El Kaide tartışması devam ediyor: Hakan Albayrak, Defne Bayrak'a cevap yazdı
Hakan Albayrak: 'Sancaktar dergisinde neşredilen “El Kaide’ye tam olarak nasıl bakmalıyız?” başlıklı yazıma ilişkin iki açıklamanızı da okudum. Evvela nezaketiniz için cân-ı gönülden teşekkür ederim.'
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-17 07:59:57
TIMETURK / Haber Merkezi
Hakan Albayrak'ın "El Kaide'ye nasıl bakmalıyız" tartışma üzerine Üsama kitabının yazarı Defne Bayrak'a yazdığı cevap:
"Defne Bayrak’a cevap
Bismillahirrahmanirrahim
Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhu
Kıymetli Kardeşim,
1.Sancaktar dergisinde neşredilen “El Kaide’ye tam olarak nasıl bakmalıyız?” başlıklı yazıma ilişkin iki açıklamanızı da okudum. Evvela nezaketiniz için cân-ı gönülden teşekkür ederim. İçinde bulunduğunuz camiadan (“Küresel Cihad” çevresi) gelen saldırı mahiyetindeki yorumlara değinirken şahsınızın ve daha birkaç kardeşin kibar üslubunu ayrı tutmamakla hata ettim, helallik dilerim.
2.İlk açıklamanızın bir yerinde “Zerkavi’nin Irak’ta ‘katliamlar’ yaptığı ve bu katliamlardan tüm El Kaide komutanlarının sorumlu olduğu ifadeleri kullanılırken genellemeye gidilirken El Kaide neden, Amerikan halkını ABD’li yöneticileri seçtikleri için sorumlu tuttuğundan ötürü suçlanmaktadır?” diye sormuşsunuz. İkinci açıklamanızın bir yerinde de “Bu başlığı (Bağdat’ta Şia temizliği yapıldı) benim attığımdan emin misiniz? Neden genelleme yapıyorsunuz? Eğer ben sorumlu isem ABD yönetimini başa getiren Amerikan halkının da aynı şekilde ABD yönetiminin yaptıklarından sorumlu olması gerekmez mi?” demişsiniz. Verdiğiniz bu misallerin üzerinde biraz daha düşünmenizi istirham ediyorum. İkiz Kuleler’e saldırıyı sahiplenmeye devam eden El Kaide yönetiminin “Küresel Cihad” neferleri tarafından sergilenen aşırılıklarda sorumluluk sahibi olduğuna ilişkin iddiama verdiğiniz bu cevaplar vakıanın tamamen tersi istikametindedir, binaenaleyh tamamen geçersizdir. Ben, yaktıkları yeşil ışıkla askerlerini zulme sevk eden veya bu yolda cesaretlendiren komutanlardan bahsediyorum, siz ise Amerika Birleşik Devletleri’nin -içinde Müslümanların ve zulüm karşıtı kâfirlerin de bulunduğu- tebasından bahsediyorsunuz. Ben, “Kürsel Cihad” camiasından bahsediyorum, siz 100 bin ayrı camiaya ayrılan 300 milyonluk koca bir halktan bahsediyorsunuz. Bir örgüt, bir ordu, bir camia ile bir halk bir tutulmaz. Tepedekilerin sorumluluğu altında aşağıdakilerin işlediği suçlarla ilgili bir iddiaya, tepedekilerin işlediği suçlar yüzünden aşağıdaki herkesin –o suçlarla alâkası olmayan, hatta o suçlara karşı çıkan kimselerin bile- öldürülebileceği mealinde bir cevap verilemez. Böyle kıyas olmaz.
3.Siz de, Eyüpoğlu kardeşim gibi, mütemadiyen ‘İmî davran, ayet ve hadis göster’ diyorsunuz. Şaşırıyorum buna. Tartışmayı başlatan yazımdaki ayet meallerini okumadınız mı? Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) bir savaşta müşrik bir kadının Müslümanlar tarafından öldürülmesini üzüntüyle karşıladığına ilişkin rivayeti de nakletmiştim, gözünüzden kaçmış olmalı.
