El Kaide tartışması devam ediyor: Mihca Eyüpoğlu 'Umuma Yazılmış Mektup'
'El Kaide, İslam tarihinin en büyük zulüm ve işkencelerinin yaşandığı, en yoğun işgal ve ihanetlerin ortaya çıktığı ve müslümanların yeryüzünde var olan İslam Hilafeti'nin (Osmanlı Devleti) ortadan kaldırıldığı bir dönemde ortaya çıkan İslami uyanış hareketlerinin, günümüzdeki yansımalarından birisidir. Müslüman gençlerin, Sovyetler'in Afganistan'ı İşgali'nin ardından cihad beldesine akın eden mücahid şahsiyetlerin oluşturduğu bir yapılanmadır.'
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-18 22:26:00
Sancaktar Dergisi’nde yayınlanan “El Kaide’ye Nasıl Bakmalıyız” yazısının, yıllardır “merdiven altında” cereyan eden tartışmaların umuma açık bir hale gelmesine vesile olmasından ziyadesiyle memnunum. Konuya dair ilk yazımda, kastımı sarih bir biçimde ifade etmeme rağmen bazı kardeşler tarafından “fetva” kabilinden anlaşılmış olmasından ise fevkalade hoşnutsuzum. Zira ilmi olarak ne böyle bir cüretim olabilir ne de haddim. Meseleye dair Ulema’nın defaatle belirtmiş olduğu mülahazalarını dillendirmekten ibarettir yazdıklarım.
Tartışmanın belli bir noktadan sonra körler sağırlar diyaloğuna dönüyor olmasından mütevellit, ilmi meselelere dair, yine ilim ehlinin konuya dair düşüncelerini zikredip meselenin stratejik, iktisadi ve toplumsal yansımalarına dair verileri ortaya koymanın daha yararlı olduğu kanaatindeyim. Lakin Hakan Albayrak'ın bilerek, isteyerek anlamak istemediği ve kasten manipüle ettiği bazı noktaları "ettakraru ahsen velevkane yüzseksen" düsturunca yeniden ele almak durumundayım.
Hat galat, mana galat, imla galat, inşa galat.
Önce bir kıssa : Adamın biri “kurban” mevzusunu anlatıyormuş: "Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah'a dua etmiş, 'Ya Rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim' demiş. Dua kabul olmuş, Davut, kızının adını Ayşe koymuş, gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş, Hazreti Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken, Azrail, gökten bir keçiyle çıkagelmiş, 'kızı bırak, al bu keçiyi kurban et' demiş"!
Dinleyenlerden biri dayanamamış: "yahu bunun neresini düzelteyim; Hz. Davut değil Hz. İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; Azrail değil Cebrail; keçi değil, koç"!
Ebu Basir ve Ebu Cendel Hadisesinde Resulullah'ın tasdik etmediğine dair iddiası :
İbni Hacer el-Askalani (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in:
‘Harbi kızıştıranın anası ağlar! Eğer ona bir kişi daha olsa idi’ sözü, Ebu Basir (Radiyallahu Anh)’ın müşriklere iade edilmemesi için kaçmasına bir işaretti. Ayrıca bu haberi duyan ve Mekkede olan Müslümanların da ona katılması için de bir işaretti.”
İbni Hazm (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:
“Ebu Basir ve Ebu Cendel (Radiyallahu Anhuma) ve onlarla beraber olan Müslümanlar, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile barış anlaşması olan müşriklerin kanlarını döktüler ve onların mallarını ganimet olarak aldılar. Buna rağmen yaptıkları haram kılınmadı ve bundan dolayı Allah-u Teâlâ’ya asi olmuş sayılmadılar. Şüphesiz ki Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in onları engellemeye gücü yeterdi. Onlara sadece yapmayın demesi yeterliydi. Fakat Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle bir şey yapmadı.”
(Türkçe Kaynak olarak; Celaletin Vatandaş'ın "Hz. Muhammedin Hayatı ve İslam Daveti" adlı kitabına bakılabilir.)
Hamas'a helal olanın El Kaide'ye Haram olması hakkındaki iddiası:
Albayrak mezkur yazısında, Siderot'a füze atılmasını, "kasıtlı, taammüden, intihar saldırısıyla" toplu taşıma araçlarına, kafelere, eğlence merkezlerine Hamas'ın yaptığı saldırıları meşru, New York'ta ki "iş hanına" düzenlenen saldırıyı ise gayri meşru olarak tasnif ediyor. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa.
Şeyh El Muritani hakkında ki iddiası:
Meseleyi her zeka seviyesine mensup kişilerin anlayabileceği açıklıkta ifade etmiş olmama, Şeyh'in meseleye dair itirazının, Albayrak'ın iddiasının aksine olduğunu vuzuha kavuşturmuş olmama rağmen, Albayrak meseleyi yanlış anlıyor, bununla da yetinmeyip istihzai bir uslubla "feyz" almamızı salık veriyor. Ben kendisine, en azından okuduğunu anlamasını tavsiye ediyorum.
30 Kasım 2001 El Cezire'yle Afganistan'da yapılan röportajdan. linki:
http://www.memri.org/report/en/0/0/0/0/0/0/568.htm
"Afganistan'da bulunan bizler, Dünya'da bulunan yüz milyonlarca müslüman gibi, Amerika'nın bir günlüğüne olsun, müslümanların onlarca yıldır Amerika'nın yaptıkları sebebiyle, direk ya da dolaylı tattıklarını tatmış olmasından elbette sevinç duyduk. Bundan memnun olduk."
Sivil Ölümü hakkında ki iddiası :
Konuya dair söylenmesi gereken pek çok söylendi. Son bir ekleme olarak Yusuf El Karadavi (Hakan Albayrak'ın yazılarında sitayişle bahsettiği, Alim olarak taltif ettiği, hürmet gösterdiği bir şahıstır) Suriye'de yaşanan savaş ile alakalı olarak verdiği fetvayı yayınlıyorum:
Spiker : Birçok kişi aynı suali soruyor. Beşşar Esed yanlısı veya onun yanında olan herkesi ayrım yapmaksızın hedefe koymak doğru mu? Bunu cevaplayabilir miyiz?
