Türkiye ile Yunanistan arasındaki demir perdenin kalkmadığı yıllar. Sarsıcı bir deprem komşu iki halkı yakınlaştırmamış daha… Mütekabiliyet, mübadele ile yer değiştiren yurttaşlara verilecek –daha çok verilmeyecek- haklar için tek belirleyici kriter. İnatçı yöneticiler, agresif bürokratlar, kışkırtıcı basın ve taraflı müfredat ötekinin ne kadar kötü ve barbar olduğunu inandırma konusunda yarışıyor adeta. Geçmişin magazini düzeyinde kalsa da, düşman komşu ve tarihinden söz edecek bir Muhteşem Süleyman dizisi bile yok henüz. Fakat, bütün bunlar küçük Elizabeth gibi ilköğretim öğrencilerinin zihnindeki aykırı soruları engelleyemiyor: “Okulda, tarih dersinde zaman akıyor, akıyor; 1453'e gelindiğinde duruyordu. Okutulan Bizans tarihi uzun bir ara veriyor, 200 yıl sonraya atlıyor ve tarih yeniden başlıyordu.” Bu arada, ne oluyordu? Kendisini Yunanistan'da Osmanlı tarihi konusunda saygın bir otorite olarak tanıdığımız Prof. Elizabeth A. Zachariadou'nun ‘tarih' yolculuğu işte böyle başlıyor. Kayıp zamanların tarihini öğrenebileceği bir literatür ve program bulamıyor. O da çağdaş Yunan tarihi hocası Konstantinos Dimaras'ın (1904-1992) yönlendirmesiyle lisans eğitimi için İngiltere'nin yolunu tutuyor. Dimaras, o dönemde aynı zamanda devlet burslarının da yöneticisi. 1956 yılında yurtdışında Osmanlı tarihi eğitimi alacaklar için iki kişilik bir imkan oluşturulmuş. Biri kendisi diğeri ise Vasiliki Papoulias için kullanılıyor. Zachariadou, öğrenme iştiyakıyla tanıştığı Osmanlı'yı ve Osmanlı tarihini hiç bırakmadı bugüne kadar. Özellikle “Osmanlı Devleti'nin en güzel yılları” diye nitelediği 1400-1600 dönemi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırdı. Oysa ilk başta herkes nasıl da şaşırmıştı! “Bu nasıl iş” demişti, en yakın dostları ve arkadaşları bile.
‘BİR OSMANLI GEÇMİŞİMİZ VAR'
İşin doğrusu, sadece Yunanistan değil; Osmanlı'dan ayrılan bütün milli devletler geçmişin mirasını reddetmişti; Türkiye dahil, diyen Prof. Zachariadou, bu böyle devam edemezdi, diyor: “Ne yapacağız yani, sonunda kanlı bıçaklı olduk diye ‘Osmanlı geçmişimiz yok' mu diyecektik?” Birlikte yaşanılan müşterek coğrafya, mimari birikim, tarih. Camiler, tekkeler, zaviyeler ve her şeyin daha güzel, daha özgür ve insani yöntemlerle hayata geçirilmesine yarayan diğer insani kültürel miras! “Biz Yunanlılar, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir üyesi olarak, ne olduğumuzu bilmeden ve bu dönemi anlamadan modern Yunanistan tarihini bilemezdik' diye sözlerine devam ediyor Elizabeth A. Zachariadou. Denizcilikteki Yunanistan'ın başarıları hakkında konuşmak için bile Osmanlı denizciliğini bilmenin gerekli olduğunu söylüyor ısrarla. Akdeniz tarihi ve Yunanistan denizciliği Osmanlı tarihiyle yakından ilişkilidir, diyor. Halil İnalcık Hoca'ya da atıfta bulunarak; Osmanlı'nın diğer İslam devletlerinden farkını ve Bizans mirasını ötelemeyen, adeta halefi gibi muamele eden ve sonuna kadar bu mirastan faydalanan politikasına atıfta bulunuyor. Osmanlı Devleti daha çok “Batılı bir devletti” diyor. Osmanlı tarihinin öğretilmesi ve gerekli kurumsal yapıların oluşmasındaki gecikmeden dolayı hayıflanıyor. Enver Hoca'nın yönettiği Arnavutluk'ta bile Osmanlı tarihi ile ilgili kürsü vardı, örneği ile açıklıyor garabeti.
