TIMETURK / Haber Merkezi
Sabah yazarı Emre Aköz’ün 5 Nisan 2013 tarihli yazısında aktardığına göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Letonya’nın başkenti Riga’da gazetecilerle sohbet ederken, bir gazetecinin "Kürt barışı sağlanırsa Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızlar ne olacak? Tarihte kurulmuş 16 Türk devletini temsil eden yıldızlar kaldırılacak mı?" şeklindeki cüretkâr sorusunu yumuşak biçimde savuşturmuş, daha sonra yanına giden Emre Aköz’ün "Efendim illa da yıldızları azaltmak gerekmez ki...Tarihte kurulmuş olan diyelim ki bir Kürt devleti, 17'nci yıldız olarak eklenemez mi?" sorusuna ise cevap vermemiş. Bu ilginç konuşmalar, bu haftaki yazımın esin kaynağı oldu.
Mustafa Kemal, 1922 yılında Meclis’te yaptığı bir konuşmada Türk milletini Nuh’un oğlu Yafes’e kadar götürür ve “Türkler on beş yüzyıl önce Asya’nın göbeğinde muazzam devletler kurmuştur ve insanlığın her türlü yeteneği onda ortaya çıkmıştır” der. 16 Türk Devleti’ni simgeleyen 16 yıldız ile ortada 17. Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni simgeleyen güneş figürünü içeren Cumhurbaşkanlığı Forsu’nu bu konuşmanın yapıldığı günlerde Mustafa Kemal’in 20 yıldızlı olarak tasarladığı, 1978’de yıldız sayısının 16’ya düşürüldüğü biliniyor. 1985’ten beri de şimdiki tasarım kullanılıyor ve ‘Türklerin en büyük hasletinin devlet kurmak olduğu’ düşüncesi her fırsatta dile getiriliyor.
Bu iddialar hakkında fikir belirtmek için önce, ‘Türk’ kime denir sorusuna cevap vermek lazım. İlk kez Çin kaynaklarında ortaya çıkan ‘Tu-kiu’, ‘Tu-Kue’, ‘Tut-kut’, ‘Tolköl’ gibi terimler 9. yüzyıldan itibaren Müslüman kaynakları tarafından ‘Türk’ (çoğulu ‘Türük’ veya ‘Türküt’) olarak çevrilmiş ve Bizans ve Arap literatürüne girmiş. Bazılarına göre bu kelimeler Moğolcada ‘miğfer’ demek olan ‘tulga’dan geliyor. Bazılarına göre ise kelime Türkçe ve ‘güçlü, güçlüler’ anlamına geliyor. 1893’te Yenisey ve Orhun Yazıtları’ndaki bazı kelimeleri ‘Türk’ olarak okuyan Danimarkalı dil bilimci Thomsen’den sonra, terim Batı literatürüne yerleşmiş.
Gerçek şu ki, ‘Türk’ kelimesinin tam olarak hangi toplumların adı olduğunu henüz bilmiyoruz. Bazı bilim adamları Çinlilerin bütün yabancılara ‘Tu-kui’ dediğini düşünüyor. Bazıları bu terimin ortak bir atadan gelen boyların adı olduğunu ileri sürüyor. Bazıları miğferin piramit şeklinden hareketle, belli bir örgütlenme biçimine sahip toplulukların adı olduğunu söylüyor. Bazıları ortak bir dili konuşan topluluk adı olduğunu ileri sürüyor. Dolayısıyla bu tanımların herhangi birinden hareket edildiğinde Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Karluklar, Çiğiller, Kıpçaklar, Çuvaşlar, Tohsılar, Kırgızlar, Karahanlılar, Oğuzlar, Gagavuzlar, Sahalar, Tıvalar, Hakaslar ‘Türk’ oluyor. Ama ‘şair/düşünür’ (!) İsmet Özel gibi ‘Müslüman olmayan Türk olamaz’ diyerek Ortodoks olan Gagavuzları, Sahaları ve Çuvaşları, Budist olan Tıvaları, kimi Ortodoks kimi Şamanist olan Hakasları ‘Türk’ saymayanların sayısı da az değil.