Yusuf El Karadavi : "Nereden ve nasıl bileceksiniz ve ayıracaksınız kimin ne olduğunu? Benim bildiğim, asker, sivil, ulema onun yanında bulunan herkes, iktidarın yanında bulunan herkes onun gibidir. Öldürülmesi caizdir. İçlerinde masum olan varsa da öldükten sonra hakkını Allah alır, savunur."
Buradan mezkur şahısa şunu sormak durumundayım, Yusuf El Karadavi, "El Kaide'nin açmış olduğu korkunç çığırın" bir çocuğu mudur?
Zerkavi, Irak tecrübesi ve Nusret Cephesi hakkındaki iddiası :
Cahilin cüreti cesaretinin rüşvetidir. Albayrak çok cesur.
"İyi niyetli yazarımız" Şeyh El Muritani meselesinde olduğu gibi, yine hadiseyi olduğundan farklı aksettiriyor. Karından konuşmanın lüzumu yok, bu kadar "cehalet" kasıt olmaksızın icra edilemez. Nusret Cephesi'nin, "Irak tecrübesinden çok ders aldık, oradaki hatalarımızı Suriye'de tekrarlamayacağız" beyanını, "geçmişte yaptıklarından nedamet getirmişler" gibi sunuyor. Meselenin hakikati ile yazarın kastı arasında uzaktan yakından bir bağ bulunmamakta, meselenin esasına dair değil, usule dair bazı yanlışlıklar yapıldığını, aşiretlere fazlaca bel bağlanıldığı, istihbarat sızmalarına karşı gerekli önlem alınmadığı, şehir hakimiyeti sağlama, şehir savunması yapma, Irak El Kaidesi'nin komutanlarının gizliliğinin korunamaması gibi stratejik konulara dairdir. Nusret Cephesi'nin temel meselerde Irak El Kaide'si ile bir ihtilafı bulunmamakta olup, Nusret Cephesi Komutanı Ebu Muhammed Fatih El Culani de Irak da Zerkavi'nin en değerli komutanlarındandı.
Usame Bin Ladin’e olan "sevgimi" haktan üstün tuttuğum iddiası:
Her bahar bir başka siyasi figüre aşık olması ile ünlenen bir şahsın bu itham ve iddiasına cevap vermeyi zul addedirim.
Bundan sonra;
“El Kaide nedir?”
Kendi tarifleriyle adı: "Ettanzim el Kaidetu'l Cihad"dır. Ebu Musab El Suri'in tanımıyla; "Bu, bir tür "fikir örgütüdür" "örgütün fikri" değildir; 'çalışma düzeni' dir, 'düzen'in çalışması' değildir."
Şiarı : Allah'ın adını yeryüzünde yüceltmek, zulme uğrayan mazlumlara yardım etmek, İslam Coğrafyası'nın yaşadığı işgallere karşı savaşmak, zalim, tağut, kukla ve Batı destekli ajan rejimleri yıkmak, siyonist işgal devleti İsrail'i ortadan kaldırmak ve yeryüzünde İspanya'dan Endonezya'ya kadar uzanan, Allah'ın indirdiği kitab, Rasulü'nün (sav) sünnetiyle hükmeden İslam Hilafeti'ni yeniden canlandırmaktır.
El Kaide, İslam tarihinin en büyük zulüm ve işkencelerinin yaşandığı, en yoğun işgal ve ihanetlerin ortaya çıktığı ve müslümanların yeryüzünde var olan İslam Hilafeti'nin (Osmanlı Devleti) ortadan kaldırıldığı bir dönemde ortaya çıkan İslami uyanış hareketlerinin, günümüzdeki yansımalarından birisidir. Müslüman gençlerin, Sovyetler'in Afganistan'ı İşgali'nin ardından cihad beldesine akın eden mücahid şahsiyetlerin oluşturduğu bir yapılanmadır. Kuruluşu, Afgan Cihadı sırasında oraya giden yabancı mücahidleri organize eden ve başında Şehid (inşaallah) Şeyh Abdullah Azzam (Allah ona rahmet etsin)'ın bulunduğu, "Mekteb el Hidemat" denilen, "Hizmet Bürosu" olarak bilinen oluşumun devamı niteliğindedir.
İslam Tarihi'nin özellikle İslam Hilafeti'nin düşüşü ve devamında yaşanan, İslami Hareket ve cemaatlerin yaşadığı tecrübe ve örnekler eşliğinde, El Kaide, günümüz savaş doktrinlerini de içeren kapsamlı bir mücadele yöntemi belirlemiştir.
"İslam dünyasında ordu yoktur. İslam dünyasında İslami hareketlere karşı konumlanmış jandarma kuvvetleri vardır."
"Uzak Düşman" konseptine göre şekillendirilmiş olan strateji, İslami Hareketleri bastıran, onları her fırsatta ezen ve bir hareketin serpilmesine müsaade etmeye kukla rejim ve diktatörlüklerle savaş yerine, bizatihi bu diktatörlükleri besleyen, yeryüzünde zulmü ve fesadı yayan, İslam coğrafyasının kaynaklarını sömüren, Müslümanların kalbine saplanmış bir hançer olan İsrail'i ayakta tutan Amerika ve müttefiki, küfrün önderlerine karşı bir savaş doktrini içerir. Bu sebeple, El Kaide lideri Eymen Ez Zevahiri'nin dillendirdiği örnek, meseleyi en sarih biçimde açıklamaktadır."Eğer komşunuzun köpeği size saldırırsa bu sorunu köpeğe mi şikayet edersiniz yoksa komşunuzla mı halledersiniz. Bundan sonra köpeklerle değil onların sahipleriyle savaşacağız.” Usame bin Ladin yıllar önce yaptığı söyleşilerinde müteaddit defalar Batı’nın politik gücünün azalması durumunda İslam alemindeki inisiyatifini kaybedeceğini ve diktatör rejimlerinin sonunun çorap söküğü gibi geleceğini belirtmiştir.