4.Sözkonuzu ayet meallerini tekrar dikkatinize sunuyorum: “Bir topluluğa olan kininiz sakın sizi adaletsizliğe itmesin” (Maide 8) ve “Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın ve aşırı gitmeyin. Muhakkak ki Allah, aşırı gidenleri sevmez” (Bakara 190). Bunlara ilaveten, Usame bin Ladin’in savaşta kadın ve çocukların da taammüden öldürülebileceğine güya delil olarak getirdiği –ve sizin de aynı maksatla ‘kullandığınız’- Nahl suresi 126’ncı âyetinin aslında bunun tam tersine delil olduğunu da ifade etmiştim. Şöyle: “Uhud Savaşı’nda müşrikler katlettikleri mü’minlerin (bilhassa Hz. Hamza’nın)cesetlerinde korkunç tahribat yapınca, bazı mü’minler ‘’Biz onlara bundan daha fazlasını yapacağız’’ diye ant içmişlerdi. Nahl sûresinin 126’ıncı ayetinin bunun üzerine nazil olduğu kabul edilir. Ayet, ‘’Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle ceza verin’’ diye başlar ve ‘’Sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır’’ diye biter. Bir suçun karşılığını verirken haddi aşmamayı vazeden ve üstelik sabrın daha hayırlı olduğunu bildiren bir âyetten ‘’Kâfirler bizim çocuklarımızı öldürüyorlarsa biz de onların çocuklarını öldürebiliriz’’ sonucu nasıl çıkarılır Allah aşkına? Misillemenin suçu işleyene değil de onun karısına, çocuğuna, komşusuna yapılabileceği fikri İslam adaletiyle nasıl tevil edilebilir?” Bu sorularım hâlâ cevaplanmış değil. Cevap yerine, Bakara suresi 194’üncü ayeti de aynı çarpıtmaya tabi tutularak aynı yönde bir ‘delil’ gibi sunuluyor ve aynı soruları yeniden sormamı gerektiriyor. “Haram ay, haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.” mealindeki ayet, besbelli ki, hürmetler karşılıklı olduğu için haram ayda saldıranlara haram ayda karşılık verilebileceğine, Müslümanların bundan imtina etmemeleri gerektiğine dairdir her şeyden evvel. Ayette geçen “misl” (gibi) kelimesinin bizi “Onların bize yaptığı her şeyi biz de onlara yapabiliriz” sonucuna götüremeyeceği, âyetin sonundaki çifte vurguyla sabittir: “Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki Allah, muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir.” Gerek bu ifade ve gerekse aynı surenin 190’ıncı ayetinde geçen “aşırı gitmeyin” ve “Muhakkak ki Allah, aşırı gidenleri sevmez” ifadeleri sizde nasıl bir karşılık buluyor? Savaşla ilgili ayetlerdeki bu uyarılar niye? Masum sivillerin (gayri muharip kimselerin), kadın ve çocukların bile taammüden öldürülebileceğini iddia ediyorsunuz; bundan öte aşırılık mı olur? Usame Bin Ladin, ‘Kafirler bizim kadınlarımızı ve çocuklarımızı öldürmeye azmederlerse, biz de onlara aynı şekilde karşılık verebiliriz… Onlar bizim masumlarımızı öldürmekten vazgeçmedikçe biz de onların masumlarını öldüreceğiz’ diyordu; ‘ONLARIN MASUMLARINI ÖLDÜRECEĞİZ’. Aşırı gitmek bu değilse nedir? Allah’tan korkup bundan bile sakınmayacaksak, hangi aşırılıktan sakınacağız? Lütfen mezkûr ifadeler üzerinde uzun uzun tefekkür edin. “Ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim” buyuran Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) efendimizin niçin önce “rahmet” sonra “savaş” dediği, “rahmet”i niçin öne aldığı ve “savaş”ı niçin “rahmet”siz anmadığı üzerinde de uzun uzun tefekkür edin. 300 milyon ABD vatandaşının meşru hedef olduğunu ileri sürüyorsunuz; bu görüşünüzü “aşırı gitmemek”le, “sakınmak”la, “rahmet”le nasıl tevil edebildiğinizi kendi kendinize muhakkak sormalısınız.