Bir başka tartışma da ‘devlet’ deyince anlaşılanlarla ilgili. Beylikler, emirlikler, hakanlıklar, imparatorluklar derken neyin kastedildiği pek açık değil. Açık olduğu durumlarda da bir oluşumun ne zaman başladığı, ne zaman bittiği de net değil. Kriterler net olmayınca bazıları ‘Türk’ devletlerinin sayısını 200’e çıkarır ki, bu kadar çok devlet kurmak, aynı zamanda bu kadar çok devlet batırmak demek olduğu için bunda övünecek bir yan pek yoktur. Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Forsu’ndaki 16 devletin hangi kriterlere göre ‘Türk’ sayıldığı tam bir muamma. Neden mi?
Forsun ilk dört sırası: Hunlar
Forsta ‘Hun İmparatorluğu’, ‘Batı Hunları’, ‘Avrupa Hunları’ ve ‘Akhunlar’ olarak tam dört yıldızı işgal eden Hunlar, Çin kaynaklarında ‘Hiong-nu’ diye geçiyor. Hiong, Çinliler için Kuzeyli barbar kavimler anlamına geliyor. ‘Nu’ ise köle demek. Hunlar, Çin kaynaklarında yuvarlak koca kafalı, kısık gözlü, geniş burunlu, gür bıyıklı, sivri küçük sakallı, kafasının yanları tıraşlı, arkadan uzun atkuyruklu, kısa boylu, tıknaz adamlar olarak tarif ediliyor. Fizyonomiye dair bu bilgiler, bazı bilim adamlarının Hunların Proto (ön) Moğollar olduğunu düşünmelerine neden olmuş. Ama pek çok bilim adamı da, Hunların ProtoTürkler olduğunu kabul ediyor.
M. Ö. 204 yılından M.S. 552 yılına kadar hüküm süren bu dört devletin kurucusu olan Hunların, ‘Türk’ olduğu iddiasını ülkemize taşıyan, Türk-İslam Sentezi’nin ideologlarından İbrahim Kafesoğlu’dur. Kafesoğlu iddiasını, sadece Çin kaynaklarından bize kadar gelmiş bazı Türkçe sözcüklere dayandırıyor. Ancak aynı Kafesoğlu, İslam Ansiklopedisi için yazdığı ‘Türkler’ maddesinde, Tabgaç (Kuzey Çin) Devleti’ni anlatırken, “T’ai-wu, 439’da Kansu’daki Hun devletini ortadan kaldırdı. Böylece ünlü ipek yolu güzergâhı tekrar Türk hâkimiyetine girdi” diyerek aslında kendi teorisine inanmadığını gösteriyor. Batı Hun Devleti’nin, 1983 yılında kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yer açmak için bir ara forstan çıkarıldığını da hatırlatalım.
Ti-kuiler ve Göktürkler
Forsta 5. sırada yer alan Göktürk İmparatorluğu’nun ‘Türklüğü’ hakkında bilgilerimiz ise 7. yüzyıla ait Çin kroniklerinden geliyor. Bunlara göre Göktürklerin (kaynakta Hiong-nu’lar diye geçer) atası, 439'da Tabgaç (Kuzey Çin Krallığı) katliamından kurtularak Avarlara sığınan soylu iki çocuk. Kayı ile Tokuz Oğuz adlı bu çocukların soyundan gelenlerin -ki soy adları Ashina (Asena) dır ve bu ad Fransız Türkolog Jean-Paul Roux’a göre Moğolca kökenlidir - bir demircinin yardımıyla, demirden yapılmış Ergenekon dağlarını delip, bir bozkurtun önderliğinde tüm dünyaya yayılması, ünlü Bozkurt-Ergenekon Destanı’nın temasını oluşturur.
Ancak, bir Hiong-nu’nun (Tuman’ın oğlu Notur) halkına ‘Türk’ demesi için yaklaşık bir asır geçmesi gerekir. 552’de Avarların boyunduruğundan kurtulmak için ayaklanan ve 552'de kağanlığını ilan eden Göktürk Hakanı Bumin ve kardeşi İstemi, Avarları Karadeniz'in kuzeyine kadar sürdükten sonra, Oğuz, Töleş, Kırgız, Karluk, Türgiş ve Tatar boylarını büyük bir federasyon altında birleştirmiştir. Bu kavimlerin bir kısmının Türklüğü gayet şüpheli de olsa, Göktürklerin Türk devleti olduğu genel olarak kabul ediliyor.