El Kaide, yeryüzünde bulunan müesses nizamın bütün kurum ve kuruluşları tarafından "terörist" ilan edilmiş ve hedef tahtasına oturtulmuş yegane harekettir. Günümüz uluslararası ilişkiler denkleminde neredeyse her noktada çıkar çatışması yaşayan, pek çok kutup ve hegemonik güç odakları, El Kaide'ye düşmanlık ve savaş noktasında ittifak etmişlerdir. Bu Dünya Tarihi'nde ender görülen bir hadisedir. Bunun en temeldeki sebebi de, El Kaide'nin "stratejik derinlik" konseptini, yeryüzünde bulunan müesses nizamın kurum ve kuruluşları üzerine değil, bunların hilafına inşa etmiş olmasıdır. El Kaide başta BM, NATO, AB, AFRICOM, Arap Birliği, Ortadoğu Barış İnsiyatifi, Şangay İşbirliği Teşkilatı, vesair teşkilat, kurum, kuruluş, organizasyonların tamamını reddeder. Sömürü güçlerinin, 1. ve 2. Dünya savaşlarının galiplerinin dizayn edip çıkarlarına göre şekillendirmiş oldukları, Sykes Picott, Lozan, Camp David, Balfour Deklerasyonu benzeri dayatmaları, mezkur anlaşmaların oluşturduğu "ulus devlet" sınırlarını yok sayar. El Kaide'yi, pek çok yerel İslami gruplardan ayıran özelliklerden birisi de bu esaslı karşı çıkışıdır. Bu sınırları ve dayatmaları kabul eden veya içselleştiren gruplar, uzun vadede Uluslararası sistem tarafından absorbe edilip, yutulmaya, "ehlileştirilmeye" meyyaldir.
El Kaide öncesi var olan tablo
"Bir yıldıza inatla bakmak düzeltmiyor gökyüzünü"
Muhammed El Durra, Bizim Kralımız!
Eski zamanlarda Arap Krallarından biri Araplardan bir adamı öldürtür. İnsanlara göre kralların insanları öldürtmesi alışılagelmiş bir durumdur. Öldürülen adamın kardeşi kralı gözetlemeye başlar ve fırsatını bulunca onu öldürür. Kardeşinin kanının intikamını alan adam, halktan azarlayıcı sözler işitir. Ona şöyle derler: "Kardeşin için kralı mı öldürüyorsun?" Peki kim krala öncelik verdi? O da can diğeri de can. Canlar eşitti.
12 yaşında, silahsız, babasının kanatları altına sığınan Muhammed El Durra yakın mesafeden, kasten hedef alınarak katledildi. Dünya üzerinde var olan İslam Ülkelerinden, anlı şanlı krallarından, liderlerinden ne bir ses duyuldu ne de bir itiraz. Usame Bin Laden ise o tarihlerde "Filistinli kardeşlerimize diyoruz ki; sizin çocuklarınızın kanı bizim çocuklarımızın kanıdır, kanımız aynıdır, yıkımımız aynıdır ve biz Allah'ı şahit gösteririz ki zafer kazanana veya Hamza Bin Abdulmuttabilin (r.a) tattığını tadana kadar sizi terketmeyeceğiz."
Batı İttifakı tarafından Müslümanlara karşı işlenen cürümlerden bazıları şunlardır.
1. İngiltere ve ABD desteğiyle İsrail’in kurulması ve günümüze kadar desteklenmesi.
2. Cezayir'de İslami Selamet Cephesi’nin yüzde 83’lük seçim başarısı sonucu Fransa desteğiyle darbe yapılması.
3. Somali’de İslami hareketlerin başarısı üzerine açlık bahanesiyle ülkenin işgal edilmesi (Operation Restore Hope)
4. Mısır’da polis ve anti terör timlerinin ABD’nin Fort Bragg askeri üssünde eğitilmesi. Her yıl İslamcıları baskı altında tutması ve İsrail’le barışı muhafaza etmesi karşılığında Mısır ordusuna 1,5 milyar dolar yardım verilmesi.
5. Körfez Savaşı'nda Irak’a uygulanan ambargolar nedeniyle 1 milyon çocuğun ölmesi,
6. Suud Hanedanı'na açık destek verilmesi ve Cuheyman El Uteybi isyanında Batılı askerlerin Kabe’ye ayak basması.
7- Körfez Savaşı bahanesiyle ABD ordularının Arap Körfezi'nde konuşlandırılması.
8. Afgan mücahidleri arasında meydana gelen çatışmalarda ve Taliban döneminde ABD, Fransa gibi batılı ülkelerin Kuzey İttifakı Lideri aynı zamanda Karzai Parlamentosu Üyesi Burhaneddin Rabbani, Şah Ahmet Mesud ve Dostum gibi liderlere destek vererek çatışmaları kışkırtması.
9. Kurulan Taliban Yönetimi'ne hemen yaptırım uygulanıp etkili bir medya kampanyasıyla İslami Hareketleri de etkisi altına alacak şekilde Taliban’ın Müslümanlar'dan ve dünyadan izole edilmesi.
10. İslam dünyasının zenginliklerinin sömürülmesi ve diktatör kadroların Batı üniversitelerinde yetiştirilerek İslam ülkelerine misyona gönderilmeleri.
11- Bosna Hersek de yaşanılan Müslüman Soykırımı.
12. Çeçenistan İşgali ve yaşanılan Soykırım
13. Doğru Türkistan'da yaşanan katliamlar.
(Detaylı Bilgi İçin Bkz: Abdulkadir Şen'in hazırlamış olduğu "EL KAİDE VE ARAP DEVRİMLERİ " http://www.pressmedya.com/?aType=haber&ArticleID=8283 )
El Kaide tarih sahnesine çıkmadan evvel milyonlarca müslüman katledildi, geriye kalanlar da Batı'nın şirk ve küfür kokan sisteminin kurmuş olduğu çarklar arasında ezildi, açlık, sefalet ve köleliğe mahkum edildi. Buna karşılık Batı ne bedel ödedi? Buna karşılık Amerika kaç askerini yitirdi? Buna karşılık Batı ne kadar servet kaybına uğradı? Buna karşılık Batı ne kadar geriledi? Tüm bunlara karşılık Batı ne zaman "pişmanım" dedi?
Neredeyse hiç bir zaman. Neredeyse hiç bir şey.
Amerika ve Batı, Dünya'nın neredeyse her yerinde askeri üsler bulundurmaktadır. Bu üsler sayesine İslam Dünyası fiilen işgal altındadır. Bugün Arap Yarımadası'nda, Suriye hariç Amerika ya da Batılı bir ülkenin üssünün bulunmadığı bir ülke yoktur. Suriye'de de İslam Düşmanı Rusya'nın üssü olduğu da hepimizin malumudur. Ayrıca yine aynı ülkenin Golan Tepeleri, Zalim ve Kafir Esad Rejimi'nin "gözetiminde", kırk yıldan fazla bir zamandır İsrail işgali altındadır.
