Sinemanın 110 yıllık yolculuğu
Lumiére Kardeşler'in Paris'teki Grand Cafe'de sinematograf ile yaptıkları gösterimin üzerinden bir asırdan fazla zaman geçti.
13 Yıl Önce Güncellendi
2013-03-04 12:03:54
TIMETURK / Haber Merkezi
Kadim sanatlara göre ‘taze' sayılabilecek sinema, çoktan onların tahtına kuruldu bile. Sinemanın ‘eğlencelik' yönü günümüzde de güç kaybetmeden devam ediyor. Onu ‘yedinci sanat' yapan isimlere az çok bütün sinemaseverler aşinadır. Fakat ‘Sinemanın Hikâyesi'ni izlemeden sinema tarihine dair yapılacak yorumlar eksik kalabilir.
İrlandalı yönetmen ve eleştirmen Mark Cousins'in yönettiği ‘Sinemanın Hikâyesi/The Story of Film: An Odyssey' adlı belgesel, ‘yedinci sanat'ın tarihi ve gelişimi hakkında yapılmış en kapsamlı ve titiz çalışma. 2011 yılında İngiliz televizyon kanalı Channel 4'te 15 bölüm halinde yayınlanan belgesel, Calinos Film ve Tiglon etiketiyle DVD ve BluRay DVD formatında yayınlandı. 5 diskten oluşan 915 dakikalık bu yapım, dünden bugüne dünya sinemasının geçirdiği evreleri ve değişimleri ele alıyor.
Sinema tarihinin 110 yılını, binlerce filmi kapsayan ve çekim aşaması altı yılı aşan çalışma, yönetmenlerin birbirlerinden ve tarih boyunca yer almış önemli olaylardan nasıl etkilendiklerini anlatıyor. Belgesel, bugüne kadar çekilmiş ‘unutulmaz' filmlere yer verirken sinemaseverlere de rehberlik ediyor. Yönetmen Mark Cousins, belgeselin çekim aşamasında Hollywood'dan Mumbai'ye, Hitchcock'un Londra'sından Pather Panchali'nin çekildiği Hindistan kasabasına kadar birçok mekânı gezmiş. Paris'teki Grand Cafe'den yola çıkarak sinemanın nasıl multimilyarlık bir dijital endüstriye dönüştüğünün hikâyesini anlatıyor.
Bu incelikli çalışma, Bernardo Bertolucci, Stanley Donen, Gus Van Sant, Lars Von Trier, Claire Denis, Martin Scorsese, Baz Luhrman, Alexander Sokurov, Ken Loach, Jane Campion, Abbas Kiarostami ve Claudia Cardinale gibi sinemanın yaşayan efsaneleriyle yapılmış röportajlara da yer vererek değerini bir kat daha artırıyor. Daha açık söylersek, Mark Cousins'in belgeseli, sinema tarihini yeniden yazıyor. Cousins, DVD'nin kitapçığında belgeselin ‘kişisel' hikâyesini şöyle anlatıyor:
“Daha önce film türlerinin tarihi yazılmıştı, film yıldızlarının, Avrupa sinemasının, popüler sinemanın, Godard'ın denemeciliğinin tarihi falan da yazıldı. Ama kimse sinemadaki yeniliklerin tarihini yazmayı denemedi. Bu görevin zorluğuna bayılıyor, aynı zamanda ondan ürküyordum. Öte yandan, sinema tarihinin genellikle dar görüşlü ve mahalli bir yaklaşımla ele alınmasına da kızıyordum. Garbo'yu anımsarız da, büyük Çinli aktris Ruan Lingyu'yu bilmeyiz; Pixar'a taparız, ama Muhammed Ali Talebi'nin harika İran çocuk filmlerini es geçeriz. Bu, düpedüz haksızlıktır. Oyun eşit zeminde oynanmıyor. Devasa pazarlama bütçesi olan zorbalar, iyi olsun olmasın kendi filmlerini bizlere dayatarak seçeneklerimizi kısıtlıyorlar.”
Türkçe-İngilizce dil ve Türkçe altyazı seçenekleri bulunan 5 disklik DVD ve BluRay DVD setinin yanında 64 sayfalık bir de kitapçık hediye ediliyor. Bu belgesel çalışmasını bir yolculuğa benzeten Mark Cousins'in sözleriyle bitirelim: “Bu yolculuk beni Burkina Faso'ya, Yasujiro Ozu'nun mezarına ve şafak vakti Kalküta sokaklarına götürdü. Stanley Donen'in sivri dilini, Sharmila Tagore'un güzelliğini, Jane Campion'un 'Masamdaki Melek/An Angel at My Table' filmindeki tebeşirli panikatak sahnesini anlatışını ve Kahire'de büyük yönetmen Yusuf Şahin'in gerçekleşmesinden beş yıl önce Hüsnü Mübarek'in düşüşünü öngörmüş olmasını hayatım boyunca unutmayacağım.
(Zaman)
SON VİDEO HABER
Haber Ara