Geçtiğimiz yıl haziran ayında Girit'teki Uluslararası Osmanlı Öncesi ve Dönemi Osmanlı Araştırmaları Komitesi (CIEPO)'nin 20. Sempozyumu'nda da belirttiği gibi Yunanistan'da Osmanlı tarihi ve Türkoloji eğitimi 1985 yılında ilk defa Girit'te başladı. Müfredat mütekabiliyeti burada olumlu olarak devreye giriyor. Türkiye'de de Bizans üzerine eğitim verilmeye başlanıyor, Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde. “Biz Yunanlılar ve Türkler ne kadar çok birbirimize benziyoruz.” diyor. Yayın olarak fazla bir varlık gösteremese de Atina'da Türkoloji bölümü açılıyor daha sonra. İstanbul Üniversitesi'nde Çağdaş Yunanca bölümü onu takip ediyor, orada ne yapıldığını ben de anlamadım, dese de. En büyük aşama ise büyük şehirlerdeki bu bölüm ve fakültelerden ziyade Girit'teki Tarih Arkeoloji Bölümü'nün Türkoloji Dalı ve Akdeniz Araştırma Enstitüsü'nün Türkoloji Programı ile kaydediliyor. Ankara'da ise Bizantoloji bölümü ciddiyetiyle ve ilmi disipliniyle dikkati çekiyor. Ankara'da Prof. Dr. Melek Delilbaşı Bizans çalışmalarını başlatan kişi olmuş mükemmel Yunancasıyla. Ankara'daki Bizantoloji bölümü birçok eseri Yunancadan tercüme etmiş. Bu alanda Doç. Dr. Damla Demirözü'nün önemli gayretleri olmuş.
Girit Üniversitesi Tarih bölümü ile Selanik'te Tarih ve Arkeoloji bölümünde Osmanlı tarihi ile ilgili en önemli çalışmalar yapılmış. Selanik'te öğretim görevlisi Ioannis Alexandropoulos, Girit Üniversitesi'ndeki Osmanlı Tarihi öğretim görevlisi Ilias Kolovos onun öğrencisi. Marinos Sarigiannis de öyle. Elizabeth A. Zachariadou ve Prof. Vassilis Demetriades, Girit'te Osmanlı tarihi kütüphanesi kurulması, bu konuda sempozyumlar düzenlenmesi gibi altyapı çalışmalarına yoğunlaşmak durumunda kalmışlar. İlk dönemlerde Yunanistan'da da Türkiye'de de arşivlerde çalışmak çok zor olmuş. “Neredeyse mümkün değildi. Türk araştırmacılar bile arşivlere girmekte zorluk çekiyorlardı, sadece biz Yunanlar değil” diye hatırlatıyor o günleri: “Şimdi isteyen çalışabiliyor.”
Girit Üniversitesi kurulduğunda, Prof. Grigoris Sifakis adlı çok açık görüşlü bir rektör var. Yunanistan'da Osmanlı Tarihi Dalı olmamasını hep yadırgıyor ve “Neden bizde olmasın?” diyor. “1985 yılında kadro açarak beni ve Prof. Vasilis Dimitriadis'i davet ediyor ve büyük bir keyifle Osmanlı tarihi üzerine çalışmalar başlıyor.” diye anlatıyor ilk günlerin heyecanını. Zachariadou, Kanada'dan döndüğünde 1967 yılı. Albaylar Cuntası yılları. Merkeze uzak oldukları için onlara pek bir şey söyleyen olmamış. Girit'te ise hiç kimse onlara engel olmamış. Üniversite yönetiminden ne talep ettilerse yerine getirilmiş. Akdeniz Araştırmaları Enstitüsü için çok güzel tarihi binalar verilmiş. Yerel yönetimler dahil bütün kurumlar yardımcı olmuş. Hiç kimse neden Türkçe, diye sormamış. Bunu biraz da 1974 Albaylar Cuntası'nın iktidardan uzaklaştırılması ile birlikte Yunanistan genelinde oluşan özgürlük ve serbestlik dönemine borçlular.