6. yıldızın temsil ettiği Avar İmparatorluğu, 562-823 (veya 565-835) yılları arasında, bugünkü Macaristan, Slovakya, Hırvatistan, Slovenya, Romanya ve Sırbistan topraklarında hüküm sürmüş. Çin kaynaklarına göre Avarlar, ‘Yuan Yuan’ veya ‘Jwen Jwen’ denilen, Moğol kökenli kavimlerin ardılları. Yine Çinlilere göre ‘Tu-kui’lerden önce’ (300 veya 315 yılından itibaren) Asya steplerine egemen olan bu kavim, 6. yüzyıl Bizans kaynaklarına göre, zaman zaman Türklerin (kaynaklarda Massageteler, Sakalar gibi adlarla anılıyorlar) toprağına gider, zaman zaman da Türklerin kölesi olan bir kavim. Aynı kaynaklara göre, Bizanslıların Eftalitler dediği Hunlarla da sürekli savaşıyorlar. Sonuç olarak, Bizans kaynaklarına göre Avarlar ne Türk, ne Hun, ne Yuan Yuan ve eğer Hunların Türklüğünden eminsek, ‘Türk’ düşmanı bir kavim. Avrupa’da kurulan Avar İmparatorluğu’nun bu gruplarla ilgisi olup olmadığı konusunda ise kesin bilgiler yok. Avarları, Çin kaynaklarındaki bazı terimlerden hareketle, Cumhurbaşkanlığı Forsu’na sokan yine İbrahim Kafesoğlu.
Kayıp kabile Hazarlar
Forsun 7. sırasındaki Hazar İmparatorluğu (651-983), Yahudi, Çin ve Bizans kaynaklarında farklı şekillerde ele alınırlar. Kimine göre Göktürklerin devamı, kimine göre Kafkasya’nın yerli halklarından, kimine göre Uygur, Proto- Bulgar, Sabir ve Peçenek boylarının karışımı. 8. veya 9. yüzyılda Museviliği kabul eden Hazarlar, Rus saldırıları, Tatar-Moğolların kültürel taarruzu ve bazı doğal afetler yüzünden tarihten aniden silinmişler. Macar yazar Arthur Koestler, 1976’da yayımladığı bir kitapta, Hazarların "Museviliğin kayıp 13’üncü kabilesi" olduğunu ileri sürdüğünden beri, Hazarlara ilgi hiç azalmamıştır. Ama kabul etmek gerekir ki, bu yıldız da epey sorunludur.
On Urug-Uygurlar
8. sıradaki Uygurlar, adlarının kökenini oluşturan ‘On urug’ (on boy) terimindeki ‘urug’ kelimesinin ‘Oğuz’ kelimesine benzemesinden dolayı resmi tarihçilerimiz tarafından ‘Türk’ kabul edilir ama bizler Türk görsek bile Uygurların kendilerinin görmediğine dair pek çok işaret var. Bunlardan en önemlisi 752-753 yıllarında Uygur Hakanı Moyun Çor tarafından dikilmiş olan, Taryat (veya Terhin) Yazıtı’ndaki şu ifadeler: “Yirmi sekiz yaşımda Yılan yılında Türk yurdunu o zaman karıştırdım ve bozguna uğrattım”, ‘Türk halkına yedinci ayın on dördünde (…) orada dövdürttüm ve mağlup ettim. Hanlarını tutsak aldım. (Ordusu) orada yok oldu. Türk halkını orada kendime tabi kıldım.” Gerçekten Moyun Çor, 744 yılında Göktürk hakimiyetine son veren hakandır. Yine 759 veya 760 tarihinde dikildiği sanılan Şine-Usu Yazıtı'nda da Moyun Çor'un diğer Türk boylarıyla yaptığı savaşlar anlatılır. Sonuç olarak Batılı kaynaklar, Uygurların Avarların devamı olduğunu düşünür. Elbette buna bizleri inandırmaları imkansızdır!
Türk köleler, Türk tebaalar
9. sırada yer alan Karahanlılar Devleti’nin (940-1040) kurucuları, Rus Türkolog V.V. Barthold tarafından ‘Türk’ diye nitelenir ancak yazar bu boyların kökeninin bilinmediğini söyler. 10. sıradaki Gazne Devleti’nin (963-1186) kurucusu ‘Türk’ köle Sebük Tigin’dir, tebaasının ağırlığını da Afganlar, Beluciler, Hintliler oluşturur. Devletin Türk unsurları da zamanla Farslaşmıştır. 11. sırada kurucuları Türkmen boyu Selçuk’tan gelen ama tebaası değişik halklardan olan Büyük Selçuklular (1040-1157) vardır. Ancak Büyük Selçukluların devamı olarak, Anadolu’yu ‘Türklere ebedi yurt’ yapan Rum Selçuklu Devleti’nin adı forsta yoktur. Anlaşılan adındaki ‘Rum’ ibaresi aforoz edilmesine yol açmıştır.