Afrika'nın hemen doğu sahillerine yakın Seyşeller adası, Amerika'nın en önemli üslerinden birine sahiplik etmektedir. Bab'ul Mendeb'in Afrika tarafındaki Cibuti, çok eskilerden beri Fransa ve Batılı müttefiklerinin önemli üslerindendir. Etiyopya İslami Hareketlere karşı hem kendisi ve hem de Batılı müttefiklere vermiş olduğu üslerle haçlı/siyonist kuşatmasını sürdürmektedir. Kenya Amerika'nın en önemli operasyonel üslerindendir. Tanzanya hakeza. Bunun yanında Çad'da öteden beri bulundurdukları "barış gücü" ve üslerle kuşatmaya katkı yapmaktadırlar. Cezayir, bizzat Batı'nın desteğiyle darbe yapmış askeri cuntayla haçlı seferine destek vermektedir. Basra Körfezi, Kızıl Deniz ve Akdeniz'de de, başta Amerika olmak üzere Batılı ülkeler "yüzen üsler" olan "uçak gemileriyle" İslam Coğrafyası'nın merkezini, yıllardan beri kuşatma altında bulundurmaktadır.
Basit bir soru; ülkesinde "müttefiklik adı altında" askeri üs bulundurulan bir ülke nasıl bağımsız bir ülke olduğunu, işgal altında olmadığını iddia edebilir? Mesele oldukça basittir, Amerika ve Batı, çağımızın en "militarist" güçleri olarak, İslam Dünyası'nı çepeçevre kuşatmış, kendilerine yönelebilecek en ufak bir tehdidi ise anında uzantıları eliyle, üslerindeki askerlerine bile ihtiyaç duymaksızın bastırmaktadır. Bu durumda, o askerleri üslerden çıkartıp avlamaya çalışmak, neden "Amerika'ya işgal bahanesi üretmek" olsun? Zaten işgal ve kuşatma altında değil miydi İslam Coğrafyası?!
El Kaide'nin en büyük amaçlarından biri, Amerika ve Batı'nın takındığı maskeyi indirmek, kralın çıplak olduğunu ortaya koymaktır. Dünya Sistemi, İslami Hareketlere ve Müslüman toplumlara karşı savaşını "örtülü" bir biçimde sürdürmektedir ve bunun için çoğu yerde kukla rejim ve yardakçılarını kullanmaktadır. Bu da müslüman toplumlarda yanılsamaya sebep olmakta, asıl düşmanı görmede ve öfkesini ona yöneltme de algı karışıklığına sebep olmaktadır. Böylelikle Amerika ve Batı, müslüman toplumları, kendi içlerinde sürüp gidecek bir çatışmayla oyalayarak, kendi çıkar ve hedeflerini gerçekleştirmek istemektedir. El Kaide ise ısrarla hedefin Amerika olduğunu belirterek, hem bu iç çatışmadan kaçınmakta, hem de Amerika ve Batı'ya saldırarak, onların gerçek yüzlerini göstermelerinin önünü açmaktadır. (11 Eylül sonrası, Guantanoma ve Ebu Gureyb hapishanelerinin ortaya çıkışı, kişisel hak ve özgürlüklerin güvenlik bahanesiyle yok sayılması, vesair)
El Kaide 11 Eylül'ü gerçekleştirmeden önce de İslam Dünyası'nda milyonlar Haçlı ve Siyonist kuşatma altında can veriyorlardı. Irak'ta sadece Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra yaklaşık bir milyon kişi ambargo sebebiyle hayatını kaybetti. Bunların büyük bir kısmı çocuktu. Amerika'nın o dönemde ki Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ise, "buna değdiğini" söylemişti. Filistin daha El Kaide ortaya çıkmadan önce işgal edilmiş, vesair defalar katliama maruz kalmıştı. Lübnan'ın İşgali El Kaide saldırmadan önce gerçekleşmişti. Somali'nin ilk işgal denemesi El Kaide henüz Somali'ye girmeden öncesiydi. İstediklerinde, "insani yardım" adı altında da müdahale edebiliyorlardı. Cezayir'de 3 milyon Müslüman Cezayirli, El Kaide bahanesi olmadan, Fransa'ya karşı bağımsızlık savaşında katledildi. Nitekim Sovyetler de Afganistan'ı işgal ederken El Kaide yoktu. Çeçenistan'da varolan 1 milyon nüfusun 250 bini, El Kaide iddiası olmadan yok edildi. Müslüman Boşnaklar kıyıma uğrarken, çocukları katledirken, kadınlarının iffeti kirletilirken El Kaide yoktu. Doğu Türkistanda Uygur Türkleri yıllardır Çin mezalimi tadarken El Kaide yoktu.
İslam ülkelerinde zalim diktatör ve hain sultalar'ın katliamları da, Hama da, Halepçe de, Sabra ve Şatilla da, Batı'nın çıkarlarına ters hareketleri ortadan kaldırmak için kendi tertipledikleri savaşlar ve katliamlarda yok edildi. Yüzbinlerce müslüman genç, pek çok İslam ülkesinde işkencelerden geçirildi, zindanlara atıldı. Bunların hiçbiri El Kaide bahanesiyle yapılmadı. Ama buna karşın El Kaide, Haçlı ve Siyonistler'e karşı çıkınca pek çok Müslüman, "onlar Batı'nın işgaline bahane üretiyorlar" dedi. Allahu Ekber, bu nasıl bir yanılgı, bu nasıl bir gaflettir. Allah subhanehu ve teala'dan onlara basiret ve feraset niyaz ediyorum.
El Kaide ve 11 Eylül Sonrası
"Kalemler kaldırıldı, Sayfalar kurudu"
El Kaide var olan bu kısır döngüyü ortadan kaldırdı. Savaşı görünür kıldı, müslüman halklara esas düşmanın kimliğini deşifre etti ve "Eğer bizi kuşatıyorsanız, biz de bu kuşatmayı yarmaya çalışırız" dedi.