81 yaşında, öğrenme heyecanından, öğretme tutkusundan hiçbir şey kaybetmeyen Elizabeth Zachariadou, şimdilerde Camdrigde'den İbrahim Metin Kunt'un öğrencisi Antonis Anastasopoulos ile Osmanlı döneminde Veria ve Makedonya'da ticaret konusu üzerinde çalışıyor. “Taşrada bir hayat vardı. 16. yüzyılda İngiltere'deki fakirlerin durumu, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan fakir halktan çok daha berbattı.” diye vurguluyor.
Şeriyye Sicilleri'nin Yunancası var, Türkçesi yok
Kandiye (Heraklion-İraklion) Şeriyye Sicilleri'nin 1675 yılına kadar olan vesikalarının tamamlanması için dördüncü cildi bu yılın yaz dönemine kadar bitirmek istiyor. Zachariadou'nun öncülüğünde 2000 yılında başlayan Şeriyye Sicilleri'ni tercüme heyetinde Marinos Sarigiannis, Eleni Karantzikou, Pinolopi Foteinou, Maria Varoucha, Foteini Hereti, Gülsün Aksoy Ayvali, Ilias Kolovos gibi isimler yer alıyor.
Prof. Zachariadou, makaleler yazıyor. Türkiye'de Türkçe kitaplar ardı ardına yayımlanıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun gerilemesi sırasında bize göre isyan olan Yunanistan'daki ayaklanma için Kafkaslar'da da öyleydi, diyor. Yunanistan Osmanlıların elinden çıktığında, hem yönetim şekli, hem kalkınması hem de kültüründen Yunanistan çok şey aldı, diye hakkını teslim ediyor. Gelenek ve adetler anlamında Yunanlar Osmanlı'dan çok fazla şeyler miras aldı. 19. yüzyılda Osmanlılar için zor bir dönemdi. Sadece Yunanlar ihtilal yapmadı, Türkiye'de de padişaha karşı ihtilal yapıldı. Padişah, İstanbul'dan ayrılmak zorunda kaldığını hatırlatıyor.
Girit'teki Şeriyye Sicilleri'nin Yunancaya tercümesi ve kitaplaşması ile ilgili Kandiye (Heraklion-İraklion) Belediyesi'nin finanse ettiğini belirtiyor. “Fakat sadece Yunanca.” diyor. Bunlar İngilizce veya çok daha yaygın bir dile çevrilmeli. Eski hamam eski tas, olmamalı. Sadece Yunanlar bunları okumamalı. Herkesin bilgi edinme hakkı olmalı. “Bu vesikalarda yer alan, Osmanlı idaresinde Kandiye şehrinin kolonizasyonu ile yerleşiminin nasıl olduğu sadece Yunanları ilgilendirmiyor. Bütün Akdeniz tarihçilerini ilgilendiriyor. Onun için başka dillere de çevrilmeli. Kandiye Şeriyye Sicilleri'nin Yunancadan Türkçeye veya İngilizceye çevrilmesi doğru değil. Bu belgelerin tercümeden başka bir dile tercüme edilmesi karmaşık bir iş olur. Doğru olan, aslından bir başka dile çevrilmesidir, diye ilgililerin dikkatini çekiyor. Eğer Türkiye tarafından bir kaynak ayrılabilir ve bu konuda akademisyenler görevlendirilirse, Kandiye Şeriyye Sicilleri daha yaygın bir dile çevrilmesi güzel olur, temennisinde bulunuyor.