5. Demişsiniz ki: “Allah Resulü (s.a.s.) Beni Kurayza’ya zulüm mü etmiştir? Taif’te kadın ve çocukların da ölebileceğini bilmiyor muydu? Gece baskınıyla ilgili sorulduğunda ‘onlar da onlardandır’ buyururken oradaki kadın ve çocuklardan bahsetmiyor mu? Konuyla ilgili hadisteki ‘Onlar da onlardandır’ ifadesini lütfen sadece hadisle açıklayabilir misiniz?... Kadın ve çocukların, kafirler kadın ve çocuklarımızı öldürdüğü takdirde caydırma maksadıyla kasten dahi öldürülebileceğinin caiz olduğunu söyleyen büyük İslam alimleri, tefsirciler mevcuttur. Minberu’t Tevhid ve’l Cihad Şer’i Komitesi, Şeyh Ebu Munzir El Şankıti, Şeyh İbn Useymin, Şeyh Yusuf El Ayiri bu yönde fetva veren adreslerden sadece bir kaçıdır. Bu açıklamalarını da bahsi geçen ayet ve hadislere dayandırmaktadırlar. O halde Usame bin Ladin de bizim sivillerimizi öldürdükleri sürece biz de onların sivillerini öldürürüz derken kafasından türettiği boş fikirlere dayanmamış, aksine birçok hadis ve tefsircinin, fıkıh aliminin açıklamalarına başvurmuştur. Ayrıca Usame bin Ladin ya da El Kaide hiçbir zaman sırf kadın ve çocukların mevcut olduğu mekânları kasıtlı olarak hedef almamıştır. Ancak hedef alınan bölgelerde 'sivillerin' varlığı söz konusu olmuştur. Kendisinin dayandığı delillerin sizce bir hükmü yoksa lütfen aynı ayet ve hadislere hiçbir beşerin yorumuna yer vermeden açıklık getirir misiniz?” Kıymetli kardeşim, benden “hiçbir beşerin yorumuna yer vermeden” konuşmamı istiyorsunuz, ama kendiniz (Usame Bin Ladin gibi) sivillerin de taammüden öldürülebileceği iddianızı Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) haricindeki bir grup beşerin yorumuna dayandırıyorsunuz. Muazzam bir çelişki.
6.Eyüpoğlu kardeşimin Sünnet’ten getirdiği ‘deliller’ gibi sizin de Sünnet’den getirdiğiniz ‘deliller’ tamamen yersizdir, İkiz Kuleler’e saldırıyla kıyasları mukabil değildir. Benî Kureyza kabilesi kuşatılmış, ardından Müslüman olmaya davet edilmiş, bunu reddetmeleri üzerine teslim olmaya çağrılmış, bunu da reddetmeleri üzerine –ancak ondan sonra- kendileriyle savaşılmış ve zaferden sonra eli silah tutan bütün erkekleri kendi hukukları uyarınca öldürülmüştür, evet. Bunu ne kadar güzel anlatıyorsunuz. Demek ki konuyu gayet iyi biliyorsunuz. Öyleyse konuyu İkiz Kuleler’e saldırı konusuna uyarlamaya çalışırken niçin süreci ve arka planı es geçip doğrudan doğruya sonucun altını çiziyorsunuz? Altını çizdiğiniz sonuçla İkiz Kuleler’e saldırının sonucunu kıyaslarken çok önemli bir hususu es geçmeniz de cabası. İzah edeyim: Manhattan adası veya İkiz Kuleler kuşatılmamıştı, içindekilerden Müslüman olmayanlar İslam’a davet edilmemişti, teslim olun çağrısı da yapılmamıştı. Üstelik, toplu cezalandırmada kadın ve çocuklar ayrı tutulmadı. Öldürülenlerin kendi hukukları uyarınca öldürülmeleri de sözkonusu değil. Bir şey daha: Benî Kureyza hakkındaki hükmü veren hakem, bizzat Benî Kureyza tarafından seçilmişti. İkiz Kuleler’dekilere böyle bir seçme hakkı tanınmadığını söylemeye gerek yok herhalde. Hülasa: Bu iki konuyu birbirinin dengi gibi görebilmek için kendimizi çok ama çok zorlayıp, sonunda “Amaaan, uysa da uymasa da ben öyle diyorum işte” diye kestirip atmamız gerekir. Masum sivillerin öldürülmesini meşru saymak için kendini paralayan bir Müslüman resmi ne acayip bir resimdir. Lütfen yeniden düşünün. Bakın, fıtratınız bastırıyor, vicdanınız sızlıyor, Usame Bin Ladin gibi siz de kadın ve çocukların bile taammüden öldürülebileceğini söylerken mahcubiyet duyuyorsunuz, ne kadar korkunç bir şey söylediğinizi hissederek El Kaide savaşçılarının aslında bundan imtina ettiklerini belirtme gereğini duyuyorsunuz. Kendi söylediğinizden bizzat kendinizin de ürperdiğini, tedirgin ve rahatsız olduğunu ortaya koyuyorsunuz. Allah rızası için o ürperti, tedirginlik ve rahatsızlığın peşinden gidin.
