Dicle Üniversitesi'ndeki olaylar için kim ne dedi
Olayla ilgili gelişmeleri sıcağı sıcağına aktarmaya çalışan Islah Haber, ilgili kesimlerin sözcülerine ulaşarak görüş ve değerlendirmelerini aldı.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-04-10 21:28:21
Dicle Üniversitesi’nde PKK’li öğrencilerin Mustazaf-Der’in bildiri dağıtmasını engellemesi üzerine başlayan olaylar üçüncü gününe girdi.
ÖZGÜR-DER'DEN SAĞDUYU ÇAĞRISI
Şube Başkanı Serdar Bülent Yılmaz tarafından yazılı olarak gerçekleştirilen basın açıklamasında, gelişen olaylarla ilgili yapılan araştırmalar ve şahitlikler üzerinden olayın gelişim seyrine dair kanaatler paylaşıldı.
Geçmişte yaşanan olaylar üzerinden herkesi bir kez daha düşünmeye çağıran Yılmaz, “Her kesimin yaşananları tanımlamak için ortak bir kavram olarak kullandığı ve dikkat çektiği 'provokasyon'a en başta bu kavramın bilincinde olan kişilerin dikkat etmesi gerekmez mi?” diye sordu.
Bu toprakların yeterince kana doyduğunun altını çizen Yılmaz, sözlerini şu çağrıyla sonlandırdı:
"Bizler Özgür-Der Diyarbakır şubesi olarak, yaşanan bu çatışmalardan fazlasıyla kaygı duyduğumuzu ifade etmek istiyoruz. BDP ve Hüda Par yetkililerini üzerlerinde etkili olduklarını düşündüğümüz gençleri sakinleştirecek, muhtemel yeni olayları önleyecek önlemler almaya davet ediyoruz. Yaralanmalara neden olan saldırıları ve olayları büyütmek isteyen söylem ve davranışları kınıyoruz. Olayda yaralanan öğrencilere Allah’tan şifa diliyoruz. Her iki kesimin yöneticilerini, gençleri, okul idaresini, valiliği, kolluğu, Sivil Toplum Kuruluşlarını sağduyulu ve sorumlu davranmaya çağırıyoruz."
Açıklamanın tam metni:
ÇATIŞMACI TUTUM KİMSEYE BİR ŞEY KAZANDIRMAZ!
Dicle üniversitesinde son birkaç gündür yaşanan çatışmalar büyük hadiselere dönüşme eğilimi taşımaktadır. PKK’nin ülke dışına çekilme kararı verip silah bırakma iradesi ortaya koyduğu bu günlerde, sürece tavır ve söylemleriyle destek vermesi gerekenlerin, sürecin ve zamanın ruhuna aykırı olarak çatışma içine girmeleri kabul edilebilir bir durum değildir.
Öncelikle yaptığımız araştırmalar ve şahitlikler üzerinden olayın gelişim seyrine dair kanaatlerimizi paylaşmak istiyoruz.
8 Nisan Pazartesi günü Hüda Par’a yakın olduğu bilinen Bilge Öğrenci Kulübüne bağlı öğrenciler yapacakları Kutlu Doğum Konferansının duyuru afişlerini dağıtırken, BDP sempatizanı Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneğine (DÜÖDER) bağlı öğrencilerin engellemesine maruz kalmışlardır. Daha önce de benzer engellemeler yaptıklarını bildiğimiz DÜÖDER’li öğrencilerin engellemesi üzerine, tartışan kesimler arasında kavga çıkmış ve bu kavga tüm yatıştırma çabalarına karşın büyümüştür. Ardından her iki öğrenci grubu kendilerine yakın öğrencileri de toplayarak karşılıklı daha büyük bir kavgaya tutuşmuşlardır. Bir süre sonra polis olaya müdahale etmiştir. Ancak polisin müdahalesi ise hem yetersiz kalmış hem de yanlı davrandığı iddialarına neden olacak bir tarzda gelişmiştir.
