nde Avni Uçar kanser hastası ve şu anda neredeyse yaşamı konusunda umudun kalmadığı noktada. "
"Beklentisi ailesinin yanında ömrünün kalanını geçirmek; ama bu insana Adli Tıp şu ya da bu bahane ile tedavi olacak bir raporu vermiyor. Yine Siirt Cezaevi'nde Salih Tuğrul kalp ameliyatı geçirmiş, beyin kanaması geçirmiş, felçli durumda. 6 ay geçti tek başına tuvalete gidebilme durumunda değildir. Tuvalete bile tek başına gidemeyen bir insanı 6 aydır cezaevinde tutuyorlar. Süreç tamamlanmıyor. Ümit Aydın Diyarbakır Cezaevi'nde yaşıyor. Bu arkadaşımız karaciğer nakli geçirmiş, böbrek yetmezliği olan bir insan. Her an ölüm riski ile karşı karşıya olan bir insan. Adli Tıp rapor verdiği halde tahliyesi gerçekleşmiyor. Savcı takdir hakkıyla tahliyenin uygun olmadığına karar veriyor. Bu sadece politik değil insani ve vicdani bir konudur. Adalet Bakanı'nın bu konuda kimseye bu işi havale etmeden doğrudan duruma müdahil olması herkesin tüm toplumun beklentisidir" dedi.
İş cinayetleri konusunda da önlemler alınmadığını ifade eden Kışanak, insan yaşamına önem verilmediğini belirterek, "Polisin elindeki yetkiyi sınırsız kullanarak yaşam hakkını çokça ihlal ettiğini biliyoruz. Yani politik ve siyasi durumların da ötesinde aslında Türkiye'de insan yaşamı fazlaca değerli bulunmayan bir durumdur. Biz yaşamı savunuyoruz. Yaşam hakkının her şeyden kutsal ve değerli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz" diye konuştu. Lenf kanseri olan üniversite öğrencisi Dilek Özçelik'in durumuna ilişkin de konuşan Kışanak, "Dilek Özçelik'e, Türkiye'deki ilaç firmalarının tutumu ve bakanlığın tavrı nedeniyle bu tedavide kullanılan ilaçlar verilmiyor. Paran varsa yurtdışından getirip tedavi olabiliyorsun. Dilek Özçelik bu durumu anlatmak için bir bakanın yanına gittiğinde de cebine birkaç kuruş para konularak git ilacını al deniliyor. Biz bu tutumu ve yaklaşımı eleştiriyoruz. İnsani bir yaklaşım değildir. Ekonomik düzeyi ne olursa olsun herkesin sağlık hakkına kavuşma hakkı vardır" diyerek, sorunun kökten çözülmesini istedi. Dilek Özçelik'i de ortaya koyduğu çaba nedeniyle tebrik eden Kışanak, "Acil şifalar diliyoruz. Zaten Dilek Özçelik özet olarak tutumunu ortaya koymuştur. İlaçların neden serbest piyasanın tekeline terk edildiğini ve buna itirazının olduğunu söylemiştir" dedi.
TÜM SİYASİ TUTSAKLAR SERBEST BIRAKILMALI
14 Nisan 2009 tarihinde Türkiye'de Kürt siyasetçilere karşı başlatılan siyasi soykırıma da değinen Kışanak, "Hala binlerce arkadaşımız cezaevinde tutsak. Siyasi bir operasyonla tutuklandılar ve bu operasyonun yarattığı toplumsal tepkiye karşılık şimdilik yer yer geçici olarak tahliyeler var; ancak binlerce arkadaşımız hala tutsaktır. Bir an önce cezaevi kapılarının açılması ve tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması gerekiyor. "
"Acil olarak TMK denen ceberut yasanın ortadan kaldırılması gerekiyor. Bizi çiçekle karşılayan Berfin, tutuklu milletvekilimiz Kemal Aktaş'ın yeğenidir. Dayısını özledi, Berfinler kardeşlerini, ağabeylerini, babalarını, annelerini özlediler. Biz Berfin şahsında tüm çocuklar adına bu beklentiyi, haklı talebi bir kez daha ifade ediyoruz. Cezaevlerinin kapısı açılmalı, tüm siyasi tutsaklar özgürlüklerine kavuşmalı. Milletvekillerimiz Parlamento'daki görevleri başına belediye başkanlarımızın görevleri başına gitmesini istiyoruz" diye konuştu.
İstanbul KCK davasında tutuklu bulunan Çevirmen Ayşe Berktay'ın düşünce özgürlüğünü savunduğu ve bedel ödediği için ödüle layık görüldüğünü söyleyen Kışanak, "Ayşe Berktay dünya çapında tanınan bir insan. Aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesinin bir aktivisti" diyerek 30 Nisan'da New York'ta düzenlenecek törende Berktay'ın ödülünü almasını umut ettiğini belirtti.
HAZİNE YARDIMLARINDAKİ HAKSIZLIĞA SON VERİLMELİ
Kışanak, son olarak son 10 yılda AKP, CHP ve MHP'nin hazineden aldığı para yardımına değindi. Kışanak, "AKP, MHP ve CHP inanılmaz derecede yüksek miktarlarda hazine yardımı aldılar 10 yıl içinde. Maliye Bakanlığı'nın verilerine göre; AKP 768 milyon lira hazine yardımı almıştır. CHP 390 milyon lira, MHP 234 milyon lira hazine yardımı almıştır. 10 yıl içerisinde milyonlarca lira bu ülkenin tüm yurttaşlarından vergi olarak paradan pay olarak AKP, MHP ve CHP'ye verilmiştir. Ama bu ülkede mücadele eden birçok siyasi parti var, bunların tamamı bu hazine yardımından mahrum edilmiştir. 2 dönemdir Parlamento'da grubu bulunan bir parti olmamıza rağmen bir tek kuruş bile hazine yardımı alamadık" diyerek halkın vergilerinden alınan paraların halk için mücadele eden bütün parti, sivil toplum örgütleri, çevre ve kadın örgütlerine verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Kışanak, "Umuyoruz ki bu önümüzdeki süreçte artık zaman geçirmeden bu haksızlığa da son verilir" dedi.
(Ajanslar)
SON VİDEO HABER
Haber Ara