El Kaide'nin "Haçlılar'a ve Siyonistler'e karşı İslami Uluslararası İslami Cephe"yi kurduktan sonra, Batı yakın tarihinde tatmadığı yenilgileri tattı. Yalnızca kendi resmi rakamlarına göre 10 binden fazla askerini yitirdi. Yine kendi resmi rakamlarına göre yaklaşık 100 bin Amerikan ve müttefiki asker yaralandı. Bunun yanında yüz binlerce askeri ise -ve yine kendi resmi rakamlarına göre- savaş sebebiyle oluşan çeşitli hastalık ve sorunlar nedeniyle tedaviye ihtiyaç durumda. Artık onlar içinde bir maliyet hesabı yapma dönemi başladı.
Bugün Amerika ve Batılı müttefikleri, bir İslam ülkesine müdahale etmeden önce bir kez daha düşünüyor ve herhangi bir çatışmaya girmekten kaçınıyor ise, uzun yıllar süren savaşların ardından servetleri ve ekonomileri yerle bir oldu ise, bu Allah'ın izni ve yardımıyla "Ümmetin sırtında kambur" olarak görülen insanlar gayretleri ve azimleri neticesinde olmuştur.
Eskisi gibi destekleyemedikleri rejimler ise, şu tarihlerde uyanmakta olan Müslüman halkların karşısında bir bir yıkılmakta. Dün kolaylıkla her durumda destekleyebildikleri diktatörleri, bugün ortaya çıkan yalanları sebebiyle, kamuoyunda daha fazla can, mal kaybı yaşamama itibar yitirmemek için açıktan destekleyemiyorlar. İnsanlar ise onların kurdukları tuzakları ve gerçek yüzlerini fark etmeye başlayarak zalimlere ve tağutlara karşı ayaklanıyorlar.
El Kaide her zaman şunu söyledi: "Elinize geçen her vasıta ve fırsatta Amerika'ya saldırın." Burada mesele çok basitti. Varolan kuşatmayı, kuşatanlarla savaşmadan kaldıramazsınız. Hem de kuşatma sahipleri, kuşatılanları, "kuşatılmadıklarına" ikna etmişken. Savaşın zorlukları çoktur, ama her zorluğun ardından bir kolaylık gelir. "İsteseniz de, istemeseniz de savaş üzerinize farz kılındı. Hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır." (Bakara Suresi)
Burada El Kaide'nin kendi namına gayret ve çabaları sonucunda tarihsel süreçte gerçekleştirmiş olduğu saldırılardan başlıcalarından bahsederek neyi kastettiğimizi daha iyi açıklayabiliriz. Reel olarak El Kaide, Batılılar'a ne kadar saldırmıştır. Kabaca özetleyelim:
29 Aralık 1992, Yemen'in Güney'indeki Aden şehrinde, Somali'ye gidecek olan Amerikan askeri personelinin kaldığı otele yapılan saldırı. Bu El Kaide'nin yeni savaş konseptinde gerçekleştirdiği ilk saldırı olarak kabul edilir.
26 Şubat 1993, New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin altında garaja parkedilen bomba yüklü aracın patlatılması. Bu İkiz Kuleler'e yapılan ilk saldırıdır. Remzi Yusuf, operasyonu yürütmüştür.
3-4 Ekim 1993, Somali'nin başkenti Mogadişu'da, Amerikan birliklerinin yaptıkları "özel" operasyona pusu kurulması. (Bkz. Kara Şahin Düştü)
1994-1995 yıllarında, Bill Clinton ve Papa 2. John Paul'e, Filipinler'de, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e, Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'da olmak üzere düzenlenen suikast girişimleri.
13 Kasım 1995, Riyad'da bulunan Suudi Ulusal Muhafız İletişim Merkezi'ne düzenlenen saldırıda Amerikalı ve Hindistanlı görevlilerin öldürülmesi.
25 Haziran 1996, Suudi Arabistan'da, Amerikan Askerleri'nin ikamet ettiği El Khobar şehrinde bulunan, El Khobar Kuleleri'ne yapılan saldırıda onlarca Amerikan askerinin öldürülmesi.
9 Ağustos 1998, Kenya ve Tanzanya'daki Amerikan elçiliklerine gerçekleştirilen bombalı saldırılar.
12 Ekim 2000, Yemen açıklarında seyretmekte olan Amerikan donanmasına ait USS Cole gemisine bomba yüklü botla düzenlenen saldırıda onlarca Amerikan askerinin ölmesi ve geminin ağır zarar görmesi. Bu saldırıdan kısa bir süre önce, yine Amerikan donanmasına ait USS The Sullivan gemisine yapılacak aynı tarzda saldırı, botun fazla yüklenmesi sebebiyle batması sonucu akamete uğradı.
11 Eylül 2001, Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük "terör" saldırısı. Amerikan'ın New York şehrindeki Dünya Ticaret Merkezi olan İkiz Kuleler'e, Washington'da bulunan Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon'a ve yine Washington'da bulunan Amerikan Kongre Binası'na kaçırılan uçaklarla girilerek yapılan saldırılar. Son uçak Kongre Binası'na giderken, Pensilvanya üzerinde düşürülmüştür.
5 Ekim 2002, Yemen açıklarında seyretme olan Fransız Tankerine gerçekleştirilen bombalı saldırı.
28 Kasım 2002, Kenya'nın Mombasa şehrinde, yoğunlukla İsrailli turistlerin ziyaret ettiği bir otele bombalı saldırı. Aynı gün, Kenya'da İsrail Havayolları'na ait bir uçağa 2 roketle yapılan saldırı girişimi.
12 Mayıs 2003, Suudi Arabistan'da Amerikalıların kaldıkları yerleşkelere gerçekleştirilen saldırıda, pek çok Amerikalı ve Suudi korumaların öldürülmesi.
8 Kasım 2003, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da gerçekleştirilen bombalı saldırılar.
11 Mart 2004, İspanya'nın başkenti Madrid'de gerçekleştirilen bombalamalar. Bu saldırı sonucunda İspanya'da 3 gün sonra gerçekleşen seçimlerde hükümet düşmüş ve İspanya Irak'tan çekilmiştir.
1 Mayıs 2004, Suudi Arabistan'ın Yanbu şehrinde bulunan, Exon Mobile'in işlettiği, "Petrol Kuyularına" gerçekleştirilen saldırılar.