Bir gün sonra da Bilge Öğrenci Derneği programı geniş güvenlik önlemleri altında yapılmıştır. Ancak bu sırada da gruplar toplanmış, ortam gerilmiş hatta DÜÖDER’li öğrenciler programın yapıldığı salona doğru yürüyüşe geçmek istemişlerdir. Bu arada Özgür-Der, İHD ve Baro başkanlarından oluşan bir heyet BDP ve Hüda Par’lı yetkililerle görüşerek sükûnet çağrısı yapılması ve olayların büyümemesi için acil tedbir alınması çağrısında bulunmuştur. Daha sonra iki kesim karşılıklı bir görüşme yapmış, sükûnet çağrısı yapılması konusunda anlaşılmıştır.
Buna karşın olayların üçüncü günü öğlene doğru üniversitede Hukuk Fakültesi, Tıp Fakültesi ve Tıp Fakültesi Hastanesinin acil bölümünde kesici aletlerin kullanıldığı saldırılar olmuş, bu saldırılarda 5 Bilge Öğrenci Derneği mensubu 2 de DÜÖDER’li öğrenci yaralanmış, her iki taraftan onlarca öğrenci de gözaltına alınmıştır.
Gün içinde olayların olduğu Dicle Üniversitesine giden Mazlumder ve Özgür-Der temsilcilerinin girişimleri de devam etmiştir. Üniversiteye gelen BDP’li milletvekilleri Fen Edebiyat Fakültesinde polisin gözaltına almak istediği öğrencileri dışarı çıkarmışlardır. Buna karşın şehrin çeşitli yerlerinde yer yer BDP’li gençlerin ve öğrencilerin gösterileri de olmuş ve olayların kent merkezine sıçrama ihtimali de belirmiştir.
Gözlerden kaçmayan bir diğer husus da sosyal medyada kavganın taraflarına yakın olduğu düşünülen çeşitli sorumsuz kişilerin yalan haberlerle, çeşitli siyasilerin isimleri de kullanılarak kışkırtıcı beyanlarda bulunması, intikam yeminleri edilmesi, karşıtları için ölüm tehditlerinde bulunulması, zaten gergin olan ortamı iyice germiştir. Bu sorumsuzluğun da ayrıca bir yere not edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Çatışmalara ilişkin bir başka tespitimiz de tam üç gün boyunca süren ve ilerleme istidadı gösteren kavgaların ölümlü ya da yaralanmalı hadiselere dönüşeceği belli iken tarafların yatıştırıcı mesajlarının oldukça cılız ve yetersiz kaldığı yönündedir. Hatta cılız da olsa yatıştırma yönündeki kimi beyanlara karşın bununla zıt beyanlarda da bulunulduğu görülmüştür.
Öte yandan Dicle Üniversitesi yönetiminin olaylar karşısında tam üç gün boyunca üç maymunları oynaması, üniversitenin belli bir zaman için tatil edilmemesi olayların büyümesinde etkili olmuştur. Maalesef üniversite yönetiminin bu pasif tutumunun faturası ağır olmuştur! Üniversite yönetimi tatil kararını ancak birçok yaralı ve onlarca gözaltıdan sonra alabilmiştir.
Şunu daha da net olarak belirtmek isteriz ki, yaşanan olayların sebebi D.Ü Öğrenci Derneğinin okuldaki etkinliklere izin vermeyip kaba şiddetle engellemeye çalışmasıdır. Daha önce de bu tür müdahalelerinin olduğunu bildiğimiz söz konusu çevrenin bu baskıcı ve şiddete dayalı tutumunu kınıyoruz. Bu topraklarda yıllarca devletin yaşattığı otoriter baskıcı uygulamaları şimdi de bir grubun yaşatmaya/sürdürmeye çalışması asla kabul edilemez. Bilinmelidir ki bu tür baskılar kavga ve çatışmaları kaçınılmaz kılmaktadır ve bundan sonra da kılacaktır. Bu grubu söz konusu baskıcı uygulamalarına ve sorumsuz hareketlerine son vermeye ve sürecin ruhuna uygun davranmaya çağırıyoruz.