7.Taif’te müşriklere yapılan gece baskınlarında kadın ve çocukların da ölmesi hakkındaki hüküm sorulduğunda Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) “Onlar da onlardan” demesine gelince: İmam Nevevî ve İbn Hacer’e göre bu hadis rivayetinde kadın ve çocukların kasten öldürülmesinden değil, müşrik erkeklere atılan ok veya taşların yanlışlıkla kadın ve çocuklara da isabet etmesinden veya onlara dokunmadan düşman erkeklere ulaşama imkânının olmadığı durumlardan söz ediliyor. Burada kasıt her ne olursa olsun, üzerinde durulması gereken asıl husus, kadın ve çocukları taammüden öldürmenin daha sonra Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) tarafından kesin olarak yasaklandığı hususudur. Nasıl olsa herkes biliyor diye yazımda zikretmediğim hadis rivayetini şimdi zikredeyim: (Hazret-i Enes’in –radıyallahu anh- bildirdiğine göre Rasulullah Efendimiz –sallallahu aleyhi vesellem- buyurmuştur ki) "İyice yaşlanmış kişileri, küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin…” İbn Ömer (radıyallahu anh) da şu bilgiyi ver¬miştir: "Rasulullah Efendimizin yaptığı savaşlardan birinde öldürülmüş bir kadın cesedine rastlandı. Bunun üzerine Rasulullah Efendimiz kadınların ve çocukların öldürülmesini yasakladı." O hadise ile ilgili çok önemli bir rivayet daha: Kendi anlattığına göre Riyah -veya Ribah- Bin Rebv (radıyallahu anh) Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) ile beraber savaşa gidiyor. Öncü kuvvetin başında Halid Bin Velid (adıyallahu anh) bulunuyor¬du. Riyah (Ribah) ve diğer ashab arkadan öncü kuvveti takip ederken öncü kuvvet tarafından öldürülmüş bir kadın cesedine rastladılar. Derken Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz arkadan gelip on¬lara ulaştı. Onlar da geri çekilip açıldılar. Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem) bineği üzerinde durup o kadına üzüntüyle baktı ve şöyle bu¬yurdu: "Bunun savaşır bir kişi olduğunu sanmıyorum." Sonra orada bulunanlardan birine şu emri verdi: "Derhal git Halid'e yetiş ve ona de ki, ücretle tutulmuş geri hizmet için getirilmiş kişileri ve çocukları öldürmesinler."
Hanefi, Şafi, Hanbeli ve Maliki mezheplerinin dördü de bu ve benzeri hadis rivayetlerine dayanarak, kâfirlerin bizzat savaşa katılmayan kadınlarını ve çocuklarını öldürmeyi haram sayar. Hatta, İmam Malik ve Evzai’ye göre, kadın ve çocuklar, düşman ordusu onları zırh olarak kullansa bile öldürülemezler.
8.Gördüğünüz gibi, savaşla ilgili ayetlerde geçen “aşırı gitmeyin” ve “sakının” gibi ifadelere rağmen kadın ve çocukların serbestçe öldürülebileceği iddiasını eleştirirken kafama göre konuşmuyorum, Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) tefsirine dayanıyorum. Siz de takdir edersiniz ki, başta kadın ve çocuklar olmak üzere gayri muharip kimselerin öldürülemeyeceğini söyleyerek savaşta aşırı gitmekten nasıl geri durulacağını, Allah’tan korkup sakınmanın nasıl olacağını bize izah eden Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) bu tefsiri karşısında, Usame Bin Ladin’in itibar ettiği (maalesef sizin de itibar ettiğiniz) o şeyhlerin tefsirleri hükümsüdür.