12. sıradaki Harzemşahlılar (1097-1231), ‘Türk’ köle (Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ibrikçibaşısı) tarafından kurulmuş olması dışında, Türklükle ilgili değildir. Ama diyelim ki bu özellik forsa girmek için yeterlidir, o zaman kurucusu ‘Türk’ köleler olan Hind Kölemenleri ile Tulunoğulları ya da Mısır’daki Memlûk Devleti niye listede yoktur? Yine kurucu ve yöneticileri ‘Türk’ olan, halkının çoğunluğu ise Moğol olan Tabgaç Devleti ile Türgiş Devleti neden ‘Türk’ devleti sayılmamıştır, bu da bilinmez…
Moğol soyu
13. sıradaki Altınordu Devleti (1236-1502), Moğol İmparatoru Cengiz’in oğlu Cudi tarafından kurulmuş olup, sadece halkının çoğunluğu ‘Türk’tür. Eğer bu nitelikler Altınordu’yu Türk devleti yapıyorsa, Samanoğulları (tebaası olan 200 bin kadar Türk’ün Müslümanlığı kabul etmesini sağlamıştır), İlhanlı Devleti, Şibanoğulları, Canoğulları, Mangıtoğulları, Buhara Krallığı ve Hive Özbek Hanlığı gibi kurucuları Türk olmayan ancak halkının çoğunluğu Türk olan devletler neden listeye alınmamıştır?
14. sırada Moğol İmparatoru Cengiz sülalesinin damadı olan Timur’un kurduğu Büyük Timur İmparatorluğu (1368-1501) vardır. Ankara Savaşı’nda Yıldırım Beyazıt’ı bozguna uğratarak, forsun 16. yıldızını az daha tarihten sileceği için ‘gaddar bir düşman’ olarak bellediğimiz Timur, Cengiz Han'ın Büyük Moğol İmparatorluğu dörde ayrıldıktan sonra Orta Asya'da kalan Çağataylılar arasından çıkmış. Siyasi meşruiyetini Moğollardan, kültürünü Çağataylardan alan bu grupların, tarih içinde Türklüklerinin ağır bastığı kabul ediliyor. Nitekim Yıldırım’la Timur’un birbirlerini tercüman olmadan anlamaları, Yıldırım’ın yanındaki bazı Türkmen boylarının savaş sırasında Timur’un yanına geçmeleri, bunun kanıtı sayılır. Demek ki bu yıldızda bir sorun yok!
Forsta 15. sırada yer alan Babür İmparatorluğu (1526-1858) ise, Timur’un beşinci kuşaktan torununun kurduğu ancak halkının çoğunluğu Hintli olan bir imparatorluk olarak ‘Türk devleti’ sayılmış. Yani bu yıldız da epey sorunlu.
Buna karşılık ‘Kara Mehmet’, ‘Durmuş’ ‘Kara Yusuf’, ‘Pirbudak’ gibi Türkçe adlı hükümdarları olan Karakoyunlu Devleti ile, yine ‘Kara Yülük’, ‘Uzun Hasan’ gibi Türkçe adlı hükümdarları olan Akkoyunlu Devleti nedense forsta kendine yer bulamamış. Aynı şekilde Şamlı, Afşar, Kaçar, Tekeli, Humuslu, Ustaclu, Dulkadirlu, Varsaklar gibi Türkmen boylarının ayakta tuttuğu Safevi, Kaçar ve Afşar devletleri de Türk sayılmamış.