Dicle Üniversitesindeki bu olayları bu denli önemsememizin nedeni hafızamızda yer etmiş bir takım eskiye dayalı kötü anılardır. Doksanların kanlı sürecine şahit olmamış gençliğin davranışlarının ne tür sonuçlar doğuracağı konusunda fikir sahibi olmamalarını ve bu nedenle sorumsuz davranmasını bir yere kadar anlasak da gençlere vaziyet eden ve doksanların acı hatıralarını bizzat yaşamış kişilerin sorumsuzluklarını anlamamız mümkün değildir.
Herkesimin yaşananları tanımlamak için ortak bir kavram olarak kullandığı ve dikkat çektiği “provokasyon”a en başta bu kavramın bilincinde olan kişilerin dikkat etmesi gerekmez mi? Süreci sabote etmek için üniversitede iki grup öğrenci arasında çıkan ve normal şartlar altında vakayı adiyeden sayılması gereken bir olayın büyütülmesi ve bu noktalara taşınması kimin yararınadır, hiç düşünülüyor mu? Hala bu topraklarda, geçmişin kötü hafızasını psikolojik bir zemin kılarak bir küçük kavgadan PKK – Hizbullah kavgası çıkarmaya çalışan unsurların olduğu unutuluyor mu?
Bu topraklar yeterince kana doymuştur. Diyarbakır halkı da bölge halkı da Türkiye halkı da artık çatışmalardan yorulmuş, bıkmış ve usanmış durumdadır. Ve bu halk artık huzur ve sükûnet istemektedir. Unutulmamalıdır ki özellikle bu süreçte atılacak her yanlış adımın büyük maliyetleri olabilir. Elbette bir kavganın bir haklısı bir de haksızı vardır ve taraflar bunu kendi katlarında değerlendirmektedirler. Bu haklılık algısına dayanarak da geri adım atmak istememektedirler. Ve herkesim kendi örgütsel onurunu önemsemektedir. Bunlar anlaşılabilir şeylerdir. Ancak hangi örgütsel hassasiyet, hangi örgütsel onur, hangi örgütsel çıkar dikkat çekmek istediğimiz risklerden, ortaya çıkacak maliyetlerden, hayatını kaybedecek insanlardan daha ehemmiyetlidir?
Bizler Özgür-Der Diyarbakır şubesi olarak, yaşanan bu çatışmalardan fazlasıyla kaygı duyduğumuzu ifade etmek istiyoruz. BDP ve Hüda Par yetkililerini üzerlerinde etkili olduklarını düşündüğümüz gençleri sakinleştirecek, muhtemel yeni olayları önleyecek önlemler almaya davet ediyoruz. Yaralanmalara neden olan saldırıları ve olayları büyütmek isteyen söylem ve davranışları kınıyoruz. Olayda yaralanan öğrencilere Allah’tan şifa diliyoruz. Her iki kesimin yöneticilerini, gençleri, okul idaresini, valiliği, kolluğu, Sivil Toplum Kuruluşlarını sağduyulu ve sorumlu davranmaya çağırıyoruz.
ALTAN TAN (BDP):
Bunu asla tasvip etmiyorum. Bu kavga-gürültüler öncelikle Kürt halkına zarar verir. Yanlıştır. Benim görevim ateşe benzin dökmek değil, su dökmek olmalı. Bütün öğrenci arkadaşları sükûnete davet ediyorum. Onların hepsi kardeştirler, aynı memleketin çocuklarıdırlar. Farklı fikirlerde olmaları doğaldır.
Ayrıca herkesin kendi fikri doğrultusunda çalışma yapma hakkı vardır. Yeter ki şiddete başvurulmasın ve tahrike girişilmesin. PKK’li de olabilir, Mustazaf-Der’li de olabilir, Nurcular da olabilir; herkesin kendi fikrini beyan etme, yaşama ve yaşatma hakkı vardır. Yeter ki kimse kimseye hakaret etmesin.