“Türk Giritliler” üzerine kaleme aldığı makalesinden söz ediyoruz. Dünyada ve Yunanistan'da birçok yanlış bilinen doğrunun altını çiziyor. Mesela, Osmanlı zamanında Yunanlılar özgürce dilini öğrenemiyordu, iddiasını. “Patmos adasında meşhur bir manastır var. 1454'ten itibaren dokümanlar orada kayıtlı. Ben Fransızcaya çevirdim. Çok ilginç ayrıntılar içeriyor. Fransızca kaleme aldım ve maalesef insanlar anlayamıyor. . En eski vesika 1661 tarihlidir. Kaptanpaşa vesikaları var. Çok enteresan. Manastır Osmanlı himmetindeydi. Osmanlı denizcilik konularıyla çok ilgili değildi. Yunan kaptan ve denizcilerle çalışmak Osmanlılar için bir avantaj olarak görülmüştü
Bizans Müslümanlara cami izni vermişti
Atina'da Müslümanlar için bir cami gibi güncel tartışmalara da değiniyor. Ben iki ülke arasındaki dostluğun üniversitelerin çalışmaları ile başladığını düşünüyorum. Artık geçmişte yapılan hataların ve saçmalıkların tekrarlanması mümkün değil. Ne Yunanistan'da ne Türkiye'de artık krizlere dönülmesi mümkün değil. Çünkü üniversite camiası buna tepki gösterecektir. Altık Şafak'a bakmayın. Başkanı çıktı ve Anadolu'yu geri alacağını söyledi. Dedikleri ciddiye alınmaz. 1999 depreminde Yunanistan'ın bazı yardımlarını Türkiye'deki ulusalcı bazı grupların reddetmesine benzetiyor tutumlarını.
922'de Bizans, İstanbul'da Arap Müslümanların ibadet yapabilmeleri için cami inşa etmişti. O zamanki Patrik bir mektup yazarak, bu insanların ailelerinden uzak olduklarını ve ibadet yapacak mekana ihtiyaçları olduğunu ifade etmişti. O zamankiler medeni insanlardı. Şimdi olduğumuz gibi değillerdi, tarihte bu tür özgürlüklerin günlük politikaya alet edilemeyecek kadar insani çözümler bulunduğunu belirtiyor.
Yunanistan'da kendilerinin yaptığı çalışmalarla birçok tabunun ve önyargının ortadan kalktığını anlatıyor: Bir defa Osmanlılarda din özgürlüğü ve hoşgörü olduğunu bu çalışmalarda vurguladık. Bunu okuttuk. Bu çok önemli. Bizim gibi vatandaşı olan insanlar için bu önemliydi. Osmanlılar döneminde ekonomik olarak da geliştik. Tüccarlık ve denizcilik de o dönemde gelişme kaydetti. Hareket özgürlüğü vardı. Gizli okul hikâyeleri doğru değil.
Prof. Zachariadou'nun öncülüğünde kurulan Girit Akdeniz Araştırmaları Enstitüsü ve Girit Üniversitesi'nin Türkoloji Dalı, 1991'den günümüze 8 defa "Uluslararası Türkoloji Sempozyumu" düzenleyerek dünyaca ünlü tarihçileri Girit'in Resmo (Rethimno) şehrinde bir araya getirdi. Enstitü, Osmanlı tarihinin derinlemesine araştırılması çalışmalarına önayak olarak önemli hizmetler görmeye devam ediyor. Ünlü tarihçi İlber Ortaylı merkezi ve Prof. Zachariadou'yu şöyle anlatıyor: “Bu merkezi uzun yıllar yöneten Profesör Elizabeth Zachariadou seçkin bir Osmanlı tarihçisidir. Vesikaya ve delile titizlikle uyan, uyulmasını isteyen bu tarihçi. Yunanistan'a gerçek Osmanlı tetkiklerini getirdi. Bunda öğretici sabrı kadar sert hocalığının da payı olduğu söyleniyor; bu yanımız müşterek, biz sert hoca olmaksızın adam olmayız. Zachariadou, Ankara Üniversitesi'nin fahri doktoru. Müteveffa eşi Nikos Oikonomides de geç Bizans dönemiyle uğraşan ünlü bir tarihçiydi. Zahariadou-Oikonomides çifti 14'üncü yüzyılı aydınlatan önyargısız tarihçilerin başında gelirler.”
haberin devamı için