Osmanlılar ve Rumilik
16. sırada yer alan Osmanlı Devleti’ni bir ‘Türk’ boyu olduğu kabul edilen Oğuzların Kayı boyu kurmuş olmakla birlikte, devletin ‘Türk’ niteliği hep tartışılmıştır. Çünkü 13. yüzyılın başında Osmanlı Beyliği’nin kuruluşuna tanıklık ettiği anlaşılan Yunus Emre’nin dilinde Anadolu’nun adı ‘Türk’ değil, ‘Rûm ili’ dir. Zafernâme adlı eserin yazarı Nizameddin Şami, Timur’un 1402’de Yıldırım Bayezid’e karşı kazandığı zaferi ‘Rûmiyan’a ve Sultan-ı Rûm’a karşı kazanılmış bir zafer’ olarak tarif eder. 1402-1413 arasındaki Fetret Devri’nde, Osmanlı’ya başkaldıran Simavne Kadısı Şeyh Bedreddin’in namı ‘Hallac-ı Rûm’ yani ‘Rumların Hallac-ı Mansuru’ veya ‘Pertev-i Rûm’ yani ‘Rum ışığı’dır. 1399-1429 yılları arasında yaşadığı sanılan Horasan erenlerinin pirlerinden Hacı Bayram-ı Veli’nin unvanı ise ‘Şeyhü’r Rûm’dur.
Ayrıca Osmanlı belgelerinde şu terimlere bolca rastlanır: Osmanlı ülkesi için “Memleket-i Rûm’, ‘Bûm-i Rûm’, ‘İklim-i Rûm’, ‘Diyar-ı Rûm’, ‘Rûm ili’; şairler için ‘Şuara-yı Rûm’, âlimler için ‘Ulema-yı Rûm’, dervişler için ‘Abdalan-ı Rûm’, akıncılar için ‘Gaziyan-ı Rûm’, ‘Rûm atlılar’, ‘Rûm yiğitleri’, ‘Leşker-i Rûm’; hattatlar için ‘İmâd-ı Rûm’; Türkçe için ‘Lisan-ı Rûm’; Amasya-Sivas-Tokat çevresindeki eyalet için ‘Eyalet-i Rûm’; Amasya-Sivas-Tokat çevresindeki eyalet için ‘Eyalet-i Rûm’; Mevlâna için ‘Celaleddin-i Rûmî’, Anadolu Selçukluları için ‘Rûm Selçukluları’, Mısır kanunnâmelerinde Anadolu’dan gelenler için ‘Rûmlu’; Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun için ‘Bânû-i Rûm’ ve daha nicesi...
Bir örnek de Kürtçenin efsanevi yazarı Ehmed? Xan?’nin ünlü eseri Mem u Zin’in önsözünden: “Rum u Ereb u Ecem...” Yani, ‘Türk, Arap ve Fars’. Günümüze kadar gelmii bir Kürt atasözü de var: ‘Bext? Rom? tune ye’. Anlamı: ‘Türk’ün acıması yoktur!’
Doğu Roma’nın mirasçısı
Aslında bu terminolojide şaşılacak bir şey yok. Osmanlı İmparatorluğu’nda hem yöneticiler, hem halk arasında Türk olmayan çoktur. Yöneticilerin bir kısmı ve kapıkulu askerlerinin hepsi, dirlik sahiplerinin bazıları Türk-Müslüman olmayanlardan oluşur. Bir kaçı dışında, hanedanın erkekleri Türk olmayan kadınlarla evlenerek, ‘Türk kanını’ epeyce sulandırmışlardır. Buna karşılık hanedan içinde ve devlet dairelerinde Türkçe konuşulmuştur. Devletin bütün kayıtları yüzlerce yıl kesintisiz Türkçe tutulmuştur. Medreselerde Arapça okunmuş ama konuşma dili Türkçe olmuştur. Rum teriminin bu kompozisyondaki yerini ise Cemal Kafadar şöyle tarif eder: “[Osmanlılar] aynen ortaçağın Küçük Asya’daki diğer halkları gibi, [Doğu] Roma topraklarının sakinleri anlamına gelen Rûmî diye adlandırılmışlardı. Bu, temelde coğrafi bir adlandırmaydı ve esas olarak o halkların yaşadığı yeri belirliyordu; ancak, coğrafyacıların ve gezginlerin gözünden kaçmadığı üzere, merkezi İslam topraklarından bakıldığında, bir sınır bölgesi olan Rûm’un Türk-Müslüman nüfusunun, onları gerek İslam dünyasının gerekse diğer Türklerden farklı kılan kendilerine özgü ve alışılmamış yönlere sahip oldukları anlaşılıyordu. Şöyle ki, Rûmi Türk olmak, aynı zamanda İslam uygarlığının, bir yandan da yeni bir bölgede kendi yaşam biçimini oluşturan diğer yandan rakip bir dinsel-uygarlığa yönelişte siyasal egemenlik kurmak için uğraş veren yeni bir bölgesel görüntüsüne sahip olmak anlamına geliyordu.”