Kutlu Doğum Haftası nedeniyle yapılacak etkinliklerin duyurusunu engellemek kabul edilemez bir davranıştır. Bunu bahane ederek provokasyonlar yapmak en fazla şer güçlerin işine yarar.
Özellikle de böylesi nazik bir süreçte herkesin çok daha dikkatli hareket etmesi gerekmektedir. Provokasyonlara karşı dikkatli olunmalıdır. Öğrencilerin tümü bizim kardeşlerimizdir ve bize düşen kardeşlerimizi anlaştırmaktır.
AV. ABDULGANİ ORHAN (Mustazaf-Der):
Bugün sabah itibariyle dindar bazı öğrencilere üniversitedeki çeşitli fakültelerde sopalı-bıçaklı saldırılar yapılmış. Yapan kişiler “Apo’nun çocuklarıyız!” diyerek PKK ve BDP yanlısı sloganlar atmışlar. Bu grup kendisinin PKK/BDP’li olduğunu deklare etmiş ve aralarında üniversitedeki birim sorumluları da olduğu halde hukuk, mimarlık, tıp, diş fakültesi vb. bölümlerde dindar olarak bilinen gençlere yönelik sopalı-bıçaklı saldırılara girişmişlerdir. Hatta bıçakla yaralanma sonucunda acile getirilen yaralı bir kişiyi getirenlere bile orada saldırı olmuş. Orada polisin gözü önünde iki kişi daha bıçaklı saldırı sonucunda yaralanmışlar.
Bu ve benzeri olayları duyan dindar gençler ve yaralı aileleri de kitleler halinde üniversiteye gelmişler. Olayların büyümesi üzerine biz de buraya geldik. Sükûnet çağrısında bulunduk. Onlar da bu çağrımıza riayet ettiler. Ancak buna rağmen biz burada bu çabalarda bulunurken BDP’liler “Öldürdük! Öldürmeye devam edeceğiz!” sloganlarını atıyorlar. Buna rağmen biz itidal çağrımızda ısrar ettik, provokasyona gelinmemesi yönünde çağrılarda bulunduk. Onlar da gelmediler. Kalabalığı yatıştırıp dağıttık.
Sonra BDP’li milletvekilleri geldiler. Onlar da kendi kitlelerini sakinleştirecekler diye umuyorken Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk vb. milletvekillerinin şiddete çağrı içeren ve gerilimi tırmandırıcı beyanları oldu. PKK/BDP’li olduğunu söyleyen gençler sloganlar eşliğinde yürüyüşe geçip orada bulunan birkaç kişiye saldırmaya kalkıştılar. Polis müdahale de bulundu. Biz de BDP’li vekillerin gözü önünde kalkışılan bu saldırganca tutuma tepki gösterdik. Yaralanmaların olduğu esnada gerekli müdahaleyi yapmayan polis tepkilerimiz üzerine bu gruba müdahale etti. Yaklaşık 30 kişi gözaltına alındı. BDP’li vekillerin, özellikle de Selahattin Demirtaş ve Aysel Tuğluk’un bu esnadaki söylemleri dikkat çekiciydi. “Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın yoksa eylemlerimiz şiddetlenerek devam edecek!” diyorlardı. Bunlar ayrıca oradaki gruba eylemlere devam etme çağrısı da yaptılar.
Bizler dindar kesimin temsilcileri olarak sorun yaşanmasın, gerilim dinsin diye çırpınırken BDP’li vekillerin bu kışkırtıcı beyanları üzüntü vericiydi. Karşı karşıya gelinip bir sorun yaşanmasın diye çabaladık. Gözaltına alınanların ve yaralananların önemli bir kısmı dindar gençlerdi. Polise bu durumun kabul edilemez olduğunu; eğer gözaltılar yaşanacaksa bunun sadece dindar gençlerle sınırlı kalmayarak suça karışan herkesi kapsaması gerektiğini söyledik.
BDP tarafı polisle de görüştü, bizimle de. Bize “Siz bir şeye karışmayın, sorun yaşanmasın.” diyorlar. Hâlbuki “Bizim zaten karıştığımız, yaptığımız bir şey yok. Okulun camlarını kıran onlar, insanları kışkırtan onlar, saldıranlar onlar. Sizin aranızda iki kişiyi bıçakladılar. Onları bu şekilde bırakırsanız bu saldırganlık devam edecek.” dedik.