30 Mayıs 2004'te, yine Suudi Arabistan'ın El Khobar şehrinde bulunan "petrol tesislerine" gerçekleştirilen koordine saldırılar.
6 Aralık 2004, Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde bulunan Amerikan Konsolosluğu'na gerçekleştirilen saldırı.
29 Aralık 2004, Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı'na yapılan saldırılar.
Bunlar gibi sayabileceğimiz pek çok saldırı, El Kaide tarafından, başta Amerika olmak üzere Batı'ya karşı giriştiği savaşta gerçekleştirdiği eylemler olmuştur. Çok rahatlıkla görebileceğimiz gibi, "gazeteci" Albayrak her ne kadar "El Kaide neden o zaman Suudi Arabistan'daki petrol kuyularına saldırmıyor" imasını yapsa da, El Kaide Suudi Arabistan'da bulunan petrol kuyularına ve bölgede bulunan petrol tankerlerine saldırılar düzenlemiştir.
Görülebileceği üzere, El Kaide, ortaya koymuş olduğu strateji ve hedefler doğrultusunda, yıllar içerisinde çıtayı ve saldırıları yükselterek, Amerika'yla ve Batı'yla olan savaşını yaymıştır. Bu saldırılar neticesinde Amerika ve müttefikleri büyük can, mal, güvenlik ve itibar kaybına uğramıştır.
Bunların yanında çokça eleştirilen Irak El Kaidesi ve Ebu Mus'ab Ez Zerkavi'nin ekibinin gerçekleştirdiği birkaç saldırıdan bahsedelim. Irak'ta savaşın daha ilk aylarında, 19 Ağustos 2003 tarihinde, BM'nin Bağdat'ta bulunan merkezi bomba yüklü bir araçla vuruldu ve saldırıda pek çok BM personeliyle birlikte BM Irak temsilcisi Sérgio Vieira de Mello'da öldürüldü. Kendisi işgalin hemen ardından Bağdat'a atanmış operasyonel bir isimdi. Doğu Timor'un Endonezya'dan ayrılması sürecini yürütmüş olan bu kişi, aynı zamanda BM'nin gelecekte ki genel sekreterlik adayları arasında oldukça şanslı olduğu öne sürülen bir isimdi.
Yine 2003 yılında Kerbela'da bulunan İtalyan askeri üssüne gerçekleştirilen saldırıda onlarca İtalyan askeri ölmüş, bu saldırı İtalya'nın askerlerini kısa süre içerisinde Irak'tan çekmesine sebep olmuştur.
Yine Irak'ta El Kaide'nin gerçekleştirdiği en büyük saldırılardan biri de, ülkede Amerikan'ın atadığı hükümetin başı olan İzzeddin Selim'i, Bağdat'taki Yeşil Bölge'deki saldırıda öldürmesi olmuştur.
Hakan Albayrak'ın itirazlarına karşılık, bu hareketin hangi cephelerde, ne kadar bulunduğunu anlatalım. Edebiyat mı hakikat mi görelim.
Bahsetmiş olduğum gibi El Kaide 1990'lı yıllarda, Sovyetlerle yaptığı savaştan yeni çıkmış ve yeni savaş konseptini dizayn etme aşamasındaydı. Buna karşın, Dünya'nın çeşitli bölgelerine "mücahid akışı"nı sağlamak noktasında yine aktif olarak rol aldılar. Çünkü Afganistan'da bu nokta geniş bir ağ oluşturmuşlar, ayrıca savaşlarda yetişmiş olan elemanlarını bu cephelere göndererek cihadi faaliyet alanı gösterebilecekleri ortamlar oluşturmuşlardı. Bunun örnekleri de, Bosna Cihadı, Çeçenistan, Keşmir, Ogaden, Moro Cihadları gibi bölgelere, daha henüz tam oturmadığı dönemlerde de ciddi oranlarda katkı sağlamıştır. Ama daha sonraki süreçte pek çok grup El Kaide'ye biat ederek, geniş bir alanda örgüt yayılmıştır. Kabaca sıralayalım;
Bugün El Kaide Merkez denilen yapı Afganistan ve Pakistan'da bulunmaktadır. Bunlar oraya savaşmaya giden El Kaide'nin uzman ve lider kadrolarının bulunduğu yapıdır. Bu ülkelerden Afganistan'da, Afganistan İslam Emirliği Taliban'la birlikte hareket edilmektedir. Pakistan'da Pakistan Taliban'ı, Hindistan'ın işgal ettiği Keşmir bölgesinde Hareketul Mucahidin ve Pakistan'da bulunan Leşkeri Tayyibe örgütleriyle beraber operasyonlar yapmaktadır.
Flipinler'de Ebu Seyyaf Grubu, Endonezya'da ise Cemaati İslami grubu El Kaide'yle birlikte hareket etmektedir. Bu gruplar Patani'deki İslami Hareketlere de yardım etmektedir. Kafir Çin'in işgali altında buluan Doğu Türkistan topraklarını kurtarma mücadelesi veren Doğu Türkistan İslami Hareketi ve mücahidleri, Afganistan ve Pakistan'da El Kaide tarafından desteklenmektedir. Aynı şekilde zalim İmam Kerimov rejimine karşı savaşan Özbekistan İslami Hareketi de, El Kaide'nin birlikte hareket ettiği gruplardandır. Suudi Arabistan ve Yemeni içeren bölgede, "Arap Yarımadasında El Kaide" ve onun Yemen'deki yerel kolu Ensar eş Şeria bulunmaktadır. Somali'de, Hareketüş Şebab el Mucahidin El Kaide'ye biatlıdır. Bunun yanı sıra Kenya'da İslami Gençlik Hareketi de El Kaide'nin Doğu Afrika'daki müttefiklerindendir. Bunun yanı sıra Mali'de Ensareddin Hareketi El Kaide'ye biatlıdır. Ayrıca Batı Afrika ülkelerini kapsayan alanda, "Batı Afrika Tevhid ve Cihad Örgütü" El Kaide merkeze bağlıdır. Bu örgütün, Senegal'de, Togo'ya, Benin'den Burkina Faso'ya kadar pek çok Batı Afrika ülkesinden üyesi bulunmaktadır. Bu hareketlerin asıl oluşumunu sağlayan ise, "El Kaide İslami Mağrip"tir. Eski adı "Selefi Davet ve Cihad Cemaati" olan bu grup, Cezayir'deki iç savaşın ardından, tekfirci gruplardan ayrılmış ve Cezayir'deki laik cunta yönetimiyle uzun yıllar savaşmıştır. Daha sonra bu hareket İslami Mağrip El Kaidesi'ne dönüşmüştür. Faaliyet alanları Cezayir başta olmak üzere, Mali, Moritanya, Fas ve Nijer'dir.