‘Anayasa’dan Türklük ibaresi çıkmasın’ dilekçesine imza veren 300 kişi arasında olan İlber Ortaylı’ya göre “Biz Roma İmparatorluğu’nun varisleriyiz. Ve Müslüman da olsak, Romalıyız”dır. Halil İnalcık’a göre Osmanlı sultanları ‘Sultan-ı Rûm’dur, ‘Kayser-i Rûm’dur.
Kısacası Osmanlı İmparatorluğu nereden baktığınıza bağlı olarak Türk de olabilir, Rumi (Romalı) da. Forsun güneşi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, nasıl bir ‘Türk-ulus devleti’ halinde inşa edildiğini ise bu sayfalarda birkaç yazıda anlatmıştım, bu yüzden burada tekrar etmiyorum.
Bütün bunları bir araya getirince Cumhurbaşkanlığı Forsu’nun birkaç istisna dışında yanlış, uydurma veya muğlak tarih üzerine inşa edildiği görülüyor. İronik olarak bu uydurma tarihçeye ilk itiraz ırkçı-Türkçü Nihal Atsız’dan gelmişti. Atsız şöyle demişti: “Adama sorarlar: Elli devlet kurdun da neden hiçbirini yaşatamadın? Neden kala kala orta çapta bir Türkiye Cumhuriyetine kaldın? Zoraki tarih bilginleri tabii bu sorunun cevabını veremeyeceklerdir. Çünkü tarihî gerçek hiç de öyle değildir. 16 veya 50 devlet kurulmuş değildir. Gerçekte anayurtta bir, nihayet iki devlet kurulmuş, anayurt dışında da buna üç beş devlet daha eklenmiştir. O kadar.”
Riga’da gazetecilere “Osmanlı İmparatorluğu da, Selçuklu İmparatorluğu da tarihte Türk devletleri olarak bilinir. Ama bu Osmanlı'nın vatandaşlarının hepsi Türk'tür diye bir şey yok. Ama tarihte bunların hepsi Türklerin önderlik ettiği devletlerdir” demesine bakılırsa Cumhurbaşkanı Gül de bunun farkında. Emre Aköz’ün önerisi de ilk başta bazılarına ‘absürd’ gelmiş olabilir ama bence öneri, forsun absürdlüğü ile uyum içinde. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Forsu bu şekliyle kalacaksa bir Kürt Devleti’nin de dahil edilmesinde mahzur yok, hatta ‘Barış Süreci’ne büyük katkı yapacağı için tavsiye bile olunur!...
Özet Kaynakça: Coşkun Üçok, “Onaltı Türk Devleti”, Tarih ve Toplum, Ocak 1987, S. 38, s. 32-35; Jean-Paul Roux, Orta Asya, Tarih ve Uygarlık, Çeviren: Lale Arslan, Kabalcı, 2001; V.V. Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, Hazırlayan: Hakkı Dursun Yıldız, TTK Basımevi, 1990; H.H. Howorth, “The Avars”, The Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, New Series, Vol.21, No.4, 1889, s. 721-810; C.A. Macartney, “On the Greek Sources for the History of The Turks in the Sixt Century”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, Vol. 11, No.2, 1944, s. 266-275; E. H. Parker, “The Origins of the Turks”, The English Historical Review, Vol. 11, No.43, 1896, s. 431-445; Talat Tekin, “Kuzey Moğolistan’da Yeni Bir Uygur Anıtı: Taryat (Terhin) Kitabesi”, Belleten, Ekim 1982, s.795-838; İbrahim Kafesoğlu, Türkler ve Medeniyet, İstanbul Yayınları, 1957; Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, TDK Yayınları, 1994; Salih Özbaran, Bir Osmanlı Kimliği, 14.-17. Yüzyıllarda Rum/Rumi Aidiyet ve İmgeleri, Kitap Yayınevi, 2004; Arthur Koestler, Onüçüncü Kabile (Hazar İmparatorluğu ve Mirası), Çeviren: Belkis Çorakçı Dışbudak, Say Yayınları, 1993, Bahaeddin Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, TTK Basımevi, 1991.