9.Dikkatinizi çekmemiş olabilir diye, yukarıda mezkûr son hadis rivayetindeki önemli bir hususu hatırlatmak isterim: Savaşta geri hizmette bulunan ücretli kimselerin öldürülemeyeceği hususu. İkiz Kuleler’de çalışanları şu veya bu şekilde düşman ordunun mensupları gibi görseniz de, onların geri hizmette bulunan ücretli çalışanlar olduğunu kabul etmeli değil misiniz? Bu vesile ile, hem tartışma konusu olan yazımda hem de Mihca Eyüpoğlu ve gönüldaşlarına ( yani size de) açık mektubumda sorduğum bir soruyu tekrar etmek isterim: Diyelim ki İkiz Kuleler’in meşru bir hedef olduğunu kabul ettik (hâşâ), ya o saldırıda kullanılan yolcu uçaklarındaki sıradan insanların durumu? Kendi rızaları ve iradeleri rağmına o saldırıda kullanılarak öldürülen insanlar sözkonusu. Bunun adı katliamdır kardeşim.
10.İkiz Kuleler’deki binlerce masum insanı taammüden öldürmeyi ve hatta bütün ABD vatandaşlarını hedef almayı meşru kıldığına inandığınız Şura suresi 40’ıncı ayeti (kötülüğe kötülükle mukabele konusu) üzerinde yukarıdaki mülahazalar ı dikkate alarak yeniden düşünmenizi tavsiye ederim.
11.İhvan-ı Müslimin’in demokrasiye bakışını soruyorsunuz. Niye ki? Halihazırda tartıştığımız konu yeterince ağır değil mi? Gelin, önce bu tartışmayı bitirelim, sizin başlatmak istediğiniz –ve Eyüpoğlu kardeşimin başlatmak istediği- yeni tartışmaları sonraya bırakalım (Hemen belirteyim ki, o konular benim konuşmaktan ve tartışmaktan memnuniyet duyacağım konulardır). Şu kadarını şimdiden söyleyebilirim ama: Demokrasi konusunda “Şeriat seçim konusu yapılamaz” diyen “Küresel Cihad” hareketi mensupları kendilerini şeriatın muhafızı gibi görüyorlar, ama şeriata açıkça muhalefet olan Nairobi, Darusselam ve New York (İkiz Kuleler) katliamını savunmaya devam ettikleri müddetçe ben onlara şeriatçı demem. Böyle bir zihniyetten şeriata dayanan bir devlet sadır olmaz. İslam’ın zaferine zulümle ulaşılamaz, zulümle alınan sonuç İslam’ın zaferi olamaz.
12.Çok ama çok zayıf ve tartışmalı ‘delillere’ dayanarak insan öldürmekten bahsediyoruz, titreyip kendimizde dönelim kardeşim. Süreçler apayrı, sonuçlar apayrı, kıyaslar inanılmaz derecede münasebetsiz, aynı olan tek şey “öldürmek” kelimesi ve siz hepsini bir kenara bırakıp sadece bu kelimeye yoğunlaşıyorsunuz. Lütfen duruşunuzu gözden geçirin. Siz, Eyüpoğlu kardeşim ve saire (şimdi genelleme yapıyorum) gerçekten Kitab’a mı uyuyorsunuz, yoksa kitabına mı uyduruyorsunuz? Usame Bin Ladin’e olan sevginizi haktan üstün tutuyor olmayasınız?
İnanın, bu tartışmada acaba önyargılarımla mı hareket ediyorum, kendimi şartlandırdığım için mi iddialarımda ısrar ediyorum, hakikat gerçekten bana itiraz edenlerin dediği gibi olabilir mi diye Kur’an ve Sünnet’e tekrar tekrar baktım. Kanaatim değişmedi. Beki sizin de kanaatiniz değişmeyecektir, ama Allah rızası için kendinize bir şans tanıyın ve “Acaba şartlandığım için mi böyle konuşuyorum? Acaba Hakan Albayrak’a cevap vermek için araştırma yaparken hakkı değil de nefsime hoş geleni mi arıyorum? Bulamadığımda zorlamaya mı gidiyorum? Aslında kendi kendimi mi ikna etmeye çalışıyorum? İçinde yaşadığım binanın çökmesinden mi korkuyorum?” diye düşünün, ciddi bir nefis muhasebesi yapın.
13. Kıymetli kardeşim, aksi yöndeki işaretlerin çokluğuna ve kuvvetine rağmen niçin “Kafirlerin masumlarını da öldürebiliriz, kadınlar ve çocuklar dahil!” diye ısrar edesiniz ki? Hiç değilse “Her ihtimale karşı bundan kesin olarak geri durmak lazım” deseniz daha emniyetli bir yolu tercih etmiş olmaz mısınız?
Vesselam.
SON VİDEO HABER
Haber Ara