Burada iki sorumlu kesim var: 1-Kışkırtıcı beyanlarda bulunan Selahattin Demirtaş ve diğer BDP’li vekiller. 2- Bu suç işleyen gruba müdahale etmeyen polis. Polis 4 saat boyunca onları izlerken diğer yandan da dindarları gözaltına almaktan geri durmadı. Dindarların tepkisi büyüyünce onlardan da bazılarını gözaltına almak zorunda kaldılar. PKK ile devlet barış sürecinde ya, galiba polis onların eylemlerini bu yüzden artık meşru görüyor (!). Bende böyle bir algılama oluştu. “Her şey bir yere kadar. Şu ana kadar kendimizi savunmadık, tersine durumu yatıştırmaya çalıştık. Böyle devam ederse biz de kendimizi savunuruz.” demek durumunda kaldık.
Biz durumu yatıştırmayı, tansiyonu düşürmeye çalıştık. Onların bile yaralılarını koruyup tedavi olmasını sağladık. Onlar ise duruma müdahale bile etmiyorlar. Artık yeter! Gerilimin büyüyüp sorunların yaşanmasını istemiyoruz –ki yaşanmaz da inşallah-.
Vali bizi arayıp görüşme talep etti. Talebini kabul ettik. Ancak bir koşulla: Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın. Olaya dair inceleme başlatılsın. Suç işleyenler hangi taraftan olursa olsun tespit edilerek cezalandırılsın. İki gün önce olayların başladığı gün bazı dindar öğrencileri darp eden kişiler gözaltına alındıktan sonra aynı gece serbest bırakıldılar. Ve bu kişiler bugün bıçaklı saldırı ve yaralanmaların başlıca sorumlularıdırlar. Bunların cezalandırılmasını istiyoruz. BDP de kendine düşen sorumluluğun gereğini yaparak tabanını yatıştırmak, itidal çağrısı yapmak zorunda. BDP’nin başkanı Selahattin Demirtaş’ın bugünkü kışkırtıcı tutumunu tehlikeli buluyor ve bundan vazgeçmelerini istiyoruz.
AV. ABDURRAHİM AY (Mazlumder):
Olay yerindeyiz. Mustazaf-Der’li gençler az önce dağıldılar. Her iki kesimle de temaslarımız oldu. BDP’li gençler hala burada, polis barikatının önündeler. Galiba gözaltılar devam edecek.
Bir iki afiş asma üzerine başlayan olayların bu noktaya gelmesi çok üzüntü verici. Yaralılar var. Ve gerginlik devam ediyor. Bunlar istenmeyen türden çok olumsuz ve acı olaylar. Kürtler kendi aralarında barış yapmadan nasıl genel anlamda barışı sağlayacaklar? Bu olaylar üzerine benim kendi kendime en çok sorduğum soru bu.
Burada polisin tavrı da düşündürücü… Bu tip olaylarda daha önce görülen müdahalenin aynısını yapmadılar. Polis gerekli müdahaleyi yapsa ve siyasiler zamanında gerekli itidal çağrısı yapsalardı belki olayla bu noktaya gelmezdi. Olayların bu noktaya gelmesi polis ve siyasilerin kendilerine düşen sorumlulukları yerine getirmediğini düşündürtüyor. Temennimiz siyasi sorumluların bir an önce itidal çağrısı yapmaları ve olayların şehir merkezine sıçramamasıdır.
Üniversite yönetimi de bu noktada sessiz kalıyor. Belki birkaç gün okul tatil edilebilirdi ama bu yapılmadı. Olayların durulması için yapılacak çok şey var ancak bu noktada çok fazla şeyin yapıldığı henüz söylenemez.
Endişe ve kaygıyla bekliyoruz. İnşallah olaylar yatışır.
(İslahhaber)
SON VİDEO HABER
Haber Ara