Bunların yanı sıra diktatörlüklerin yıkılmasının ardından oluşturulan Libya Ensar eş Şeria'sı Kaddafi'ye karşı savaşmış ve bugün ülkenin pek çok yerinde güvenliği sağlayan El Kaide'nin Libya'daki yardımcılarıdır. Tunus Ensar eş Şeria'sı ve Mısır Ensar eş Şeria'sı, El Kaide'nin davet hareketleri olarak bu ülkelerde faaliyetlerini sürdürmektedir. Mısır'da ayrıca, Sina Yarımadası'nda Mucahidler Şura Konseyi adlı grup, Gazze'ye uzanan ağlarıyla İsrail'e karşı saldırılar düzenlemektedir. Buna karşın bu grup, İhvan'ın hakim olduğu Mısır ve Hamas'ın hakim olduğu Filistin'den baskı görmektedir. El Fetih'le görüşen, onlara müsamaha gösteren Hamas, Kıptiler'le, liberal, solcu, laik pek çok harekete müsamahakar davranan Mısır ihvanı, tek amaçları İsrail'le savaşmak olan bu mücahidlere büyük baskılar, tutuklamalar, işkenceler uygulamaktadır. Mısır ayrıca bunlara operasyonlar düzenlemektedir. Onlar ise ısrarla silahlarını İsrail'den başkasına yöneltmek istememektedir.
Irak'ta, Irak İslam Devleti ve yine Irak'ın daha çok kuzeyinde bulunan Ensar el İslam Hareketi El Kaide'ye bağlıdır.
Irak İslam Devleti(Ebu Mus'ab ez Zerkavi'nin kurduğu), bugün Suriye'de kafir nusayri Esad rejimine karşı mazlum Suriye Halkı'nın yanında, Nusret Cephesi olarak savaşmaktadır. Bu hareket ve beraberindeki İslami gruplar, Amerika, Batı ya da bölgesel güçlerin kontrolü ve desteği olmaksızın, Esad'a karşı savaşın en güçlü koludur. Oldukça stratejik bir kurguyla hareket eden bu gruplar, daha önce yaşamış oldukları Irak tecrübesinin de katkısıyla Suriye'de oldukça profesyonel bir savaş yürütmektedir. Burada belirtmemiz gereken bir husus vardır. Irak İslam Devleti, yaşadığı ihanetler ve yoğun kuşatmaların ardından, bugün yeniden organize olarak Safevi uzantısı Rafızi Irak Hükümeti'ne karşı, Ebu Dua liderliğinde yeniden ayağa kalkmaktadır. Dün Irak İslam Devleti'ne ihanet edenler, bugün gerisin geri dönmektedirler. Çünkü, Bağdat'taki Rafızi hükümet, onlara boyun eğen zelil Haşimi, İsavi, gibi isimleri bile tutuklamaya kalkmakta, hatta onları idama mahkum etmektedir. Bugün Irak'ın pek çok şehrinde gösteriler düzenlenmekte, insanlar yeniden Irak İslam Devleti'ne yönelmektedir.
Bugün Irak ve Suriye savaşları birdir. Birbirinden ayrılamaz. Nasıl ki Rafıziler Lübnan'dan İran'a kadar uzanan hatta birbirlerine yardım ediyorlarsa, mücahidler de birbirleriyle yardımlaşmaktadırlar. Bugün Suriye Devrimi'nden bahsedenler, ÖSO'nun zaferlerinden bahsedenler, aslında o zaferlerin arkasında "ümmetin sırtında kambur" dediği adamlar olduğunu göremeyecek kadar kör mü? Halep'te, İdlip'te, Deyr ez Zor'da, Rakka, Hama, Humus, Der'aa, Şam, Lazkiye'de bugün kimler savaşmaktadır? Rakka şehrini Esad askerlerinden temizleyen mücahidler, İstanbul'daki, Doha'daki otel odalarında yapılan toplantılarda boş laflar edenler, her fırsatta Amerika ve Batı'dan yardım isteyen adamlar mıdır? Yoksa Allah'tan başkasına dayanmayan ve ondan başkasına da itaat etmeyecek olan mücahidler mi? Ümmetin sırtında kambur olan bu adamları bugün "Suriye'den çekip çıkaralım", bakalım ne oluyor? Gidip bir de bu sözleri Halep'te, İdlip'te, Humus'ta katliama uğrayan mazlumlara söyleyin. El Kaide bu ümmetin sırtında kamburdur deyin. Gidin El Kaide'yi Afganistan'ın dağlarındaki garibanlara sorun, Yemen'in gençlerine, Somali'nin müslüman halkına sorun. Gidin El Kaide'yi Libya'da bir Bingazili'ye, Derneli'ye sorun. Tunus'ta kendini yakan gencin memleketine gidin ve "El Kaide bu ümmetin sırtında yüktür" deyin.
Cihad ümmetin savaşıdır, bir grubun mücadelesi değil!
Durum gayet açık ve nettir. Aklı başında olan hiç bir Müslümanın artık düşmanla aynı cephede yer almaması gerekiyor. Bu, İslam'a karşı açılan en tehlikeli, en sert ve en vahşi Haçlı Savaşı'dır.
Hulasa, bir önceki yazımda ki suallerim tarihe not düşmek, herkesin durduğu yeri ifşa etmek kastı mahsusası ile sorulmuştır. Hangi saikle cevap verilmediğinin esbab-ı mucibesini tahmin edebiliyorum. Bundan sonra cevaplanıp cevaplanmaması yazarın taktiridir. Bir tashihten geçirme gereği de görmüyorum. Umuma ilanen duyurulur.
Vesselam...
Tekrar:
1) Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Amerika'nın Afganistan’a karşı yürüttüğü istila ve imha harekatına destek olmasını, Irak’ın işgali sürecinde hava sahasını ABD savaş uçaklarının kullanımına açmasını, İncirlikten kalkan İnsansız Hava Araçları ile Müslüman beldelere saldırı yapılmasını, Somali’de Tağut Şeyh Ahmet Şerif Hükümetine yapılan milyonlarca dolar yardım ile Somali halkının meşru temsilcisi olan Eş Şebab hareketine açtığı savaşı desteklemesini, Lübnan’da konuşlanmış olan Birleşmiş Milletler Barış Gücüne asker vererek İsrail'in güvenliğinin tesis edilmesindeki Türk askerinin katkısını ”Maide Suresi, 51. Ayet’i uyarınca (Ey inananlar! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez), Kur’an ve Sünnet’ten delillendirerek izah eder, bu uygulamalara nasıl bakmamız gerektiğinizi ifade buyurursanız müteşekkir olurum.
2) Bu fillere imza atan Türkiye Cumhuriyeti Devlet yöneticilerinin 'Ümmet-i Muhammed'e yönelik ahkam kesiyor olmaları doğru mudur?
Trajik midir?
Trajikomik midir?
Kur’an ve Sünnet üzerinden delilleriyle cevap vereceğiniz konusunda en ufak bir şüphem yok.
3) Fethullah Gülen'in mübarek Mavi Marmara gemisinin Aziz Şehidleri hakkında sarf etmiş olduğu sözlere, Mavi Marmara'da pek çok gönüllünün sürekli tekrar ettiği 'şehit olmaya gidiyoruz' retoriğine şiddetle karşı çıkışına, böylesine bir şeyin şehitlik bile kabul edilemeyeceğini dair beyanına ( http://tr.fgulen.com/content/view/18615/12/ ) karşın yazmış olduğunuz cevabi yazıda; http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=05.10.2010&y=hakanalbayrak “Zati aliniz ve cemaatiniz ile aramızdaki gönül bağını zedelememek için bizim gösterdiğimiz hassasiyeti siz neden göstermiyorsunuz” derken kullandığınız üsluptaki zarafet gözlerden kaçmıyor.
Aziz şehitlerin ruhlarını inciten, İslam ile uzaktan yakından alakası olmayan bu hadsiz sözlere karşı takındığınız “celadetli” tavır, “hakkın hatırı alidir; hiçbir hatıra feda edilmez” sözü mucibince edilmiş sözler midir? Yoksa reel politik uğruna hakkın ve hakikatin feda edilmesi midir?
Aynı hadise ile ilgili olarak, Eymen Ez Zevahiri’nin açıklamasını da not düşelim, düşelim ki Ümmet-i Muhammed’e ahkam kesenlerin trajikomik halleri ortaya çıksın : “Özgürlük gemisindeki Türk kardeşlerin, İsrailli kuvvetler tarafından öldürüldüğüne dair çok acı haberleri almış bulunmaktayız. Öncelikle Allah Azze ve Celle'den onları merhametiyle karşılaması ve ailelerini teselli ve sabırla kuvvetli kılmasını dileyerek özelde akrabalarına genelde ise Müslüman Türk halkına başsağlığı dileklerimi sunmak isterim.”
İki açıklamayı, yine Kur’an ve Sünnet üzerinden delilleriyle açıklamanızı istirham ediyorum.
4) ''Hizbullah bütün Lübnan'ın kontrolünü ele geçirerek Şii devleti kurmak istiyor" diyenler utansın! Gencecik oğlunu Güney Lübnan'da şehit veren Seyyid Hasan Nasrallah için "Direnişçiliği filan hikâye. Takiye yapıyor. Esas niyeti İsrail'in değil Sünnilerin defterini dürmek" diyenler utansın! Siyonist/emperyalist düşmanın uşaklarıyla İslami direniş güçleri arasındaki savaşı "Sünni-Şii kavgası" olarak görenler/gösterenler utansın! HAMAS'ı da kapsayan İhvan-ı Müslimin Hareketi'nin Genel Mürşidi Mehdi Akif, Lübnan'daki meselenin mezhebi değil siyasi olduğunu belirterek "Son yaşanan olaylar, Direniş'in planı ile ABD ve İsrail'in planının karşı karşıya gelmesidir" diyor; bu basireti gösteremeyenler utansın!
Fuad Sinyora ve Saad Hariri "Ehl-i Sünnet Ve'l Cemaat", öyle mi? Ümmet-i Muhammed'in azılı düşmanları adına İslami direnişin belini kırmaya çalışan soysuz askerler "Sünni"liğe hizmet ediyor, öyle mi? Öyleyse ben fanatik Şii'yim!!!'’
“Silahlarımızı sadece Siyonist düşmana çevirmeye ahdettik. İçimizden bin kişi dahî öldürseniz bizi çatışmaların içine çekemeyeceksiniz. Silahlarımızı İsrail'den başka hiç kimseye karşı kullanmayacağız. Biz silahlarımızla değil, feryatlarımızla kazanacağız!… Sünnilerin kanı bizim kanımız, Sünnilerin ırzı bizim ırzımız, Sünnilerin malı bizim malımız, Sünnilerin evi bizim evimizdir… 'Sinyora hükümeti Sünni bir hükümettir' diyorlar. Hayır! Bu hükümet Sünni değil gayr-i şer'î bir hükümettir. Amerikan elçisinin hükümetidir. Gerçekten Sünni olsaydı, ona herkesten önce biz tâbi olurduk.”
Hizbullah ve onun Genel Sekreteri Hasan Nasrallah hakkında sarf ettiğiniz övgü cümlelerinden teberri ettiniz mi? Yoksa geçmişte durduğunuz yerde duruyor, Hizbullah'ın Sünnilere silah doğrultmadığını ve doğrultmayacağını hala savunuyor musunuz?
5) İran’ın, gerek Afganistan gerek Irak’ın istilası sürecinde ABD ile ittifak içerisinde bulunduğuna dair yapılan yorumlara katılıyor musunuz? Katılıyorsanız, “İran’a nasıl bakmalıyız” konusunda gençlerle ortak bir fikir oluşturmayı hedefliyor musunuz?
Mihca EYÜPOĞLU
SON VİDEO HABER
Haber Ara